function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

28 Nisan 2024 Pazar


 MAPARA AYISI KLANI KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Bir depremle kabilesi yok olan Ayla, antik dünyanın tehlikeli vahşi doğasında kaybolur. Amaçsızca dolaşır ve bir mağara aslanının saldırısından kıl payı kurtulur. Tamamen bitkin bir haldeyken Mağara Ayısı Klanı tarafından bulunur. Klanın şifacısı Iza ve ağabeyi mog-ur (şaman) Creb, Ayla’yı evlat edinir ve ona topluluk yaşamının kurallarını, ayinlerini, korkularını cüretlerini öğretir. Sarışın, zayıf kız hızlı öğrenmesiyle de klandakilerden farklıdır. Ayla çok geçmeden işaret dilinde konuşmayı öğrenir. Kadınlara dayatılan birçok kural ve tabu, kendine güvenen Ayla için sorun yaratmaya başlar. Klanda düşmanı olan Ayla, gelecekte klan tarafından kabul edilmek için tek şansı olarak gördüğü için büyük bir hevesle Iza’dan şifacılık öğrenmeye kendini verir. Ama onun bağımsız doğası bastırılamaz. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, kendisine yabancı bir kültürde Ötekilerden biri olarak kalır. Klanda onu istemeyen Broud, Ayla’yı kovmak için neler yapacak?

YAZAR: JEAN M. AUEL

ÇEVİREN: BERİL TÜCCARBAŞIOĞLU UĞUR

YAYINEVİ: ALFA KİTAP

SAYFA: 487 

YORUM: Herkese merhaba bugün uzun süre baskısı bulunmayan, basıldığı zaman fiyatının yüksekliğiyle bir çoğumuzun hevesini kursağında bırakan Yeryüzü Çocukları serisinin ilk kitabı Mağara Ayısı Klanı kitabını anlatmaya geldim. 

Konusu itibariyle bu uzun seri herkesin dikkatini çekmiştir. Alanında çokça övgü almış ve bence sanırım kendi türünün en iyi örneği. Kitabı okurken çok özenli bir araştırmanın ürünü olduğu belli oluyor. Tabii ki folklorik adetlerin bir çoğu kurgusal. Bunu daha önce evrimsel konularda bilimsel eserlere biraz göz atan okurlar hemen ayırt edecektir. Fakat kurgu dahi olsalar hikayeye çok güzel yerleştirilmiş. "Gerçekten çok mantıklı..." gibi tepkiler verdiğim yerler çoktu.  Bir Neandertal topluluğunun günlük yaşam ve alışkanlıklarını güzel bir bilimsel arka planla kurgulamış yazar. Bunu şu sebepten vurguluyorum, bu bir roman!  Özellikle Evrim konusunda çokça araştırma yapan, bu konularda okumaya çalışan biri olarak bunu vurgulamakta fayda var diye düşünüyorum. Özelikle benim gibi ilgi alanı olan kişiler içinde çok güzel bir okuma olacağını söylemeliyim. Eğer bu konulara merakınız yoksa kitap sizi biraz yorabilir, durağan gelebilir... 

Evet çokça konuştum artık kitaba gelelim. Bir Sapiens klanının şiddetli bir depremle yok olması üzerine klandan sadece 4-5 yaşlarında ufak bir kız çocuğu kurtuluyor. Yalnız kalan ufak kız ailesini yitirdikten sonra hayat mücadelesi verirken bir aslanın saldırısıyla iyiden iyiye ölümle pençeleşiyor. Bu sırada bir Neandertal klanının onu bulmasıyla olaylar gelişecek. Faklı olmanın ne olduğu, kadın ve kadın olmanın zorlukları, inanışlar ve kararlarımızın temelindeki konular bu kitapta tartışılmakta.  Birbirlerini tanıyan ve bilen bu iki farklı insan ırkının bitmek bilmeyen kanlı çatışmaların olduğu bu dönemde "Onlardan" olan bu küçük kız yanı  Ayla kendisini hep bir öteki olarak görecek. Klanının değer ve estetik yargılarıyla kendini acımasızca eleştirecek.  İşte böyle...  Gerisi 6 kitaplık uzun serinin devamında gizli. Bende keşfetmek için sabırsızım. İkinci kitaba çok geçmeden başmak niyetindeyim. Bir başka kitapta görüşmek üzere hoşça kalın... 


PUAN:  4.5 

9 Nisan 2024 Salı


 AŞIKLAR BAYRAMI KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: “Babam, tamı tamamına yirmi beş yıl sonra, bir elinde yıllanmış üç telli bağlaması, diğer elinde ahşap bavulu, kapımın önünde diz çökmüş, gece vakti aniden ortaya çıkmış mahcup bir konuk veya geçip giden zamandan borcunu mahsup etmeye gelmiş eski bir alacaklı gibi öylece beni bekliyordu.”

Evvela, baba-oğul hesaplaşmasına dair bir roman bu… Kırgınlığın, kızgınlığın, suçluluk duygusuyla, hayatından çıkartma arzusunun kopamamakla boğuştuğu bir hesaplaşma. Romanın kahramanı avukatın “Her oğul gibi, ne kadar direnirsem direneyim daha en başından babama karşı yeniktim” hissinin hep orada durduğu bir hesaplaşma.

Bir yandan da kırık bir aşk hikâyesinin bulutu dolanıyor babasıyla “meselesini” halletmeye çalışan adamın üzerinde… Yoksa, iki aşk hikâyesinin mi?

Roman, aynı zamanda bir yol hikâyesi… Hem, düz anlamıyla bir yol hikâyesi: Diyarbakır’dan Kars’a yolculuk ediyoruz. Uzun yolun menzilleri, konaklama tesisleri, aramalar, kontroller, ıssız taşra köşeleri… Memleket hastaneleri…

Ama bir yandan da hafıza içinde bir yolculuğun hikâyesini dinliyoruz. Zihnin kuytularına, bilincin dehlizlerine de uzanan bir yolculuk. Her konakta çırak ve hayranlarının adeta onu beklediği saz aşığı babanın müphem ilişkilerinin ve evvel hayatındaki kadınların sırrına doğru
yolculuk… Asıl uzun yol, o işte…

YAZAR: KEMAL VAROL

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA: 227

YORUM: Herkese merhaba uzun bir aranın ardından buralardayım... Aşıklar Bayramı'nı çok hızlı bir şekilde okusam da kalan son otuz sayfasını bir ay gibi uzun bir süre bekletmek zorunda kaldım. Bu yüzden çok sevdiğim kitaba uzun bir ara vermiş oldum. Fakat dönüp son sayfaları okurken kitaptan kopmadığımı ve hikayeye kaldığım yerden devam edebileceğimi gördüğümde çok sevinerek kitabı bitirdim. Öncelikle Kemal Varol'un modern edebiyatımızda büyük bir yeri olduğu aşikar. Yalnızca bu kitabı dahi iki önemli ödülle taçlanmış. Yazara başlamak için de iyi bir kitap olduğu kanısındayım. Gelelim kitaba... 

Bu eser bir hesaplaşma, bir yol, bir baba oğul hikayesi. Benim gibi geçmişten gelen bazı özel durumları olanlara içinde ekstra bir hüzünlü olabilir uyarmadı demeyin. Yıllar sonra bir gece yarısı kapısı çalan genç avukat karşısında yıllardır görmediği babasını görünce sessiz bir hesaplaşma başlıyor. Aşık - saz ustası- olan bu yaşlı adam yıllar sonra oğlunun kapısına neden geldi? Bir hesaplaşmanın peşinde mi yoksa, ölmek üzereyken evladına bir şeyleri kanıtlama isteğinde mi? İhtiyar saz ustasının aslında tek bir dileği var o da yılda bir kez düzenlenen Aşıklar Bayramına katılma isteği. Bu istek bir vasiyete dönüşürken bir evladın babasıyla olan hesaplaşmasını okuyoruz. Benim için dokunaklı bir kitaptı. Tavsiyemdir fakat zor bir zamanınızdaysanız çok daha neşeli kitaplara göz atın derim. Bir başka kitapta görüşmek üzere, hoşça kalın... 


PUAN: 4.5 

28 Şubat 2024 Çarşamba


 YENİŞEHİR'DE BİR ÖĞLE VAKTİ KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Sevgi Soysal, 1974 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanan Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nde, çok boyutlu bir toplumsal kesiti sanki hiç zorlanmadan edebiyata aktarmış gibidir. Gözlemlediği alabildiğine gerçek insan portrelerini, birbirinden kopukmuş gibi duran hayatlarından alıp, zekice bir kurguyla buluşturur. Bu çerçevenin içine de, Ali, Doğan ve Olcay’dan oluşan bir üçgen kurar; o dönemin sorularını, abi-kardeş, arkadaş ve sevgililik ilişkileri üzerinden yansıtır. Ve ortaya, insanın "sol" tarafını sağlam kılan bir roman çıkar.

YAZAR: SEVGİ SOYSAL

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA: 272

YORUM: Herkese merhaba bugün size bir kent yazarıyla geldim. Edebiyat dünyamızda romancıların ana mekanı, asıl kenti genelde İstanbul oluyor fakat Soysal bir Ankara yazarı. Yazarla aynı okulda eğitim görmüş olmak, dolaştığı yerleri bilmek ve kitabında bir motif olarak kullandığı yerlerde aysak izlerimin olması beni esere daha çok bağladı. Yazarın özellikle Yürümek kitabını da çok merak ettiğimi eklemek isterim. Soysal, "Yenişehir'de Bir Öğle Vakti" eserinde Kızılay'da yer alan bir apartmanın önünde devrilmek üzere olan bir kavak ağacını güzel bir metafor olarak kullanarak başlıyor kitabına. Öğle vaktinde Ankaralılar bu devrilmek üzere olan kavak ağacını izlerlerken bizlerde bu birbirinden farklı insanların hayatlarına misafir oluyoruz. Kitap tam olarak bir roman bütünlüğünde değil daha çok insan manzaraları ile bir eleştiri sunulmakta. Modernlik algısının 1960'lı yıllarda Ankara'da ve tabii Türkiye'de nasıl anlaşıldığı anlatılıp eleştirilirken, kadının toplumdaki konumu da irdeleniyor.  

Yer yer feminizmin ayak seslerini duyarken yer yer zenginleşmek uğruna yapılan yolsuzlukları okuyor, insanın karanlık ruhuna hafif bir tebessümle bakıyoruz. Bu roman bütünlüğü olmayan insan manzaraları bir yerde Ali, Olcay ve Doğan üçlüsü arasında bir aşk hikayesine dönüşüyor. Devrilen kavak metaforuyla faklı insan yaşantılarını birleştiren kitabın özellikle psikolojik analizleri kıymetliydi. Ben yazarı okumaya devam edeceğim. Sizlere de öneririm. Bir başka kitapta görüşmek üzere hoşça kalın... 


PUAN: 3.7  

13 Şubat 2024 Salı


 VEBA KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Bir şehri tanımanın en kolay yolu, oradaki insanların nasıl çalıştıklarını, nasıl seviştiklerini, nasıl öldüklerini öğrenmektir.

 
Her şey, Doktor Rieux’nün bir nisan sabahı ölü bir fare görmesiyle başlar. Bu olay, Oran şehrini on bir ay boyunca perişan edecek, korkunç bir panik yaratacak büyük bir salgının habercisidir. Başta hastalığın kendilerine bulaşmayacağına, dokunulmaz olduklarına inanan insanlar, salgının iyice yayılmasının ardından kendi bireysel hapishanelerine hapsolurken fiziksel ve ruhsal olarak da çöker. Bu krizi aşmanın tek yolu ise bireyciliği bir yana koyup dayanışma göstermektir.
 
Veba’da salt bir salgından ziyade insanlığın kötülük sorununa, onun evrendeki metafizik yalnızlığına eğilen Camus, umutsuzluğa alışmanın umutsuzluktan daha korkunç olduğunu vurgulayarak bizleri, sonu gelmeyen kötülüğe karşı direnmeye çağırır.

YAZAR: ALBERT CAMUS

ÇEVİREN: NEDRET TANYOLAÇ ÖZTOKAT

YAYINEVİ: CAN YAYINLARI

SAYFA: 303 

YORUM: Bugün çok sevdiğim bir filozofun kitabıyla geldim. Ben Camus'u çok seviyorum. Gerek düşünsel tarzda yazdıkları gerek kurguları okuru çokça içine çekiyor. Bu kitapta öyleydi bir sabah doktor Rieux ölü farelerle karşılaşıyor ve artık salgım yavaş yavaş Oran şehrini kaplamaya son hızıyla devam ediyor. Bir karantina romanı olsa da alt metinde insanlık ve insanın bir kriz anında neler yapacağına odaklanıyor. Yazar iyi bir kurgu için değil daha çok anlatmak istediklerini anlatmaya değe veriyor ve öyle bir yazım tarzı takınış. Alt metinde insani duygular işlenirken bir doktorun açmazları, bir sevgilinin çırpınışları işleniyor. Ben okurken biraz zorlanmadım değil. Sert geçişler, nadir sayılabilecek tasvirler ve isimlerin sürekliliği beni okurken biraz zorladı. 
Okurken ister istemez korona günlerine gittiğimi de itiraf etmeliyim. Her karantina ve bulaşıcı hastalığın zaman gözetmeksizin bireylere olan ruhsal etkisi iyi yansıtılmış. 

Eleştirilecek yönleri de yok değil tabii, az tasvirler, detaylara çok da önem verilmiyor hissini yaşadım. Karakterin doktor oluşuna bir türlü inanamadım. Yazar beni ayrıntılar ve ufak detaylarla karakterine inanmamı kolaylaştırmadı dersem doğru olacaktır. Bir hastanın karantinaya alınması yalnızca, "Onu karantinaya aldık," gibi bir cümleyle geçiştiriliyor. Yöntemler, varsa maskeler ve diğer tedbirlere odaklanılmadığı için bazı şeyler havada kaldı. Her şeye rağmen okunması gereken bir modern klasik. Okuyalım okutalım... Bir başka kitapta görüşmek üzere hoşça kalın. 

PUAN: 3.7 

12 Şubat 2024 Pazartesi

EĞER BENİ GÖREBİLSEYDİNİZ KİTAP YORUMU

 


ARKA KAPAK YAZISI : 
 HİÇBİR SIR GÜVENDE DEĞİL!

Birbirinden zengin sinif arkadaşlarinin arasinda tek burslu çğrenci olan Alice Sun, Pekin’deki seçkin uluslararası yatılı okulunda her zaman

kendini görünmez hissetmiştir. Ama bir planı vardır: sınıf birincisi olmak, prestijli

bir üniversiteye gitmek, harika bir iş bulmak ve sonunda ailesini yoksulluktan

kurtarmak.

Ne yazık ki anne babası bombayı patlatır: Burslu bile olsa artık okul masraflarını

karşılayamayacak durumdadırlar. Ancak bu, Alice’in sorunlarının en küçüğüdür

çünkü önlenemez biçimde görünmez olmaya başlamıştır. Yani tamamen, fiziksel

olarak görünmez oluyordur.

Bununla beraber Alice bu tuhaf yeni gücünün bir de iyi tarafı olduğunu keşfeder.

Çin’in en zengin ve nüfuzlu gençlerinin sırlarına eşi benzeri olmayan bir biçimde erişebiliyordur.

Kısa süre içinde yeni bir plan yapar: Görünmezlik yeteneğini kullanarak

sınıf arkadaşlarının bilmek istediği şeyleri öğrenecektir… tabii para karşılığında.

Ancak ödevleri, hem akademik rakibi hem iş ortağı olan Henry’yle arasında

yeşermeye başlayan ilişki ve yerine getirmesi gereken gizli görevleri derken bir süre

sonra her şey tepetaklak olmaya başlar. Görevler küçük skandallardan gerçek suçlara

dönüşürken Alice ailesine yardım etmenin, sağduyusunu, hatta hayatını kaybetmeye

değip değmeyeceğine karar vermelidir.

YAZAR :  Ann LIANG    

ÇEVİRMEN : Kemal TOKGÖZ

YAYINEVİ : OLİMPOS YAYINLARI

SAYFA SAYISI : 320 

YORUM : Herkese merhaba. Size çok severek okuduğum ''Eğer beni görebilseydiniz'' isimli bir kitaptan bahsedeceğim.  Kitaba geçmeden önce kapağından bahsetmek istiyorum. Ben kapağına bayıldım. (Yurt dışında ciltli de basmışlar o daha güzel görünüyordu tabi). Yazar, kapak hakkında kitabın sonunda bahsetmiş. İçine çok sindiğini ve bu konuda emeği geçen kişilere teşekkür etmiş. Bizim ülkemizde de  orijinalindeki gibi basılması bu yüzden çok hoşuma gitti.

  Kitabın konusuna gelecek olursak, ana karakterimiz  Alice Sun Pekin’de prestijli, zengin çocuklarının gittiği  Airington Uluslararası Yatılı okulunda son sınıf öğrencisidir. Çok çalışkan bir öğrenci olan Alice nerdeyse okulun birincisidir. Henry ile dişli bir rekabet içindedirler. Lakabı bilgi makinası olan Alice bu okulda yarı burslu okumaktadır. Durumu pek iyi olmayan ailesinin bir dahaki dönem okul ücretini ödemeyeceklerini söylemesiyle Alice’in dünyası başına yıkılır. Sonrasında ödül törenine ödül almak için giden Alice kendini çok üzgün hissetmektedir. Bugüne kadar başarılı bir öğrenci olmak için her şeyini ortaya koyan, gelecekte iyi bir mesleğe sahip olup ailesinin yaptığı fedakarlıkların karşılığını vermek isteyen Alice’nin bütün planları suya düşmüştür. Ödül töreninden sonra bütün vücudu yanan bayılacak gibi hisseden ana karakterimiz birden görünmez olduğunu fark eder ve olaylar bununla başlar. 

  Ben çok severek okudum. Çin'de ve yakın zamanda geçen bir kitap okumak çok istiyordum. Bu yüzden bu kitabın arka kapak yazısını okuyunca hemen dikkatimi çekti. Çevrildiği için çok sevindim. Sanki bir dizi izler gibi gözümün önünden geçti bütün sahneler. Çok akıcı bir kitaptı. Kitapta geçen her mekana baktım internetten bu yüzden okuma zevkim daha da artı en güzeli de Çin kültürüyle ilgili birçok şey olmasını çok sevdim, şiddetle tavsiye ediyorum. Şimdiden iyi okumalar dilerim.💗




1 Şubat 2024 Perşembe


GÜNÜN BİRİNDE KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK:  Cevizler Vadisi. Felaket Çağı’nda bir gün.

Günün birinde, masalı Şahmeran’ın derisine yazılmış Cevizler Vadisi’ne bir adam koşarak gelir. Huzur yerini tedirginliğe, tedirginlik ise korkuya bırakınca, Cevizler Vadisi gözünü karanlığa, kulağını sessizliğe dikerek barbarları beklemeye koyulur…



YAZAR: YAVUZ EKİNCİ 

YAYINEVİ: DOĞAN KİTAP

SAYFA: 143

YORUM: Herkese merhaba bugün size Yavuz Ekinci'nin küçük bir kitabıyla geldim. Öncelikle kitabın başı ve dili güzeldi, bir Yaşar Kemal havası ile bir atın pelinde sürükleniyoruz. Sonradan kitap epeyce durağanlaşıp bir olayı bir çok farklı karakterin gözünden okumaya başlayınca kitaptan biraz uzaklaştım... Bu akıcılığı benim için biraz etkiledi. Ayrıca kitabın sonunun daha cesurca yazılmasını isterdim... Bu konuda biraz sitemliyim Ekinci'ye. 
Büyülü bir atın sırtında adeta Adem ve Havva havası verilen iki karakter -Amar ve Sara- Cevizler Vadisi'ne gelerek yerleşir. Onları kaçırarak oraya getiren Mir, onlara, adeta kutsal kitaplardaki gibi, "Çoğalın buralara yayılın..." diyerek onlara yeryüzündeki "Evlerini" gösterir. Sonraları Amar ve Sara'nın soyundan gelen bir ailenin Dağdan gelen birilerinden korkarak dağı izlemesiyle kitap devam ediyor. Dağdan gelen yada gelenlerin ucu açık, bir çok yere çekilebilir... Bu gelen kişi ya da kişilerin acımasızlığı çokça vurgulanırken tabi kimlikleri saklanıyor...

Ben sonundan çok tatmin olamadığım, bir şeylerin bana dokunamadığını hissettim. Sizler de bir şans verin derim. Yazarın "Peygamberin Endişesi" kitabı da elimde onu da yakın bir zamanda okumak istiyorum. Bakalım neler olacak... 
Bir sonraki kitapta görüşmek üzere hoşça kalın... 

PUAN: 3.0 

28 Ocak 2024 Pazar


 DELİ İBRAM DİVANI KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Fabrikanın bacasının tüttüğü ilk gün başladılar can almaya. Dişlerine kan değmiş kurt sürüsü gibi denize daldılar. Yaş almış demediler, küçük demediler, yavrulama zamanı demediler. Köstence’nin göğü yağ kokusuyla doldu. İnsanlar öğürerek gezer oldu. Süngüyle vurmak başka ama tüfekle avlanmak dayanılır değildi. O tarraka, o gümbürtü! Dağlara kaçtım kaç defa. Mağaralara girdim. Solucanlarla çıyanlarla geçirdim günlerimi. Ama sabah olup gün doğunca o sesler yine her yanı tutuyordu.Deli İbram Divanı, öykücülüğümüzün yaşayan büyük ismi Ahmet Büke’nin romanda da ne kadar mahir olduğunu gösteren, uzun yıllar akıllarda kalacak, konuşulacak bir eser. Ege insanının doğayla, tarihle, efsanelerle beslenen hayatı, coğrafyamızın kangren olmuş adaletsizlik, gelir eşitsizliği sorunlarıyla harmanlanıyor, bir ada ve deniz hikâyesi olarak biçimleniyor. İzmir’in de yer yer karakter olarak belirdiği bir dönem romanı olan Deli İbram Divanı, deniz edebiyatımızın klasikleri arasına girmeye aday.


YAZAR: AHMET BÜKE 

YAYINEVİ: CAN YAYINLARI

SAYFA: 204 

YORUM: Herkese merhaba, bugün modern Türk edebiyatının önemli hikayecilerinden Ahmet Büke'nin  "Deli İbram Divanı" adlı eseri hakkında bir kaç kelam edeceğim.  Öncelikle kitap güzel! Dili akıcı olmakla beraber bolca denizcilik terimleri ve yöresel bazı kavramlar yok değil. Fakat bu kitabı daha da zenginleştiren bir unsur. Ben denizcilik hakkında Türk edebiyatından çok fazla örnek okumamış olmakla beraber en iyi eserlerden birinin Anar'ın Amat kitabının olduğunu düşünüyorum. Dil ve üslup açısından Deli İbram Divanı'nı da yer yer Anar'ın kalemine benzetmedim dersem yalan olur. 

Türk edebiyatında -Halikarnas Balıkçısı- Cevat Şakir Kabaağaçlı'yı saymazsak çok denizcilik hakkında eser verilmiyor, verilmemiş... Bu açıdan Büke'nin bu denli canlı bir denizcilik hikayesi anlatmasını çok önemsiyorum. Kitabın konusuna gelirsek bizler Osman'ın hikayesini okuyoruz. Köstenceli Osman... Dalyancılık yani bir nevi balıkçılıkla geçinen fakir bir ailenin evladı olan Osman babasıyla balıkçılık yaparken beldeye bir kapitalist dadanır. Eczacı ünvanlıyla nam salan bu zat denizdeki yunuslara gözünü dikmiş yağlarından yüksek kar elde etmenin peşinde. Bu iş için insanları kandıracak türlü oyunlara girerek bir kıyım yapmanın peşinde olan Eczacının karşısına yürekli bir kaç insan dikiliyor bunlardan biri de Osman'ın babası. 

Aslına bakıldığı zaman kitap bir sanayileşme eleştirisi yaparak hem ahlaki hem toplumsal bazı değerleri sorguluyor. Açlık ve sefaletin insanlardaki etkisini ve paraya sahip, gücü elinde tutanların gücünü görüyoruz. Siyasi oyunlar, örgütlenmiş kötülük anlatılıyor kitapta. Bizim toprağımızın hikayesi yani... 

Ben severek okudum, sizlere de tavsiyemdir. Bir başka kitapta görüşmek üzere hoşça kalın... 


PUAN: 4.0 

19 Ocak 2024 Cuma


 MEZARIMDAN YAZIYORUM KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK:

 Her yaşam biriciktir. Her yaşam öyküsü de öyle… Brás Cubas’ınki ise biraz daha biriciktir.

Ne de olsa, Latin Amerika edebiyatının en iyi romanlarından birinin kahramanıdır. Üstelik kendi hayatını ölümünden sonra anlatan bir karakterdir Brás Cubas. Sıkıcılığı bu dünyada bırakmıştır. Kendi hayatını neşe kalemi ve hüzün mürekkebiyle yazar. Bazen okurdan içtenlikle özür diler, bazense onu erdem budalası olmakla suçlar. Bir yandan, hata bulmak için yanıp tutuşan eleştirmenle dalga geçer, diğer taraftan kendi kitabının -okurun pek de hoşuna gitmeyecek- kusurunu bizzat kendisi ifşa eder. Sadece öz yaşam öyküsü değil, “sahici bir öz yaşam öyküsü”dür anlatılan. Çünkü ölmüştür ve dünyevi küçük hesapları yoktur. Yaşarken geliştirdiği küçük fikirleri ve kuramları vardır: Hüzün giderici bir yakı, Pencerelerin Denkliği Yasası, Faydalar Kuramı, İnsan Basımları Kuramı, İnsan Sefaletinin Birliği, ruh jeolojisine bir nevi giriş, kadınların ve erkeklerin dalkavukluk etme biçimleri veya mezar taşı yazılarının felsefesi...

Kuşkusuz her klasik roman biriciktir. Latin Amerika edebiyatının başyapıtlarından Mezarımdan Yazıyorum ise biraz daha biriciktir.
“Ah benim patavatsız, kör cahil sevgilim, bizi dünyanın hâkimi kılan yeteneğimiz budur: Geçmişi yeniden kurmak. Böylece kanılarımızın değişkenliğini, sevgilerimizin beyhudeliğini kanıtlamış oluruz. Pascal, insanın düşünen bir kamış olduğunu söylemiş. Yanlış... İnsan düşünen bir dizgi hatasıdır. Hayatın her dönemi, bir öncekini düzelten yeni bir basımdır ve her dönem, bir sonraki tarafından düzeltilecektir; ta ki nihai basım yapılana kadar, ki yayımcı bu basımı kurtlara adamıştır.”

YAZAR: MACHADO DE ASSİS

ÇEVİREN: RÜSTEM ERTUĞ ALTINAY

YAYINEVİ: JAGUAR

SAYFA: 240 

YORUM: Herkese merhaba bugün size Brezilya edebiyatının önemli ismi Assis ile geldim.  Bu eser Latin Amerika'nın en önemli eserlerinden kabul ediliyor. Bu açıdan okurken büyük beklentilerle başlamıştım.  Kitaba başlarken karanlık fakat felsefi içeriği bol bir okuma olacağını düşünmüştüm bu açıdan biraz şaşırdım.  Beni şaşırtan kitabın beni çok etkileyen ithafı olsa gerek... Bir "yasak aşk" hikayesi okuyacağımı yada bu denli ön olanda olacağını düşünmemiştim. Yine de okuduğum için çok mutluyum. Tam olarak beklentilerimi karşılamasa da yine de güzel bir eserdi. 

Mezarında yatmakta olan Cubas bizlere tüm yaşamını detaylıca anlatıyor. Yaşamının ilginç dönemlerini bizlerle paylaşırken bir yandan da okurla konuşmayı ihmal etmiyor Cubas...  Kitabın zaman algısı biraz zor anlaşılıyor yani yıllar arasındaki atlamalar biraz keskin ve sert ayrıca isimleri aklımda tutmakta biraz zorlandım. Sizler de bir şans vererek Cubas'ın mezardan seslenişini okuyabilirsiniz. Şimdiden iyi okumlar, bir başka eserde görülmek üzere... 

PUAN: 3.0 

11 Ocak 2024 Perşembe


 BUNU Bİ' DÜŞÜN KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Kurmacada devinim nasıl başlatılır? Muhteşem bir diyaloğun sırrı nedir? Anlatıda gerilim nasıl yaratılır ve sürdürülür? Chuck Palahniuk’in kitabevlerindeki etkinliklerde hayranlarına fırlattığı en tedirgin edici şey nedir? Yazarın “Guts” adlı hikâyesi okunurken kaç kişi baygınlık geçirmiştir? Palahniuk, anılarla sezginin iç içe geçtiği bu büyüleyici eserde, yazarlığı güçlendiren ve güçlü bir anlatıya yolu açan şeylere dair hikâyeler paylaşıp cömertçe tavsiyelerde bulunuyor. Titiz bir çalışma ve yoğun bir gözlemle geçen yıllardan aldığı güçle okura pratik tavsiyeler veriyor. Bunu yaparken de klasiklerden, kendi eserlerinden, sevilen yazarlarla sanatçılardan oluşan ve sürekli gelişen bir çevrenin bir araya geldiği “mutfak masalarında” edindiği güzel sanatlar eğitiminden yararlanıyor. Anekdotlar, yol hikâyeleri, dokunaklı methiyeler ve çok daha fazlasıyla bezeli Bunu Bi’ Düşün, Chuck Palahniuk’in hikâyelere ve hikâyecilere, kitaplara ve kitapçılara, yazarlara ve okurlara hitaben yazdığı zekâ, bilgi ve duygu yüklü bir aşk mektubu. Çetin okurlara ve çağdaş kurmacanın bıçak sırtında yazmaya dair canlı bir tefekkür sunan Bunu Bi’ Düşün, her yazarın alet çantasına ve her okurun koleksiyonuna mükemmel bir katkı aynı zamanda.


YAZAR: CHUCK PALAHNIUK 

ÇEVİREN: SEDA AĞAR

YAYINEVİ: DÜŞBAZ KİTAPLAR

SAYFA: 223


YORUM: Herkese merhaba bugün yazdıklarıyla tüm dünyada tanınan ve sevilen bir yazarın yazarlık hakkında yazdığı çok özel bir kitapla geldim.  Hepimiz Chuck Palahniuk denildiğinde ilk Dövüş Kulübü'nü düşünürüz. Hem kitabı hem filmiyle herkesin bildiği artık kült sayılabilecek bir eser. Peki Palahniuk'u derinlemesine tanıyor muyuz? Bu kitap yazarın yazarlık serüveninin yanı sıra özel yaşamı hakkında da bize çok şey anlatıyor. Hem yazma meraklılarına çok özel tüyolar içeriyor hem de yazarın anılarını okuyarak dersler çıkarıyoruz. 

Bir çok eserinin esin kaynağını, nasıl kurguladığını okumakta başka bir keyif. Bir birinden ilginç anıları insanı çok şaşırtıyor. Ben çok severek okudum. Araya giren onca şeye rağmen biraz ara vermem gerekse de kitaptan hiç kopmadım.  Sizler de yazara ve yazmaya meraklıysanız kesinlikle okuyun derim. Başka bir kitapta görüşmek üzere hoşça kalın.... 

PUAN: 4.7