function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

29 Ocak 2017 Pazar

TRENDEKİ KIZ KİTAP YORUMU :


ARK KAPAK YAZISI :

Rachel her sabah aynı trene biniyordu.Her defasında trenin,evlerin arka bahçelerine bakan yerde, ışıklarda duracağını biliyordu.

  Hatta o evlerden birinde yaşayanları artık tanıyormuş gibi hissediyordu. Görebildiği kadarıyla hayatları mükemmeldi. Rachel da o kadar mutlu olabilmek istiyordu.

  Sonra bir gün onu şok eden bir şey gördü ve o anda her şey değişti.

  Şimdi Rachel'ın bugüne kadar uzaktan izlediği hayatların bir parçası olmak için bir fırsatı vardı.

  Şimdi onun sadce trendeki kız olmadığını göreceklerdi.




YAZAR : Paula HAWKINS

ÇEVİREN: Aslıhan KUZUCAN

YAYINEVİ: İTAKİ

SAYFA SAYISI: 359

YORUM: Rachel kitabın ana karakteri, hayatında meydana gelen kötü şeylerden sonra  kendini içkiye veren, alkolik kendini bilmez hayatta hiçbir amacı olmayan biri. Kitabın başından beri onunla empati kurmaya çalıştım ve onun için gerçekten üzüldüm. Eski eşi Tom'un ona ihanetinden sonra tutunacak hiç bir şeyi kalmayan Rachel'ın hayatındaki tek hareket her gün yaptığı tren yolculukları. Her sabah ve akşam aynı saatte trene binen, sözde işe gidip gelen Rachel, her seferinde kırmızı ışıkta, trenin önünde durduğu eve  ve evin  içinde yaşayan çifte takıntılı. Her gün onların hayatlarına biraz da olsa şahit oluyor ve çiftin hayatını merak ediyor. Kendi kendine çifte isim verip, mesleklerini tahmin ediyor. Bu onun en büyük eğlencesi. Fakat bir gün her zamanki durdukları kırmızı ışıkta eve bakarken hiç hoş olmayan bir şey görüyor ve çok şaşırıyor. Bu olayın  sonrasında ortalık karışıyor ve Rachel kendini o çiftin hayatında buluyor .

Trendeki kız bir solukta okuduğum bir kitap oldu. Çok akıcı ve merak uyandırıcıydı. Kitabın başından itibaren merak ettiğim şeyler artıkça arttı ve kitabın sonlarına doğru da kafamdaki sorulara tek tek cevap buldum. Kurgu mükemmeldi bir kaç yeri tahmin edebilsem de sonu gayet şaşırtıcıydı kitabın.

Polisiye sevenlerin bu kitabı hiç sıkılmadan heyecanla okuyacaklarını düşünüyorum. Trendeki kız  benden tam puan aldı. Gönül rahatlığıyla herkese tavsiye edebilirim pişman olmazsınız. Şimdiden iyi okumalar dilerim :)

PUAN: 5.0

BİR KADININ YİRMİ DÖRT SAATİ :

ARKA KAPAK YAZISI :

Hiç her şeyinizi, isminizi, ailenizi, hatta çocuklarınızı bırakıp hayatınızın aşkı olduğunuz düşündüğünüz birinin peşinden gider miydiniz? Hem de hiç tanımadığınız birinin uğruna kendinizi küçük düşürmeyi bile göze alır mıydınız? Üstelik sizden yaşça küçük ve hiçbir geleceği olmayan biri için tüm hayatınızı feda eder miydiniz? Yazıldığı dönemde büyük tartışmalara neden olan "Bir Kadının Yirmi Dört Saati", kırklarına merdiven dayamış, zengin ve dul bir kadının hiç tanımadığı, genç bir erkek uğruna her şeyi geride bırakma çabalarını anlatan eşsiz bir Stefan Zweig eseri.

YAZAR : STEFAN ZWEIG

ÇEVİREN : DERYA ÖZTÜRK

YAYINEVİ :TUTKU YAYINLARI

SAYFA SAYISI : 90

YORUM : Bir otelde geçen hikayemiz evli bir kadının otelde bir kaç saatliğine tanıdığı bir adam için kocasını ve çocuklarını terk etmesiyle başlar.

Kadının yaptıkları duyulunca otelde büyük bir kargaşa çıkar ve herkes bu kadını suçlar. Kitabın ana kahramanı  bunun yanlış olduğunu söyler ve bu kadını savunurken Bayan C. çıkar gelir ve  kahramanımız ile konuşmaya başlar. Kadın, kahramanımıza çeşitli sorular sorar ve gerçekten de ailesini bırakıp kaçan kadını yargılamadığını görür. Bunun üzerine Bayan C. yaşamında en çok pişman olduğu yirmi dört saati kahramanımızla paylaşmak ister ve konuşma başlar. Asıl hikayemizde burada başlar .

Her Zweig eserinde olduğu gibi güzel ve birazda ibret verici bir hikaye . Güzel bir modern klasik. Bu türe ilgi duyanların, Zweig severlerin okumasını tavsiye ederim.

Tutku'dan çıkan bu kitapta çeviri ve birazda yazım hatası vardı. Umarım daha dikkatli olurlar . Koridorun bastığı ciltli baskılar gayet hoş onları da okuyabilirsiniz.  Şimdiden iyi okumalar .

PUAN:4.7


28 Ocak 2017 Cumartesi

YÜZ YAŞINDA CAMDAN ATLAYIP KAYBOLAN ADAM KİTAP YORUMU :


ARKA KAPAK YAZISI: Allan Karlsson yüz yaşına bastığı gün huzurevindeki odasının penceresinden atlar ve şıpıdık terlikleriyle ortadan kaybolur çünkü kendisinin henüz ölmeye niyeti yoktur. İstikamet, yol onu nereye götürürse orasıdır. Fakat yüzlük ihtiyarın yolu bu zamana kadar hep belaya çıktığı için bir asır sonra da farklı bir yol tutturması imkânsız gibi görünmektedir. 
DİKKAT: Bu kitap sıradan karakterler içermez; General Franco'sundan Stalin'ine, Başkan Yardımcısı Truman'ından Albert Einstein'ına, Çin Lideri Çan Kay Şek'inden İran Şah'ına kadar herkes burada. Bir sen yoksun yani, belki de varsın, kim bilir…


YAZAR: JONAS JONASSON

ÇEVİREN: ŞEYMA BAKICI

YAYINEVİ: PEGASUS

SAYFA SAYISI : 398

YORUM :  Kitabın başında  bakım evinden kaçan Allan o gün tam yüz yaşına basmıştır.

Kitapta çok geniş bir şekilde kurguyla karışık dünya siyasi tarihi anlatılıyor. Bu biraz beni sıktı birazda ilgi alanıyla alakalı ama genel olarak kitabı sevdim. Oldukça eğlenceli bir hikaye ve bazı yerleri oldukça komik.

Allanın çocukluğundan başlayan hikaye  yüz yaşına kadar olan  maceralarını anlatıyor. Bir patlayıcı uzamanı olan Allan siyasetten hoşlanmıyor fakat ona votka ve yemek veren herkes için çalışıyor. Oldukça hareketli bir yaşam okuyoruz. Dönemin tüm siyasi isimlerini eğlenceli ve öğretici bir şekilde ele alan bu kitap özellikle dünya siyasi tarihine ilgi duyan herkesin okuması gereken bir roman oldukça eğlenerek okuyacaksınız.

Ben okurken biraz kafam karıştı oldukça fazla olay, yer ve tarih  yer alıyor kitapta. Karakter isimlerini okurken çok zorlandım . İsimler İsveç'e özgü adlar olduğundan oldukça güç okunuyor . 

Allan kaçarak bir otogara gider ve otogarda bir valiz çalar .  Bu valiz çok belalı bir çete üyesine aittir . Bu şekilde kayıp adamın peşinde hem polis hemde  çete üyeleri vardır. Allan kaçarken tanıştığı kisiler ve çaldığı valizdeki oldukça yüklü miktar parayla eğlenceli bir serüvene başlar. 

Hikayemiz bu şekilde  kitabın eksikleri var bazı siyasi olaylar, yerler, olaylar ve kişiler beni sıktı dediğim gibi bunu göze alıyorsanız yada bu konulara ilgiliyseniz okumalısınız şimdiden iyi okumalar . 

PUAN : 3.8

26 Ocak 2017 Perşembe

KAHVE KOKAN HİKAYELER KİTAP YORUMU

ARKA KAPAK YAZISI: 

~Hayata Bir Kahve Molası~

Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin.
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.

Okurken ,içinizi huzurla dolduracak, yüreğinizi ısıtacak, iyilik sevgi, dostluk ve mutluluğu dile getiren birbirinden güzel 52 adet h hikayeden derlenen bu kitapla hayata keyifli bir mola verip kargaşadan sıkıntılardan uzaklaşacaksınız

HAZIRLAYAN:Ender Haluk Derince

YAYINEVİ: YAKAMOZ

SAYFA SAYISI: 351

YORUM: Kahve kokan hikayeler tam bir kış kitabı bence :) Yorganın içinde bir yandan da kahvenizi içip keyfile okuyabileceğiniz bir kitap. Kitabı yazın başında almama rağmen kışı bekledim okumak için :) Tamda zamanı olduğunu düşündüğüm tatil döneminde okudum çokta güzel oldu :) Bir günde bitireceğimi hiç tahmin  etmesem de dün başladım ve aynı gün bitirdim bu güzel kitabı. Kitabın içi de dışı da mükemmel çok tatlı. Kitap 52 hikayeden oluşuyor. Ana tema SEVGİ. Anne ,baba, çocuk ,hayvan sevgisi,sevgiliye eşe olan sevgi...
   Her hikaye birbirinden güzel ve anlamlıydı. Bazıları yürek burkan, bazıları umut veren bazıları da hayatın gerçeklerini insanın yüzüne tokat gibi çarpan hikayelerdi.Ben en çok bir annenin 15 yaşındaki kızı Juliet'e yazdığı mektubu beğendim. Kitabı okurken hiç sıkılmadım. Bir hikaye en fazla beş sayfa falan sürüyor ve hikayelerin çeşitliliğinden dolayı insan hiç sıkılmıyor. Hayata bir mola vermek yada kafa dağıtmak için okunabilecek,hiç yormayan bir kitap olan Kahve Kokulu Hikayeleri gönül rahatlığıyla herkese tavsiye edebilirim.Şimdiden iyi okumalar dilerim. :)
 Kitapta birçok güzel söz vardı :) Aralarından en çok beğendiklerim bunlardı;


~~ Sevgi her mevsimde  olan ve her elin ulaşabileceği bir meyvedir.~~
~~Günün birinde hepimiz sonsuza dek susacağız. Onun için sevdiklerimize şimdi seni seviyorum demekten çekinmeyin. ~~
~~Eğer gülümsemenizi hiç kullanmıyorsanız, bankada bie milyon doları olan ama çek defteri olmayan adam gibisinizdir. ~~ (Les Giblin)
~~Güçlükler yaşamın bir parçasıdır ve siz bu güçlükleri paylaşmazsanız sevdiğiniz insana sizi ne denli sevdiğini gösterme şansı vermemiş olursunuz. ~~

PUANIM:5.0

23 Ocak 2017 Pazartesi

DOPPLER KİTAP YORUMU:


ARKA KAPAK YAZISI :Andreas Doppler: Bir başarı abidesi! İki çocuklu başarılı bir aile babası; başarılı bir tadilattan geçmiş güzel bir evi ve çok başarılı olduğu iyi bir işi var. Bir gün ormanda dolaşırken bisikletten düşüyor. Otların arasında yarı baygın bir halde uzanırken, uzun zamandır hissetmediği bir huzur doluyor içine: Neredeyse hiç tanımadığını fark ettiği babasının ölümü iyiden iyiye içine otururken, yeni banyo için fayans seçimi gibi banal düşüncelerden ve beynini kemiren o anlamsız çocuk şarkılarından kurtuluveriyor. 

Birkaç gün sonra işini, evini ve ailesini terk edip ormana taşınıyor. Doğa güzel, karanlık ve derin; ayrıca Bongo var: Kendini geyikten başka her şey sanan ve kart oyunlarından zerre kadar anlamayan bu afacanla bir "avcı toplayıcı" gibi yaşamaya çalışan Doppler, yağsız süt krizine girince, bir adım daha ileri gidip takas ekonomisine geçiyor... Norveç'in en çok okunan yazarlarından Er land Loe, 1969'da, Norveç'in kuzeyindeki Trondheim şehrinde doğdu. Normal bir Norveçli çocuğun gitmesi gereken bütün okullara ve birkaç tane de çocuk yuvasına devam etti. Öğrenci değişim programı çerçevesinde Fransa'da bulundu. Ayrıca üniversitede sinema ve edebiyat eğitim gördü. Askere gitmeyi reddedip sivil kuruluşlarda zorunlu hizmette yer aldı. "Stella Polaris" tiyatro topluluğunda her işe koşan adam olarak çalıştı. Kurt Kudurdu adlı çocuk kitabı 2001'de, Kadının Fendi adlı romanı 2007'de beyazperdeye aktarıldı. Senaryosunu yazdığı "Varoluş Mücadelesi" adlı dizi film, NRK kanalında halen gösterilmektedir. 

YAZAR: ERLEND LOE

ÇEVİREN: DİLEK BAŞAK

YAYINEVİ: YAPIKREDİ YAYINLARI

YORUM:  İnsan nasıl olur da herhangi bir şeyi satabilir ya da satın alabilir ? Hava sıcaklığının ya da ağaçlardaki rüzgarın  sesinin sahibi kim ? Dallardaki  bitki örtüsünün özlerinde, bizden önce yaşayanların hatıraları saklı...

Doppler, felsefe yüklü gayet güzel bir kitap. Lisans bölümümden bildiğim kadarıyla birazda buddizm etkilerinin olduğunu gördüm . Doppler'in yaşam tarzı, seçimleri olsun bende buddha etkisi yarattı ve bu da kitabı ayrı bir sevmeme neden oldu. 

Babasının ölümünü atlatmaya çalışan Doppler bir gün bisiklet gezisine çıkar ve bir kaza sonucu ormanda bir kaç saat geçirir . Artık bu andan itibaren  Doppler kendisinin ormana ait olduğunu  anlar ve evinin birkaç kilometre uzağındaki ormanda yaşamaya başlar. Karısını, çocuklarını bütün sorumluluklarını bırakır ve ormanda yaşar. 

 Bu sistem uzaktan o kadar güzel geliyor ki kulağa eminim hepimiz böyle bir şey yapmayı zaman zaman düşünmüşüzdür.  Fakat kendi ailemizde böyle bir seçimde bulunan annemiz, babamız olsa  çok tepki göstereceğimiz kesin. Arkadaş olarak çok iyi biri olan Doppler bir o kadar da kötü bir baba. 

Doppler ormanda bir gün bir geyik avlar  fakat bir kaç gün boyunca bu öldürdüğü geyiğin .yavrusu Doppler'in peşini bırakmaz ve zamanla çok iyi dost olurlar. Doppler ve bu yavru geyik çok güzel  günler yaşarlar.

Doppler bu yavru geyiğe Bongo adını verir. Bongo, Doppler'in çoğu işinde ona yardımcı olur . Beni düşündüren şey Doppler'in bu geyiği karısı, kızı, oğlu dahil bütün ailesinden çok sevmesidir. Bir kaç basit soruya  cevap vermeden bitti kitap  fakat ziyanı yok sanırım ikinci kitap da geliyor. Farklı bir şey okumak isteyen arkadaşlarım  Dopplerle kesinlikle tanışmalısınız :) 

PUAN:4.5


22 Ocak 2017 Pazar

KÜÇÜK PRENS KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:

Yetişkinler hiçbir zaman kendi başlarına bir şeyleri anlayamıyorlardı ve sürekli her şeyi onlara açıklamak çocuklar için çok yorucuydu." Sahra Çölü'ne, uçağı ile zorunlu iniş yapan bir pilot, orada altın renkli saçları olan minik bir adamla tanışır. Bu minik adam Küçük Prens'tir. Küçük Prens hayata, doğaya ve insanlığa bakışını anlatır yeni arkadaşına. Antoine De Saint - Exupery'nin bir otel odasında kaleme aldığı, çizimlerini de kendi yaptığı bir hikayedir Küçük Prens. Çizimleri ve anlatımıyla çocuk kitabı gibi kurgulansa da yazarın insanlığa yaptığı eleştirileri içerir. Yani Küçük Prens, çocuklara da büyüklere de hitap eden bir masaldır aslında. 



YAZAR: Antoine De Saint -Exupery

ÇEVİREN: Elif Öykü US

YAYINEVİ: AGAPİ

SAYFA SAYISI: 159

YORUM: Küçük prensi okumak için biraz geç mi kaldım bilemiyorum ama ne zamandır alıp okumayı çok istediğim Küçük Prensi okudum sonunda ve bayıldım. Herkesin dilinde bu  güzel kalpli prens.Her yerde sözleri,kendisi,defterleri,anahtarlıkları kalemleri. Her şey ama her şey Küçük prensli artık :) Durum böyle olunca Küçük Prensi okumam kaçınılmazdı. :)

   İçinde çok güzel hayat dersleri barındıran  Küçük Prens'te ; kendi tek kişilik gezegenin prensi olan Küçük Prens, gezegen gezegen gezer ve en son dünyaya geldiği Sahra Çölü'nde, düşen uçağını tamir etmeye çalışan  talihsiz pilotun yanına gelir .Karşılaşmanın ardından gün geçtikçe Küçük Prens ve pilot arkadaş olur. Ve olaylar ilerler. 

  Aralarındaki sohbetler Küçük Prens'in durmadan soru sorması ve bu soruların cevaplarını almadan karşısındakini rahat bırakmaması tekrar tekrar sorması çok tatlıydı bence. Çok kırılgan bir kalbi olan tertemiz yürekli prensin yaptıkları,düşünceleri  insana ister istemez prense karşı bir sıcaklık hissettiriyor .  


  Gezdiği her gezegende bir  kişi yaşıyor ve hepsi ayrı karakterler. Kral, iş adamı,ayyaş gibi karakterler bana göre hepsi de bir yetişkini temsil ediyordu. Kitapta yetişkinlere çok güzel göndermeler vardı. Altı çizilecek bir sürü de söz :) 


 Kitap tabi ki de yaş farkı olmadan herkesin okuyabileceği yürek ısıtan bir hikaye. İlerde ara ara bu kitabı tekrar okumak istiyorum . Belki yaşa göre kitapta gördüğüm şeyler değişir. Tamda böyle bir kitap aslında Küçük Prens; tekrar tekrar okunulası .... 

En sevdiğim sözle yorumu bitirmek istiyorum . Okumak isteyen her okura şimdiden keyifli okumalar dilerim :)


~~¨Gülünü senin için özel kılan onun için harcadığın zamandır¨ ~~
PUAN: 5.0




20 Ocak 2017 Cuma

MİLYONDA BİR ÇOCUK KİTAP YORUMU:
ARKA KAPAK YAZISI : 
104 yaşındaki Ona Viktus, içinde pek çok sır barındırdığı, meraklı gözlerden uzak bir yaşam sürmektedir. Ta ki bir gün, Guinness Rekorlar Kitabı'na takıntılı 11 yaşındaki bir çocuk kapısını çalana kadar... İzci ekibinden seçilerek her cumartesi yaşlı kadına yardım etmesi için gönderilen çocuk, merakı ve hevesi sayesinde zamanla yaşlı kadının ördüğü duvarları aşar ve onunla içten bir ilişki kurar. Üstelik Ona'yı, "En Yaşlı Ehliyetli Şoför" olarak rekorlar kitabına sokmayı kafasına koymuş, kadını da buna ikna etmiştir. Hayatının ikinci yüzyılına adım atmış olan Ona, artık sürprizlere ve ikinci şanslara inanmaktadır. Ne var ki bir cumartesi çocuk gelmez... Yaşlı kadın, onun da diğer çocuklar gibi olduğunu düşünmeye başlamışken, çocuğun babası Quinn kapıda belirir. Aniden ölen oğlunun başladığı görevi artık o devam ettirecek, yedi cumartesi boyunca Ona'nın kuş yemliklerini doldurup, bahçesini düzenleyecektir. Bir zamanlar ihmal ettiği babalık görevini bu şekilde yerine getirebileceğini ve böylece vicdanını rahatlatabileceğini düşünen Quinn, oğlunun aslında nasıl bir çocuk olduğunu da ziyaretleri sırasında yaşlı Ona'dan öğrenecektir.

YAZAR: Monica WOOD

ÇEVİREN:Emre ALAGÖZ

YAYINEVİ: Panama YAYINCILIK

SAYFA SAYISI: 439

YORUM: Bu sefer size daha çıkalı çok olmamış bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Milyonda bir çocuk benim arka kapak yazısını okur okumaz merakımı cezbeden konusunu çok beğendiğim bir kitaptı. Konusu arka kapak yazısında genel hatlarıyla anlatılmış . 11 yaşında ''izci''bir çocuk her cumartesi  104 yaşındaki Ona'nın evine  yaşlı kadına yardım etmeye gider. Yapılması gereken işleri hiç ses çıkarmadan yapan çocuk, yaşlı kadınla çokta güzel bir arkadaşlık kurar. Bir süre sonra küçük çocuk Ona'nın evine gelmeyi bırakır ve Ona bir gün kapısında çocuğun babasıyla karşı karşıya gelir. Çocuk ölmüştür ve o güne kadar çocuğuyla iyi bir ilişki kuramayan baba da (çocuğun annesinin isteğiyle)yarım kalan görevi tamamlamak için iki ay daha cumartesileri Onanın evine gidip kadına  yardım eder. Kitapta bu süre içinde Ona'nın çocukluk, gençlik anıları ,çocuğun annesinin ve babasının geçmişte yaşadıkları anlatılıyor .

Kitap hakkındaki yorumuma gelecek olursak;

   Kitabı okumaya can atmama rağmen kitaba başladıktan sonra hayal kırıklığına uğradım. Ve zar zor bitirdim. Aslında başta sevdim bana göre kitap güzel başladı ve böyle devam eder sandım ama bir süre sonra koptum kitaptan. Hemde öyle böyle bir kopuş olmadı bu. Karakterler birbirine girdi, olaylar birbirine girdi, hangi zamandan bahsettikleri her şey her şey birbirine girdi. Bütün kitap boyunca kitabı tekrar yakalamayı umdum ama öyle bir şey gerçekleşmedi. Milyonda bir çocuk benim için öylesine okuyup bitirdiğim okurken hiç keyif almadığım bir kitap oldu. Çok üzüldüm böyle olmasına fakat yarım bırakmak istemedim sonuna kadar okudum vazgeçemedim.


  Şimdi bu yorumu okuyup bu kitabı okumaktan  vazgeçenler olur mu bilmem ama, kitaptan keyif alamamam kitabı anlayamamam  benden de kaynaklı bir şey olabilir. Siz okuduğunuzda büyük bir beğeni ile okuyabilirsiniz kitabı. Belkide benim odaklanma sorunu yaşadığım bir döneme denk geldi Milyonda Bir Çocuk orasını bilemiyorum ama kitabı okuduktan sonra bu kitapla ilgili bir yorum okuma ihtiyacı hissettim fakat  okuyabileceğim bir yorum bulamadım.Bu yüzden de bu kitaba  güzel diyen birini göremedim.Eğer siz bu kitabı okuyup beğenmişseniz lütfen yorum bırakmaktan çekinmeyin. Gerçekten merak ediyorum bir başkasının kitap hakkındaki düşüncelerini.

Bu yorumuma rağmen okumayı deneyecek olan okurlara şimdiden iyi okumalar dilerim :)

PUANIM: 1.0
KAVİM KİTAP YORUMU :

ARKA KAPAK YAZISI :Göğsünde haç saplı bıçakla öldürülmüş bir adam.

Adamın kanıyla satırları çizilmiş bir İncil. İstanbul'dan Anadolu'nun derinliklerine, kadim dinlerin kadim kiliselerine bir yolculuk. Hıristiyanlığın bu topraklardaki kökleriyle yüzleşme. Kavimler bahçesi olan ülkemizin tükenmeye yüz tutmuş kültürlerine bir saygı duruşu... Süryaniler, Nusayriler, Rumlar, Türkler, Kürtler ve bu toprakları ülke yapan halklar... Ülkemiz kültürüyle bezeli, merakla okunan bir roman...

"Genzini yakan koku uyandırdı onu. Bu kokuyu tanıyordu. Yıllarca kapalı kalmış bir kilisenin kokusu. Kilisede yakılan kandillerin, ufalanan taşların, eriyen mermerin, çürüyen ahşabın, yıpranmış sayfaların, küflenen cesetlerin kokusu. Dehşete düşmesi gerekirdi ama sadece çevresine bakındı. Usulca kımıldayan siyah bir leke gördü. Biçimsiz, belirsiz bir leke... Simsiyah bir siluet... Gülümsedi lekeye.

'Mor Gabriel,' diye mırıldandı.Leke yaklaştı, yaklaşınca insan cismine bürünüverdi. Siyahlar içinde bir insan. O insan başucuna geldi, kulağına fısıldadı: 'Beni tanıdın mı?'

'Mor Gabriel/ diye mırıldandı yine. Ağzından Mor Gabriel sözcükleri dökülürken müziği duydu; derinden, çok derinden gelen bir ayin müziği. Bilmediği bir dilde yinelenen tutkulu bir mırıltı, kendinden geçmiş birinin söylediği bir tekerleme. Aynı anda haçı fark etti. Gümüşten bir haç. Adam haçı elinde mi taşıyordu, yoksa göğsünde mi, anlamaya çalışırken, boşluğu ikiye bölen bir parıltı yandı söndü. Bir acı hissetti. Parıltı yeniden yandı söndü, acı kayboldu, bütün bedenine bir rahatlık yayıldı."

YAZAR: AHMET ÜMİT 

YAYINEVİ: EVEREST YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 397

YORUM:  Nereden başlasam... Kitabı bitireli sanırım sadece on dakika oldu. Ben kitabın etkisindeyim hala. Mükemmel bir kurgu, zekice bir roman ve en önemlisi de oldukça öğretici.

Kitap bir cesedin bulunması üzerine başlıyor. Her zamanki ekibimiz Başkomiser Nevzat, Ali, Zeynep olay yerine gidiyor ve macera başlıyor.

Öldürülen kişi bir Hristiyan ve kabzası haç şeklinde bir bıçakla öldürülüyor. Tarikat cinayeti mi ? ,yoksa bir aşk mağduru mu?, belkide arkadaş kurbanı. 

Öldürülen maktul'ün adı Yusuf  ve Yusuf'un bazı gizemli arkadaşları, sevgilisi, antikacı yakınları. Hepside merak konusu. Sevgilisi Meryem bir bar işletirken bir yandan da Akademisyen arkadaşı Can, Hasmı Bingöllü denen bir adam.  Tüm bulgular hasmını gösterirken Bingöllü denen adam birden vurularak ölür ve  işler dahada karışır. Cinayetin sonunu çözmek mümkün görünmüyor ve en çokta bu çekiyor beni. Oldukça zekice dedim ya asla hiç bir şey göründüğü gibi olmuyor.


Okurken hiç bilmediğimiz şeyler öğrenirken çok da güzel zaman geçiriyoruz. Ahmet Ümit'in en sevdiğim yanı her kitabında ayrı konuların kapısını aralıyor bana. Bu kitapta da Süryaniler, Nusayriler, Hristiyanlığın yayılmasına kadar bir çok önemli bilginin içinde olduğu bu kitap oldukça zekice ve çarpıcı bir şekilde kurgulanmış. 

Polis teşkilatı hakkında oldukça derin bilgiler ediniyoruz.  Cinayet işlendikten sonra ekibimiz oldukça geniş çaplı bir soruşturmaya başlıyor. Kitap bizi o kadar içine çekiyor ki  artık bir zaman sonra bir bakmışız polis gibi bizde kafamızdaki soruların yanıtlarını  arıyoruz.

Okuduğum en iyi romanlardan biri okuyan herkese bir şeyler katacağından eminim. Özellikle polisiye seven okurların okuması gereken bir roman. 

PUAN:5.0



14 Ocak 2017 Cumartesi

 29. ODA KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:Bir zamanlar kırsal Vermont bölgesinin cazibe merkezlerinden biri olan, şimdinin harap Kule Oteli, sadece Amy, Piper ve Piper’ın küçük kız kardeşi Margot’nun anılarında o eski ihtişamlı hâliyle yaşıyordu. Otelin geçmişine ait karanlık, korkunç bir sır dostluklarını bir daha asla düzelmeyecek şekilde bozana dek üç kız çocukluklarının en güzel günlerini o otelde oynayarak geçirmişlerdi.

Şimdi birer yetişkin olan Piper ve Margot, hayatları boyunca, o yaz keşfettikleri dehşet verici sırrı geçmişe gömmeye çabaladılar. Ama bir gece yarısı Margot’nun, Piper’ı arayarak ona tüyler ürpertici bir vahşeti bildirdiği telefon konuşması, bu konudaki kararlılıklarını ve hayatlarını sonsuza dek değiştirecekti.

YAZAR: Jennifer McMAHON

ÇEVİREN: Elif BULANBALP

YAYIN EVİ: EPHESUS

SAYFA SAYISI: 437

YORUM: Bugün okumayı çok ama çok istediğim bir kitap olan 29. odadan bahsedeceğim.Kitap çeşitli zaman aralıklarında anlatılıyor. 1955-1961-1986 yıllarına 2013 yılından geri dönüşler yapılarak  mükemmel bir kurgu yapılmış.

Olaylar  Rose ,Sylvia ,onların  anneleri Charlotte ve büyükanneleri Oma zamanında başlıyor.Buda 1950'lere denk geliyor. New  England'lı babaları ve Londra'lı anneleri  büyük bir aşkla evleniyorlar ve kadının kocası, eşi için bir otel olarak işlettikleri bir kule yaptırıyor olayların başlangıcı da burada gerçekleşiyor.

Sylvia evin gözde kızı on sekiz yaşından sonra Hollywood'a gitme hayali olan çok güzel ,annesi ve babası hatta herkes tarafından el üstünde tutulan bir kız .Kardeşi Rose ise evin durmadan ilgi çekmeye çalışan,  hayalperest olarak görülen,  sözüne pek inanılmayan hep ablasının gölgesinde kalan küçük bir kız. Büyükkanneleri Oma bir gün torunlarını ziyarete gelir Rose ve Sylvia 'ya ürpertici hikayeler anlatır ve anlattıklarının gerçek olduğunu söyler. Rose bu hikayelerden çok hoşlanır ve büyükannesi ne derse inanır fakat Sylvia için aynı şey geçerli değildir o çok korkar ve Oma'nın dediklerini dinlemek istemez. Büyük bir sevgiyle büyükannesine bağlı olan Rose bu dünyada sadece Oma'nın ona değer verdiğini düşünür. Bir gün Sylivia annesine Oma'yı şikayet eder ve annesi büyükanneyi evden gönderir bir süre sonrada Oma ölür. Hikaye Rose 'sun ablasıyla yaşadığı çatışmalarla başlıyor ve sonrasında yıllar arasında yolculuk yapılıyor.

 Bundan sonrasında kitapla ilgili ne anlatsam spoiler olur ve kitabın tadı kaçar diye düşünüyorum. Sadece şunları söyleyebilirim hikayenin  devamında Rose, Rose'un kızı Amy den bahsediliyor. Amy öldükten sonra üstünde 29. oda yazan bir fotoğraf bırakıyor ve 2013 yılında Amy'nin çocukluk arkadaşları Piper, Margot ve Jason bu ipucunun peşine düşüyorlar.

Kitapla ilgili benim düşüncelerime gelecek olursak;

Ben kitaba bayıldım tek kelimeyle mükemmeldi . Dahada abartabilirim mükemmelinde ötesindeydi. Kurgu yönünden de anlatım tarzı ve çeviri olarak da her şey çok güzeldi bana göre kitapta. Bana kalırsa bu kitap sadece arka kapak yazısı okunup başka hiçbir şey bilemeden başlanılması gereken bir kitap. En azından ben öyle yaptım arka kapak yazısını okudum ve vuruldum kitaba başka da bir şey okumadan başladım.Çok severek bir çırpıda okuyuverdim. Her sayfasını  değil her cümlesini merakla ve büyük bir heyecanla okudum. Sır perdeleri aralandıkça  çok şaşırdım ve hiç beklemediğim olaylarla karşılaştım. Çokta güzel bir sona sahip olan 29. odayı herkese ''şiddetle'' tavsiye ediyorum .
Şimdiden iyi okumalar dilerim :)
 PUANIM: 4.9
Puanı Amy 'nin nasıl evlendiğinden bahsedilmediği için kırdım onu çok merak ediyordum ve kitapta bir tek o havada kaldı (Ya da ben kaçırdım) :)

GERİ DÖNENLER KİTAP YORUMU :

ARKA KAPAK YAZISI :


İki dünya arasındaki kapılar açıldı. Ölüm sadece bir başlangıçtır…

Lucille ve Harold çiftinin 1966 yılında güneşli bir ağustos günü boğularak hayatını kaybeden sekiz yaşındaki oğulları Jacob, aradan neredeyse elli yıl geçmişken bir anda kapıda beliriverir. Hâlâ sekiz yaşındadır ve son derece sağlıklıdır.

Fakat öteki dünyadan geri dönen tek insan Jacob değildir. Ölüler dünyanın dört bir tarafında ortaya çıkmaktadır. Kısa bir süre sonra geri dönenlerin sayısı o kadar çok artar ki herkes kendini tehdit altında hissetmeye başlar. Kimse bunun niçin ve nasıl olduğunu bilmemektedir. Kesin olan tek bir şey varsa o da bu kaosun sonunda herkesin bir tercih yapmak zorunda kalacağıdır. Uzun süre akıllardan çıkmayacak soruları dile getiren sürükleyici bir hikâye…

YAZAR: JASON MOTT

ÇEVİREN: FERDA YARAŞ

YAYINEVİ: PEGASUS

SAYFA SAYISI: 371

YORUM: 11. Ankara Kitap Fuarın'dan Pegasus yayınları çalışanının tavsiyesi ile aldığım bu kitap açıkçası beklentilerimi karşılamadı.

Bir çiftin elli sene önce  sekiz yaşındaki oğlunun  tekrar kapıda görünmesi ile hikayemiz başlıyor. Aslında hikayenin başlaması ile kafamızdaki soru işaretleri de başlıyor. Hiç bir şeyin birazda olsa okuyucuya anlatılmaması, kafamızdaki soruların yanıtlanmaması kitabın en büyük eksiği bence.

Ölüp ve tekrar geri hayata dönen bu insanların bambaşka ülkelerde ortaya çıkmaları akla şu soruyu getiriyor;  peki ya  mezarları . Mezarları boş mu  dolu mu ?  Hayata geri döndüklerinde mezarlarına yakın olmaları gerekmiyor mu ? gibi bir sürü mantık hatası vardı. Biraz zorlama bir kitap ve  kitapta sadece 2,3 sayfalık farklı geri dönenlerin hikayeleri hariç sürekli  Harold  ve Lucille'in oğullarını anlatıyor . Kitaptaki duygu eksikliğini yaşadım belkide çeviriden kaynaklıdır. Ama bence duygu yoğunluğu olmayan bir kitaptı. insanların sevdiklerini tekrar gördüklerinde kafalarında oluşan soruları bir düşünün.

Ölenlerin geri gelmeleri sonucu ülkenin çeşitli yerlerinde toplama kampları oluşturuluyor. Harold da oğlu Jacop ile bu kamplarda aylarca vakit geçiriyorlar. Olayın tümü bu ve sonu oldukça basit bir şekilde bitiyor. Kampların oluşturulma nedeni yeterli kaynak bulunamaması. Bu canlıların insan olup olmadıkları ne kendileri ne de diğerleri tarafından bilinmiyor. Benim düşüncem, bu kitap daha duygu yüklü, insanların sorularına cevap veren ve sonu daha açık ve net  olan bir kitap olsa daha çok beğeni toplayabilirdi. 

Ölen insanların bazıları geliyor bazıları gelmiyor, neden başka ülkelerde tekrar diriliyorlar gibi cevabı olmayan bir çok  soru  bıraktı kafamda. Peki bu geri gelen insanlara neler oluyor ? sonsuza kadar yaşıyorlar mı ? tekrar ölüyorlar mı ? kafamızdaki sorulara gelen genel cevapsa şu : Geri dönenler bir daha hiç dönmemek üzere ortadan kayboluyor.

Kısacası ben biraz zorlama bir kitap olduğunu düşünüyorum. bence yazarın ilk kitabı olması bir yana sadece bir rüya gördüğü için bu kitabı yazmış olması yetersizliğinin kanıtı .

PUANIM :3.7