function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

30 Haziran 2018 Cumartesi

MUTLU OLMA SANATI KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI: 
 
    Mutlu Olma Sanatı Bertrand Russell'ın iyi bir yaşam sürmek isteyenlere sunduğu bir reçetedir. Kişisel Gelişim kitaplarının vermeyi vaat ettiği ama veremediği mutluluk sırlarını açıklar. Russell'a göre mutluluk birtakım insanların bizim elimizden alabileceği temel insan haklarından biri değildir. Kişi mutluluğa başkalarını suçlayarak değil, belirlediği hedeflere erişmek için mücadele ederek ve bu mücadele sırasında eğlenerek ulaşır. Üstelik kişi bu mücadeleyi iç dünyasına değil, sosyal yaşamına dönerek vermelidir.

Deyim yerindeyse, Mutlu Olma Sanatı, kişisel gelişim vaat eden bir popüler felsefe kitabıdır.

YAZAR:  Bertrand RUSSELL

ÇEVİREN :  Yunus SAĞLAMTÜRK

YAYINEVİ :    Say Yayıncılık

SAYFA SAYISI : 189

YORUM:  Herkese merhabalar. Bugün kurgu olmayan bir kitaptan bahsetmeye geldim. Mutlu olma sanatı. Bertrand Russshel kitabın önsözünde aynen şöyle diyor :

 ''Bu kitap ne bilim insanları için yazılmıştır, ne de pratik bir problemi sadece söz konusu edilecek bir şey sayanlar için. Önünüzdeki sayfalarda ne bir felsefe, ne de geniş bilgi vardır. Amacım, sağ duyu ürünü olduklarını düşündüğüm görüşleri burada bir araya getirmektir. Okura sunulan reçeteler üzerindeki savımda bunların deneyimlerim ve gözlemlerimle doğrulandıkları, bir de bunlara uygun hareket ettiğimde mutluluğumu artırdıklarıdır. Bu bakımdandır ki, mutluluğun tadını çıkarmak yerine mutsuzluk acısı çeken, kadın - erkek birçok kişinin, durumlarını anlayıp kurtulma yollarını bu kitapta bulabilecekleri umudunu beslemekteyim. Şuna da inanmaktayım ki, bu kitabı yazmama yol açan iyi niyet gibi doğru yönde harcanacak bir çabayla birçok kişi mutluluğa kavuşabilir.''

  Yazarın dediği gibi kitap, yazarın gözlemlerinden, deneyimlerinden oluşmaktadır. Kitap iki bölüme ayrılmış. Birinci kısım; Mutsuzluğun nedenleri. İkinci kısım ise; Mutluluğun Nedenleri. Yazar önce bizi mutsuz eden şeylerden bahsetmiş ve bunlardan bahsederken de konuları ayrı başlıklarda ele almış. İlk kısmın başlıkları şunlar ;

→ İnsanlar Neden Mutsuz Olurlar ?
→ Byron Mutsuzluğu
→ Rekabet
→ Can Sıkıntısı ve Heyecan
→ Yorgunluk
→ Çekememezlik
→ Günah Duygusu
→ İşkence Korkusu
→ Kamuoyu korkusu

 Mutluluğun nedenlerinden bahsettiği ikinci kısmın başlıkları ise şunlar ;

→ Mutlu olmak Hala Mümkün müdür ?
→ Keyif
→ Sevgi
→ Aile
→ İş
→ Kişisel Olmayan İlgiler
→ Çaba ve Kabullenme
→ Mutlu İnsan

  Önsöz ve başlıklar bu kitap hakkında en iyi şekilde bilgi sahibi olmanıza yardımcı olacağından yorumda bunlara da yer vermek istedim . Başlıklar kitabın içeriği hakkında oldukça bilgi veriyor. Yazar çeşitli kişi ve olay analizleri yapmış kitapta. Her bahsettiği şeye de çok yerinde örnekler verip tek düzeliği engellemiş. Kitapta kendinizden bir çok şey bulacağınızdan eminim. İnsanız hepimiz sonuçta, genel olarak bakacak olursak dertlerimiz de benzer sevinçlerimiz de. Ben okurken kendimi çok buldum kitapta altını çizdiğim de pek çok yer oldu. Yalnız kişisel sebeplerden olsa gerek yüzde yüz bir konsantreyle okuyamadım bazen kitabı o yüzden bazı yerlerde kopma yaşadım açıkçası ama başlık başlık ayrıldığından yakalamam kolay oldu konuları. En sevdiğim bölüm ➽Sevgi➽ oldu. O yüzden alıntılarımı o bölümden yapıp yorumu bitireceğim. Okuyacaklara şimdiden iyi okumalar dilerim. Hoşça kalın :)

 ''Sevginin en iyisi iki tarafa da hayat  verir; her iki tarafta sevilmekten haz duyar ve kendini zorlamadan sever; bu karşılıklı mutluluğun sonucu olarak iki tarafta dünyayı daha bir ilgiye değer bulur.''

 '' Sevgiyi iyilik yaparak satın almaya çalışan, karşılaştığı değerbilmezlik sonucunda hayal kırıklığına uğrar. Hiç aklına getirmez ki, satın almaya kalkıştığı sevginin değeri, yaptığı maddi özverinin çok üstündedir; zaten o da bunun bilincinde olduğu için böyle davranmıştır.''

  ''Gösterilen sevgi çekingen değil güçlü olmalıdır; sevilenin güvenliğini ihmal etmemekle birlikte, daha çok mükemmelliğini isteyen bir sevgi olamalıdır ''

 ''En iyi sevgi, insanın  eski mutsuzluklarından kaçmak için değil de , yeni mutluluklara kavuşmak umuduyla beslediği sevgidir ''

PUANIM: 4.0


LUCKY KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:

"Lucky, o sırada sitenin bahçesini, siteyi Batıkent'e bağlayan caddeden ayıran bahçe duvarına doğru füze hızıyla gitmekteydi. Kim görse, duvara çarpacak derdi, ama tabii ki öyle bir şey olmadı. Sanki havada fren yaptı it! Sonra zarif bir iniş yaptı donmuş toprağa. Hiç kaymadı ayakları. Aynı zarafetle olduğu yerde yüz seksen derece döndü. Kendisini çağırıp duran adama bakarak boynunu eğdi, donup kurumuş çimlere burnundan sıcak hava püskürttü, sağ patisiyle bir boğa gibi eşeledi durduğu yeri."
Lucky adlı muzır bir Doberman sayesinde ve kaderin cilvesiyle yolları kesişen insanların hikâyelerini anlatıyor Sezgin Kaymaz. İnsanın ağzından köpeği anlatmakla kalmayıp köpeğin gözünden de hayatı izlememize imkân tanıyor. Muhabbeti bol, neşesi de hüznü de eksik olmayan bir roman.
"Bu 'puşt, dalavereci, üçkâğıtçı, yılan ruhlu, ispiyoncu ve yalancı, şerefsiz ve haysiyetsiz' köpeğin peşinden, Mevlana'dan, Nietzsche'den, Âşık Veysel'den (hatta bazen bizzat Lucky'den!) deyişlerin rehberliğinde Ankara'nın bütün alemlerini dolaştık, milletvekillerinden ev kadınlarına, taksicilerden orospulara, çeşit çeşit hayata girdik."

AKSU BORA

YAZAR: SEZGİN KAYMAZ

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 493

YORUM: Herkese merhabalar. Bu gün size çok güzel bir kitapla geldim. Özellikle hayvan sevgisini yüreğinin derinliklerinde hisseden okurlar bu kitabı kesinlikle okusunlar. Şiddetle tavsiye ederim. 

Lucky Sezgin Kaymazdan okuduğum ilk kitaptı ve tabi ki son kitap olmayacak. Kitap çok güzeldi çok içimizden, çok bizdendi. Kitabın Ankara da geçmesi beni çok mutlu etti ne yazık ki böyle kitaplara çok nadir rastlanıyor.  "Ankara" bilmeyenler için soğuk, resmi ve itici olabilir ama içinde yaşayanlara öyle sevdirir ki kendini anlatamam size.

Kitapta o kadar çok karakter var ki her birini burada açıklayamam ama kitapta bu karakterler ayıntılı ayrıntılı anlatılıyor, bu kısımları okurken tabi biraz sıkıla bilirsiniz ama kitabın ortalarına doğru kitap sizi iyice içine alıyor.  Kitabın konusunu nasıl anlatsam bilemedim bir çok hayatın, bir çok insanın birbirine ne kadar uzak ama bir o kadar ne kadar yakın olduğunu görüyoruz. Lucky'nin etrafında olan olaylar ve bu güzel kızın bir birinden kopan birbirinden haberdar olmayan hayatları nasıl birleştirdiğini görüyoruz. 

Aslında çokta anlatılacak bir şey yok ne desem size tüyo vermiş olurum o yüzden çokta uzatmadan size bu güzel kitabı öneriyorum.Başta dediğim gibi hayvanlara içten bir aşk besliyor, Ankarayı seviyorsanız özellikle alıp okuyun derim. 

Bu kitabı okuduktan sonra hiç bir hayvanla yaşamamışsanız bile bu kitaptan sonra yaşamış kadar olacaksınız. Bir hayvanın bakımının ne kadar zor olduğunu anlıyorsunuz ve bir hayvanın nasıl düşündüğünü size karşı nasıl duygular beslediğini çok güzel anlatıyor kitap. On yedi - On sekiz senedir köpeklerle iç içe olan birisi olarak bu durumların kitapta çok yerinde ve doğru anlatıldığını söylemeliyim.  Bir hayvan alıp bakmadan önce okumanız bile size çok şey katar ve "Acaba almasam mı ? "sorusunu da uyandırabilir sizde. Kitaptaki zorlukları görüp vazgeçmeniz, alıp sonradan sokağa yada barınağa bırakmaktan çok daha iyidir. Bu güzel dostların duygularıyla asla oynayıp onları üzmeyelim. Bir hayvan sever olarak buradan da söylemek isterim asla hayvan satın almayın sahiplenin, onları mal yerine koymayın. Herkese iyi günler. 

PUAN: 4.7




28 Haziran 2018 Perşembe

DAMIZLIK KIZIN  ÖYKÜSÜ KİTAP YORUMU :


ARKA KAPAK YAZISI :

 “Biz iki bacaklı rahimleriz, hepsi bu.”

Kadın, “bunaltıcı düşlerden uyandığı” bir sabah, hiçliğe dönüşmüş olarak buldu kendini. Artık bir adı yoktu, düşüncesi, benliği, arzusu yoktu ama bir rahmi vardı. Yaşamını kolonilere sürülmeden, öldürülmeden, Damızlık Kız olarak sürdürmesini sağlayan rahmi. Artık âşık olmayacaktı, sevmeyecekti, onaylanmış bir dilin ötesine geçmeyecekti. Duvarlara asılmış sıra sıra cesetler, tek gerçeğin savaş ve üreme olduğunu hatırlatıyordu. Özgürlük hatırlanmayacak kadar uzaktaydı…
 Margaret Atwood’un başyapıt niteliğindeki feminist distopyası Damızlık Kızın Öyküsü, bütün distopyalar gibi geleceğe dair bir paranoyayı değil, içinde yaşadığımız gerçeğin ta kendisini dile getiriyor. Erkek egemen muhafazakâr bir rejimin üremeyle sınırlandırdığı, mahrem örtülerin  ardına gizlediği kadın bedenleriyle bize aşina gelen bir gerçeğin.

 Anlatılan bizim hikâyemizdir! 

YAZAR :  Margaret ATWOOD

ÇEVİREN : Sevinç ALTINÇEKİÇ
                    Özcan KABAKÇIOĞLU

YAYINEVİ :  Doğan Kitap

SAYFA SAYISI :  383

YORUM :  Herkese merhabalar. Bugün uzun zamandır okuyup yorumunu girmek istediğim bir kitapla geldim. Damızlık Kızın Öyküsü. Feminist bir distopya.

   Bu kitabı kitapçı da ilk gördüğümde, yazarı ve kitap hakkında hiç bir bilgim yoktu. Kitabın dizisinden de bir haberdim. Sadece arka kapak yazısını okudum ve içimde kitabı okuma isteği oluştu. Nihayetinde de sıra bu kitaba geldi ve büyük bir heyecanla okumaya başladım. Kitabın konusunu pek çok yerden çok ayrıntılı okuyabilirsiniz ben yorum ağırlıklı yazmak istiyorum bu sefer. Aralarda kısa kısa konusundan da değineceğim.

  Kitaba başlamadan önce gerçekten çok heyecanlıydım. Pek sık yaşamam bu durumu açıkçası. Genelde heyecanım kitabı okuduktan sonra başlar. Yoğunluktan baya bir beklettim bu kitabı ama en sakin zamanımda başladım ve iyi de yaptım bence.

  Kitaba başladığımda heyecanım korkuya dönüştü çünkü kitabın dili hiç alışık olmadığım bir tarzdaydı. Devrik cümleler... Şimdiki zaman ekleri... Başta baya bir zorlandım açıkçası kitaba ayak uydurmaya ve bu böyle devam ederse diye korktum. Ama hiç korktuğum gibi olmadı. Bir süre sonra ya alıştım ya da bu dediğim şeyler azaldı bilmiyorum ama hiç zorlanmadan gayet akıcı bir şekilde okudum. Zaten bir süre sonra kitabın anlatıcısı Fredinki ile inanılmaz bir bağ oluştuğunu hissettim aramda. Bir kadın olarak empati kurarak okuduğumdan olanları sanki kendim yaşıyorum gibi hissettim ve bölümler nasıl bitti saatler nasıl geçti hiç anlamadım.


 Okurken düşündüren kitapları seviyorum. Damızlık Kız'da da bu oldukça çok mevcuttu.  Kitap ABD hükümetinin yerine geçen Glead rejiminde geçiyor. Bu dönemde ciddi bir sorun var. KISIRLIK. Nüfus azalmakta ve çocuk doğurma olasılığına sahip yeterince kadın yok. Bu yüzden bir anda banka hesaplarındaki paralara el konuluyor kadınlar işlerinden atılıyor ve Fredinki gibi kadınlar hayatlarından koparılıp alınıyor. Ve damızlık bir kız haline getiriliyor. Çocuk doğuramayacak olan kadınlara ne oluyor peki ? Pek bir seçenek yok aslında . Ya bu rejimde kendilerine bir yer ediniyorlar ya da kolonilere gidip kötü şartlar içinde çok zaman geçmeden ölüyorlar. Damızlık kızlar bir eve yerleştiriliyor. Evde komutan, komutanın eşi, evin hizmetçisi (Martha) ve damızlık kız yaşıyor. Rejimde bir sınıflandırma söz konusu. Bunların dışında damızlık kızlara kendilerince ders veren Teyzeler var. Teyzeler damızlık kızlardan sorumlu ve onların üstünde büyük bir baskı kuruyorlar. Her yerde Gözler var. Bu Gözler olup biten her şeyi görüyor ve duyuyor. Yanlış yapan hainlik eden herkes cezasını çekiyor. Bu kişileri ibret olsun diye eskiden bir okulun duvarı olan yere asıyorlar. Okumak yazmak içki içmek hatta biriyle sevgi bağı dostluk bağı kurmak bile yasak.Damızlık kızların etrafa bakmaya bile hakkı yok. bütün hakları elinden alınmış durumda. Tuvalate bile Teyzeler'in kontrolünde süreli bir şekilde giriyorlar. İntihar etmek bile yasak olan bir rejim bu. Damızlık kızların buna meyil ettiklerinde, kendilerine zarar vermelerini engellemeleri için düzenlenmiş her şey. Durum bu haldeyken içerideki işleyişi düzeni Fredininki'nden dinliyoruz. Ara ara önceki hayatından kesitlerde anlatıyor Fredinki.


  Çok depresif bir dönemi çok doğal bir şekilde anlatıyor baş karakter. Hatta öyle anlar oluyor ki önceki hayatında yaptıkları giydiklerine tuhaf gözle bakıyor. Bu kitap bir geçiş dönemini anlatıyor.Yeni bir düzene geçiş dönemini. İşin kötüsü olmayacak şeyler değil bunlar. Kadınların yeri hala tam olarak kabullenmemiş bu toplumda ilerde işler kötüleştiğinde kadınların harcanması an meselesi olabilir. Çok büyük dersler çıkarılması gereken bu kitabı herkese şiddetle öneriyorum. Asla pişman olmazsınız. Sadece kadınlara yönelik bir kitap değil tabi ki özellikle erkeklerin okumasında yarar var bana göre. Şimdiden iyi okumalar dilerim . Hoşça kalın...

''Hiçbir şey bir anda değişmez: Derece derece ısınan bir küvette farkına varmadan haşlanarak ölürsünüz.''

PUANIM: 5.0

16 Haziran 2018 Cumartesi

İSTANBUL'DA BİR ZÜRAFA KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK YAZISI: II. Mahmut'un tahtta oturduğu 1823 yılında, İstanbul Limanı'na yanaşan bir gemiden indirilen yükler arasında, bir de zürafa vardır. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın padişaha armağan olarak gönderdiği zürafa, kendisini ilk kez gören İstanbullular'ın şaşkın bakışları arasında Çinili Köşk Meydanı'na getirilir. 

Zürafa, padişahın 27 Kasım günü buyurduğu fermanla görücüye çıkar. Hayvanın ağaçların yapraklarını yiyişi hayranlıkla izlenirken, Habeş Ahmet Ağa hazırladığı senaryoyu başlatmak üzere bağırır: "Zürafa müteyemmen ve mübarek bir hayvan olup onu eliyle tutarak bir kere gezdiren Müslüman yeryüzünde hiçbir zarar ve ziyan görmez." Sonra da, hayvandan çok korkan Abdi Bey'e doğru bakarak şunları söyler: "Haydi, Müslüman olan gelsin, zürafayı şöyle bir gezdirelim. Kim bu hayvanı gezdirirse cennete gidecektir."

Padişahın "memuldür" sözü üzerine kendini eller üstünde bulan Padişahın Küpeli Çavuşu Abdi Bey, zürafanın üstüne oturtulur. Abdi Bey'in yalvarmalarından, yakarmalarından korkan zavallı hayvan huysuzlanarak İshakiye Köşkü'ne doğru koşmaya başlar. Bu sırada Abdi Bey'in padişaha seslenişi duyulur: "Ahret hakkını helal eyle efendimiz. İlk menzilimiz ecel beşiğidir. İşte bindim gidiyorum. Elveda."
Büyük olasılıkla "Bindim bir alamete, gidiyorum kıyamete" sözü zürafa sırtındaki Abdi Bey tarafından söylenmiştir...

YAZAR: SUNAY AKIN

YAYINEVİ: TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 166

YORUM:  Herkese merhabalar. Ben ilk defa bir Sunay Akı kitabı okudum ve  bu kitap bir öykü kitabıydı. Biliyorsunuzdur daha önce burada da çok yazdım  ben öykü kitabı okumayı çok sevmiyorum. Fakat bu kitaba bayıldım. Bu kitap çok güzeldi gerçek olayları yazar bize öykü gibi çok güzel bir dille anlatmış. Eski Osmanlı yıllarından eski İstanbul'dan muhteşem izler taşıyor kitap. Bu kitapla Sunay Akın'ı tanıdığıma çok mutlu oldum. Kitabımızın içinde toplam otuz bir öykü var ve çoğu bir biriyle az çok bağlantılı. 

Benim en çok sevdiğim öyküler şöyleydi: 

* Satılık Papağan
*Yaralı Balina
*Savaş ve Ressam 
*İstanbul Şovalyesi
*Sırtı Yanan Zürafa
*Deniz Kızı Var da, Deniz Erkeği Neden Yok ?..
*Yapamam Diye Bir Şey Yoktur
*Öldürülen Eşin İntikam
*Washoe

İşte böyle bu öyküler gerçekten çok güzeldi gerçek olayları öğrenmek, Osmanlı'nın biraz daha farklı bir yüzünü görmek için mutlaka okuyun derim. Ben Sunay Akın okumaya devam etek istiyorum sizlerin önerdiğiniz bir kitabı varsa lütfen yorumlara yazın. Hoşçakalın 

PUAN: 4.0

13 Haziran 2018 Çarşamba

FİLİN YOLCULUĞU KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:  Kıta Avrupası'nın en batısından, Lizbon'dan Viyana'ya doğru yola çıkan bir fil ile bakıcısı yoksul Subhro'nun ve bu tuhaf yolculuğun hikâyesidir Filin Yolculuğu. 16. yüzyılda, Portekiz kralı III. João, kuzeni Kutsal Roma-Germen İmparatoru II. Maximilian'a hediye olarak gönderir fil Süleyman'ı. Süleyman ile Subhro, yanlarında kendilerine eşlik eden Portekiz kralının korumaları ve yardımcı ırgatlarla zorlu yolculuklarına başlarlar. Portekiz'i, İtalya'yı, Alpler'i geçerken hayatlarında ilk kez bir Hintliyle karşılaşan, ilk kez bir fil gören köylüleri ve kasabalıları şaşırtır ve etkilerler. Yolculuğun ikinci bölümünde bizzat İmparator Maximilian ve karısı Maria tarafından karşılanır ve Viyana'ya onlarla birlikte giderler. José Saramago'nun bu en eğlenceli romanında, fil terbiyecisi Subhro'nun erdemi, pasifist felsefesi ve yaşama bakışındaki doğallık ve Süleyman'ın emir kabul etmeyen doğası, yolculuğun ritmini belirlerken, insanların ruhlarında değişimlere yol açar. Hinduizm, mistisizm ve Hıristiyanlık hikâyeleriyle, mucizelerle renklenen romanda Süleyman ve Subhro'nun dokunduğu insanlar, kilisenin söz verdiği türden bir mucizeyle karşılaşmazlar ama bu yabancılar onların ruhlarında derin izler bırakır. Saramago her zamanki ince mizahıyla, muhteşem metaforlarıyla ve insana dair gözlemleriyle olağanüstü bir yolculuğu anlatıyor.

YAZAR: JOSE SARAMAGO

ÇEVİREN: PINAR SAVAŞ

SAYFA SAYISI: 196

YAYINEVİ: KIRMIZI KEDİ YAYINLARI

YORUM: Herkese merhabalar . Ben Saramago okumayı çok ama çok seviyorum. Favori yazarlarımdan biridir. Saramago'nun kendine özgü yazımına alışmak baya zordur ama alıştığınız zaman hiç zorluk çekmezsiniz  ve hikaye akar gider. 
Kitabın konusu arka kapak yazısında çok güzel anlatılmış hediye olarak  yollanan bir fil ve bakıcısının yol macerasını okuyoruz. Bir filin bile insanlara ders verebileceğini görüyoruz. Kitapta fil bakıcısının Hintli olması dolayısıyla sık sık Hinduizm den bahsediliyor. Bu konuda Saamago'yu tebrik ederim gerçekten bu din hakkında oldukça bilgili ve okura da doğru bilgile veriyor. 
Bu kitap oldukça kısa ama sayfaları dolu dolu asla bir parçacık boşluk yok sayfalarda. Bu nedenle biraz zor okunuyor ama olsun. Şimdiden iyi okumalar dilerim. Hoşçakalın. 
PUAN: 3.5
JANE AUSTEN'LA ÇAY SAATİ KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:  Seramik çay takımlarınızı hazırlama vakti geldi!

İngiltere tarihinin vazgeçilmez ritüeli olan çay saatinde Jane Austen'a eşlik edeceğiz.

Edebiyatın dokusuna temas eden hangi kişi Jane Austen'la oturup bir fincan çay içmek istemez ki? Çaylar fincanda içilir, çünkü on sekizinci yüzyıl İngilteresi'ndesiniz ve çay bir statü göstergesidir. Jane Austen ise çayın nasıl demleneceği, hangi fincanda içileceği konusunda son derece hassas. Hem hangi romanında sofistike bir hanım
efendinin kahve içtiği görülmüş ki? Örneğin Emma'da, Bayan Bates hiç kahve içer mi? 
"Kahve istemem, teşekkürler, ben asla kahve içmem. Mümkünse çay alayım."

Jane Austen'la Çay Saati kahvaltı için demlenen çayın aurasıyla başlıyor ve her bölümde gitgide gün sonuna yaklaşılıyor, derken akşamları, özel toplantı ve balolarda içilen çayla son buluyor. Bu arada çayın yanında sunulan eşsiz tarifler de romanda yer alıyor. Aşk ve Gurur'da Bay Darcy ve Elizabeth Bennet'ın çaylarını nasıl içtikleri de Jane Austen'ın kendi çay ritüeli de sizlerle paylaşılmak üzere sayfalarda bekliyor.

Bol tarifli, kütüphanenizdeki eşsiz eserler arasında mutlaka yer alacak bu özel kitabın satırlarında bir yolculuğa hazır mısınız?



YAZAR: Kim WILSON

ÇEVİREN: Nihan ÇEVİRGEN

YAYINEVİ: Martı

SAYFA SAYISI: 167

YORUM: Herkese merhabalar. Bu sefer hiç alışkın olmadığım bir kitapla geldim. Kitabın kapağı ve adı çok ilgi çekici. O yüzden kitabı aldıktan kısa bir süre sonra bekletmeden okumak istedim. İyi de yapmışım açıkçası. İçerik açısından beklentisiz başladım kitaba sıkıldığım yerler olsa da genelde akıcı ve eğlenceliydi. Kitap  Jane Austen üzerinden çayın serüvenini anlatıyor. Jane Austen'ın yaşadığı dönemde  çayın nasıl birden yaygınlaştığını, o dönemdeki insanların çaya tepkilerini çayın İngiltere'ye nasıl nereden geldiğini, çayın nelere iyi geldiğini, hayatın tam ortasına nasıl yerleşip yaşantının çay etrafında  döndüğünü okuyacaksınız.

  Benim çok şaşırdığım bilgiler vardı kitapta. Hatta belki ilginizi çeker bir kaçından bahsedeyim. O dönemde çay çok pahalıymış ve bir zenginlik göstergesiymiş. Şimdinin aksine o dönemin erkekleri çayı kadınlara özel,kibar bir şey olarak görüyorlarmış ve çay içmeye karşı çıkıyorlarmış. Çaydan önce oldukça çok tüketilen bira, çayın yaygınlaşmasıyla  ikinci plana atılmış ve bira sektörü itibarlarını geri kazanabilmek için bir çok şey yapmış. Bunun gibi pek çok şey kitapta mevcut. Başlık başlık ayrılmış konular. Kitap bir düzen içerisinde ilerliyor ve içinde yazılarla ilgili bol bol görsel var. Bu okumayı daha da keyifli kılıyor.

  Kitapta Jane Austen'ın eserlerinden pek çok kesit vardı. Anlatılanlar kitaplardaki olaylarla karakterlerle örneklendirilmişti . O yüzden her seferinde pişmanlık duydum Jame Austen'ın hiç bir kitabını okumadığım için . Ama en kısa zamanda birinden başlayacağım. Bu kitap sayesinde yazarı iyice bir tanımış oldum ailesi, yaşantısı hatta aşkla ilgili düşünceleriyle bile ilgili şeyler öğrendim. Kitaplardan haberdarsanız daha keyifli bir okuma yapacağınızdan eminim. Çaya, Jane Austen'a ve eski İngiliz yaşantısına meraklı iseniz bu kitabı size şiddetle öneririm mutlaka okuyun. Şimdiden iyi okumalar dilerim. Hoşça kalın :)

PUANIM: 4.0



1 Haziran 2018 Cuma

RUHİ MÜCERRET KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK YAZISI : Dublörün Dilemması ve Korkma Ben Varım'ın yazarı Murat Menteş'ten doludizgin bir roman daha!

Sıkı tutunun!

İstiklal Harbi'nin son gazisi, 100 yaşındaki millî kahraman RUHİ MÜCERRET; bir dünya starına nasıl dönüşüyor?
Zaten ecelin menzilindeyken, esrarengiz psikopat MASUM CİCİ'yi haklayabilecek mi?
Mabet filozofu AVNİ VAV'dan daha neler öğrenecek?
NAZLI HİLAL'e, 70 yaş farka rağmen nasıl açılacak?
Ve son nefesinde kelime-i şahadet getirebilecek mi?
Bir gözü mavi, diğeri kahverengi avare CİVAN KAZANOVA; elden düşme ruhunu, şeytana neden satıyor?
Depremde yitirdiği SERPİL SİLAHLIPERİ'yi unutmayıp da ne yapacak?
Marifetli afet FUJER FUJİ'den kaçarken neye yakalanacak?
Kan kanseri yeğeni OZAN'ı hangi parayla tedavi ettirecek?
Alınyazısındaki boşlukları neyle dolduracak?
İntiharın eşiğinde tetikte beklerken, kimvurduya mı gidecek?
Ziyadesiyle kahkaha ve bir nebze gözyaşı içeren bu serüvende
trenler gemilere çarpıyor.
İstiklal Savaşı, 85 yıl sonra devam ediyor.
Şakaklar matkapla deliniyor.
Uçaklar düşüyor.
Kaybedenler şampiyon oluyor.
Ölüler diriliyor.
Serseri kurşunlar uçuşuyor.
Ve reklamlar, müşterileri ele geçiriyor!

"100 yaşından küçükseniz, bu romanı mutlaka okuyun!"
Emrah Serbes

YAZAR: MURAT MENTEŞ 

YAYINEVİ: APRİL YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 318 

YORUM: Herkese merhabalar. Bu aralar modern Türk edebiyatı  okuyorum ve çeviri kitaplardan uzak durmaya çalışıyorum. Özellikle Genç- Yetişkin  tarzındaki kitaplardan bir süre uzak durmak istiyorum. Bu çabalarımın kazançlarından biri Alper Canıgüz oldu biride sanırım Murat Menteş. Bu kitap gerçekten çok güzel kurgulanmış ben çok beğendim. Tabi ki bazı yerleri sıktı bazı yerlerindeki düşüncelerine  katılmıyordum ama hikayeye odaklandığım zaman kitabın güzelliğini anladım. 

Yazarın bir takım  konularda  bazı şeyleri okuyucuya empoze etmeye çalıştığını düşündüm. Kitaplarla kavga eden biri olarak bu kitaplarda sık sık kavga ettim ve yazara duymasa da bende düşüncelerimi  söyledim. 

Tabi ki kişisel düşünceler bir kenara bırakılırsa hakkını vermeliyim ki kurgu harikaydı. Kitabın konusuna geçelim. 

Kitapta yaşayan son İstiklal Gazisini okuyoruz kendisi 1905 doğumlu ve yüz yaşında. Artık saniyelerinin dahi sayılı olduğunu düşünen bu huysuz adam çok tatlıydı. Bazı düşünceleri, hazır cevapları, laf sokmaları çok güzeldi. Ruhi Mücerret bu güzel adamın adı. Ruhi bey; yüz beş yasında olan eski dostunu ziyarete gider. Bu dost artık ölüm döşeğindedir ve Ruhiden son bir istekte bulunur. Son sözleri şöyledir: Masum Cici'yi öldür.  

Eski dostunun bu isteğini gerçekleştirmek için uğraşır. Bir resmi törende Civan Kazanova adında bir gençle tanışır. Bu tanışmadan sonra artık işler karışıyor ve okurda güzel bir serüvene başlıyor. 

Kitap genel anlamda çift bakış açısı ile yazılmış, önce Ruhi Müceretin gözünden  bir bölüme kadar okuyoruz. Sonra Civan Kazanova'nın gözünden  Ruhi Mücerretten önceki hayatını ve sonrasını okuyoruz.  Kitap böyle, bir şans verin derim güzel bir kurgu, güzel bir kitap. Okumak isteyen arkadaşlarıma şimdiden iyi okumalar. Okuduktan sonra görüşlerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın. :) 

PUAN: 3.75