function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

27 Kasım 2017 Pazartesi


SİLİNİŞ KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:
Kendini bir rehine krizinin yanlış tarafında bulunca, hamile olan cinayet masası detektifi Jane Rizzoli, hayatının en mutlu saatleri olabilecek süreçte kendini tam bir kâbusun ortasında bulur. İsimsiz, güzel bir kadın, morga ceset olarak getirilir. Fakat Boston'lu tıp uzmanı Maura Isles ceset torbasını açıp baktığında, unutamayacağı bir korku yaşar: Ceset gözlerini açar!

Hâlâ hayatta olan kadın hastaneye yetiştirilir, ama tuhaflıklar çok geçmeden ölümcüllüğe dönüşür. Kadın, son derece soğukkanlı bir şekilde güvenlik görevlisini öldürerek hastaları rehin alır… Aralarından biri hamile cinayet detektifi Jane Rizzoli'dir.

Bu şiddet eğilimli, çaresiz ruh kimdir ve istediği nedir? Gergin saatler ilerlerken Maura, Jane'in kocası FBI ajanı Gabriel Dean'le işbirliği yaparak gizemli katilin kimliğini araştırmaya başlar. Federal ajanlar aniden ortaya çıkınca, Maura ve Gabriel sıradan bir rehine krizinden çok daha derinlere uzanan bir olayla karşı karşıya olduklarını anlarlar. Bu gizemin anahtarını sadece silahlı çılgın kadınla kapana kısılmış olan Rizzoli elinde tutmaktadır... Tabii eğer hayatta kalırsa.

YAZAR: Tess GERRITSEN

ÇEVİREN: Selim YENİÇERİ

YAYINEVİ: Martı Yayınları

SAYFA SAYISI: 464

YORUM: Herkese merhabalar. Yaklaşık iki hafta önce bitirdiğim Tess Gerritsen'ın Siliniş kitabını ancak yorumlayabiliyorum size. Vizelere çalışmaktan daha yeni fırsat bulabildim.

  Siliniş Cerrah serisinin beşinci kitabı. Günahkar dan beri hamile olan Rizzolli bu kitapta artık hamileliğin son zamanlarında. İkiz Bedenlerde doğuracak diye baktığım Rizzolli sonunda bu kitapta bebeğini kucağına alacaktı o yüzden çok daha heyecanlı okudum kitabı. Yalnız bir sıkıntı vardı tabi ki Rizzolli belayı üstüne çekmekte bir usta adeta. Her şey onun başına gelmek zorundaymış gibi kıyamam çok çekiyor mesleğinden. Bu sefer ki başına gelen bela yalnız onu değil karnındaki masum bebeğini de ilgilendirdiği için kitabı iki kat daha gerilerek okudum.

  Konuyu toparlamak gerekirse;

 Doktor Maura bir gece yarısı, gün içinde otopsisini yaptığı kişiyle ilgili aklına bir şey takıldığından morga ona bakmaya gidiyor. Tam merakını giderip oradan çıkacakken bir ses duyuyor. Kendisinden başka canlı bulunmayan o yerde duyduğu ses onu çok şaşırtıyor ve sesin hangi cesetten geldiğine bakmaya başlıyor o sırada açtığı torbalardan birindeki bir kız gözlerini açıyor. Olaylar böylelikle başlamış oluyor. Hemen gerekli yerlere haber veren Isles kızın başlarına açacaklarından habersiz kızı kurtarmaya çalışıyor.Kızın kaldırıldığı hastanede o an doğurmak üzere olan Rizzolli de bulunmakta. Dediğim bela da bu arada başına geliyor .Çocuğu kucağına alma hayalleriyle gelen Rizzolli kendini bir rehine krizi içinde buluyor.

  Konusu kısaca böyle ayrıntılara girip kitabın heyecanını kaçırmaya gerek yok.Aslında Tess'in kitapları hiç yorum okumadan direk  kitabın arka kapak yazısını okuyup gönül rahatlığıyla başlanabilecek türden.Bu güne kadar okuduğum kitaplarından hiç birinde pişmanlık duymadım, sıkılmadan severek okudum. Bu güzel yazarı ve bu güzel seriyi herkese büyük bir iç rahatlığıyla önerebilirim.Mutlaka Tess'in kalemiyle tanışmalısınız. Şimdiden iyi okumalar dilerim. Hoşça kalın :)

PUANIM: 4.0

23 Kasım 2017 Perşembe

TOL KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK YAZISI :

 Çözüldün ve utancından ölecek haldesin. Adın, ancak dünyanın yarısı havaya uçarsa temizlenir diye düşünüyorsun. 

Zaten durmadan bunu planlıyorsun. Birbirinden nafile intikam planlarıyla oyalanıyorsun. Kafana kurşunu sıkana kadar da bundan başka bir şey yapacağın yok. Geçen sene aldığın o allahlık Kırıkkale tutukluk yapmazsa tabii."

YAZAR: MURAT UYURKULAK

YAYINEVİ: METİS

SAYFA SAYISI: 262




YORUM: 

Herkes merhabalar. İlk kez bir Uyurkulak kitabı okudum . Bu kitabı Hakan Günday'ın bir röportajında önerdiğini duymuştum. Fakat inanın aldığıma çok pişmanım. Bu nasıl bir dildir. İnanılmaz kötü bir dille üslupla yazılmış. Devrim adı altında bir yerlerin patlatılması anlatılıyor. Bir Devrim olacaksa bunun kalemle, kitapla olmasıdır dileğim. Karakterlerin durmadan içtiği ama hiç sarhoş olmadığı bir kitap. Bu yazdıklarımın hiç birine karşı değilim fakat içkinin, şiddetin övülmesinden de yana değilim. Kitapta  yer alan tüm kadınların öyle olsun olmasın deyimi yerindeyse orospu olarak addedilen iğrenç bir kitaptı. Benim için kitap sade anlaşılır olmak zorunda değil. Ülkemizde düşünülmeden anlaşılan çok yazar var. Ben bir şeyleri anlamak için düşünmek gerektiğini savunuyorum fakat bu kitaptaki paragrafların düşünmeye dahi yer bırakmadığını düşünüyorum. Yazar bir şeyleri düşünmüş, sanki bizler de kafasının içindeki her şeyi biliyormuşuz gibi anlatmış. Sevene saygım sonsuz. Anlayana da. Demek ki ben yeterince bu kitap için zeki değilim. Fakat şimdiden söylemek gerekirse hiç bir dostuma önermeyeceğim bir kitap. Konusuna geçelim.

Kitabın adı Kürtçe intikam anlamına geliyormuş. Kitaptaki karakter işinden kovulur. Bir  çaresizliğin içerisindeyken bir bankta uyuyakalır ve  gözünü açtığında Diyarbakır'a giden bir trenin içerisindedir. İçki içmeye gittiği meyhanelerden hayal meyal hatırladığı Şair diye tanınan adam tam karşısındadır. Kahramanımız Yusuf;  karsısındaki adama bazı sorular sorar ve görür ki Şair, Yusuf hakkında herşeyi bilir. Yusuf buna çok şaşırır ve bunları nereden öğrendiğini sorunca Şair ona küçük hikayeler verir . Yusuf'la beraber  bizde bunları okuruz.

Kitap bu şekildedir.  Ben sevmedim. Okumak şans vermek isteyen arkadaşlara şimdiden Allahtan sabır diliyorum.

PUAN: 1.0

18 Kasım 2017 Cumartesi

UÇURTMA AVCISI KİTAP YORUMU : 

ARKA KAPAK YAZISI:  
Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.

Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.

Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.

YAZAR: KHALED HOSSEİNİ 
ÇEVİREN: PÜREN ÖZGÖREN 
YAYINEVİ: EVEREST YAYINLARI
SAYFA SAYISI: 376 

YORUM:  Herkese merhabalar. Uzunca bir süre elimde sürünen bu güzel kitapla çok geç tanıştığımı fark ettim. Vize haftası oldukça yoğun geçiyor ve ben kitabı bitirdikten üç, dört gün sonra yorumunu girebiliyorum. Başta da dediğim gibi bu kitabı çok geç fark ettim okuduğum en iyi kitaplardandı. Sanırım yıl sonunda yılın favorilerinde olacak. Herkesin okuduğu bir kitap olduğunu biliyorum ama benim gibi geç fark edenler için ben yinede kitabı anlatmaya çalışacağım. Haydi kitaba geçelim. 

Kitap 1975 yılında  başlıyor iki küçük kahramanımız olan Hasan ve Emir'in hikayelerini okuyoruz. Bu küçük arkadaşlar her şeyden önce kardeş gibi  büyüyorlar. Varlıklarını fark ettikleri andan itibaren beraberler. Biraz daha detaya gireyim. Emir'in dedesi bir hakim ve bir gün yetim kalan bir çocuğu sahiplenir ve kendi çocuğuyla birlikte büyütür. Yani Hasan'ın babası Ali  ve  Emir'in babası kardeş gibi büyürler. Gün gelir çiftlik emir'in babasına kalır ve Ali de dışarıdaki hizmetli evinde kalarak aileye yardım eder. Bir gün evlendiği karısından bir çocuğu olur ve Hasan dünyaya gelir. Ne yazık ki Hasan'ın kaderi doğuştan berbattır. Annesi doğumun ardından bir adamla kaçar ve Hasan tek varlığı babasıyla beraber yaşamaya başlar. 
Evet başta dediğim gibi Emir ve Hasan kardeş gibi büyür ama Emir her an Hasan'a onun bir hizmetli olduğunu daha on, on iki yaşlarında bile çok ağır biçimde hissettirir. Bu durumun farkında olan Hasan; Emire adeta tapar onu çok sever. Emir; Hasan'ı ailesinden kıskanır ve onu durmadan iteler. Fakat bu böyle devam eder ve Hasan'ın çabalarıyla arkadaşlıkları bozulmaz. 
Taki uçurtma yarışlarına kadar. Kabilde adet olduğu üzere her yıl uçurma yarışları yapılır yüzlerce çocuk katılır ve kendilerini gösterirler. Yarışan her uçurtma rakiplerine oyunlar oynayarak ipini koparmaya çalışır ve son olarak havada kalan uçurtmanın sahibi bir kahraman gibi karşılanır, ailesinden bir çok övgü alır. O seneki yarışlara Emirde katılacaktır ve babasına kendini  ispatlamak ister bu sebeple çok hırslıdır. Fakat Hasan olmadan bunu asla yapamaz Hasan  çok yetenekli bir uçurtma avcısıdır. Yarışmadan devre dışı kalan ipi kopan uçurtmaları yakalayanlara uçurtma avcısı denmekte. Sona kalan iki uçurtma her zaman çok değerlidir. 

Yarış başlar ve  Emir tüm gayretiyle tüm uçurtmalardan kurtulur. Geriye bir Emir'in uçurtması birde mavi uçurtma kalır. Emir bu uçurtmayı da devre dışı bırakmayı başarır ama tam bir zafer için mavi uçurtmanın düştüğü yeri bulup uçurtmayı yakalamalıdır. Bu işi de Hasan üstlenir ve giderken Emire döner ve Şöyle der : "Senin için bin tane olsa yakalarım." işte bu söz kitap boyunca yüreğinizi yakacak. Bu uçurtma yarışı sonrasında her şey değişir ve Hasan ile Emir kopar.  İşte kitapta bu kopuşun hikayesini okuyoruz. Şunu da söylemeliyim inanılmaz duygusal bir kitaptı. 
Eğer sağlam ve güçlü arkadaşlık bağlarınız varsa sizi daha da çok etkiler.  Ben bu kitabı çok sevdim umarım okumayan herkes okur. Herkese şimdiden iyi okumalar. 

PUAN: 5.0

11 Kasım 2017 Cumartesi

HİNT DESTANLARI  KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK YAZISI: Hint Destanları sadece Hint Alt Kıtası'nda değil, aynı zamanda tüm Uzakdoğu'da, Asya'da ve hatta Avrupa'da bilinir.

Rãmãyana danslı tiyatrosu Hindistan'ın her yerinde oynanır; Krishna, Rãma ve Hanumãn gibi tanrılaştırılmış kahramanlar Hint dans sanatında her fırsatta konu edilir. Kãlidãsa ve Bhãsa gibi büyük dram yazarları, konularını hep bu destanlardan almışlardır. Mahãbhãrata ve Rãmãyana'nın dizi filmleri Hint televizyonlarında haftalarca, aylarca oynatılmaktadır. İnsanların belleklerine yerleşmiş destan sahneleri ülkenin pek çok yerinde kayalara da kazınmıştır.Özellikle Rãmãyana ve Mahãbhãrata büyüleyici güzelliktedir. Ne yazık ki bu destanların tamamının Türkçeçevirilerine sahip değiliz. Bu kitap, destanların konularını özet biçiminde vererek, onları sır olmaktan çıkarıyor ve okuyucunun bir fikir edinmesini sağlıyor. 

YAZAR: MORİTZ WİNTERNİTZ

ÇEVİREN: KORHAN KAYA

YAYINEVİ: İMGE YAYINEVİ

SAYFA SAYISI: 108

YORUM: Herkese merhabalar bu gün size çokta alışık olmadığınız bir eser tanıtacağım. Hem ilgi alanım hemde  okulum vasıtasıyla bu eserle tanıştım. Ayrıca Hocamda kitabın çevirisini yapınca alıp okumak boynumuzun borcu oldu. Kitap Hint'in üç büyük destanını anlatıyor. Bu destanlar yaklaşık MÖ 2.yy'da yazılıyor. Bu kadim metinler Hint halkının kültür,din , kadının toplumdaki yeri gibi bir çok konuya değiniyor. Alt metni insana dersler veriyor. İyi bir genel kültür ve farklı şeyler okumak isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim. İçindeki destanların adları şu şekilde. 

* Ramayana
Mahabharata
Harivamşa

Kitaptaki olay ve karakterlere çok değinip ilgisi olmayan insanları sıkmak istemem. Epik bir destan okumak isterseniz bu destanı deneyin derim. Antik yunanın  destanlarıyla güzel bir karşılaştırma yapa bilirsiniz. Şimdiden okumak isteyenlere iyi okumalar dilerim.  Şunu da söylemeden  geçmeyeyim bu kitabı okumadan Hinduizm ve Hint mitolojisini biraz bilmenizde yarar var derim. 


PUAN: 4.0

7 Kasım 2017 Salı

ALİCE HARİKALAR DİYARINDA KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:

   Alice Harikalar Diyarında, yazıldığı tarihten bu yana geçen yüz elli yılı aşkın süre boyunca, edebiyatın eşsiz eserlerinden biri olma özelliğini hep korudu. Hem çocuk hem de yetişkin edebiyatında önemli bir yere sahip olan bu kitap, hayal gücü zenginliğiyle küçük okurlara büyülü bir dünya sunarken, yetişkinler için bu büyüsünü içerdiği sembollerin anlam derinliğiyle gösterdi. Adının edebiyat tarihine altın harflerle yazılmasına yol açan eserleri kadar, matematikçi ve mantıkçı kimliğiyle de tanınan Lewis Carroll’un Alice Harikalar Diyarında kurgusu, metne serpiştirilmiş bilmecelerle okuru da kitabın bir kahramanı kılar.
Alice Harikalar Diyarında hem çocuklar hem de macera dolu naif çocukluğunu özleyen ve yıllara meydan okuyan bir mantık labirentinde kendine sorular sormaktan çekinmeyecek okurlar için Modern Klasikler Dizisi’nde yerini alıyor.

YAZAR: Lewis CARROL

ÇEVİREN: Sinan EZBER

YAYINEVİ: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

SAYFA SAYISI: 106

YORUM: Herkese merhabalar. Bugün çoğu kişinin hakkında bilgi sahibi olduğu bir masaldan bahsedeceğim.Alice Harikalar Diyarında. Ya kitabını ya da çizgi filmi mutlaka karşınıza çıkmıştır. Son olarak bir de filmi çıkmıştı sanırım. Bende küçükken çizgi filmini izlediğimden bir de kitabını okumak istedim.Konusundan herkesin biraz da olsun bilgisi olduğunu düşünsem de kısa bir bahsetmek istiyorum.

Alice diye küçük bir kızımız var. Alice, ablasıyla bir gün kırda otururken bir tavşanın önlerinden geçtiğini ve telaş içinde geç kaldığıyla ilgili kendi kendine konuştuğunu görür. Merak içinde onu takip eder. Tavşan hızla koşar ve bir tavşan deliğine varır ve içine atlar.  Alice de hiç düşünmeden tavşanın peşinden deliğe atlar ve tam bu olayla da olanlar olur. Uzun bir süre boşluktan aşağıya düştükten sonra Alice kendini bambaşka bir dünyada bulur. Düştüğü dünyada bir çok değişik karakter vardır. Domuz bir bebek, çok bilmiş bir tırtıl, çiçek boyayan iskambil kağıtları bir kral ve kötü kalpli bir kraliçe,uçan kedi ve çok daha fazlası. Bu masalda Alice 'in bu değişik dünyada ardı ardına yaşadığı olayları okuyoruz.

Benim yorumuma gelecek olursak .Bu masalın çizgi filmini küçükken izlediğim için masal hakkında bildiklerim kopuk kopuktu ve bu kitabı okuduktan sonra masalı en ince ayrıntısına kadar öğrenmiş oldum. Ama biraz  kafa karıştırıcıydı. Alice'in bilinç altında bir yolculuktu bana göre. Düşündürücü pek çok yeri vardı ve bu yerlerden çok güzel dersler de çıkarılabilir aslında. Karakterlerin biri bile normal olmamakla birlikte bu masal birazda psikolojik bir masaldı bana göre. Sonu güzel bağlansa da  ben Alice yerinde olsam delirdiğimi düşünürdüm herhalde.

Hevesle başlayıp sonrasında çok ayıla bayıla okumasam da genel itibariyle hoş bir masaldı. İlerde filmini de izleyip kitabı pekiştirmek istiyorum. Şimdiden okuyacaklara iyi okumalar dilerim . Hoşça kalın.

PUANIM:3.6

3 Kasım 2017 Cuma

MECBURİYET KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:
Savaş karşıtı görüşleriyle tanınan Zweig I. Dünya Savaşı boyunca bu görüşlerini yaymayı kendine misyon edinmişti. Avrupalı ve “dünya vatandaşı” kimliğine büyük değer veren yazar, yapıtlarında savaşın yıkıma uğrattığı “eski dünya”nın değerlerinin kayboluşunu büyük ölçüde dert edinmiştir. Mecburiyet ’in ana karakteri ressam Ferdinand da savaş sırasında askere alınmamak için İsviçre’ye kaçmıştır. Bir gün askerliğe elverişliliğinin tespiti için konsolosluğa davet edildiğinde, karısının şiddet karşıtı duruşuna ihanet etmemesi yolundaki telkinlerine karşın kendini gitmek zorunda hisseder. Görev duygusu, savaş karşıtı düşünceleri ve karısına duyduğu sevgi arasında sıkışıp kalmıştır. Ferdinand her ne kadar “insanlığın ötesinde bir vatanı” olmasa da, “yirmi milyon insanı boğan o zinciri” kıramayacağını düşünür...

YAZAR: Stefan ZWEIG

ÇEVİREN: Gülperi SERT

YAYINEVİ: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

SAYFA SAYISI: 50

YORUM: Herkese merhaba. Bir Stefan Zweig klasiğinden daha bahsetmeye geldim . Yazarın okuduğum ilk kitabı Satranç'tı ve o kitaptan sonrada arkası kesilmedi Zweig'den okuduğum kitapların. Her kitabında yazar beni etkiliyor ve diğer kitaplarına merakım daha da artıyor. Mecburiyet'te de öyle oldu. Arka kapak yazısını okumak yeterliydi kitabı alıp okumak için. Normalde savaş konulu kitaplara biraz soğuk baksam da,  Sweg'in savaş  dönemiyle ilgili yazdıkları tabi ki de merakımı cezbetti. Çünkü bu adam her şeye farklı bir persfektiften bakıyor ve konu ne olursa okutturuyor kendini. Çok kısa olan bu kitap tek seferde bitirilebilir. Kitaba başladıktan sonra bir bakıyorsunuz ellinci sayfaya gelmişsiniz ve kitap bitmiş. Arka kapak yazısında konudan çok güzel bir şekilde bahsedilmiş o yüzden ben direk kendi yorumuma geçmek istiyorum.

  Kitabın başında bizi çevirmenin ön sözü karşılıyor. Zweig kitabı yazma aşamasında kitabın adının önce Firari olarak belirlemiş ve sonrasında da Mecburiyet olarak değiştirmiş. Çokta iyi olmuş bence çünkü ''Mecburiyet'' adı bu kitaba cuk oturmuş. 1920 de yazılan eser Zweig'in savaş karşıtı düşüncelerinden izler taşıyor. Gerçekte de Birinci Dünya Savaşı'nı ülkesinden başka bir yerde geçiren yazar, o dönemde yaşadıklarından bahsetmiş kitabında. Yaşadıklarını anlatırken o dönem hakkında bir çok da durum incelemesi yapmış. İnsanların durumu, yaşadıkları, düşünceleri hakkında bir çok  şey öğrenebilirsiniz bu kitaptan.

  Ressam Ferdinand ve karısı Paula arasındaki diyaloglar, eşi Paula'nın güçlü bir kadın olması, ne olursa olsun savaşa isyanını bir an bile yitirmemesi ve eşine yaptığı haklı baskı beni çok etkiledi. Paula'nın karakterine ve aşkına hayran kaldım. Pek çok yerde ana karakter Ferdinand'ı gölgede bırakan Paula karakterinin, savaşa boyun eğmemesi, insan öldürmekteki caniliği , üstüne basa basa söylemesi ve lafından geri adım atmaması tam bir güçlü kadın örneğiydi. Paula'ya rağmen sanki hipnotize olmuş gibi Ferdinand'ın ülkesine dönme ısrarı Paula'yla birlikte beni bile çileden çıkarttı bazen. Kitapta ana karakter Ferdinand'ın mecburiyetten duyduğu hisleri ve karısının Ferdinand'ı bu mecburiyet hissinden kurtarma çabasını okuyacaksınız. Ben çok beğendim bu kitabı umarım sizde beğenirsiniz .Okuyacak olanlara şimdiden iyi okumalar dilerim . Hoşça kalın :)

PUANIM: 5.0