function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

25 Şubat 2019 Pazartesi

BERCİ KRİSTİN ÇÖP MASALLARI KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK : 

Bir kış gecesinde, gündüzleri kocaman tenekelerin şehrin çöpünü getirip boşalttıkları bir tepenin üstüne, çöp yığınlarından az uzağa, fener ışığında,sekiz kondu kuruldu. Sabah konduların üstüne yılın ilk karı düştü.
Bu sözlerle başlıyor Latife Tekin’in ikinci romanı Berci Kristin Çöp Masalları ve sanayi mahallesiyle geniş bir alana yayılmış çöp sahası arasında bitiveren bir gecekondu mahallesinin hikâyesini dillendiriyor. Bir yanda kırsaldan kente göç ettiği halde eski gelenek ve göreneklerine, söylencelerine tutunanları gözler önüne seren bu kültleşmiş roman, bir yanda da hayatta kalmak, şehre uyum sağlamak, fırsatlardan yararlanmak için yabancılaşanları, yıpranıp yozlaşanları anlatıyor. Hem de büyülü hikâyelerle, ağıtlarla, mânilerle ve tekerlemelerle örülmüş olağanüstü bir üslup, sakınmasız bir göz ve sımsıcak bir şefkatle.
İlk kez 1984 yılında yayımlanan Berci Kristin Çöp Masalları, edebiyat dünyasında büyük yankı uyandırmış, kısa sürede pek çok dile çevrilmiş ve uluslararası bir beğeniyle karşılanmıştı. Muazzam bir hayal gücü, dil ustalığı ve duyarlılığın ürünü olan bu benzersiz metin, Latife Tekin’in başyapıtlarından biri sayılıyor.



YAZAR: LATİFE TEKİN

YAYINEVİ: CAN YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 144

YORUM: Latife Tekin ile tanışma kitabım Berci Kristin çöp masalları oldu. Ben yazarın masalsı dilini toplum analiz ve eleştirilerini çok sevdim. 

Gerçekten farklı bir kitaptı ve anlatımı üslubu benzersizdi. Kitap bir çöp tepesine bir gece gelen ve kendi çaplarında oraya barına yapan insanları anlatıyor. Bu evler halk dilinde gecekondu olarak biliniyor ve adı da gece izinsiz habersiz birinin toprağına konmalarından geliyor. 

Bu topluluğun önce belediye ile savaşı sonra yokluk ve hastalıklarla mücadele ediyorlar. Kendi çaplarında söylenceleri, inanışları var ve bunların bu topluluğu nasıl etkilediğini okuyoruz. 

Kitap kısa ve öz ben severek okudum ve kitapta anlatılan o gecekondu mahallelerini çok iyi bilen biri olarak kitaptaki kahramanları çok iyi anladım. 

Ben kesinlikle Latife Tekin okumaya devam edeceğim ve sizlere de öneririm. 

PAUN: 4.0

24 Şubat 2019 Pazar

VEJETARYEN KİTAP YORUMU : 


ARKA KAPAK YAZISI :

Rüyalar başlamadan önce Yonğhe ve kocasının hayatları gayet sıradandı. Evliliğin tekdüzeliğinde normal bir yaşam sürerlerken, Yonğhe rüyalar görmeye başladı ve vejetaryen olmaya karar verdi. Evdeki tüm etleri bir torbaya doldurdu. Kalamarları. Yumurtaları. O hafta kocası, iş yerine ilk kez ütüsüz bir gömlekle gitti. Bu, korkunç değişimin başlangıcıydı.


 Han Kang bizleri cinselliği, şiddeti, ilişkilerimizi ve saplantılarımızı sorgulayacağımız rahatsız edici bir yolculuğa çıkarıyor.


 “Derinize nüfuz edecek ürkütücü bir evrenselliğe sahip.”


-Laura Miller-


"Kang, insan beyninin ve bedeninin dayanabileceği sınırları ve  vahşetin en uç biçimlerinde bile görülebilen tuhaf güzellikleri araştırıyor."


-Entertainment Weekly-


YAZAR : Han KANG

ÇEVİREN : Göksel TÜRKÖZÜ

YAYINEVİ : April yayınları

SAYFA SAYISI : 158

YORUM : Herkese merhabalar. Bu sefer de size Kore Edebiyatından bir kitapla geldim. Kore edebiyatı okumayı gerçekten seviyorum. Bu nedenle nerede Koreli bir yazar görsem o kitabı okumak için can atıyorum. Fakat bu kitabı okumakta biraz tereddüde düştüm açıkçası. Ödüllü bir roman olmasına rağmen  kitap hakkında yapılan, rastladığım yorumlarda okuyan kişilerin pek beğenmediğini gördüm. Bunlara rağmen kitabın arka kapak yazısı beni kendine çekti ve sarsıcı bir kitap olmasını bilmeme rağmen ''En fazla ne olabilir ki ?'' diyerek başladım kitaba.

Kitap; şiddet, isyan, anlayışsızlık hatta biraz da ön yargı üzerine yazılmış. Şiddettin doğurduğu sonuçlar çok anlamlı işlenmiş. Bitki olmak isteyen bir kadının hikayesi diyebilirim kısaca. Hatta ana karakterin söylediği şu söz beni çok etkilemişti :

''Abla, dünyadaki bütün ağaçlar kardeşim gibi..''

  Konusundan bahsetmek istemiyorum. Çünkü bir kere arka kapak yazısını okumanız yeter de artar konusu hakkında bilgi sahibi olmak için. Şimdi ne desem spoiler olacak gibi hissediyorum. Kapak tasarımına da bayıldığımı söylemeden geçmek istemiyorum. Kitaba çok uygun güzel bir görsel olmuş.

Şunu söyleyebilirim ki bazı yerleri hayretle okudum. Midemi bulandıran bir ilişki söz konusuydu kitapta. Muhtemelen kitabı beğenmeyen insanalar bu durumdan dolayı çok yadırgamış olabilir. Çünkü bundan başka kitabı beğenmeyecek bir durum göremiyorum ben kitapta. Müthiş akıcı bir kitaptı çeviri ve kurgu çok güzeldi. Kitabı okudukça olanlara değil verilen mesajlara odaklanmaya çalıştım. Çünkü sanki her olan bir olayın nedeni, her sözün verdiği bir mesaj vardı. Sonu beni çok tatmin etmese de romanın akışını oldukça sevdim. Çok düşündüren insanı oldukça silkeleyen bir kitaptı. Psikolojik bir kurgu olan bu kitabı, içinde cinsellik barındırdığını hatırlatarak önerebilirim. Şimdiden iyi okumalar dilerim :)

PUANIM: 4.0

FRİDA KAHLO KİTAP YORUMU :

ARKA KAPAK YAZISI:

  Ben kırık dökük bedenimin içinde kusursuz ruhumla hep özgürdüm. Hiç esir olmadım dünyaya ta ki Diego cehenneminde yaşarken, cennet kokusu huzuru yaşıyor taklidi yapasıya kadar. Diego, herkesin göremediği cennetini cehenneminde gizlemeyi başarırdı. O gizemli cennetin varlığının kutsallığı beni ona esir etmeyi başarmıştı. Pervanelerin etrafında dönerken ölüme uçtuğu o ışık da benim, kutsal ışığın etrafında dönen pervane de. Aşkça konuşmayı bilmeyenlere sağır, insanca yaşamayı başaramayanlara körüm. Kendi ritmimde kıvrak danslarla hayatıma neşe ve özgürlük katmak benim işim. Ne kurbanım, ne de katilim. İnsanım ve olması gerektiği kadar çingeneyim.

YAZAR : Nazan ARISOY

YAYINEVİ : Gece kitaplığı

SAYFA SAYISI : 256

YORUM : Herkese merhabalar. Size beni çok derinden etkileyen bir kitaptan bahsedeceğim. Frida Kahlo, ismini barıştan alan, hayatta ne yaşarsa yaşasın yaşama tutunan hayat dolu kadın. Küçüklüğünden gelen hayat enerjisi, içi aşk, tutku ve şehvet dolu hayran kaldığım kadın.

  Hakkında daha bir şey bilmiyorken bile sözlerini okuduğumda yüreğimi dağlayan, nedensiz bir yakınlık hissettiğim kadınla sonunda tanıştım. Nasıl bir hayat bu demekten kendimi alamadım okurken. Yaşadığı onca kötü şeye rağmen, hayatında hiçbir şeyin yolunda gitmemesine rağmen isyan etmeyen Kahlo yerine ben bu kitabı okurken defalarca kez isyan ettim.Yaşadıklarına çok üzüldüm. Başkası olsa daha felaketlerin ilkinde o büyük kazada her şeyden vazgeçerdi. Böyle bir kadının bunları yaşaması yok adaletsizdi. Kimse böyle şeyler yaşamayı hak etmez tabi ki ama Frida'ya en ufak tutunacak bir dal bırakmamak için hayat anlaşma yapmış, gün yüzü göstermemiş . Yaşadığı bu berbat şeyler arasında yaşayabileceği en güzel hayatı yaşamış, en önemlisi hiç vazgeçmemiş. Her duygusunu korkusuzca uçlarda yaşayan bir kadın Frida. Yaşadığı ihanetler, kazalar... Bir insan bu kadarına da nasıl dayanır dedirtiyor insana. Bütün bu hayat yorgunluğunu resimlerine yansıtan kadın ardında eserleriyle hayatını anlattığı unutulmaz bir dram bırakmış.


  Kitap hakkında yorumuma gelecek olursam kitap genel olarak çok akıcıydı. Resimlerle desteklenen bölümler ve yalın bir dille yazılması çok hoştu fakat tek sevmediğim nokta yazarın kendini Frida yerine koyup yazdığı Frida Hikayeleri ve günceleriydi. Hem yazı fontundan dolayı hemde okurken Frida'nın yazmadığı şeyler olduğunu bilmem okuma zevkimi düşürdü. Onun dışında Frida hakkında bilgi sahibi olmak için güzel bir kitap. Kitabın bitirdikten sonra hızımı alamayıp 2002'de çekilen Hayden Herrera tarafından yazılmış Frida Kahlo kitabından uyarlanan filmi izledim. Benim okuduğum kitaptakilere göre bazı şeyler farklı olsa da her şey kafamda tam oturdu bu filmden sonra. Enfes bir filmdi. Okuduklarımı bir filmde izleyebilmek güzeldi.
Keşke daha önce tanışsaydım Frida'yla demekten alamıyorum kendimi. Henüz hakkında bir şey bilmezken bile sözlerindeki yansıttığı acının ne olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Frida'yla herkesin tanışmasını umut ediyorum .Şimdiden herkese iyi okumalar .

PUANIM : 4.5

22 Şubat 2019 Cuma

KARANLIĞIN SOL ELİ  KİTAP YORUMU :

ARKA KAPAK YAZISI: 

 “Bilimkurgu”nun en önemli iki ödülü olan Hugo ve Nebula’yı kazanarak kısa zamanda türünün klasikleri arasına giren Karanlığın Sol Eli, dünyamıza çok benzeyen Kış adlı bir gezegende geçmektedir. Bu gezegende, yılın en sıcak zamanlarında bile yarı-kutup iklimi yaşanmaktadır ve tüm sakinleri çift cinsiyetlidir (androjen). Cinsel kimliğin bir statü ya da güç aracı olarak kullanılmadığı bu gezegende, kişiler yılın belli bir döneminde o anki hormonal durumlarına göre erkek ya da kadın olmaktadırlar.

Öyle ki, birkaç çocuk doğurmuş bir anne daha sonra başka çocukların babası olabilmektedir. “Arkadaşlık” ve “sevgil
ilik” arasındaki “boşluk” anlamsızlaşmış; insan düşüncesini belirleyen düalizm eğilimi azalmış; insanlığın güçlü/zayıf, koruyucu/korunan, hükmeden/hükmedilen, sahip olan/sahip olunan gibi ikiliklerini oluşturan temeller zayıflamıştır. Cehaletin, şimdinin, mevcudiyetin ilerlemeden daha gözde olduğu bir gezegendir Kış. Bir gün Kış’a uzaydan bir erkek elçi gelir ve onların da katılmasını istediği bir gezegenler birliğinden söz eder... Elçinin gelişiyle birlikte yerli ile yabancı, erkek ile dişi, benzerlik ve benzemezlik, parça ile bütün arasındaki ilişki ve çelişkiler insanlardaki karşılıklarını bulup yaşamaya başlar...


YAZAR : Ursula K. Le Guin

ÇEVİREN : Ümit Altuğ

YAYINEVİ : Ayrıntı Yayınları

SAYFA SAYISI : 304

YORUM : Herkese merhabalar. Çok çok büyük beklentilerle başladığım bir kitaptan bahsetmek istiyorum size. 'Karanlığının Sol Eli' Ursula'dan okuduğum ikinci kitaptı. Öyle bir kitaptı ki hem beğendim hem beğenmedim.

Şöyle beğenmedim;

  Terimler, karakter isimleri, yer isimleri beni bitirdi. Okurken aklım karman çorman oldu. Bu kimdi diye düşünmekten kitaba odaklanamadığım yerler oldu. Başında olaylar, gezegenler ve ülkeler birbirine girdi. Son bölümleri hariç çok büyük bir kafa karışıklığıyla okudum kitabı. Çok ayrıntıya boğuldum gibi hissettim, bunalttı beni kitap. Arka kapak yazısı çok güzel aslında ama bahsedilen cinsiyetsiz toplum benim beklentimi karşılamadı. Sadece cinsiyetsizlikten arada bahseden bir bilim kurguydu bu kitap benim için,

Şöyle beğendim ;

 Neredeyse 200 sayfa beni çok zorladığından mıdır bilmiyorum ama son 100 sayfa  aktı gitti. Ayrıntılara yer verilmeden düz bir anlatımdı, ilk 200 sayfadan sonra bana çok iyi geldi. Kitabın tamamında yaşasaydım bu kafa karışılığını cidden çok üzülecektim. Son kısım kurtardı beni. Cinsiyetsiz bir toplum düşünülmesi çok güzel bir fikir, yalnız çok daha güzel bir kurgu yapılabilirmiş sanki üstüne. Bunlara rağmen elimden geldiğince aralarda verilen mesajları almaya çalıştım ve aldığım mesajlarda oldukça güzel ve haklıydı.

 Belki çok mükemmel bir kitaptır da ben anlayamamışımdır fakat gerçekten odaklanmak için çok uğraşsam da çok kopmalar yaşadım. Tavsiye edebileceğim bir kitap olmadı ama yine de okuyacaklara şimdiden keyifli okumalar dilerim.

PUANIM : 2.5


21 Şubat 2019 Perşembe

DİLSİZ ANNELERİN SESSİZ ÇOCUKLARI KİTAP YORUMU:


ARKA KAPAK : Dilsiz Annelerin Sessiz Çocukları'nı okurken, kelimelerden size doğru yayılan bir elektrik hissederseniz şaşırmayın. Ayşegül Kocabıçak yaşamımızın içinde olan, sürekli karşılaştığımız olayları anlatıyor öykülerinde. Bazen görmezden geldiğimiz, görüp sesimizi çıkartmadığımız, sesimizi çıkartsak susturulduğumuz olaylar. Bazen kömür madeninde kaybettiği babası için sessizleşen, bazen dedesinin annesine yaptıklarına anlam veremeyen, bazen mahalledeki her olay için annesinin dövülmesine sesini çıkartamayan, cezaevinde uğradığı tecavüzü anlatamayan çocuklar var kitapta. Ya kadınlar, kocası için susan, çocuğu için susan, toplum öyle öğretti diye susan kadınlar. Dillerini, seslerini kaybeden kadınlar. Dilsizliklerini bir gelenek gibi çocuklarına taşıyan kadınlar. Öyküleri okudukça ne kadar tanıdık olduklarını fark edeceksiniz. Bizim, her birimizin öykülerinin anlatıldığını fark edeceksiniz. Bir elektrik başlayacak dilinizin ucundan nereye gideceği belli olmayan. Sonra belki dilimiz çözülecek… Belki de dilsiz ve sessiz olmaya devam edeceğiz…

YAZAR : AYŞEGÜL KOCABIÇAK

YAYINEVİ: NOTABENE YAYINLARI

SAYFA SAYISI : 79

YORUM: Hepinize merhabalar size çok güzel ve yüreğime dokunan bir öykü kitabıyla geldim.  Ayşegül Kocabıçak içimize işleyen bizden içimizden öykülerle bizlere çok güzel bir okuma zevki yaşatıyor.

Ben genelde çok fazla öykü kitabı okumama fakat arada sırada böyle kitaplara yer verip sevmeye çalışıyorum. Bu güzel eserde  2 , 3 en fazla 5 sayfa kadar kısa öyküler benim sıkılmadan okumamı sağladı. Özellikle ilk öykü "Olmaz mı ? " Beni çok etkiledi.

Öykü kitapları okumakta zorlanan benim gibi okurlara tüm samimiyetimle öneririm.

PUAN 4.0

 KUYUCAKLI YUSUF KİTAP YORUMU  :


ARKA KAPAK :

1985 yılında Sinema filmine uyarlanan romanın filminde Talat Bulut, Derya Arbaş ve Ahmet Mekin’in rol almış, filmin yönetmenliğini ise “Feyzi Tuna” üstlenmiştir.

Kuyucaklı Yusuf konusu itibariyle ailesinin katledilmesiyle sahipsiz kalan dokuz yaşındaki Yusuf’un olayı soruşturmak için Kuyucak’a gelen Nazilli Kaymakamı Selahattin Bey tarafından evlatlık alınması ve çocuğun daha sonraki hayatı anlatılmaktadır. Edebiyat eleştirmenlerine göre Yusuf karakteri, köyden şehre göç edip şehir hayatına uyum sağlayamayan insan tipinin habercisi olarak değerlendirilmektedir.

YAZAR : SABAHATTİN ALİ
YAYINEVİ: EPSİLON YAYINLARI
SAYFA SAYISI : 172 

YORUM: Herkese merhabalar ilk defa bir Sabahattin Ali romanı okudum ve sanırım en iyi romanıydı. Bende ki baskıda Sabahattın Ali'nin tüm romanları var yani bunlar : İçimizdeki Şeytan , Kuyucaklı Yusuf , Kürkmantolu Madonna. 
Epsilon yayınları bu eserleri ciltli  bir şekilde toplamışlar. Tek kötü yanı ise orjinal yapıt yaklaşık 250 sayfa fakat bende ki baskının kesimi uzun ve sayfaları dolu dolu bu da romanı yaklaşık 170 sayfaya düşürmüş fakat bir sayfa neredeyse iki sayfa gibi ve küçük puntolu bu da benim gözlerimi yordu.
 Esere gelirsek inanılmaz güzel bir romandı. Sabahattin Ali anadolu halkını çok iyi tanıyor ve resmen bir toplum incelemesi sunuyor bizlere. 
Aydının bir köyü olan Kuyucak'ta bir terör saldırısı olur ve Yusuf'un bütün ailesi katledilir. Bu cinayeti incelemeye gelen kaymakam Yusuf'u çok sever ve kendi oğlu gibi büyütür ve bir süre sonra Edremit'e taşınırlar burada yaşanan olaylar dram, aşk ve yiğitlik. 
 Ben çok severek okudum ve Sabahattin Ali'yi çok sevdim. Okumadıysanız kesinlikle alıp okumanızı öneririm.
PUAN: 5.0

14 Şubat 2019 Perşembe



NEFHA KİTAP YORUMU : 


ARKA KAPAK : 

Meleklerin ağlama zamanıydı.
Ağladılar.” Her şeyin yerli yerinde olduğu, huzurun hüküm sürdüğü Cennet’te tüm düzen Âdem’in (ve ardından Havva’nın) yaratılışıyla yerle bir olur(!) Azâzîl kibre kapılır, şeytana döner. Âdem, Havva ile birlikte şeytana uyar. Sonra hepsi birden dünyaya sürülür. Kıyamete kadar sürecek bir mücadeledir gerisi… Ancak bu sürgünden sonra her şeyin yerli yerinde olduğu Cennet’te hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır!  Önce “cümleleri bozulur” cennet sakinlerinin, ardından huzurları. En sonunda aldıkları nihai tebliğ ile kader çizgileri değişir. Sonrası, İsrafil’in Sûr’u iki kez üfleyeceği vakte kadar bir büyük bilinmezlik…  Nefha, Sezgin Kaymaz’dan ironiyle trajedininbir arada vücut bulduğu bir Cennet tasviri!


YAZAR : SEZGİN KAYMAZ
YAYINEVİ : KIRMIZI KEDİ YAYINLARI
SAYFA SAYISI : 196

YORUM : Hepinize merhabalar ben Sezgin Kaymazı çok seviyorum. Öncelikle kişiliğiyle benim kalbimi kazanan bir yazar oldu. 
Çoğu kitabını okudum ve kitapları çok geniş bir yelpazede. Bazen bir köpeğin ağzından bazen bir melek bazen de bir imam olarak karşımıza çıkıyor. Sezgin Kaymaz için asla tek düze bir yazar diyemeyiz. 

 Bu kitabında da bir Cennet hikayesi okuyoruz. Cennetteki melekler ve Cennet hayatını Teolojide ki mite dayanarak güzel bir dille bizlere anlatmış.

Kitap Cennette ki melekleri. Ademin yaratılışını ve kovuluşunu anlatıyor.  Biraz daha değişik  bir şeyler okumak isterseniz kesinlikle alın okuyun derim.  Ben Kaymaz'a Lucky kitabıyla başlamanızı tabsiye ederim.

PUAN. 3.7

10 Şubat 2019 Pazar

KIZ ARKADAŞIM DOKUZ KUYRUKLU BİR TİLKİ  KİTAP YORUMU :

ARKA KAPAK YAZISI : 

Dünyaca ünlü Kore draması My Girlfriend is a Gumiho’nun romanı şimdi Türkiye’de 500 yıl sonra hapis hayatından kurtulan inanılmaz güzellikteki Dokuz Kuyruklu Tilki ile sorumluluk sahibi olmaktan yoksun dublör adayı Cha Dae Woong'un romantik-komedi tadındaki hikâyesi...Samsingak Tapınağı'ndaki resme hapsedilmiş olan Dokuz Kuyruklu Tilki'nin mührünü farkındolmadan kıran Cha Dae Woong, dağın derinliklerindeki bir uçurumdan yuvarlanıp ciddi bir şekilde yaralanır. Hapsedildiği resimden kurtulan Gumiho, değerli tilki boncuğunu Dae Woong'a vererek onun hayatını kurtarır.Fakat efsaneye göre insanların ciğerini yiyen Dokuz Kuyruklu Tilki'nin kendisini öldüreceğine inanan Dae Woong ondan kurtulmanın yollarını ararken ikisi için de efsanedeki gibi gerçekleşmesi mümkün olmayan bir aşk başlar..

YAZAR : Kim Seong - yeon

ÇEVİREN : Derya SON

YAYINEVİ : Olimpos

SAYFA SAYISI : 358

YORUM :

 Merhabalar bu sefer size Bir Kore dizisinin kitabından bahsedeceğim. 2012 yılında dizisini severek izlemiştim.Aradan yıllar geçmesine rağmen unutmamışım kitabı, okurken sahneler bir bir gözümün önüne geldi. Hatta diziyi özlediğimi fark edip arada bölümlerden kesitler izledim. Hala hatırlıyor olmama da şaşırdım doğrusu ama benim için diziden tek farkı içlerinden geçirdiklerini okuyabilmem oldu ve bu da çok hoşuma gitti. Normalde de filmi ya da dizisi olan kitapların önce kitabını okuma taraftarıyım çünkü filmini izlemek aynı tadı vermiyor bana. Önce kitabını okuduktan sonra filmini izlemek her zaman daha güzel benim için. Çok çabuk okunan bir kitap birde ikincisi var, tam can alıcı bir yerde bırakılmış kitap. İkincisini okur muyum bilmiyorum ama tekrar bana bir nostalji oldu bu kitabı okumak. Dizisinden haberi olmayan okurlar daha heyecanlı okur tabi ki. Şimdiden okuyacak olanlara iyi okumalar dilerim.

PUANIM : 4.0
TANIDIK ŞEYLER KİTAP YORUMU :

ARKA KAPAK YAZISI :  “Hwang Sok-yong, Asya’nın en güçlü sesi.”

- Kenzaburo Oe

Çiçek Adası’nda zorlu bir gün daha başlıyordu. Çöplükteki mahallenin sakinleri, ateşin çevresinde toplandılar. Üzerlerinde çöplerin içinden seçtikleri kıyafetler, boyunlarında bezden maskeleri; teneke kutulara koydukları yiyecekleri atıştırdılar.

Sonra kapkara bir bulut çöktü. Bu, bir sinek sürüsü değildi. Daha karanlık bir şeydi.

Tanıdık Şeyler, eşyaya meftun kentlilerin kullanıp attıklarından kendilerine yeni bir dünya kuranların olağanüstü hikâyesi. Kore edebiyatının büyük ismi Hwang Sok-yong’un kaleminden.

YAZAR : Hwang Sok-Yong

ÇEVİREN : S.Göksel Türközü

YAYINEVİ : Doğan Kitap

SAYFA SAYISI: 170

YORUM : 

Herkese merhaba . Bugün çok büyük bir hevesle alıp okuduğum bir kitaptan bahsedeceğim size. Adının çok şey anlattığını düşündüğüm Tanıdık Şeyler'in yazarı bir Koreli. Beni en çok cezbeden şeyin yazarın Güney Koreli olmasıydı. Korece'den çevrilmiş bir kitap okumayı çok istediğimden bu kitabı görünce çok heyecanlandım. Bu yazarın birde Prenses Bari adında bir romanı varmış meğer daha önce hiç karşıma çıkmamıştı, o da çok ilgi çekici bir kitaba benziyor. Yazar hakkında bir sürü bilgi mevcut birçok sitede ama kitapta yazar hakkında yazılanlardan alıntı yaparak kısaca bir de ben bahsedeyim.

 Yazar 1943 yılında Çin'de doğdu.Ailesi 1945' te Kore'ye döndü. Üniversite'de felsefe öğrenimi gören yazar Vietnam Savaşı'na katıldı. Yazarlığın yanında ülkesinde insan hakları ve demokrasi savaşı verdi.Gönüllü sürgünle New York ve Berlin'de yaşadı. 1993'te Seul'e döndüğünde hüküm giydi ve 1998' de özel afla salıverilinceye kadar cezaevinde kaldı. Aralarında PEN ve Amnesty International'ın da olduğu pek çok kuruluş, serbest kalması için kampanyalar düzenledi. Eserlerinde sık sık yurtsuzluğu işleyen yazar, hem güneyde hem de kuzeyde çok sevilmektedir. Seul'de yaşayan yazarın kitapları pek çok ulusal edebiyat ödülüne değer görülmüştür.

 Çevirisini de Erciyes Üniversitesi Kore dili ve Edebiyatı dalında görev yapan Prof.Dr. S. Göksel Türközü'nün yaptığını görünce içim rahat başladım kitaba. Yazarın dili çok güzeldi, çeviri çok güzeldi, konuda çok güzel olunca aktı gitti kitap. Zaten çok uzun olmayan kitap bir çırpıda bitti.

 Konusuna gelecek olursak; adının tam zıttı bir Çicek Adası var kitapta. Bu ada eşyaya bağımlı, tüketim çılgınlığının bir kölesi olmuş kentlilerin çöplerinin toplanıp getirildiği bir yer. Buradaki insanlar kentlilerden kendilerini soyutlamak zorunda kalmış muhtaç insanlar. Geçimlerini çöplerden topladıklarıyla sağlayan, kendi aralarında bile bir kast oluşturmuş bu insanlar pislik içinde yaşıyorlar. Çocukların çalışmasına izin yok tam anlamıyla bir aile kavramı yok, kendi kurdukları derme çatma kulübelerde yaşıyorlar.

 Yazar, kitabı ana karakter Pörtlek üzerinden ara ara mizahi bir dille anlatmış. Pörtlek, 13 yaşında fakat herkese 15 yaşında olduğunu söylüyor. Annesi ve babasıyla yaşıyor ama ara ara evden giden babası en son gidişinde bir daha dönmüyor ve babasının bir arkadaşının yardımıyla Çiçek Adası'na yerleşip geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Burada kentten çok farklı bir yaşama tanıklık eden Pörtlek bambaşka bir dünyada buluyor kendini ve babasının arkadaşının sözde oğlu Saçkıran'la arasında çok güzel bir kardeşlik bağı kuruyor. Fakat başlarına hiç umulmadık şeyler geliyor.

 Ben kitabı ve verdiği mesajları çok sevdim.  Verdiği  farkındalık insanlık adına  utanç vericiydi. Yaşadığımız çağda bazen alınan bir şeyi daha bir kere bile kullanmadan çöpe atıyoruz. Bazı şeyleri ihtiyacımız olmasa bile sırf almış olmak için ya da başkasında görüp benim de olsun, benim de olmalı, eksik kalmamalıyım kibriyle alıyoruz ve bir süre sonra sıkılıp atıyoruz. Kitapta öyle şeyler çıkıyor ki çöplerden insanlar onlarla bambaşka bir dünya kuruyor, karınlarını doyurup ayırdıkları tenekelerden plastiklerden para kazanıyorlar. Özellikle savurganlığın hat safhaya çıktığı özel günleri, bayramları bekliyorlar çöplerden daha çok şey toplamak için.

 Ben kitabı sevdim, yazarın seçmiş olduğu konu ve okuyucuya verdiği mesajlar çok anlamlıydı. Okuyacak olanlara şimdiden iyi okumalar dilerim.

PUANIM : 4.5



8 Şubat 2019 Cuma

TEPETAKLAK TERSİNE DÜNYA OKULU KITAP YORUMU :


ARKA KAPAK : Eduardo Galeano insan onurunun, erdemliliğin, adalet duygusunun ve toplumsal belleğin yağma, talan, çıkar ilişkileri ve emperyal politikalarla alaşağı edildiği günümüzün “tepetaklak” dünyasında ayakta durmamız için kılavuzluk etmeyi sürdürüyor. 

Yeni dünyayı saran belleksizleşme sendromuna keskin kalemiyle savaş açan Galeano, Meksikalı gravür ustası José Guadalupe Posada’nın kışkırtıcı tasvirleriyle zenginleşen 

Tepetaklak – Tersine Dünya Okulu’nda adaletsizliğin, ırkçılığın ve cinsiyetçiliğin temel ilkelerini; dünyamızı tahrip edenlerin dokunulmazlık kalkanını; iletişimsizliğin ve tüketimin yayılma stratejilerini; suçlu yaratma ve kitleleri köleleştirme sanatını yine benzersiz üslubuyla ele alıyor. 

Okurunu ise çığırından çıkmış dünyayı eski haline döndürebilme umuduyla keyifli bir suça, unutturulmaya çalışılan tarihsel olayları ifşaya ortak ediyor.

YAZAR : EDUARDO GALEANO

ÇEVİREN : BÜLENT KALE

YAYINEVİ : SEL YAYINLARI

SAYFA SAYISI : 350 

YORUM: Herkese merhabalar bugün size bir deneme ile geldim. Kurgu dışı kitapları okumakta zorlanıyorsanız bu kitap sizi biraz yorabilir. Ben deneme kitaplarını okurken oldukça zorlanıyorum ama bu kitabın metini çok duydum ve dayanamayıp alıp okudum. 

Kitapta belli başlı başlıklar var ve dünyadaki absürt durumları ele alıyor. 
Amerika ve Emperyalist devletlerden Dünyaya verdiği zararı, Latin Amerika'da yaşayan halkın zor günlerini ve bu ülkelerin siyasetini konu ediniyor. 

Siyasetle veya Latin Amerika ülkeleriyle ilgiliyseniz kesinlikle okuyun derim. Kitap, Irkçılık, cinsiyetçilik ve kölecilik gibi kavramları size tarihleriyle beraber anlatıyor ve eleştiriyor. 
Coğrafyanın kader olduğunu yüzümüze en acımasız şekilde vuruyor. 

Değişik birşeyler okumak istiyorsanız ve bu tür kitaplardan hoşlanıyorsanız kesinlikle alın ve okuyun derim. 

PUAN: 3.7