function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

30 Aralık 2017 Cumartesi








2017 YILININ FAVORİLERİ. 

Herkese merhabalar koca bir yılı hep beraber bitirdik. Bizi instagramdan da takip eden arkadaşlarımız  bilecektir. Kitapların yanı sıra Ankara ve çevresinde sizlerinde görmesini istediğimiz yerleri paylaştık. Daha gidilecek yer ve okunacak onlarca kitap var. Tek hedefimiz daha çok insana ulaşıp bir kitapta olsa ona kazandırmak. Başlıktan da anlayacağınız üzere bu yılın favori kitaplarını sizlerle paylaşmak istedik. İçinden birini bile okursanız yada okumuşsanız bizlerle iletişime geçin ve fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin. Bu arada buradaki kitapların ayrıntılı yorumlarını blog ve İnstagramdan bulabilirsiniz. ( Kitaplar sırasız olarak verilmiştir. )
Hadi kitaplara geçelim.

1.HAKAN GÜNDAY - AZ

 Hakan Günday'ın AZ kitabı beni bu yıl çok etkiledi iki çocuğun farklı yaşamlarını ama tüm farklılıklarına rağmen neredeyse aynı adı taşımalarını okuyoruz. Derda ve Derdâ  bu iki çocuğun öyküsü kalbinize dokunacak. 


2. HAKAN GÜNDAY - KİNYAS VE KAYRA


Günday benim en sevdiğim yazarlardan biri ve dolayısıyla bu yıl iki kitabı birden bizim favorilerime girdi. Kinyas ve Kayra iki arkadaşın bitmek bilmez yolculuklarını ve serüvenlerini anlatıyor. Bence kaçırmayın her satırı felsefe kokan çok özel bir kitap.



3.JOSE SARAMAGO - KABİL

Saramagoyla ilk tanıştığım ve kalbimi kazanan bu kitap benim için çok ayrı bir yerde. Kabil, bildiğimiz ilk katil hikayesi ile başlayıp bir zaman yolculuğuna  dönüşüyor. Tanrıyla bile hasbıhal yapıyor, tartışıyor ve çok aykırı bir bakış açısı kazandırıyor. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim.


4.AGATHA  CHRİSTİE - ON KÜÇÜK ZENCİ 


On Küçük zenci bir polisiyeden çok gerilim ve zeka dolu bir öykü sunuyor. Zenci adasında hapis edilen on suçlu ve bu suçluların nasıl öldürüldüğü konu ediliyor. Christie'nin en iyi kitabı olduğunu düşünüyorum. Okumayan kalmamıştır ama biz yinede buraya bırakıyoruz. Keyifli okumalar.

5.AGATHA CHRİSTİE - ESRARENGİZ PARMAKLAR


Agatha Christie de bu yıl bizim favori yazarlarımızdan oldu. Bu güzel yazarında iki güzel kitabını bu yıl favori listemize aldık. Bu kitapta da uçak kazası geçiren bir pilotun küçük bir kasabaya yerleşmesi ve burada yaşanan esrarengiz olayları anlatıyor. Güzel bir polisiye ve çok sade bir dile sahip mükemmel bir kitap.

6. OSHO - BUDDHA

 Bu kitap Buddha'nın hayatını konu alıyor ve kendi yaşadığı çok özel anları paylaşıyor bizimle. Buddha'nın felsefesini ve hayatını anlamak için çok güzel bir tercih. Bu konuya meraklı her kez okuya bilir. Lisansımız bakımından çok daha ağır kitapları biliyoruz bu kitaplara nazaran Osho'nun Buddha'sı  oldukça hafif bir kitap.  Bu kitapta bizim gönül rahatlığıyla favori listemize eklediğimiz bir kitap oldu.


7. DAN BROWN - BAŞLANGIÇ


 Bu sene çıkmasıyla büyük ses getiren Brown'un yeni kitabı Başlangıçta favori listemize girdi. Bu kitap bir Robert Longdan macerası. Bu kitapta dinler tarihine çok özel göndermeler var. Dan, kitabında yine bir kültür lezzeti tattırıyor bize. Dan Brown  hayranları bu kitabı çoktan okumuştur fakat biz okumayanlara  tavsiye ediyoruz.

8. KHALED HOSSEİNİ - UÇURTMA AVCISI 

Uçurtma avcısı çok duygusal bir kitaptı ve beni ağlatmayı başardı. Sanırım bir de Kitap Hırsızında bu kadar duygulanmıştım. Sıfır beklentiyle başladığım bu kitap bizim favori listemizde yerini aldı. Mükemmel bir dil, üslup ve bize çok yakın olan kültürüyle bu kitap çok kolay okunuyor. Ben bu kitapla çok geç tanıştım. Tavsiyem siz daha fazla gecikmeden alın okuyun.

9.JENNİFER McMAHON- 29.ODA

Bu güzel kitap bizim ilk McMahon kitabımızdı. Çok güzel bir gerilim kitabıydı. Biraz ürkmek, biraz sırları çözmek, birazda gerilmek isteyen arkadaşların mutlaka okumasını öneririm. İki küçük kardeşin sıra dışı büyüme öykülerini konu ediniyor.

10.AHMET ÜMİT  - KAVİM

Kavim, İstanbul hatırasından sonra benim en sevdiğim Ahmet Ümit kitabıydı. İstanbul Hatırası'da 2016 favoriler listemizdeydi. Çok özel bir polisiye yazarı olan Ümit bizim favori yazarlarımızdan biri. Kavim kitabı, Süryanilerden tutunda Yahudiliğin kökenlerine kadar bir çok dini konu işliyor. Bu konuları çok zekice kurgulanmış bir cinayetle bağdaştırıyor. Polisiye seviyorsanız kaçırmayın okuyun deriz.

11.GWEN COOPER - SEN HER ŞEYDESİN

Bu kitabı hakkında hiç bir şey bilmeden alıp okusam da hiç pişman olmadım. Bir kedinin hayatını ele alan kedilerle empati yapmamıza yardımcı olan bu sıcacık hikayeyi özellikle kedi severlere gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.

12.ZÜLFÜ LİVENELİ - BİR KEDİ BİR ADAM BİR ÖLÜM


Livaneli'den okuduğum ilk kitap olan Bir Kedi Bir Adam Bir Ölüm beni çok derinden etkilemişti. Olan olaylar kah ağlattı kah güldürse de genel olarak duygusal bir kitaptı. Ben kitabı çok beğendim. Livaneli'nin üslubunu seven herkese de yazarın bu kitabını da okumalarını tavsiye ederim.

13. PAULA HAWKINS-TRENDEKİ KIZ



Trendeki kız sürükleyici ve sonu tatmin eden  bir kitaptı. Bu kitabın sonradan filmi de çıktı .  Bir çırpıda okunan, merak uyandıran bu kitabı gelirim seven her okuyucuya önerebilirim.

14. STEFAN ZWEIG - BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU



Bu kitap Zweig'ın mükemmel klasiklerinden biri. Kısacık kitapta çok yoğun bir duygu yüklü. Olan olaylar da bir o kadar etkileyici. Baştan sona çok güzel bir kurgu içeren bu mektup insanı acıklı bir hikayeye sürüklüyor ve kitabın nasıl bittiğini anlamıyorsunuz. Daha henüz Zweig'ın bu klasiğini okumayanınız varsa hiç vakit kaybetmeden okumalı bence.

15.TESS GERRITSEN - CERRAH



Serinin ilk kitabı olan Cerrah benim favori kitaplarımdan biri oldu. Çok güzel bir seri başlangıcı olan bu kitap benim tüğlerimi ürpetmişti. Çok değişik bir konusu olmakla birlikte çok güzel bir kurguya sahip. Tess Gerritsen'dan bir kitap okumak isteyen arkadaşlar kesinlikle bu kitapla başlamalı bence. Bunu okuyanların seriye  devam etmek isteyeceklerinden eminim. İyi okumalar dilerim :)


(NOT: Resimler alıntıdır alınmıştır. )

29 Aralık 2017 Cuma

KAYIP KIZLAR ADASI KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI: 

Tavşanın uzattığı patiyi küçük eliyle tutan Ernie, annesinin arabasından inip altın rengi Volkswagen'e gitti ve hiç karşı koymadan, tereddüt etmeden yolcu koltuğuna oturdu. Yüzündeki gülümseme bir an bile kaybolmamıştı. O gün Rhonda Farr, Pike's Crossing kasabasında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlamıştı. Benzin istasyonunda öyle garip bir şey görmüştü ki, bir suçun işlenmesine tanıklık ettiğini ilk anda fark edememişti. Tavşan kostümü giymiş birinin küçük bir kızı kaçırmasını izlemişti. Olaya müdahale etmediği için perişan olan Rhonda, soruşturmaya yardımcı olmaya karar verdi. Fakat kızı kaçıran kişiyi bulmaya yaklaştıkça, başka bir kayıp çocukla, yıllar önce ortadan kaybolan en yakın arkadaşı Lizzy ile ilgili gerçeklere de adım adım yaklaştığının farkında değildi.
YAZAR: Jennifer MacMAHON

ÇEVİREN : Süreyya ÇALIKOĞLU

YAYINEVİ :EPHESUS

SAYFA SAYISI :389

YORUM : Herkese merhaba . Bugün size  bir Jennifer McMAHON kitabından daha bahsedeceğim. Şimdiye kadar Yazarın 29. Oda , Söylemeyeceğine Söz Ver kitaplarını okudum ve ikisine de bayıldım. Ama hala favorim 29. Oda :) Konusundan bahsetmeyeceğim çünkü arka kapak yazısında konudan güzel bir şekilde bahsedilmiş.O yüzden direk yorumuma geçeceğim :)


 Kayıp Kızlar Adası diğer kitaplara göre birazcık daha az aksiyonluydu. Gene merak ettirdi düşündürdü, heyecanlandırdı da , fakat yazarın diğer kitaplarından daha az kendine çekti beni. Kitabın karakterleri, Asla Söylemeyeceğine Söz Ver'deki karakterlerin çok benzeri gibi geldi bana. Sanki aynı karakterler bu kitapta başka bir hikayede kullanılmış gibiydi. Bunları biraz göz ardı edecek olursak kitabı genel olarak beğendim .Ortalara doğru biraz sıkılsam da sonlara doğru çok değişik olaylar oldu ve çok beklenmedik bir sonla bitti. Yazarın  üslubuna ve olay örgüsüne bayılıyorum , bu yazarın kitaplarını okumayı gerçekten çok seviyorum. Daha önce bu yazardan hiç kitap okumadıysanız mutlaka bir kitabından başlamanızı tavsiye ederim pişman olmazsınız. Şimdiden iyi okumalar dilerim :) Hoşça kalın ...

PUAN: 4.0

23 Aralık 2017 Cumartesi





TATAR ÇÖLÜ KİTAP YORUMU : 

ARKA KAPAK YAZISI : İtalyan edebiyatının köşe taşlarından Dino Buzzati’nin ilk romanı olan Tatar Çölü, modernist edebiyata yapılmış en önemli katkılardan biri. Genç teğmen Giovanni Drogo, ilk görev yeri olarak Tatar Çölü’ndeki Bastiani Kalesi’ne tayin edilir. Uzun boylu kalmak istemediği bu sınır bölgesinde geçirdiği seneler ona, vaktiyle gözünde büyüttüğü zafer tutkusunun kofluğunu ve askerlik hayatının monotonluğunu öğretir.“Yaşamı boyunca beklediği an” bir türlü gelmez. Zamanla “sesi, ihtiyar sesine dönüşür”, “bakışları çok yaşlı bir adamın bakışları gibi sarımtırak ve camdan bir görünüş alır”. Varoluşun anlamsızlığı, boylu boyunca serilir önüne. Gündelik hayatın durağan ritmi, alışkanlıkların uyuşturucu etkisi ruhunun derinliklerine işlerken Tatar Çölü’nün sadece kendisinin değil aynı zamanda insanlığın sınır bölgesi olduğunu anlar. Edebiyatta Beckett, Camus ve Kafka’nın başlattığı varoluşsal sorgulamaya karmaşık bir boyut katan, zengin bir anlatı Tatar Çölü.

YAZAR: DİNO BUZZATİ

ÇEVİREN: HÜLYA UĞUR TANRIÖVER

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 232

YORUM: 
Herkse merhabalar 2017 yılının  son kitabı Buzzati'nin Tatar Çölü oldu ve yılın favorilerine girmeyi başardı. Bu arada ilerleyen günlerde sizler için yılın favorilerini bir liste halinde yayınlamayı düşünüyoruz. Umarız size güzel bir kaç kitap kazandırabiliriz. Tatar Çölüne değinirsek ben bu kitabı Mario Levi'den duydum.  Mario: "Bence yirminci yüzyılın en iyi kitabı" lafıyla beni bu kitaba bağladı. Hiç pişman olmadım. İnsanların karanlık yüzünü gösteren, hayatın ve insanların toz pembe olmadığını gösteren yazarlara ve kitaplara bayılıyorum. 

Kitapta; harp okulunu yeni bitiren subayımız Giovanni Drago anlatılıyor. Bu genç subayın ilk atandığı yer Bastiani Kalesidir. Drago görev yerine gitmek için yola çıkar ve yolda bu kale hakkındaki dedikoduları düşünür. Bu kale çok eski zamanlarda inşa edilmiştir ve kalenin kuzeyinde bir çöl yer almaktadır. Bu çölden zamanında Tatarların saldırısı bekleniyormuş ve  bu düşman çöle adını vermiş. Fakat beklenen bu saldırı onlarca yıldır hiç olmamıştır. 
Drago; kalede asla beklediğini  ve umduğunu bulamaz.  Kale çok eskidir ve tüm ülkeden resmen tecrit edilmiştir. Drago kaleye girer girmez hemen üstlerine gider ve ülkenin daha merkezi yerlerinden birinde  görev talebinde bulunur.

 Komutanının tavsiyesi ile dört ay kalmayı kabul eden Drago hayallerini bir kenara bırakır. 
Genç bir subay olarak Drago çok sayıda başarıya ve kariyere sahip olmak istiyor ve bunun hayaliyle yaşıyor.  
Önceleri kaleye çok yabancılık çeken subay  sonraları bir ümide kapılır ve kaledeki diğer askerler gibi bir umuda tutunur. Günün birinde Tatarlar çölden saldırıya geçecekler ve genç subaylarda kahraman olacaktır. Tek umut bu olan kalede günler gelir geçer ve iki sene dolar. İki koca seneden sonra ailesinin yanına ziyarete dönen Drago artık gerçek hayattan soyutlanmıştır ve ailesi bile kendisine çok yabancı gelir. Artık kaleye bağlanmıştır ve biran önce kaleye dönmek ister. 
Velhasıl dört aylığına gittiği kaleden bir ömür kopamayan subayımızın hayatını okuyoruz. Kitapta bolca felsefe ve ince dokunuşlar var. Ben bu kitabı oldukça sevdim. Kitabı herkese tavsiye ederim. 


PUAN: 4.7

17 Aralık 2017 Pazar


SEN HER ŞEYDESİN KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI: 

Hayat aslında önemli şeyler yaşandığında başlar. Mesela doğduğunda. Veya son nefesine kadar birlikte olacağın insanı bulduğunda. Tıpkı benim de Sarah'yı bulduğum gibi. Ben de hayatımı işte o andan itibaren başlatıyorum. Henüz beş haftalık olan Mırdıl, şehirdeki boş bir arazide Sarah'yla karşılaştığında, kendisini sahiplenecek insanı bulduğunu anlamıştı. Hayatları üç yıl boyunca kahkahalar, tonbalığı, kediotu, müzik ve Mırdıl'ın vazgeçemediği rutinlerle dopdolu geçti. Sonra bir gün Sarah eve gelmedi. Mırdıl pencere pervazında tünemiş beklerken, Sarah'nın uzun zamandır eve uğramayan kızı Laura ile kocasının, ellerinde kolilerle geldiklerini gördü. Onlar daha kapıya varmadan Mırdıl hayatının sonsuza kadar değişeceğini anlamıştı... Sadece bir kedi hikâyesinde olabilecek dokunaklı, içten ve yer yer kahkaha dolu anlatımıyla Sen Her Şeydesin kaybedip bulduklarımız, iyileşme çabalarımız ve hayvan sevgisinin insan hayatındaki yerine dair sıcacık bir roman. Kucağında mırıldayan bir tüy yumağıyla uyuklamanın keyfini bilenler ve kedi milletinin neler düşündüğünü merak edenler... Mırdıl kalbinizi çalmaya geliyor.


YAZAR: Gwen COOPER


ÇEVİREN: Uğur MEHTER


YAYINEVİ: MARTI YAYINLARI


SAYFA SAYISI: 416



YORUM: Herkese merhabaa. Bugün size ilgi ve sevgi alanım olan kediler hakkında yazılmış bir kitaptan bahsedeceğim. Sen "Her Şeydesin" 2016'da basılmış başkarakteri kedi olan tatlı bir kitap.  Kedimizin adı Mırdıl, çok tatlı, biraz kendini beğenmiş ama çok sadık, sevgi dolu bir kedi. Mırdıl insanların kedileri değil, kedilerin insanları sahiplendiği düşündüğünden kendine insan olarak Sarah'yı seçmiş ve onunla ev arkadaşı olmuşlar. Çok mutlu ve müzikli bir hayat yaşan Mırdıl'ın bir gün Sarah'nın eve gelmemesiyle bütün hayatı değişir. Sonrasında Sarah'nın kızı ve kızının kocasının eve kolilerle geldiğini görür ve bununla birlikte Sarah'yla olan mutlu hayatı son bulur. Bu bölümden sonrada Mırdıl'ın yeni evine adaptasyonunu ve geçmişteki olayları konu alıyor kitap.

  Kitap Sarah'nın, Sarah'nın kızı Laura'nın ve Mırdıl'ın ağzından anlatılıyor. En sevdiğim  Mırdıl'ın anlattığı yerler oldu. Mırdıl'ın kendi dünyası, etrafındaki her şeyi bir kedi gözünden anlatması beni çok eğlendirdi.  Kedi yatağının ne olduğunu anladım ve bu sanki hayatımdaki bir sorunun cevap bulmasıydı benim için :) Bende yazar gibi evde üç kediyle birlikte yaşadığım için bu kitabın bana çok şey kattığını düşünüyorum. Bir kedinin her halini gördüğümden dolayıda kitaptaki bir çok şeyi yaşamış, okuduğumda çok eğlenmiştim. Bazı yerlerde de ''Aa böyle yaptığında gerçekten bunu mu düşünüyorlar ki?'' dediğim de çok oldu. Kısacası ana karakter olarak bir kediyi alan bu kitap aynı zamanda bir kedinin insanların hayatlarını nasıl değiştirdiğini anlatıyor. Bu bir kedi de olmayabilirdi,  aslında olay kedi de değil, insan ve onun ''hayvan dostu'' arasındaki sevgide. Bu bir köpek de olabilir kuşta olabilir. Önemli olan aradaki bağ, sevgi. Bu kitapta sevginin gücünün insanın hayatını nasıl değiştirebileceği anlatılıyor.

   Kitapta çok fazla mekan, şarkı ve sanatçı adı geçtiğinden ve benim bunlardan bir haber olduğumdan dolayı bazı yerler beni sıksa da genel olarak güzel bir kitaptı ben severek okudum. Hayvanlara özellikle kedilere ilgisi olan herkesin bu kitabı okumasını şiddetle tavsiye ederim. Şimdiden iyi okumalar :)

PUANIM: 4.0

10 Aralık 2017 Pazar

ÇAY KOKULU HİKAYELER :

ARKA KAPAK YAZISI : 
Hayata Bir Bardak Çay Molası Okurken içinizi huzurla dolduracak, yüreğinizi ısıtacak, iyilik, sevgi, dostluk ve mutluluğu dile getiren birbirinden güzel 50 adet hikâyeden derlenen bu kitapla hayata keyifli bir mola verip kargaşadan sıkıntılardan uzaklaşacaksınız.

DERLEYEN : Ender Haluk DERİNCE

YAYINEVİ: Yakamoz Yayınları

SAYFA SAYISI :349

YORUM : Herkese merhabalar. Bugün size Çay Kokulu Hikayeler kitabından bahsedeceğim. Bu kitap kokulu hikayeler serisinin çıkan son kitabı. Diğer kitaplar gibi içerisinde , bazen gülümsememize ,bazende kitaba kısa bir ara verip düşünmemize, kendimize ders çıkarmamıza neden olacak hikayeler barındırıyor.Kitapta en fazla üç sayfa olan 50 tane kısa hikaye var. Hepside birbirinden güzel hikayeler. Her hikayenin başında anlamlı sözler var. Yorumun sonuna bu sözlerden en sevdiklerimi sizinle paylaşacağım. Kitapta beni en çok etkileyen ilk beş hikaye şunlardı:

⇨ Mikser
⇒ Küçük Notlar Büyük Mesajlar
⇒ Terzi
⇒ Mermerci ve Heykeltıraş
⇒ Hayallerin Sınırı Yok

  Eğer sizde okuduysanız bu kitabı sizde sevdiğiniz sizi derinden hikayeleri bizimle paylaşmaktan çekinmeyin lütfen. Hikaye derlemesi okumayı sevenlere ve biraz kafa dağıtmak isteyen herkese bu kitabı gönül rahatlığıyla öneririm Şimdiden iyi okumalar dilerim. Hoşça kalın ❤

☕Çabalamanın sonunda alınabilecek en büyük ödül, ele geçen kazanç değil, kişinin kendisine kattıklarıdır.
✒John Rushkin
☕Güçlü olman, seni mutlu etmeyebilir. Ama mutlu olman, seni güçlendirecektir.
✒T.S Eliot
☕İstediğiniz an baştan başlayabilirsiniz. Başarısızlık denen şey düşmek değil, yerde kalmaktır.
✒Mary Pickford

PUANIM: 4.0

6 Aralık 2017 Çarşamba

KÖRLÜK KİTAP YORUMU : 

ARKA KAPAK YAZISI :

 Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olur. Ancak karanlıklara değil, bembeyaz bir boşluğa gömülür. Arkasından, körlük salgını bütün kente, hatta bütün ülkeye yayılır. Ne yönetim kalır ülkede, ne de düzen; bütün körler karantinaya alınır. Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık. Yaşam durmuştur, insanların tek çabası, ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktır. Roman, kentteki akıl hastanesinde karantinaya alınan, oradan kurtulunca da birbirinden ayrılmayan, biri çocuk yedi kişiye odaklanır. Aralarında, bütün kentte gözleri gören tek kişi olan ve gruptakilere rehberlik eden bir kadın da vardır. Bu yedi kişi, cehenneme dönen bu kentte, hayatta kalabilmek için inanılmaz bir mücadele verir. Saramago’nun müthiş bir gözlem gücüyle betimlediği bu kaotik dünya, insanın karanlık yüzünün simgesi.
Körlük, ürkütücü bir roman, beklenmedik bir felaketi yaşayan bir toplumun nasıl çöktüğünün, nasıl bencilleştiğinin ve değer yargılarını yitirdiğinin hikâyesi. Konusunun ürkütücülüğüne rağmen olağanüstü bir şiirsellikle anlatılmış bu unutulmaz roman, usta yazarın belki de en etkileyici yapıtı.

YAZAR:  JOSE SARAMAGO

ÇEVİREN: IŞIK ERGÜDEN

YAYINEVİ: KIRMIZI KEDİ YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 331


YORUM:  Herkese merhabalar. Şahane bir Saramago kitabını sizlere anlatmaya çalışacağım. Körlük bir distopya olarak geçiyor. Kısaca söylemek gerekirse  karamsar devlet senaryoları diye biliriz. Kitap bilinmeyen bir ülkenin bilinmeyen bir şehrinde geçiyor. Kitapta ki bir diğer özellik ise karakterlerin adı yok. Meslekleri yada ilk kör, ilk körün karısı, doktor gibi sıfatlarla adlandırılıyorlar. 

Kitabın konusu arka kapakta çok iyi anlatılmış ben de kısaca değineyim. Trafikte kırmızı ışıkta duran bir adam aniden kör olur ve bu körün temas ettiği herkes aynı sonla karşılaşır ve kör olurlar. Bunlardan biride ilk körün gittiği doktordur. Doktor kör olduğunda bu beyaz körlüğün bulaşıcı olduğunu anlar. Körlük herkesin bildiğinin aksine kitabımızda beyazdır.  Yani kör olanlar bir karanlığa değil, beyazlığa mahkum olurlar. Doktor; devlet büyükleri ile temas kurmaya çalışır ve bu sırada da körlük olayları artar.  Devlet bu senaryo karşısında ne yapacaklarını düşünürken körleri toplayıp karantina altına almaya karar verir. Eski bir akıl hastanesine körler ve körlük tehlikesi yasayanlar toplanır ve kapatılır. Kitabın çok büyük çoğunluğu bu karantina zamanlarını ve insanın pisliğini anlatıyor. Zorda kalınca insanın neler yapabileceği çok güzel anlatılmış. İnsan denen mahlukun insanlığından çıkışını net ve çarpıcı bir şekilde görüyoruz. Ben kitabı okurken düşündüm gerçekten körlük bulaşıcı olsa neler olur. Her şeyimiz dostlarımız, ailelerimiz birden etrafımızdan kaybolurlar. Acaba kim bize bakar, kim kör olma riskiyle bize bakar. Dostlarımız yanımızda olur mu  ?  bu soruların yanıtları çok açık seçik olmasa da kitapta var.  

Karantina altına alınan körlerin arasında ilk körün karısı da var. Fakat kadın kör değil. Belki kimsenin yapmayacağı bir fedakarlıkla kocasının yanından gidebilmek için kör taklidi yapar ve o da karantina bölgesine alınır. Burada tüm körlerin arasında tek gören olarak herkese yardımcı olmaya çalışır. Fakat bütün bu körlerin arasında kimsenin kendini görmediğinden emin olan insanların arasında gözü gören biri olmak sanılandan çok zordur. Kadın çoğu zaman keşke bende artık kör olsam demektedir.  Kitap bu şekilde ben kitabı sevdim. Filmini de kısa sürede izlemek isterim. Fakat bence bu kitap Kabille yarışamaz. Benim gönlümde çok ayrı bir yeri olan Kabil bu kitabı biraz gölgede bıraktı. 

PUAN: 4.5

1 Aralık 2017 Cuma

KABİL KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK YAZISI : 


Adem ile Havva’nın oğlu, kardeş katili, “sürgün ve gezgin” Kabil’le çıkılan bu yolculuk, Eski Ahit’in loş ve tekinsiz diyarlarında, zaman ve mekân kavramlarını altüst ederek, süreğen bir şimdiki zaman içinde, edebiyatla felsefenin kesiştiği dar alanlarda dolaştırıyor okuru.

Suç, ceza, adalet, nefret, ihtiras gibi insana özgü kavramlar ile savaşlar, katliamlar, cinayetler, boyun eğmeler ve isyanlar gibi insana özgü eylemler arasında gidip gelirken, İbrahim’den Nuh’a, Adem ile Havva’dan Eyüb’e, Lilith’e kadar bütün kadim şahsiyetler de beklenmedik anlarda ve yerlerde karşımıza çıkıp insanlık panoramasını tamamlıyorlar.
Gerçeğin ironik, yalın ve dolaysız dilini kullanan Saramago bu son romanıyla bize tüm zamanların sorusunu miras bırakmış oluyor: İnsan türü evrendeki yerini ve varlığını hak etmiş midir? 
YAZAR: JOSE SARAMAGO 
ÇEVİREN: IŞIK ERGÜDEN 
YAYINEVİ: KIRMIZI KEDİ YAYINLARI 
SAYFA SAYISI : 146 

YORUM : Herkese merhabalar. Saramago'yla neden bu kadar geç tanıştım acaba. Bu denli güzel bir kitabı daha önce okumalıydım ama olsun hiç bir şey için geç değil ve ben Saramago okumaya devam etmek istiyorum. Kitap çok cesurca yazılmış . Bu açıdan taktir etmemek imkansız. Şunu da eklemeden geçmek istemem yazarın zekasına hayran kaldım. Umarım yazara en iyi kitabı ile başlamamışım dır.  Bu kitabı çokta araştırmadan aldım ama çok mutluyum. 
Kitaba geçelim hadi. Kitap cennette başlıyor ve Adem ile Havvayı okuyoruz. Nasıl Cennetten kovulduklarını, dünyada neler yaptıklarını iyi bir kurgu ile okuyoruz. Bu kitabı okurken bunun bir roman olduğunu unutmadan okumak gerektiğini vurgulamak isterim .
Devam eden sayfalarda Kabil ve Habil'i okuyoruz. Kabilin ilk katil olmasını ve devamında Allah tarafından cezalandırılışını,alnında koca bir lekeyle durmadan bir bedevi gibi oradan oraya savrulmasını  okuyoruz. Kabil bu saatten sonra artık bildik adını bir kenara bırakıp kitaba ikon olarak başka şeyleri imgeleyerek devam ediyor. Kabil zamanlar arasında geçiş yaparak efsanevi Babil kulesi, Nuh tufanı ve dinler tarihinde çokta anılmak istenmeyen Lilith'e kadar devam eden bir zaman yolculuğu ile bizlere farklı bir bakış acısı kazandırıyor. Bununla da kalmayan Kabil İbrahim den Lut'a kadar gezinip duruyor. 
Kitap; okura mükemmel bir okuma keyfi ve farklı bir felsefe sunuyor. Yazarın dili oldukça güzeldi. Fakat noktalama işaretleri yazarımız için biraz değişik kitapta sadece nokta ve virgül kullanılıyor. Bu başlarda sizi biraz rahatsız edebilir. Ben bu küçük ayrıntıdan hiç rahatsız olmadım. 

Sizlere bu güzel kitabı tüm kalbimle öneririm. Bu kitap bizimde kalbimizde önemli bir yer etti ve yılın favorilerine girmeyi başardı. 

PUAN: 5.0

27 Kasım 2017 Pazartesi


SİLİNİŞ KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:
Kendini bir rehine krizinin yanlış tarafında bulunca, hamile olan cinayet masası detektifi Jane Rizzoli, hayatının en mutlu saatleri olabilecek süreçte kendini tam bir kâbusun ortasında bulur. İsimsiz, güzel bir kadın, morga ceset olarak getirilir. Fakat Boston'lu tıp uzmanı Maura Isles ceset torbasını açıp baktığında, unutamayacağı bir korku yaşar: Ceset gözlerini açar!

Hâlâ hayatta olan kadın hastaneye yetiştirilir, ama tuhaflıklar çok geçmeden ölümcüllüğe dönüşür. Kadın, son derece soğukkanlı bir şekilde güvenlik görevlisini öldürerek hastaları rehin alır… Aralarından biri hamile cinayet detektifi Jane Rizzoli'dir.

Bu şiddet eğilimli, çaresiz ruh kimdir ve istediği nedir? Gergin saatler ilerlerken Maura, Jane'in kocası FBI ajanı Gabriel Dean'le işbirliği yaparak gizemli katilin kimliğini araştırmaya başlar. Federal ajanlar aniden ortaya çıkınca, Maura ve Gabriel sıradan bir rehine krizinden çok daha derinlere uzanan bir olayla karşı karşıya olduklarını anlarlar. Bu gizemin anahtarını sadece silahlı çılgın kadınla kapana kısılmış olan Rizzoli elinde tutmaktadır... Tabii eğer hayatta kalırsa.

YAZAR: Tess GERRITSEN

ÇEVİREN: Selim YENİÇERİ

YAYINEVİ: Martı Yayınları

SAYFA SAYISI: 464

YORUM: Herkese merhabalar. Yaklaşık iki hafta önce bitirdiğim Tess Gerritsen'ın Siliniş kitabını ancak yorumlayabiliyorum size. Vizelere çalışmaktan daha yeni fırsat bulabildim.

  Siliniş Cerrah serisinin beşinci kitabı. Günahkar dan beri hamile olan Rizzolli bu kitapta artık hamileliğin son zamanlarında. İkiz Bedenlerde doğuracak diye baktığım Rizzolli sonunda bu kitapta bebeğini kucağına alacaktı o yüzden çok daha heyecanlı okudum kitabı. Yalnız bir sıkıntı vardı tabi ki Rizzolli belayı üstüne çekmekte bir usta adeta. Her şey onun başına gelmek zorundaymış gibi kıyamam çok çekiyor mesleğinden. Bu sefer ki başına gelen bela yalnız onu değil karnındaki masum bebeğini de ilgilendirdiği için kitabı iki kat daha gerilerek okudum.

  Konuyu toparlamak gerekirse;

 Doktor Maura bir gece yarısı, gün içinde otopsisini yaptığı kişiyle ilgili aklına bir şey takıldığından morga ona bakmaya gidiyor. Tam merakını giderip oradan çıkacakken bir ses duyuyor. Kendisinden başka canlı bulunmayan o yerde duyduğu ses onu çok şaşırtıyor ve sesin hangi cesetten geldiğine bakmaya başlıyor o sırada açtığı torbalardan birindeki bir kız gözlerini açıyor. Olaylar böylelikle başlamış oluyor. Hemen gerekli yerlere haber veren Isles kızın başlarına açacaklarından habersiz kızı kurtarmaya çalışıyor.Kızın kaldırıldığı hastanede o an doğurmak üzere olan Rizzolli de bulunmakta. Dediğim bela da bu arada başına geliyor .Çocuğu kucağına alma hayalleriyle gelen Rizzolli kendini bir rehine krizi içinde buluyor.

  Konusu kısaca böyle ayrıntılara girip kitabın heyecanını kaçırmaya gerek yok.Aslında Tess'in kitapları hiç yorum okumadan direk  kitabın arka kapak yazısını okuyup gönül rahatlığıyla başlanabilecek türden.Bu güne kadar okuduğum kitaplarından hiç birinde pişmanlık duymadım, sıkılmadan severek okudum. Bu güzel yazarı ve bu güzel seriyi herkese büyük bir iç rahatlığıyla önerebilirim.Mutlaka Tess'in kalemiyle tanışmalısınız. Şimdiden iyi okumalar dilerim. Hoşça kalın :)

PUANIM: 4.0

23 Kasım 2017 Perşembe

TOL KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK YAZISI :

 Çözüldün ve utancından ölecek haldesin. Adın, ancak dünyanın yarısı havaya uçarsa temizlenir diye düşünüyorsun. 

Zaten durmadan bunu planlıyorsun. Birbirinden nafile intikam planlarıyla oyalanıyorsun. Kafana kurşunu sıkana kadar da bundan başka bir şey yapacağın yok. Geçen sene aldığın o allahlık Kırıkkale tutukluk yapmazsa tabii."

YAZAR: MURAT UYURKULAK

YAYINEVİ: METİS

SAYFA SAYISI: 262




YORUM: 

Herkes merhabalar. İlk kez bir Uyurkulak kitabı okudum . Bu kitabı Hakan Günday'ın bir röportajında önerdiğini duymuştum. Fakat inanın aldığıma çok pişmanım. Bu nasıl bir dildir. İnanılmaz kötü bir dille üslupla yazılmış. Devrim adı altında bir yerlerin patlatılması anlatılıyor. Bir Devrim olacaksa bunun kalemle, kitapla olmasıdır dileğim. Karakterlerin durmadan içtiği ama hiç sarhoş olmadığı bir kitap. Bu yazdıklarımın hiç birine karşı değilim fakat içkinin, şiddetin övülmesinden de yana değilim. Kitapta  yer alan tüm kadınların öyle olsun olmasın deyimi yerindeyse orospu olarak addedilen iğrenç bir kitaptı. Benim için kitap sade anlaşılır olmak zorunda değil. Ülkemizde düşünülmeden anlaşılan çok yazar var. Ben bir şeyleri anlamak için düşünmek gerektiğini savunuyorum fakat bu kitaptaki paragrafların düşünmeye dahi yer bırakmadığını düşünüyorum. Yazar bir şeyleri düşünmüş, sanki bizler de kafasının içindeki her şeyi biliyormuşuz gibi anlatmış. Sevene saygım sonsuz. Anlayana da. Demek ki ben yeterince bu kitap için zeki değilim. Fakat şimdiden söylemek gerekirse hiç bir dostuma önermeyeceğim bir kitap. Konusuna geçelim.

Kitabın adı Kürtçe intikam anlamına geliyormuş. Kitaptaki karakter işinden kovulur. Bir  çaresizliğin içerisindeyken bir bankta uyuyakalır ve  gözünü açtığında Diyarbakır'a giden bir trenin içerisindedir. İçki içmeye gittiği meyhanelerden hayal meyal hatırladığı Şair diye tanınan adam tam karşısındadır. Kahramanımız Yusuf;  karsısındaki adama bazı sorular sorar ve görür ki Şair, Yusuf hakkında herşeyi bilir. Yusuf buna çok şaşırır ve bunları nereden öğrendiğini sorunca Şair ona küçük hikayeler verir . Yusuf'la beraber  bizde bunları okuruz.

Kitap bu şekildedir.  Ben sevmedim. Okumak şans vermek isteyen arkadaşlara şimdiden Allahtan sabır diliyorum.

PUAN: 1.0

18 Kasım 2017 Cumartesi

UÇURTMA AVCISI KİTAP YORUMU : 

ARKA KAPAK YAZISI:  
Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.

Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.

Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.

YAZAR: KHALED HOSSEİNİ 
ÇEVİREN: PÜREN ÖZGÖREN 
YAYINEVİ: EVEREST YAYINLARI
SAYFA SAYISI: 376 

YORUM:  Herkese merhabalar. Uzunca bir süre elimde sürünen bu güzel kitapla çok geç tanıştığımı fark ettim. Vize haftası oldukça yoğun geçiyor ve ben kitabı bitirdikten üç, dört gün sonra yorumunu girebiliyorum. Başta da dediğim gibi bu kitabı çok geç fark ettim okuduğum en iyi kitaplardandı. Sanırım yıl sonunda yılın favorilerinde olacak. Herkesin okuduğu bir kitap olduğunu biliyorum ama benim gibi geç fark edenler için ben yinede kitabı anlatmaya çalışacağım. Haydi kitaba geçelim. 

Kitap 1975 yılında  başlıyor iki küçük kahramanımız olan Hasan ve Emir'in hikayelerini okuyoruz. Bu küçük arkadaşlar her şeyden önce kardeş gibi  büyüyorlar. Varlıklarını fark ettikleri andan itibaren beraberler. Biraz daha detaya gireyim. Emir'in dedesi bir hakim ve bir gün yetim kalan bir çocuğu sahiplenir ve kendi çocuğuyla birlikte büyütür. Yani Hasan'ın babası Ali  ve  Emir'in babası kardeş gibi büyürler. Gün gelir çiftlik emir'in babasına kalır ve Ali de dışarıdaki hizmetli evinde kalarak aileye yardım eder. Bir gün evlendiği karısından bir çocuğu olur ve Hasan dünyaya gelir. Ne yazık ki Hasan'ın kaderi doğuştan berbattır. Annesi doğumun ardından bir adamla kaçar ve Hasan tek varlığı babasıyla beraber yaşamaya başlar. 
Evet başta dediğim gibi Emir ve Hasan kardeş gibi büyür ama Emir her an Hasan'a onun bir hizmetli olduğunu daha on, on iki yaşlarında bile çok ağır biçimde hissettirir. Bu durumun farkında olan Hasan; Emire adeta tapar onu çok sever. Emir; Hasan'ı ailesinden kıskanır ve onu durmadan iteler. Fakat bu böyle devam eder ve Hasan'ın çabalarıyla arkadaşlıkları bozulmaz. 
Taki uçurtma yarışlarına kadar. Kabilde adet olduğu üzere her yıl uçurma yarışları yapılır yüzlerce çocuk katılır ve kendilerini gösterirler. Yarışan her uçurtma rakiplerine oyunlar oynayarak ipini koparmaya çalışır ve son olarak havada kalan uçurtmanın sahibi bir kahraman gibi karşılanır, ailesinden bir çok övgü alır. O seneki yarışlara Emirde katılacaktır ve babasına kendini  ispatlamak ister bu sebeple çok hırslıdır. Fakat Hasan olmadan bunu asla yapamaz Hasan  çok yetenekli bir uçurtma avcısıdır. Yarışmadan devre dışı kalan ipi kopan uçurtmaları yakalayanlara uçurtma avcısı denmekte. Sona kalan iki uçurtma her zaman çok değerlidir. 

Yarış başlar ve  Emir tüm gayretiyle tüm uçurtmalardan kurtulur. Geriye bir Emir'in uçurtması birde mavi uçurtma kalır. Emir bu uçurtmayı da devre dışı bırakmayı başarır ama tam bir zafer için mavi uçurtmanın düştüğü yeri bulup uçurtmayı yakalamalıdır. Bu işi de Hasan üstlenir ve giderken Emire döner ve Şöyle der : "Senin için bin tane olsa yakalarım." işte bu söz kitap boyunca yüreğinizi yakacak. Bu uçurtma yarışı sonrasında her şey değişir ve Hasan ile Emir kopar.  İşte kitapta bu kopuşun hikayesini okuyoruz. Şunu da söylemeliyim inanılmaz duygusal bir kitaptı. 
Eğer sağlam ve güçlü arkadaşlık bağlarınız varsa sizi daha da çok etkiler.  Ben bu kitabı çok sevdim umarım okumayan herkes okur. Herkese şimdiden iyi okumalar. 

PUAN: 5.0

11 Kasım 2017 Cumartesi

HİNT DESTANLARI  KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK YAZISI: Hint Destanları sadece Hint Alt Kıtası'nda değil, aynı zamanda tüm Uzakdoğu'da, Asya'da ve hatta Avrupa'da bilinir.

Rãmãyana danslı tiyatrosu Hindistan'ın her yerinde oynanır; Krishna, Rãma ve Hanumãn gibi tanrılaştırılmış kahramanlar Hint dans sanatında her fırsatta konu edilir. Kãlidãsa ve Bhãsa gibi büyük dram yazarları, konularını hep bu destanlardan almışlardır. Mahãbhãrata ve Rãmãyana'nın dizi filmleri Hint televizyonlarında haftalarca, aylarca oynatılmaktadır. İnsanların belleklerine yerleşmiş destan sahneleri ülkenin pek çok yerinde kayalara da kazınmıştır.Özellikle Rãmãyana ve Mahãbhãrata büyüleyici güzelliktedir. Ne yazık ki bu destanların tamamının Türkçeçevirilerine sahip değiliz. Bu kitap, destanların konularını özet biçiminde vererek, onları sır olmaktan çıkarıyor ve okuyucunun bir fikir edinmesini sağlıyor. 

YAZAR: MORİTZ WİNTERNİTZ

ÇEVİREN: KORHAN KAYA

YAYINEVİ: İMGE YAYINEVİ

SAYFA SAYISI: 108

YORUM: Herkese merhabalar bu gün size çokta alışık olmadığınız bir eser tanıtacağım. Hem ilgi alanım hemde  okulum vasıtasıyla bu eserle tanıştım. Ayrıca Hocamda kitabın çevirisini yapınca alıp okumak boynumuzun borcu oldu. Kitap Hint'in üç büyük destanını anlatıyor. Bu destanlar yaklaşık MÖ 2.yy'da yazılıyor. Bu kadim metinler Hint halkının kültür,din , kadının toplumdaki yeri gibi bir çok konuya değiniyor. Alt metni insana dersler veriyor. İyi bir genel kültür ve farklı şeyler okumak isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim. İçindeki destanların adları şu şekilde. 

* Ramayana
Mahabharata
Harivamşa

Kitaptaki olay ve karakterlere çok değinip ilgisi olmayan insanları sıkmak istemem. Epik bir destan okumak isterseniz bu destanı deneyin derim. Antik yunanın  destanlarıyla güzel bir karşılaştırma yapa bilirsiniz. Şimdiden okumak isteyenlere iyi okumalar dilerim.  Şunu da söylemeden  geçmeyeyim bu kitabı okumadan Hinduizm ve Hint mitolojisini biraz bilmenizde yarar var derim. 


PUAN: 4.0

7 Kasım 2017 Salı

ALİCE HARİKALAR DİYARINDA KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:

   Alice Harikalar Diyarında, yazıldığı tarihten bu yana geçen yüz elli yılı aşkın süre boyunca, edebiyatın eşsiz eserlerinden biri olma özelliğini hep korudu. Hem çocuk hem de yetişkin edebiyatında önemli bir yere sahip olan bu kitap, hayal gücü zenginliğiyle küçük okurlara büyülü bir dünya sunarken, yetişkinler için bu büyüsünü içerdiği sembollerin anlam derinliğiyle gösterdi. Adının edebiyat tarihine altın harflerle yazılmasına yol açan eserleri kadar, matematikçi ve mantıkçı kimliğiyle de tanınan Lewis Carroll’un Alice Harikalar Diyarında kurgusu, metne serpiştirilmiş bilmecelerle okuru da kitabın bir kahramanı kılar.
Alice Harikalar Diyarında hem çocuklar hem de macera dolu naif çocukluğunu özleyen ve yıllara meydan okuyan bir mantık labirentinde kendine sorular sormaktan çekinmeyecek okurlar için Modern Klasikler Dizisi’nde yerini alıyor.

YAZAR: Lewis CARROL

ÇEVİREN: Sinan EZBER

YAYINEVİ: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

SAYFA SAYISI: 106

YORUM: Herkese merhabalar. Bugün çoğu kişinin hakkında bilgi sahibi olduğu bir masaldan bahsedeceğim.Alice Harikalar Diyarında. Ya kitabını ya da çizgi filmi mutlaka karşınıza çıkmıştır. Son olarak bir de filmi çıkmıştı sanırım. Bende küçükken çizgi filmini izlediğimden bir de kitabını okumak istedim.Konusundan herkesin biraz da olsun bilgisi olduğunu düşünsem de kısa bir bahsetmek istiyorum.

Alice diye küçük bir kızımız var. Alice, ablasıyla bir gün kırda otururken bir tavşanın önlerinden geçtiğini ve telaş içinde geç kaldığıyla ilgili kendi kendine konuştuğunu görür. Merak içinde onu takip eder. Tavşan hızla koşar ve bir tavşan deliğine varır ve içine atlar.  Alice de hiç düşünmeden tavşanın peşinden deliğe atlar ve tam bu olayla da olanlar olur. Uzun bir süre boşluktan aşağıya düştükten sonra Alice kendini bambaşka bir dünyada bulur. Düştüğü dünyada bir çok değişik karakter vardır. Domuz bir bebek, çok bilmiş bir tırtıl, çiçek boyayan iskambil kağıtları bir kral ve kötü kalpli bir kraliçe,uçan kedi ve çok daha fazlası. Bu masalda Alice 'in bu değişik dünyada ardı ardına yaşadığı olayları okuyoruz.

Benim yorumuma gelecek olursak .Bu masalın çizgi filmini küçükken izlediğim için masal hakkında bildiklerim kopuk kopuktu ve bu kitabı okuduktan sonra masalı en ince ayrıntısına kadar öğrenmiş oldum. Ama biraz  kafa karıştırıcıydı. Alice'in bilinç altında bir yolculuktu bana göre. Düşündürücü pek çok yeri vardı ve bu yerlerden çok güzel dersler de çıkarılabilir aslında. Karakterlerin biri bile normal olmamakla birlikte bu masal birazda psikolojik bir masaldı bana göre. Sonu güzel bağlansa da  ben Alice yerinde olsam delirdiğimi düşünürdüm herhalde.

Hevesle başlayıp sonrasında çok ayıla bayıla okumasam da genel itibariyle hoş bir masaldı. İlerde filmini de izleyip kitabı pekiştirmek istiyorum. Şimdiden okuyacaklara iyi okumalar dilerim . Hoşça kalın.

PUANIM:3.6

3 Kasım 2017 Cuma

MECBURİYET KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:
Savaş karşıtı görüşleriyle tanınan Zweig I. Dünya Savaşı boyunca bu görüşlerini yaymayı kendine misyon edinmişti. Avrupalı ve “dünya vatandaşı” kimliğine büyük değer veren yazar, yapıtlarında savaşın yıkıma uğrattığı “eski dünya”nın değerlerinin kayboluşunu büyük ölçüde dert edinmiştir. Mecburiyet ’in ana karakteri ressam Ferdinand da savaş sırasında askere alınmamak için İsviçre’ye kaçmıştır. Bir gün askerliğe elverişliliğinin tespiti için konsolosluğa davet edildiğinde, karısının şiddet karşıtı duruşuna ihanet etmemesi yolundaki telkinlerine karşın kendini gitmek zorunda hisseder. Görev duygusu, savaş karşıtı düşünceleri ve karısına duyduğu sevgi arasında sıkışıp kalmıştır. Ferdinand her ne kadar “insanlığın ötesinde bir vatanı” olmasa da, “yirmi milyon insanı boğan o zinciri” kıramayacağını düşünür...

YAZAR: Stefan ZWEIG

ÇEVİREN: Gülperi SERT

YAYINEVİ: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

SAYFA SAYISI: 50

YORUM: Herkese merhaba. Bir Stefan Zweig klasiğinden daha bahsetmeye geldim . Yazarın okuduğum ilk kitabı Satranç'tı ve o kitaptan sonrada arkası kesilmedi Zweig'den okuduğum kitapların. Her kitabında yazar beni etkiliyor ve diğer kitaplarına merakım daha da artıyor. Mecburiyet'te de öyle oldu. Arka kapak yazısını okumak yeterliydi kitabı alıp okumak için. Normalde savaş konulu kitaplara biraz soğuk baksam da,  Sweg'in savaş  dönemiyle ilgili yazdıkları tabi ki de merakımı cezbetti. Çünkü bu adam her şeye farklı bir persfektiften bakıyor ve konu ne olursa okutturuyor kendini. Çok kısa olan bu kitap tek seferde bitirilebilir. Kitaba başladıktan sonra bir bakıyorsunuz ellinci sayfaya gelmişsiniz ve kitap bitmiş. Arka kapak yazısında konudan çok güzel bir şekilde bahsedilmiş o yüzden ben direk kendi yorumuma geçmek istiyorum.

  Kitabın başında bizi çevirmenin ön sözü karşılıyor. Zweig kitabı yazma aşamasında kitabın adının önce Firari olarak belirlemiş ve sonrasında da Mecburiyet olarak değiştirmiş. Çokta iyi olmuş bence çünkü ''Mecburiyet'' adı bu kitaba cuk oturmuş. 1920 de yazılan eser Zweig'in savaş karşıtı düşüncelerinden izler taşıyor. Gerçekte de Birinci Dünya Savaşı'nı ülkesinden başka bir yerde geçiren yazar, o dönemde yaşadıklarından bahsetmiş kitabında. Yaşadıklarını anlatırken o dönem hakkında bir çok da durum incelemesi yapmış. İnsanların durumu, yaşadıkları, düşünceleri hakkında bir çok  şey öğrenebilirsiniz bu kitaptan.

  Ressam Ferdinand ve karısı Paula arasındaki diyaloglar, eşi Paula'nın güçlü bir kadın olması, ne olursa olsun savaşa isyanını bir an bile yitirmemesi ve eşine yaptığı haklı baskı beni çok etkiledi. Paula'nın karakterine ve aşkına hayran kaldım. Pek çok yerde ana karakter Ferdinand'ı gölgede bırakan Paula karakterinin, savaşa boyun eğmemesi, insan öldürmekteki caniliği , üstüne basa basa söylemesi ve lafından geri adım atmaması tam bir güçlü kadın örneğiydi. Paula'ya rağmen sanki hipnotize olmuş gibi Ferdinand'ın ülkesine dönme ısrarı Paula'yla birlikte beni bile çileden çıkarttı bazen. Kitapta ana karakter Ferdinand'ın mecburiyetten duyduğu hisleri ve karısının Ferdinand'ı bu mecburiyet hissinden kurtarma çabasını okuyacaksınız. Ben çok beğendim bu kitabı umarım sizde beğenirsiniz .Okuyacak olanlara şimdiden iyi okumalar dilerim . Hoşça kalın :)

PUANIM: 5.0

30 Ekim 2017 Pazartesi

PİÇ KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK YAZISI:

 Piçlerin çocukları olmaz.
Piçler, aşık oldukları kadınların kendilerini kurtaracaklarını düşünür. Oysa hiçbir kadın dünyaya bir piçi kurtarmak için gelmemiştir.
Piçlere sır verilebilir. Ölümleriyle son bulan sırdaşlıkları vardır.


Piçlerin cinsel hayatı düzensizdir.
Piçlerin bedenleri ve akılları, diğer insanlarınkilerin aksine nasırlaşmaz. Onların nasırlaşan tek yerleri ruhlarıdır.
Piçler sadece kendi aşklarına saygı duyarlar. En yakın dostlarının kadınlarına dil ve el uzatabilirler. Bu durumda piç tabii ki suçlu, ancak piçlik meşrudur. Piçler düzensiz hayatlarında düzenli olarak içki içerler. Belli sayıdaki kadehten sonra sarhoş olup sızarlar. Sızdıkları yerin adı huzurdur.
Piçlerin babalarıyla olan ilişkileri mezar taşı kadar soğuk, yeni dökülmüş kan kadar sıcaktır.
Piçler insan öldüremedikleri, ağır suçlar işleyemedikleri, korkak ve hain oldukları için yaşadıkları yerleri zorunlu kalmadıkça terk edemezler.
Piçin davranış ve tercihlerini sadece bir başka piç kabul edilebilir olarak değerlendirir ve "Neden?" diye sormaz. "Neden" sorusu piçliği yok eder.


YAZAR: HAKAN GÜNDAY

YAYINEVİ: DOĞAN KİTAP

SAYFA SAYISI: 224

YORUM: Herkese merhabalar. Ben Hakan Günday okumayı çok seviyorum. Bu kitabı da oldukça güzeldi ama Kinyas ve Kayra, AZ gibi kitapların gölgesinde kaldı diye bilirim. Yazarın söyleyecek sözü, enteresan düşünceleri var ve bunu bir hikaye ile anlatıyor. Ben Günday kitaplarında olaylardan çok aralardaki felsefeye odaklanıyorum. 

Kitaba gelelim . Kitapta dört eski arkadaş var dördü de zengin ailelerden geliyorlar. Kendilerine Piç diyorlar fakat bildiğimiz kavramda değil. Bakın kitapta bu ad şöyle açıklanıyor: "Türkçe'deki  kelimelerin ilk anlamlarının  pek de geçerli olmadığı bir yüzyılda piçler, babaları bilinmeyenler değil, babalarına ihanet edenlerdir. Babalarına ve annelerine. Piçlerin  ebeveynleri dünyadan doğal ölümlerle ayrılmazlar. Katillerinin adı üzüntüdür. "

İşte kitabın adı da buradan geliyor. Dört genç; Cenk, Hakan , Barbaros, Afgan. Bu dörtlü aslında çokta eğitimlidir. Biri Milli yüzücü, biri Cenevre'de master yaparken parasını kumarhanelerde bitirip, yaptığı resimleri galerilere satarak kazandığı parayla memleketine gelen bir genç, biri hiç bir yazarda olamayan hayal gücüne sahip bir genç. Bir diğeri ailesinin bütün zenginliğini önüne sermesine rağmen bunu kullanamayan, ailesinin güvenini kaybeden bir gençtir. Kitabın bir yerinde söyle der Hakan: " Çok zeki olduğumu ne zaman anladım biliyor musun. Kendimi tüketmek için her şeyi yapmama rağmen bunu başaramadığım da."

Yada kitabın bir yerinde söyle bir yazı vardı. " Bunlar ne yapıyor ? Bilgi satıyor. Yetenek satıyor. Kendileri için saklamaları gereken şeyi satıyorlar. Ama çalışmak  sadece bu değil. Hiç bir bilginin erişemeyeceği değerde olan bir şey var: kol gücü." Bunun üzerine devam eden konuşmada Hakan : " Yeter ki benden hayal gücü istemesinler" der. 

Sizlere, bu alıntıları kitabı daha rahat anlatabilmek için paylaştım. Oradan oraya savrulan ve çalışmaya karşı olan bu gençler hayatın her pisliğini tadarlar ama sisteme ayak uydurmak istemezler. Bu dörtlü kitap boyunca o kapı bu kapı ,sokaklar derken İstanbul'u karış karış gezerler ve bir çok macera yaşarlar tabi bence bu olaylar önemsiz. Olayların aralarında yazarın felsefik görüşleri ve insanlara dair yorumları çok önemli. 

Ben; Hakan Günday'ın iyi bir felsefeci, iyi bir düşünür olduğunu düşünüyorum. Çok ince yerlere temas ediyor. Günday severler hala bu kitabı okumadıysanız bir şans verin derim. Şimdiden iyi okumalar. 

PUAN: 3.7

26 Ekim 2017 Perşembe

DEATH NOTE  -2- 

MANGA YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:

Japon çizgi romanlarına verilen isim olan Manga, dünyada bir çılgınlık halini almıştır. Death Note (Ölüm Defteri) yayınladığı bütün ülkelerde satış rekorları kıran ve geniş bir hayran kitlesine sahip en önemli manga serilerinden biridir.

Bu deftere adı yazılanlar ölür… Ölüm Tanrısı Şinigami Ryuk'un insanoğlu dünyasına düşürdüğü defter: DEATH NOTE (ÖLÜM DEFTERİ).
Bu doğaüstü defteri bulan ve dünyadaki cani suçluları ortadan kaldırmak için kullanmaya karar veren Light Yagami (nam-ı diğer Kira) ile kimsenin çözemediği olaylarda polise yardım eden L adlı gizemli detektif arasındaki muhteşem mücadele böyle başlar.
Peşindeki FBI ajanının adını öğrenmeyi başaran Light, yaptıklarının adaleti sağladığına olan kesin inancıyla bu olayı araştırmak için gönderilen ajanların tamamını öldürür; bu şekilde FBI'ı bu meselede devre dışı bırakacağını düşünür. Fakat en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş bir plan bile arkasında bazı izler bırakır. Light'ın peşindeki L nihayet ortaya çıkarak Kira'nın çevresine ördüğü ağı gittikçe daraltır. Böylece iki dahinin müthiş mücadelesi iyice şiddetlenir. Ve Light şimdi hem L hem polis hem de cesur nişanlıyla uğraşmak zorundadır…



YAZAR: Tsugumi Ooba

ÇİZER: Takeşi  Obata

YAYINEVİ: Akılçelen Kitaplar

SAYFA SAYISI: 200

YORUM: Herkese merhabalar .Ölüm Defteri'nin ilk kitabını okuduktan sonra hemen kitabın etkisi azalmadan ikinci çizgi romanını okudum ve size kitaptan bahsetmeye geldim. İlk kitapta manganın ana konusu hakkında çok bilgi sahibi olmamızla birlikte, ikinci kitabında olaylar daha da gelişiyor ve romana yeni karakterler dahil oluyor. En önemli L kendini gösteriyor ve yüzünü görmüş oluyoruz. L in yüzünü göstermesiyle birlikte romandaki yeri de artıyor. Romanda olan olaylar yüzünden polis teşkilatının L' e güveni bitiyor ve bu yüzden L olaya hakimiyetinin sağlamlaşması açısından kimsenin bilmediği işler çeviriyor ve Light ı iyice köşeye sıkıştırıyor. İnsanları öldürdükçe kalbini karanlık kaplayan Light namı değer Kira, artık zaptedilemez duruma geliyor ve olaylardan paçayı yırtmak için masum insanları da öldürüyor. Olaylar böyle devam ederken bir yandan da ölüm meleği Ryuk'un bile bilmediği ölüm defteri kuralları keşfediyor böylelikle olaylar gittikçe büyüyor.

  Çok heyecanla başladığım serinin, ikinci kitabı da beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Çizimleriyle tekrar beni büyüledi. Bundan sonra da neler olacak, Kira bu işlerden nasıl sıyrılacak, L Kirayı bulmak için daha neler yapacak çok merak ediyorum.En kısa zamanda üçüncü kitabı da okumak istiyorum. Birinci  kitabı okuduysanız ve ikinci kitaba sans vermek konusunda tereddüt yaşıyorsanız, hemen o tereddütten kurtulun ve ikinci kitabı da okuyun bence, pişman olmazsınız. Şimdiden iyi okumalar diliyorum.
PUANIM: 5.0


25 Ekim 2017 Çarşamba

ON KÜÇÜK ZENCİ KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:

 Yargıç Wargrave birinci mevki kompartımanında purosunu tüttürerek The Times gazetesinin politika haberlerini dikkatle okuduktan sonra gazeteyi bırakıp camdan dışarı baktı. Somerset'den geçiyorlardı. Daha iki saatlik yolları vardı.
Zenci adası hakkında şimdiye kadar gazetelerde okuduklarını düşünmeye başladı. Adanın deniz ve yat meraklısı bir Amerikalı milyoner tarafından satın alındığını, Devon sahillerine yakın olan adaya modern ve lüks bir köşk yapıldığını biliyordu; ama, anlaşıldığına göre, Amerikalı milyonerin yeni evlendiği üçüncü karısı denizi sevmiyordu ve adayı satışa çıkarmıştı. Satış için gazetlerde birçok ilan çıkmıştı. Sonunda adanın Owen adında biri tarafından satın alındığı duyulmuştu. Bu haberden sonra gazetelerin dedikodu yazılarının fısıldaşmaları başlamıştı. Zenci adası aslında Gabrielle Turl adında Hollywood'lu bir film yıldızı tarafından satın alınmıştı. Yıldızın bu adada kimse tarafından rahatsız edilmeden birkaç ay geçirmeyi düşündüğü ileri sürülmekteydi. Başka bir yazar ise, Zenci Adasının bazı gizli deneyler için İngiliz Amirallik Dairesi tarafından satın alınmış olduğunu iddia ediyordu...

YAZAR: Agatha CHRISTIE

ÇEVİREN: Semih YAZICIOĞLU

YAYINEVİ: Altın Kitaplar

SAYFA SAYISI: 191

YORUM : Herkese merhabalar.Bugün size Agatha Christie'nin  okuduğum ilk kitabı olan On Küçük Zenci'den bahsedeceğim.Kitapla ilgili yorumuma geçmeden kısaca bir konusundan bahsetmek istiyorum.
 
Birbirlerinden kişilik olarak da meslek olarak da farklı on kişi, zenci adasındaki bir malikaneye davet edilir. Yaşlı bir yargıç, genç bir öğretmen, ordudan ayrılmış bir yüzbaşı, altmış beş yaşında ihtiyar bir kız, yaşlı bir emekli general, zengin,orta yaşlı yakışıklı bir adam, yakışıklı bir serüvenci, eski bir polis müfettişi ve ikide uşak. Karı koca olan  uşaklar adaya diğerlerinden biraz daha önce gelmiştir. Ve evin sahibi olan Una Nancy Owen ile mektup yoluyla irtibat sağlayan onlardır. Uşaklardan sonra diğer sekiz kişide eve ulaşır ve ev sahibinin nerede olduğunu merak ederler. Fakat ev sahibi uşaklarına o gün içerisinde gelemeyeceğini haber verir. Durum böyle olunca misafirler ev sahibi olmadan malikaneye yerleşirler. Yemek yendikten sonra içkiler içilirken evin her tarafında korkunç bir ses duyulur. Ses malikanedeki her bir kişiye bir ithamda bulunur. Sesin dediğine göre evdeki herkes birini veya birilerini öldürmüştür. Bu suçlamaların bitiminde herkes isyan eder kimse suçunu kabullenmez, yalan olduğunu söyler. Fakat sonrasında herkes kendilerine göre olayların asıllarını anlatmaya başlar ama birbirleriyle konuşurken hiç beklenmedik bir anda aralarından biri ölür ve olaylar böylelikle başlamış olur.

 Aslında kitap, kitabın başında yer alan bir şiire göre işliyor. Bu şiiri sizinle paylaşmamın spoiler açısından bir sıkıntı olmayacağını düşündüğümden paylaşmak istiyorum.

 On küçük zenci yemeğe gitti,
Birinin lokması boğazına tıkandı. Kaldı dokuz,
Dokuz küçük zenci geç yattı,
Sabah Biri uyanamadı, kaldı sekiz,
Sekiz küçük zenci Devon’u gezdi,
Biri geri dönmedi. Kaldı yedi,
Yedi küçük zenci odun kırdı
Biri baltayı kendine vurdu. Kaldı altı,
Altı küçük zenci bal aradı,
Birini arı soktu. Kaldı beş,
Beş küçük zenci mahkemeye gitti,
Biri tutuklandı. Kaldı dört,
Dört küçük zenci yüzmeye gitti,
Birini balık yuttu. Kaldı üç,
Üç küçük zenci ormana gitti,
Birini ayı kaptı. Kaldı iki,
İki küçük zenci güneşte oturdu,
Birini güneş çarptı. Kaldı bir zenci.
Bir küçük zenci yapayalnız kaldı.
Gidip kendini astı. Kimse kalmadı.

  İlk kişinin ölmesiyle başlayan bu ölümler bu şiire göre gerçekleşir ve kişiler eksildikçe yemek masasındaki on zenci heykelinden biri eksilmektedir. Kitap boyuncada bir sonraki ölecek kişinin kim olduğunu merak ederler ve tabi ki de içlerinden hangisinin katil olduğunu.
  Şimdi gelelim benim bu kitap hakkındaki düşüncelerime;
 Ben bu kitaba bayıldımm .Gerçekten mükemmel bir kitaptı. Dili, olayların işleyişi ve birbirine bağlanması yönünden kitabı çokk beğendim. Kitabı okurken zaman nasıl geçti anlayamadım.Kitaptan başımı her kaldırdığımda okuyalı bir saati geçmiş ve çok ilerlemiş buldum kendimi. Sıradaki kim, bunları kim yapıyor diye merakla heyecanla okudum kitabı.Tam ''Tamam buldum katili iştebu'' dediğimde bir baktım o değil ve olaylar hiçte tahmin ettiğim gibi değil. Kitabı bitirdiğimde ise çok büyük bir mutluluk yaşadım.Çünkü Çok güzel doyurucu bir kitap bitirmiştim.Sonundan çok tatmin oldum.Merak edip okuyacaklara şimdiden iyi okumalar diliyorum :)

  PUANIM:5.0