function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

28 Şubat 2024 Çarşamba


 YENİŞEHİR'DE BİR ÖĞLE VAKTİ KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Sevgi Soysal, 1974 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanan Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nde, çok boyutlu bir toplumsal kesiti sanki hiç zorlanmadan edebiyata aktarmış gibidir. Gözlemlediği alabildiğine gerçek insan portrelerini, birbirinden kopukmuş gibi duran hayatlarından alıp, zekice bir kurguyla buluşturur. Bu çerçevenin içine de, Ali, Doğan ve Olcay’dan oluşan bir üçgen kurar; o dönemin sorularını, abi-kardeş, arkadaş ve sevgililik ilişkileri üzerinden yansıtır. Ve ortaya, insanın "sol" tarafını sağlam kılan bir roman çıkar.

YAZAR: SEVGİ SOYSAL

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA: 272

YORUM: Herkese merhaba bugün size bir kent yazarıyla geldim. Edebiyat dünyamızda romancıların ana mekanı, asıl kenti genelde İstanbul oluyor fakat Soysal bir Ankara yazarı. Yazarla aynı okulda eğitim görmüş olmak, dolaştığı yerleri bilmek ve kitabında bir motif olarak kullandığı yerlerde aysak izlerimin olması beni esere daha çok bağladı. Yazarın özellikle Yürümek kitabını da çok merak ettiğimi eklemek isterim. Soysal, "Yenişehir'de Bir Öğle Vakti" eserinde Kızılay'da yer alan bir apartmanın önünde devrilmek üzere olan bir kavak ağacını güzel bir metafor olarak kullanarak başlıyor kitabına. Öğle vaktinde Ankaralılar bu devrilmek üzere olan kavak ağacını izlerlerken bizlerde bu birbirinden farklı insanların hayatlarına misafir oluyoruz. Kitap tam olarak bir roman bütünlüğünde değil daha çok insan manzaraları ile bir eleştiri sunulmakta. Modernlik algısının 1960'lı yıllarda Ankara'da ve tabii Türkiye'de nasıl anlaşıldığı anlatılıp eleştirilirken, kadının toplumdaki konumu da irdeleniyor.  

Yer yer feminizmin ayak seslerini duyarken yer yer zenginleşmek uğruna yapılan yolsuzlukları okuyor, insanın karanlık ruhuna hafif bir tebessümle bakıyoruz. Bu roman bütünlüğü olmayan insan manzaraları bir yerde Ali, Olcay ve Doğan üçlüsü arasında bir aşk hikayesine dönüşüyor. Devrilen kavak metaforuyla faklı insan yaşantılarını birleştiren kitabın özellikle psikolojik analizleri kıymetliydi. Ben yazarı okumaya devam edeceğim. Sizlere de öneririm. Bir başka kitapta görüşmek üzere hoşça kalın... 


PUAN: 3.7  

13 Şubat 2024 Salı


 VEBA KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Bir şehri tanımanın en kolay yolu, oradaki insanların nasıl çalıştıklarını, nasıl seviştiklerini, nasıl öldüklerini öğrenmektir.

 
Her şey, Doktor Rieux’nün bir nisan sabahı ölü bir fare görmesiyle başlar. Bu olay, Oran şehrini on bir ay boyunca perişan edecek, korkunç bir panik yaratacak büyük bir salgının habercisidir. Başta hastalığın kendilerine bulaşmayacağına, dokunulmaz olduklarına inanan insanlar, salgının iyice yayılmasının ardından kendi bireysel hapishanelerine hapsolurken fiziksel ve ruhsal olarak da çöker. Bu krizi aşmanın tek yolu ise bireyciliği bir yana koyup dayanışma göstermektir.
 
Veba’da salt bir salgından ziyade insanlığın kötülük sorununa, onun evrendeki metafizik yalnızlığına eğilen Camus, umutsuzluğa alışmanın umutsuzluktan daha korkunç olduğunu vurgulayarak bizleri, sonu gelmeyen kötülüğe karşı direnmeye çağırır.

YAZAR: ALBERT CAMUS

ÇEVİREN: NEDRET TANYOLAÇ ÖZTOKAT

YAYINEVİ: CAN YAYINLARI

SAYFA: 303 

YORUM: Bugün çok sevdiğim bir filozofun kitabıyla geldim. Ben Camus'u çok seviyorum. Gerek düşünsel tarzda yazdıkları gerek kurguları okuru çokça içine çekiyor. Bu kitapta öyleydi bir sabah doktor Rieux ölü farelerle karşılaşıyor ve artık salgım yavaş yavaş Oran şehrini kaplamaya son hızıyla devam ediyor. Bir karantina romanı olsa da alt metinde insanlık ve insanın bir kriz anında neler yapacağına odaklanıyor. Yazar iyi bir kurgu için değil daha çok anlatmak istediklerini anlatmaya değe veriyor ve öyle bir yazım tarzı takınış. Alt metinde insani duygular işlenirken bir doktorun açmazları, bir sevgilinin çırpınışları işleniyor. Ben okurken biraz zorlanmadım değil. Sert geçişler, nadir sayılabilecek tasvirler ve isimlerin sürekliliği beni okurken biraz zorladı. 
Okurken ister istemez korona günlerine gittiğimi de itiraf etmeliyim. Her karantina ve bulaşıcı hastalığın zaman gözetmeksizin bireylere olan ruhsal etkisi iyi yansıtılmış. 

Eleştirilecek yönleri de yok değil tabii, az tasvirler, detaylara çok da önem verilmiyor hissini yaşadım. Karakterin doktor oluşuna bir türlü inanamadım. Yazar beni ayrıntılar ve ufak detaylarla karakterine inanmamı kolaylaştırmadı dersem doğru olacaktır. Bir hastanın karantinaya alınması yalnızca, "Onu karantinaya aldık," gibi bir cümleyle geçiştiriliyor. Yöntemler, varsa maskeler ve diğer tedbirlere odaklanılmadığı için bazı şeyler havada kaldı. Her şeye rağmen okunması gereken bir modern klasik. Okuyalım okutalım... Bir başka kitapta görüşmek üzere hoşça kalın. 

PUAN: 3.7 

12 Şubat 2024 Pazartesi

EĞER BENİ GÖREBİLSEYDİNİZ KİTAP YORUMU

 


ARKA KAPAK YAZISI : 
 HİÇBİR SIR GÜVENDE DEĞİL!

Birbirinden zengin sinif arkadaşlarinin arasinda tek burslu çğrenci olan Alice Sun, Pekin’deki seçkin uluslararası yatılı okulunda her zaman

kendini görünmez hissetmiştir. Ama bir planı vardır: sınıf birincisi olmak, prestijli

bir üniversiteye gitmek, harika bir iş bulmak ve sonunda ailesini yoksulluktan

kurtarmak.

Ne yazık ki anne babası bombayı patlatır: Burslu bile olsa artık okul masraflarını

karşılayamayacak durumdadırlar. Ancak bu, Alice’in sorunlarının en küçüğüdür

çünkü önlenemez biçimde görünmez olmaya başlamıştır. Yani tamamen, fiziksel

olarak görünmez oluyordur.

Bununla beraber Alice bu tuhaf yeni gücünün bir de iyi tarafı olduğunu keşfeder.

Çin’in en zengin ve nüfuzlu gençlerinin sırlarına eşi benzeri olmayan bir biçimde erişebiliyordur.

Kısa süre içinde yeni bir plan yapar: Görünmezlik yeteneğini kullanarak

sınıf arkadaşlarının bilmek istediği şeyleri öğrenecektir… tabii para karşılığında.

Ancak ödevleri, hem akademik rakibi hem iş ortağı olan Henry’yle arasında

yeşermeye başlayan ilişki ve yerine getirmesi gereken gizli görevleri derken bir süre

sonra her şey tepetaklak olmaya başlar. Görevler küçük skandallardan gerçek suçlara

dönüşürken Alice ailesine yardım etmenin, sağduyusunu, hatta hayatını kaybetmeye

değip değmeyeceğine karar vermelidir.

YAZAR :  Ann LIANG    

ÇEVİRMEN : Kemal TOKGÖZ

YAYINEVİ : OLİMPOS YAYINLARI

SAYFA SAYISI : 320 

YORUM : Herkese merhaba. Size çok severek okuduğum ''Eğer beni görebilseydiniz'' isimli bir kitaptan bahsedeceğim.  Kitaba geçmeden önce kapağından bahsetmek istiyorum. Ben kapağına bayıldım. (Yurt dışında ciltli de basmışlar o daha güzel görünüyordu tabi). Yazar, kapak hakkında kitabın sonunda bahsetmiş. İçine çok sindiğini ve bu konuda emeği geçen kişilere teşekkür etmiş. Bizim ülkemizde de  orijinalindeki gibi basılması bu yüzden çok hoşuma gitti.

  Kitabın konusuna gelecek olursak, ana karakterimiz  Alice Sun Pekin’de prestijli, zengin çocuklarının gittiği  Airington Uluslararası Yatılı okulunda son sınıf öğrencisidir. Çok çalışkan bir öğrenci olan Alice nerdeyse okulun birincisidir. Henry ile dişli bir rekabet içindedirler. Lakabı bilgi makinası olan Alice bu okulda yarı burslu okumaktadır. Durumu pek iyi olmayan ailesinin bir dahaki dönem okul ücretini ödemeyeceklerini söylemesiyle Alice’in dünyası başına yıkılır. Sonrasında ödül törenine ödül almak için giden Alice kendini çok üzgün hissetmektedir. Bugüne kadar başarılı bir öğrenci olmak için her şeyini ortaya koyan, gelecekte iyi bir mesleğe sahip olup ailesinin yaptığı fedakarlıkların karşılığını vermek isteyen Alice’nin bütün planları suya düşmüştür. Ödül töreninden sonra bütün vücudu yanan bayılacak gibi hisseden ana karakterimiz birden görünmez olduğunu fark eder ve olaylar bununla başlar. 

  Ben çok severek okudum. Çin'de ve yakın zamanda geçen bir kitap okumak çok istiyordum. Bu yüzden bu kitabın arka kapak yazısını okuyunca hemen dikkatimi çekti. Çevrildiği için çok sevindim. Sanki bir dizi izler gibi gözümün önünden geçti bütün sahneler. Çok akıcı bir kitaptı. Kitapta geçen her mekana baktım internetten bu yüzden okuma zevkim daha da artı en güzeli de Çin kültürüyle ilgili birçok şey olmasını çok sevdim, şiddetle tavsiye ediyorum. Şimdiden iyi okumalar dilerim.💗




1 Şubat 2024 Perşembe


GÜNÜN BİRİNDE KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK:  Cevizler Vadisi. Felaket Çağı’nda bir gün.

Günün birinde, masalı Şahmeran’ın derisine yazılmış Cevizler Vadisi’ne bir adam koşarak gelir. Huzur yerini tedirginliğe, tedirginlik ise korkuya bırakınca, Cevizler Vadisi gözünü karanlığa, kulağını sessizliğe dikerek barbarları beklemeye koyulur…



YAZAR: YAVUZ EKİNCİ 

YAYINEVİ: DOĞAN KİTAP

SAYFA: 143

YORUM: Herkese merhaba bugün size Yavuz Ekinci'nin küçük bir kitabıyla geldim. Öncelikle kitabın başı ve dili güzeldi, bir Yaşar Kemal havası ile bir atın pelinde sürükleniyoruz. Sonradan kitap epeyce durağanlaşıp bir olayı bir çok farklı karakterin gözünden okumaya başlayınca kitaptan biraz uzaklaştım... Bu akıcılığı benim için biraz etkiledi. Ayrıca kitabın sonunun daha cesurca yazılmasını isterdim... Bu konuda biraz sitemliyim Ekinci'ye. 
Büyülü bir atın sırtında adeta Adem ve Havva havası verilen iki karakter -Amar ve Sara- Cevizler Vadisi'ne gelerek yerleşir. Onları kaçırarak oraya getiren Mir, onlara, adeta kutsal kitaplardaki gibi, "Çoğalın buralara yayılın..." diyerek onlara yeryüzündeki "Evlerini" gösterir. Sonraları Amar ve Sara'nın soyundan gelen bir ailenin Dağdan gelen birilerinden korkarak dağı izlemesiyle kitap devam ediyor. Dağdan gelen yada gelenlerin ucu açık, bir çok yere çekilebilir... Bu gelen kişi ya da kişilerin acımasızlığı çokça vurgulanırken tabi kimlikleri saklanıyor...

Ben sonundan çok tatmin olamadığım, bir şeylerin bana dokunamadığını hissettim. Sizler de bir şans verin derim. Yazarın "Peygamberin Endişesi" kitabı da elimde onu da yakın bir zamanda okumak istiyorum. Bakalım neler olacak... 
Bir sonraki kitapta görüşmek üzere hoşça kalın... 

PUAN: 3.0