function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

26 Eylül 2020 Cumartesi


 MÜSTAKİL ZAMANLAR KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Bir at tırmanıyor Bulutdağ’ın zirvesine.

Işıltılı örümcek ince ince ağlarını örüyor.

Demirden ormanlar sarıyor rüyaları.

Bir kadın, Huzur Kuş’un düşlerini işliyor beyaz kâğıda.

Sokaklar ıssız...

İnsanlar maskeli...

 

Gizemli kuzgun hikâyeler anlatıyor bir kadına.

Dört duvara sıkışmışlığı, sonsuzluğun evrenine taşıyor. Pandemi kimin umrunda!

 

Selin Yalçın, masalsı üslubuyla sesleniyor okura. Doğunun binbir rengini,

kolunda saat taşıyanların sınırlı özgürlüğünü, kalabalığın arasında kaybolan müstakil zamanları anlatıyor.

 

Ve muhteşem bir yolculuk başlıyor, tüm yasakların ötesinde...


YAZAR: SELİN YALÇIN


YAYINEVİ: SAPİENS YAYINLARI


SAYFA SAYISI: 71


YORUM: Herkese merhabalar bugün size Sapiens Yayınlarının bir başka kitabıyla geldim. Selin Yalçın'ın kaleminden dökülen bu güzel eseri sizlere biraz da olsa anlatmaya çalışacağım. Arka kapak yazısı kitabı çok güzel anlatsa da bir de benden dinleyin istedim. 


Kitabımız korona virüsün yoğun olduğu zamanlarda yani günümüzde geçiyor. Yalnızlık içerisinde olan karakterimiz, balkonunda bir şeyler karalamaya çalışırken bir kuzgun gelip karakterimize bir öykü anlatıyor. Bu konuşan kuzgun anlattıkça yazarımız yazıyor ve biz de bir bu öyküleri okuyoruz. Kimi öyküler yazmaya çalışan karakterin kalemiyle başlayıp kuzgunun devam etmesiyle sona eriyor. Masalsı bir anlatım. Güzel metaforlar ile yazar bizlere dersler veriyor. Özgürlük nedir? Özgür müyüz? Veya insan özgür olabilir mi? Özgürlüğe geç kalınır mı? 


Pandemi döneminde okunacak değerli eserlerden biri olduğu kanısındayım. Her yaştan okura hitap eden bu eseri herkese tavsiye ederim. 


PUAN: 4.0/5


13 Eylül 2020 Pazar

~ BENDENİZ KİTAP YORUMU ~

 

ARKA KAPAK YAZISI : 

 O'nun adı Deniz...

Hırçınlığına ortak olduğu bir başka denizin sahillerinde gelmiş dünyaya. Karası bol bir şehrin isi, dumanı sarmış her yanını. Kulaklarında maden göçüğü, soluğu kömür karası. O'nun adı Deniz...

İliğine kadar biliyor yalnızlığı. Duvar gibi çaresizliği... Gidenleri, yitirilenleri... Ama sevmeyi de biliyor. Sevilmeyi...

Çünkü O'nun adı Deniz... Anneanneden miras kalan ismin ilk üç harfini kabulleniyor sadece. Asiye, asileşiyor... Özgürlük, kanat... Özgürlük, ufuk... 

BenDenİz, yaşamla savaşı, savaşı barıştırmayı, hayatın sevgide karar kılan 'kabul makamı'nı anlatıyor. 

Rengârenk bir gülümsemeyi, gökkuşağına nispet olsun diye tepemize dikiyor.

Ve Gökkuşağının sonundaki altını aramaya çağırıyor, hâlden anlayanı…

YAZAR :  Hafize ŞENTÜRK SUALP

YAYINEVİ : Sapiens Yayınları

SAYFA SAYISI :  330

YORUM :  Herkese merhabalar :) Size Bendeniz kitabından bahsetmeye geldim. Hemen konusundan bahsedeyim sonrasında da görüşlerimi sizinle paylaşacağım.

  Öncelikle şunu söylemeliyim ki Ben Deniz  gerçek olay ve kişilerden ilham alınarak yazılmış bir kurgu romanı. Baş karakterimiz Asiye Deniz. İlk ismini daha Deniz doğmadan önce vefat eden anneeannesinden almış. Küçüklüğü baskı altında geçen Deniz'in küçüklükten kalma birçok yarası var. Sarılmak nedir bilmeden büyümüş. Zonguldak'ta tutucu bir ailede büyüyen Deniz yalnız ve sessiz sakin bir çocukluk geçirmiş. Kırtasiyeye bile tek başına gidemezmiş. Üniversite çağına gelen Deniz babası Selim Bey'i bir şekilde ikna etmiş ve Ankara'ya üniversite okumaya gelmiş. Ankara'da arkadaşlarıyla bir ev tutan Deniz ilk defa ailesinden uzak bir hayat yaşamaya başlamış ve Selçuk ile tanışmış.Üniversite bittikten sonra memleketine dönmek istemeyen baş karakterimiz sevgilisi Selçuk ile bir iş görüşmesinde  Mehmet Bey ile tanışmış ve o an hayatında hiç hissetmediği duygular yeşermiş kalbinde. İşte bu olayla birlikte Deniz'in kendini bulma ve  güçlü bir kadın olma amacının gerçekleştirmeye çalışırken ki başına gelenleri okuyoruz kitapta.

 


 Denizin tek derdi bulunduğu kafesten nasıl olursa olsun çıkmak. Hayat onu, bu kafesten çıkmak için bir erkeğin ellerine bırakıyor ve denizde özgürlüğüne kavuşmak için bu fırsatı kullanmak istiyor. Onun için evlenmek bir kaçış yolu. Özgürlük savaşı verirken bu savaşa bir hatayla başlamış Deniz.  Özgürlüğün Selçukla yapacağı evlilikle geleceğini sanmış. Sonrasında istediği hayatın bu olmadığını anlamış ve çok büyük bir cesaretle yaşamak istediği hayat için büyük adımlar atmış fakat bunları yaparken hiç ailesinin kalbini kırmamış. Onca baskı onca kalp kıran şeye rağmen Deniz hem istediği hayatı yaşamak için çabalamış hem de ailesinden bir an olsun vazgeçmemiş. Bu serüvende çok şey gelmiş başına ama pes etmemiş. 


  Açıkçası Deniz karakterine hayran kaldım. Çocukluğunda yaşadıkları, kalbine kazınan acılar ne kadar her seferinde onun önüne taş koysa da onun cesaretle ve yılmadan istediği kadına dönüşme arzusundan vazgeçmemesi çok hoşuma gitti. Ben hep her güzel kalpli insanın, bize verilen bu tek hayatta istediği gibi, gönlünce yaşaması gerektiğini savunurum. Yaptığı hiç bir şey için kimseye hesap vermeden içinden geldiği gibi yaşamalı, içinden geldiği gibi giyinip davranmalı. Çünkü yaşadığımız  bir günün bile tekrarı yok. Bu yaşayacağımız tek ömrün sonunda aklımızda bir pişmanlık, yaşanamamışlık kalmaması en önemlisi bana göre. Deniz'de de bunu gördüm. Yer yer kendimden de çok şey bulduğum bir kitaptı. Öyle akıcıydı ki kitabın başına oturduğumda zor bıraktım okumayı. Böyle gerçekler üzerine kurgulanan kitapları siz de seviyorsanız okumanızı tavsiye ederim.Ben çok beğendim. Şimdiden iyi okumalar dilerim. Hoşça kalın.

PUANIM : 5.0

💓 Evlenmek üzere olan bir kızın mutluluktan gözlerinin görmeyeceği her şeyi Deniz tüm detaylarıyla görüyordu. İçini kabartan tek heyecan, özgürlüğe giden yolda hızla ilerliyor olmasıydı. Bu gerçekliği fark ettiğinde içinde beliren ince sızıyı anında susturdu.

💓 Bazen fırtınaları fırsat bilip bünyemdeki atıkları kıyıya bıraktım. Bazen kendimi uçsuz bucaksız okyonus sandım, bazen bir kaşık su. Bu fırtınaların haberci olduğunu nereden bilebilirdim?

💓 Büyüdüm. Bedenimle birlikte korkularım da büyüdü. Hava kararmadan eve dönememekten, bir erkeği beğenmekten, yüksek sesle kahkaha atmaktan, cehennemde yanmaktan ve daha birçok şeyden ölesiye korktum ben.

💓 Deniz'in kanatları vardı artık. Özgürlüğe uçmak için kullanacağı bu kanatları Selçuk'tan hediye almıştı.

💓 Kalbi bir organ olmaktan çok daha fazlası olduğunu, çırpınarak fısıldamıştı Deniz'e.

💓 Özgürlük... Hayatın her döneminde anlamını değiştiren bir sözcük.

💓 Hayat böyle bir şeydi. Çocukluğumuz, büyüdüğümüzde yaşamak istediğimiz hayatın hayalleri ve gizemiyle, yetişkinliğimiz ise çocukluğumuza duyulan özlem ve saflığın arayışı ile dolu olurdu.






9 Eylül 2020 Çarşamba


 ALTIN IŞIK SUTRASI KİTAP YORUMU:
 
ARKA KAPAK:

 Suvarnabhāsa Sūtra Sanskrit dilinde yazılmış Buddhist sūtra metinleri arasında en önemlilerinden biridir, “Dokuz Dharma” olarak adlandırılan grubun içinde yer alır ve “Altın Işık Sūtrası” anlamına gelir. Mahāyāna Buddhizmi’nin başlıca eserlerinden biri olan Suvarnabhāsa Sūtra Orta Asya’da Buddhizm inancını benimseyen toplumlar arasında yayılmıştır. Uygurlar 10. yüzyıldan beri Suvarnabhāsa Sūtra’yı tanırlar, eser Altun Yaruk Sudur adıyla Uygur diline çevrilmiştir. Hotan, Afganistan, Kızıl, Turfan, Niya, Dandan Uilik, Shanshan, Dunhuang gibi pek çok yerde bulunan Sanskrit el yazmaları Orta ve Doğu Asya kültürünü belirlemede hayati rol oynamıştır. Suvarnabhāsa Sūtra Uygur, Tibet ve Hotan dillerinden başka, Çin, Moğol, Soğud,Tangut dillerine de çevrilmiştir.


.ÇEVİREN: KORHAM KAYA

YAYINEVİ: İŞ BANKASI KÜLYÜR YAYINLARI

SAYFA: 156


YORUM: Herkese merhabalar bugün size güzel bir Buddhist eserle geldim. Benim lisansım ile alakalı olduğu için ben bu kitabı severek okudum. Çevirmeni Prof. Dr. Korhan Kaya kendisi lisansta bize çok şey katan değerli hocamız. Bu eser ve bunun gibi bir çoklarını dilimize çeviren Korhan Kaya hem akademiye hemde genel kültür olarak bu konulara meraklı insanlara oldukça büyük katkılar yapıyor. Bu eser dördüncü yüzyıla   tarihleniyor. Kendisi Mahayana Buddhizminin önemli eserlerinin başında gelir. Genel hatlarıyla kitap kıssalar halinde ilerler ve Buddhistlerin nasıl yaşamları gerektiğini anlatır. Toplamda on dokuz bölümden oluşan bu eseri ilgilisine ve araştırma yapan insanlara tavsiye ederim. Tam olarak bir konusu olmadığı ve içerisinde bolca jargon bulunduğu için burada uzun uzadıya bir yorum yapmayacağım. Bu insanların kafasını karıştırabilir. Korhan hoca incelikli bu çalışmasını herkes okuyabilsin diye kitabın arkasına genişçe bir sözlük koymuş fakat yinede araştırma yapmadan okursanız sizi biraz zorlayabilir. Ben bu kitabı akademik işlerim için okudum ve okumuşken buraya eklemek istedim. Belki bazı insanlara yardımı dokunur. Kitabı inceleyin derim. Hoşça kalın.

PUAN: 4.0

5 Eylül 2020 Cumartesi

İNSAN İLE KA KİTAP YORUMU

ARKA KAPAK YAZISI : Ankara’nın ayazında bir Zemheri...

Zıtlıkların çocuğu.

Arafta kalmış ve sıkışmış insanların arasında.

Yaşamı soruyor tanrılara.

Ölümün ardındaki çizgiyi arıyor.

Kâh Himalayalara tırmanıyor, kâh Ganj kıyılarında, elinde bir avuç su...

“Hadi göster bana, insanoğlunun kirletmediği dar sokakları. Ruhlarımızı satmadığımız bir yer ver bana.”

Güneşi yakan ateş... Zamanı donduran boşluk... İnsan, gözbebeklerini kavursa da parıltısı, ölümüne istiyor gerçekliği.

İnsan ile Ka, modern bir Musa hikâyesi...


YAZAR : Kerem ILGAR

YAYINEVİ : Sapiens Yayınları

SAYFA SAYISI : 70

YORUM : Herkese merhabalar. Ben Şeyda 👩👋 

Bu sefer size yıllardır yorumunu girmeyi hayal ettiğim bir kitaptan bahsedeceğim. Kerem'in yazdığı, benim şimdiye kadar en az beş kere pdf den okuduğum ve son olarak da Sapiens yayınlarının kitabı basmasıyla okuduğum İnsan ile Ka' dan bahsedeceğim size. İlk okuduğumdan itibaren Kerem'in kalemine hayran kalmıştım. 2017 yılında Kerem bana bir kitap yazmaya başladığını söylediğinde çok şaşırmıştım ve çok meraklanmıştım. Hemen bana atmasını söyledim. Kitabı okudukça hayran kaldım. Çok güzel cümleler kurmuş. Anlatmak istediğini çok güzel anlatmıştı. Bana yazdıklarını her attığında kitaba duyduğum heyecan arttı. Zaman geçtikçe romanın sonuna geldik. Ve kitap bittiğinde Kerem ile ortak hayalimiz kitabın basılmasıydı. Bu vesileyle de bir ''yazar'' olarak imza günü hayal ettik hep. Bir de benim ayrı bir hayalim vardı. Bu romanı kitap haliyle okumak ve burada hakkında düşüncelerimi yazmak en büyük hayallerimdendi. Hepsi bir bir gerçekleşti. Kitap basıldı. Çok güzel insanlarla tanıştığımız samimi bir imza günümüz oldu. Geriye bir tek şey kaldı. Onu da bu yazının sonunda gerçekleştirmiş olacağım.

  Öncelikle şunu belirtmek isterim. Bu övgüler, Kerem erkek arkadaşım diye değil asla. Kerem öyle bir kitap yazmış ki bana çok hitap ediyor. Kitabı tekrar tekrar okumak istediğim yerlerin altını çizerek okumak da bir diğer hayalimdi. Kitap bittiğinde bir baktım ki altını çizdiğim yerler bir hayli fazla. Bu da demek oluyor ki bu kitap bana çok şey katmış. (Okuduğum bütün kitaplarda böyle bir değerlendirme yaparım.) Uzun lafın kısası benim gibi insanlar bu kitaba bayılacaktır. Sevmeyeni de olacaktır tabi başımızın üstüne. Herkes aynı düşünce sahibi olamaz. Her renkten, düşünceden insan okuyacaktır bu kitabı. Bu renklerin hepsinin illa alacağı bir şey olduğunu düşünüyorum bu kitapta. 

  Kitabın konusuna geçmeden bir konuya değinmek istiyorum. Kitap çıkmadan önceki uzun, sabır gerektiren, zorlayıcı yolda, Kerem yayın evlerinden çok darbe aldı. Kitabın içeriğinden dolayı karşı taraflardan hep cesaret eksikliğinden kaynaklı sıkıntılar çıktı. Ama bir gün Kerem'in karşısına Sapiens Yayınları çıktı ve her şey büyülü bir masala dönüşmeye başladı. Karşımıza çıkan bu yayınevi her şeyiyle mükemmel, insanlara değer veren insanlardı. Kerem'in kitabına gösterdikleri ilgi gururumuzu okşadı. Verdikleri değer kitabın basılmadan önceki oluşan yaralarımıza merhem oldu. Onlar sayesinde imza gününde çok güzel insanlar kazandık ve evlerimize asla unutulamayacak anılarla döndük. Onlara her şey için, güler yüzleri için, Kerem'e değer verdikleri ve yayınevlerinde bir aile oluştukları için çok minnettarım. Biliyorum çok çenem düştü ama maruz görün bu konuda biraz içimi dökmek istedim. 


  Son olarak şunu söylemek isterim. Kerem seninle gurur duyuyorum. İnsan ile Ka daha şimdiden çok güzel şeylere vesile oluyor ve olmaya devam edecek. Kitabının hakkettiği değeri gördüğü için çok mutluyum. Umarım diğer yazdığın kitaplarda en kısa zamanda okuyucularla buluşur. Başarılarının katlanarak büyümesini diliyorum.💗


  Şimdi gelelim kitabın konusuna:

   Sapiens yayınevinin sahiplerinden Semih Bey çok mükemmel bir arka kapak yazısı yazmış. Arka kapak yazısından da anlaşılacağı gibi kitapta bir sorgulama var. Tanrı odaklı bu sorgulama başka yollara da açılıyor. Ana karakterimiz Zemheri zıtlıkların çocuğu. Kendini şöyle tanımlıyor :

  Ben Zemheri. Arafta kalmışlıkların en beteri. İki zıt kutbun arasında meydana gelen ben. Hayatımı iki kutbu da bir arada tutmak için harcadım. Hoyrat bir babadan, narin bir anneden bu dünyaya geldim. İstenmeyen bir çocuk oldum. Adımı; yazları delicesine seven, kışlardan pek hazzetmeyen annem koymuş. Adım Zemheri.

  Zemheri çok okuyan, çok düşünen bir üniversite öğrencisi. Hindoloji bölümünü okuyor. Son sınıftayken kafasını kurcalayan, kendi kendine düşündüğü, kimseye içini açamadığı şeyleri bir mektuba dökmek istiyor. Düşüncelerini somutlaştırmak için yaratıcıya bir mektup yazıyor. Ve bu mektubu kaybetmesiyle olaylar başlamış oluyor. Bu mektuba cevap gelmesi en son bekleyeceği şey Zemheri'nin. Fakat o cevap geldiğinde olayların rengi değişiyor ve karşıda ki KA ile, İnsan'ın (zemheri) karşılıklı sohbetlerine şahit olurken bi yandan da Zemheri'nin dünyasına ortak oluyoruz. 

  Yorumumu bitirirken bir kaç alıntı bırakmak isterim buraya. Şimdiden okuyacak okurlara iyi okumalar dilerim. Yorumlarınızı Kerem'den esirgemeyin lütfen. Kitabı hakkında dönüşleri okumak onu çok mutlu ediyor 😊

Hoşça kalın 💖


💜Kaçımız ölümün soğuk yüzüyle yüzleşti? Bu acılı, bu korkulu, bu iğrençlik dolu dünyayı kim bir cennetmiş gibi pazarladı bize? Kaçımız yaşamakla kandırıldı? Soluğun soğuk sesi bir armağan olarak verildiğinde, kimler reddetme cesareti gösterdi?

💜Ben hep koca çınarın gölgesinde yeşeren bir çam ağacı oldum. Dikenli, acıtan ve sevimsiz. Güneş göreceğim diye sağa sola eğilen biçimsiz bir suret...

💜Okuduğum her roman hayal etmemi sağlar. Kitapları severim, sanırım sevdiğim ve iyi anlaştığım tek şey onlar.

💜Nereye gitsen ilk soru "kimlerdensin?" olur. insanların birbirini illa yargılayacak bir şey bulma hastalığı ne zamana dayanıyor acaba? Dinlere mi? Belki öyle,belki de değil! Ne zaman insana insan olduğu için değer verilen bir dünyada yaşayacağız? Ne zaman yalnızlık bir hazine olarak olarak görülecek? Ne zaman düşüncelerimize müdahale edilmeden sevileceğiz? Neden ille de taraflı olmalıyız? Oysa ben siyasetten anlamayan ben nasıl bir taraf olabilirdim ama en büyük hata da burada değil mi? Neyi savunduğunu bilmeyen insanlar kırıp dökerken, öldürürken ve hatta ölürken birileri en dolgun maaşlarıyla evlerinde oturmuyor mu?

💜Artık dersler umurumda değildi. İnsanı insan yapan şeyin notları ya da hangi okulu, hangi bölümü bitirdiği değil de insanı insan yapan şeyin seçimleri olduğunu öğreneli çok olmuştu.

💜İnsan bir gitarın sapındaki tek tel olma çabasını her daim sürdürdü ve sürdürecek. Diğer üç teli kopararak kendinden başka seslere izin vermeyen bizler, tek bir telle dünyadaki en iyi melodiyi yaratma çabasına girdik. İnsan her daim bir hayvan olarak kalmalıydı belki de. 

💜Gözlerim başka yere baksa da gördüğüm şey birkaç saniye hiç değişmemişti. Kızın iki yanağının ortasında iki koca çukur. Kız güldüğüne sanki koca bir hazinenin kapısı açılıyor. O boşluklardan parıltılar saçılıyordu. Gülmediği zaman kocaman kapılarını kapatıp, o hazineleri gizliyordu yanakları.

3 Eylül 2020 Perşembe

TONGUEFU SÖZLÜ DÖVÜŞ SANATI KİTAP YORUMU

ARKA KAPAK YAZISI :  

- İnsanlararası iletişimde husumeti, anlaşmazlıkları ve yanlış anlamaları uyuma dönüştürmek,

- Sözlü çatışmalardan, ağız kavgalarından ve sinir patlamalarından kaçınmak,


Sözünüzü, insanlarla huzurlu bir birlikteliğin aracı haline getirmek istemez misiniz?

Sözlü dövüş sanatı Tongue Fu size bütün bunların yolunu gösteriyor.


Tongue Fu ile şu teknikleri kolaylıkla öğrenebilirsiniz:

- Unutmanız gereken sözler ve kullanmanız gereken hangileridir?

- "Haklısınız" demenin muazzam dönüştürücü gücünden nasıl yararlanabilirsiniz?

- Sözel zorbalarla nasıl başa çıkabilirsiniz?

- Başkaları bamtelinize dokunduğunda ne yapabilirsiniz?

- Onurunuzu koruyarak münakaşalardan nasıl sıyrılabilirsiniz?

- Ne diyeceğinizi bilmediğinizde ne diyebilirsiniz?

- Susmayı kendi yararınıza nasıl kullanabilirsiniz?

- Duygularınızı nasıl kontrol edebilirsiniz?


YAZAR : Sam HORN

ÇEVİREN : Zülfü DİCLELİ

YAYINEVİ : Boyner Yayınları

SAYFA SAYISI : 289

YORUM :  Herkese merhabalar :) Uzun bir süredir çok uzun aralıklarla kitap yorumu giriyorum. Hayat telaşından eskisi kadar çok kitap okuyamıyorum. Okuduğum kitapları da uzun sürelerde bitirebiliyorum. Az kitap okuyabildiğimden okuyacağım kitapları çok iyi seçmeye çalışıyorum. Bu kitaba da Haluk Tatar tavsiyesi olduğu için ve uzun zamandır okumak istediğim için, hatta bu kitabı okumaya ihtiyacım olduğunu düşündüğüm için tereddütsüz başladım. 

  Kitaba başlamadan önce yazar ile ilgili hiç bir araştırmam olmadı. O yüzden Sam isminden kaynaklı yazarın erkek olduğunu düşünerek başladım kitaba. Kitap ilerledikçe bu kadar ince düşünce tarzına bir erkeğin sahip olmasına gittikçe şaşırıyordum ki kitapta geçen bir olayda yazarın oğlunun kendisine anne demesiyle, yazarın bir kadın olduğunun farkına vardım. Ve o andan itibaren kafamı bu soru kurcalamadan okudum kitabı. Yanlış anlaşılmasın bir erkek ince bir düşünce tarzına sahip olamaz demiyorum ama kitapta bahsettiğim ince, ayrıntılı düşünce biraz farklıydı. Kitabı okuyanlar ya da okuyacak olanlar ne demek istediğimi daha iyi anlar belki  :)

  Kitap beklentimin de üstündeydi. Kitapta aile, arkadaş, akraba ilişkileri,  iş yerindekiler arasındaki ilişkiler, eşler ve sevgililer arasındaki ilişkilerde, iletişim sırasında yapılan hatalardan bahsediyor. Bu kitapta bu ilişkilerde münakaşaya girmeden nasıl daha huzurlu bir hayat yaşarız, karşımızdaki insan tiplerine göre nasıl davranmalıyız, kendi özgürlük alanımızı nasıl muhafaza ederiz, nasıl hayır demeyi öğreniriz, ilişkilerdeki küslükleri nasıl engelleriz, insanlarla nasıl daha iyi empati kurarız, kendimizi karşı tarafa nasıl ezdirmeyiz ve orta yolu nasıl buluruz bunların ve çok daha fazlasının cevabını bulabilirsiniz. Çok sade ve akıcı bir dille Sam Horn bunları bir sohbet havasında bize anlatıyor. Normalde de seminerler verdiği için o seminerler esnasında katılımcılarla arasında geçen konuşmalardan ve kendi hayatından verdiği örneklerle her konuyu pekiştiriyor. Kitabın ilk baskısı 1996. Bu yılın esintilerini kitapta bulmak da mümkün :) 

  Ben okurken bir çok şeyin farkına vardım. Umarım bu sözlü dövüş sanatını hayatımda da uygulayabilirim. Okumayı düşünen okurlara gözüm kapalı tavsiye ederim. Okuma konusunda hiç tereddüdünüz olmasın. Şimdiden iyi okumalar dilerim. Hoşça kalın...💓

PUANIM : 5.0

👉"Birisi size bağırdığında ya da ilginiz olmayan bir konuda sizi suçladığında bayağı sözlerle yanıt vermenin bir yararı olmaz."

👉"Hoşa gitmeyen davranışa neyin yol açtığını bulmaya zaman ayırmak, onu affetme yolunda atılmış bir adımdır."

👉"Eğer başkalarının mutlu olmasını istiyorsanız, merhametli davranın. Eğer kendiniz mutlu olmak istiyorsanız, merhametli davranın "

👉"İnsanların farklı olduğunu kabul edin. Farklı ise, yanlış demek değildir."

👉Münakaşa etmek boşa zaman harcamaktır, çünkü geçmişi değiştirmezsiniz. Geçmişten sadece ders alınabilir.

👉"Hayattan bir kere geçmeyi bekliyorum. O nedenle, eğer gösterebileceğim bir nezaket ya da diğer insanlar için yapabileceğim iyi bir şey varsa, bunu ertelemek ya da ihmal etmek yerine şimdi yapmalıyım. Çünkü bu yoldan bir daha geçmeyeceğim." -William Penn


2 Eylül 2020 Çarşamba

BURSA'DA İKİ ZAMAN KİTAP YORUMU: 
ARKA KAPAK :

Yine akşamlı bir akşam, neden orada olduğumu bilmediğim bir akşamdı. Ayın ışığı mıydı yoksa onun kâfir ortağı olan sokak lambaları mı ıslak sokakları aydınlatan, hatırlamıyorum. İçine daldığım sokak inadına ıssızdı. Hani cinlerin bile top oynamayı bırakıp çoktan uykuya çekildiği cinsten bir yalnızlık. Ruhumda bir dalgalanma hissettim; yerde bir titreşim. Bir hayaldi belki. Gündüz gözüyle görülen bir düş gibi sahiciydi. Bir adam yaklaştı varlıkla yokluk arasında bu sırada. Bir adam yaklaştı rüyayla gerçeğin tam ortasında...

Yelkeni motora yenilen gemiler, otopark olan saraylar, kimsenin zamanına aldırmadığı saat kuleleri...
Cildi dağınık kitaplar, birbirini duymayan adamlar, aynı kaldırımı ayrı zamanlarda adımlayanlar...
Bursa'da İki Zaman, yeri hatırlanmayan sayfaların, rüyalardan haber almaların, hatırı dört yüz yılı aşan bir kahvenin hikâyesi..

YAZAR:SEMİH DOĞAN
YAYINEVİ: SAPİENS YAYINLARI
SAYFA: 173

YORUM: Herkese merhabalar bugün size çok beğendiğim tarihle iç içe olan bir romanla geldim. Yazarla olan tanışıklığımı bir kenara bırakarak kitabı yorumlayacağım. "Bursa'da İki Zaman" adlı bu eser Bursa'nın tarihi dokusuna odaklı tarihle örülmüş bir roman. Şimdiden söylemek isterim tarih meraklısıysanız, Bursa'da yaşıyorsanız bu kitabı kesinlikle okuyun derim. Kitabımızdaki kahramanımızın adı belli değil. Bu kahraman Bursa'ya sevdalı ve Bursa'ya gitmeyi çok arzulayan bir gezgin. Bursa yolculuğuna basladığı sırada bir rüya gören kahramanımızın serüveni bu dakikadan itibaren biraz sihirli bir hal alıyor. Rüyasında gördüğü Evliya Çelebi'ye artık gezintisinde sıkça rastlayan gezginimiz, takılıyor Evliya'nın peşine. Kahramanımız bir gözüyle günümüzü görürken bir gözüyle Evliya Çelebi ve dostlarının zamanında geziniyor. Evliya Çelebi ile kahveler içiliyor ve gezintimiz devam ediyor. Eski ve yeni Bursa'nın karşılaştırması bize gösteriyor ki yine tarihimize ve onun bıraktığı eserlere pek hak ettikleri gibi davranamadığımız ortada.  Hem tarihin sınırlarında dolaşıyoruz hem tarih bilgisine doyuyoruz. Çokça gerçekçi, birazda büyülü olan bu tarihi roman okunması eğlenceli, dili şahane bir yapıt. Gönül rahatlığıyla öneririm.  Hoşça kalın. 

PUAN: 4.5/5