function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

28 Ocak 2018 Pazar

CİMRİ KİTAP YORUMU : 

ARKA KAPAK YAZISI : 

Otuz beşi aşkın bilinen tiyatro oyunu olan Moliere, 'Cimri' adlı oyunu ömrünün son yıllarında, 1668'de yazdı ve oynadı. Ancak bu oyun pek ilgi görmedi. Moliere bu oyunda dönemin zengin cimrilerine göndermelerde bulunur.

Oyunda 'Harpagon' adlı karakter aşın cimriliğiyle hayatı hem kendisine hem de çevresindekilere zehir eder.
Ancak sonlara doğru gelişen beklenmedik bir hadise Harpagon dışındakilerin hayatını değiştirir.
Yine o dönem çok yaygın olan aşın ve zoraki kibarlığa da göndermede bulunarak neredeyse tüm oyunculara 'siz' diye hitap ettirir.
Sevgililer, kardeşler bile birbirleriyle bu şekilde konuşturulur.
 Ülkemizde çok ilgi gören, şehir tiyatrolannda, hatta okullarda bile sık oynanan bir oyun olan 'Cimri'yi eğlenerek okuyacağınızı umuyoruz.


YAZAR: MOLİERE

ÇEVİREN: SABAHATTİN EYÜBOĞLU

YAYINEVİ: TÜRKİYE İŞ BANKASI YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 104


YORUM: Herkese merhabalar bu gün herkesin bildiği bir tragedyayı birazda ben anlatacağım size. Kısa öz bir yorum yapmak istiyorum zira herkes çoktan okumuştur bu kitabı ama benim gibi geç kalanlar varsa şiddetle tavsiye ederim. Okurken beni çok eğlendirip güldüren bir yapıt oldu. Oyununu izlemek içinde can atıyorum. Hadi o zaman kitabın konusuna geçelim. 

Kitap cimri bir baba ve biri kız biri erkek olan iki çocuğunun arasında geçiyor. Çok zengin olan bir baba cimri olmakta ne kadar ileri gider onu görüyoruz. Para için çocuklarını bile satabilecek bir baba. Adamın paraya bakış açısı aslında çok eğlenceli yer yer inanılmaz güldürdü beni çok da güzel bir mesaj veriyor okura. 

Bu cimri babanın evlatları aşık olurlar ama babaları engeller korkusuyla ona bu konuyu anlatamazlar. Erkek evlat tam toplar cesaretini konuşacaktır babasıyla; babası lafını keser ve artık dul olmaktan sıkıldığını bir eş beğendiğini söyler. Tabi çocuk kim diye sorunca ağzı açık kalır. Bizim kart zampara parasının da yardımıyla genç bir kız gözüne kestirmiştir. Bu kız tahmininiz üzere oğlunun aşık olduğu kızdır. Buradan sonra işler sarpa sarar ve oğulla cimri babanın kahkaha dolu kavgaları başlar. 

Çok entrikalı ve güzel bir eser bir kaç saate rahatlıkla biter. Kahvenizi yudumlarken size çok hoş vakit geçirtecek eminim. Bendeki baskı İş bankasının ve çevirisi oldukça iyi. Kitabın başına meraklıları için bolca açıklamada koymuşlar. Şimdiden iyi okumalar herkese görüşmek üzere. 


PUAN: 5.0

26 Ocak 2018 Cuma

GÜLÜN ADI KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:  

Umberto Eco’nun 1980’de yayımlanan dev romanı Gülün Adı, çağdaş klasikler arasında yerini çoktan aldı. Çok katmanlı bir yapıt olan bu romanda, 1327’de İtalya’daki bir manastırda geçen bir cinayet soruşturması anlatılıyor. Dünyanın belli başlı tüm dillerine çevrilen Gülün Adı yayımlanışının üzerinden 21 yıl geçtikten sonra, yazarı tarafından yeniden ele alındı; bazı bölümler eklendi, bazı bölümler çıkarıldı. Gülün Adı’nın bu yeni bir soluk 
kazanmış olan formunda, yine kendinizi XIV. yüzyıl Avrupa’sının dinsel entrikalarının ortasında bulacak, gizemli bir öykünün labirentlerinde din ve bilimin çatışmasını izleyeceksiniz. 

Günümüz edebiyatına bambaşka bir soluk getiren, yepyeni bir türün kapılarını açan Gülün Adı, hem Ortaçağ Hıristiyan dünyasını derinliğine irdeleyen bir tarihsel roman hem de büyük bir ustalıkla kurulmuş, soluk soluğa okunan bir polisiye öykü. 


YAZAR: UMBERTO ECO

ÇEVİREN: ŞADAN KARADENİZ

YAYINEVİ: CAN YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 733


YORUM: Herkese merhabalar. Uzun zamandır yorum giremedik bunun en büyük nedeni de Gülün Adı. Kitap çok güzel ama herkesin bildiği üzere epey kalın bir kitap. On, on iki gün gibi bir sürede anca okuyabildim. 

Kitap bu yılın ilk favorisi oldu bile. Çok güzel bilgi dolu bir kitap ve hiç unutamayacağım.  Bu kitap kitaplığımın gözdelerinden oldu. Eco'ya hayran oldum diğer kitaplarını da alıp biran önce okumak istiyorum. Eco bir tarihçi, bir Sembol bilimci, Labirent tutkunu ve her tür mekanikten anlayan çok zeki bir yazar. Eco'nun lakabı Dedalus (Akıllı İşçi) bu lakabı yaptığı işlerle misliyle hak ettiğini düşünüyorum. Kitabın kalınlığı sizi korkutmasın bende oldukça çekimser başladım fakat başlayınca gerisi su gibi geldi. Ortaçağ tarihine bir ilginiz varsa veya Hristiyanlığa bir merakınız varsa kesinlikle okuyun derim. Eco bir kitap koleksiyonuna sahip ve tam 50.000 kitaba sahip. Bu kitapları bir apartmanda kendisinin tasarladığı bir labirentte saklıyor. 

Engizisyon mahkemelerinden, Dominiken tarikatına ,Katarosçulara , Fransiskenlere, Benediklere kadar bir çok tarikat ve bu tarikatların görüşleri uzun uzadıya anlatılıyor. Bütün bu  bilgiler bir cinayetin etrafında okura aktarılıyor. Daha çok uzatmadan kitaba geçelim. 

Kitap İtalya'da bir manastırda bir ceset bulunmasıyla başlıyor. Bildiğiniz üzere Ortaçağda hukuk işleri bu günkü gibi olmuyordu. Dominiken yani Kara Rahiplerin kurduğu Engizisyon mahkemeleri vardı ve bu mahkemede Dominiken rahipleri sorguculuk ve yargıçlık yapıyorlardı. Bir çok kadının ölümünden sorumlu olan bu kanlı tarikat o dönemde kadını şöyle tanımlıyor: " Kadın Şeytanın Arabasıdır." 

Önceden bir Dominiken ve dolayısıyla eski bir sorgucu olan William bu cesedin bulunduğu Manastıra yollanır ve soruşturma yürütmesi istenir. William yanında çömezi Adso ile manastıra giderler. Eski Dominiken olan William; artık Fransisken tarikatına geçmiştir ve Minorit denilen rahiplerden olmuştur. Fakat Sorgucu olduğu dönemlerde çok ünlü olduğu için tarikat farklılığı bir kenara bırakılıyor ve soruşturma başlıyor. Manastırda  kayalıkların dibinde bulunan cesedin izini süren kahramanlarımız  daha bu olayı aydınlatmaya çalışırken hemen ikinci bir cinayet işlenir. Bu cinayetler çoğalacaktır ve  bu cinayetler zinciri çözülmez bir hal alacaktır. Romanın en keyifli tarafı da burada başlıyor. Ortada esrarengiz bir kitap, girilmesi kesinlikle yasak olan  girenin tekrar çıkamadığı labirent şeklinde bir kütüphane. Bakalım kahramanlar ne yapacaklar.   

Burada bahsettiklerim umarım ilginizi çeker ve alır okursunuz. Herkese tavsiye ederim. 

PUAN: 5.0 

14 Ocak 2018 Pazar

BU OYUNDA GİTMEK VARDI KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK YAZISI : Hayatınızın hiç kimse tarafından sarsılamayacağına mı inanıyorsunuz?

Doğrularınızın doğru, gerçeklerinizin gerçek olduğuna da mı inanıyorsunuz yoksa? Sınırlarınızın içinde kendinizi güvende mi hissediyorsunuz? Bu güven size yetiyor mu? O zaman bu kitabı derhal aldığınız yere bırakın ve bulunduğunuz yerden hızla uzaklaşın! Etrafınızdakilere elinizde bu kitapla görünmemek menfaatiniz icabıdır! Çünkü şu anda tehlikeli bir oyunun içine girmek üzeresiniz. 

Hikâyedeki oyuncular uyarıları dikkate almadıkları için bu oyunun içinde kaldılar. Neyin, ne zaman, nasıl biteceğini de bilmiyorlar üstüne üstlük.

Birileri de şu anda sizi izliyor olabilir. Çevrenize iyi bakın!
Hikâyemiz sadece bir aşk hikâyesi değil. Eğer içine girerseniz çok iyi tanıdığınızı sandığınız insanları hiç bilmediğiniz halleriyle görebilirsiniz. Kendinizi bile görebilirsiniz. Cesaretiniz varsa kapımız açık. Yerinizi ayırdık. Yoksa size daha iyi vakit geçirtecek başka oyunları seçin.

Biz kim miyiz? Bakın oyuna kapılmaya başladınız bile!


YAZAR: MARİO LEVİ

YAYINEVİ: EVEREST YAYINLARI

SAYFA SAYISI : 447 


YORUM:  Herkese merhabalar bu gün Mario Levi'den Bu Oyunda Gitmek vardı adlı romanı sizle biraz inceleyelim. Ben Mario Levi'yi; Ahmet Ümit ve İskender Pala'yla yaptığı Önce Söz vardı programında tanıdım.  Mario Levi'nin hem konuşmaları hem tarzı beni kendine çekti. Buda  yazardan okuduğum ilk kitap oldu. 

Kitaba geçelim. Öncelikle ben kitabı alırken bu kadar ağır bir aşk romanı okuyacağımı bilmiyordum. Bence kendi kategorisinde oldukça başarılı; fakat ben aşk romanı okumayı gerçekten hiç sevmiyorum.  Olsun yinede kitabı bitirdim bazı yerler güzeldi de. 

Kitap ilginç bir bakış açısıyla yazılıyor. Sürekli yazar sizinle konuşuyor ve ilerisi için biraz ipucu veriyor okura. Beni şaşırtan şeylerden biride kitabın iki sonu olması ve bu sonlardan birinde roman bitiyor ve yazar sadece kendi yarattığı karakterle konuşuyor. 

Tabi farklı bir aşk öyküsü okumak isteyenlere bu kitabı kesinlikle tavsiye ederim. 

Kitap üç perdeden oluşan bir oyun gibi kurgulanmış . İlk perdede Saffetin küçüklük ve gençlik yıllarını, karısı onu terk etmeden önceki hayatını okuyoruz. İkinci perde çok daha kısa. Bu süreçte ayrılığı ve sonrasını okuyoruz. Asıl romanda üçüncü bölümde başlıyor ve Saffetin hayatına giren Nevalin hayat öyküsü ve tanışmalarını okuyoruz. Sonra bu birliktelikte neler yaşandı, neler kaybedildi, neler kazanıldı bunları okuyoruz. Kitapta tahmine açık olsa da bir çok ters köşe vardı. 

Aşk kitapları okumaktan hoşlanan okurlara bu kitabı tavsiye ediyorum. Verdiğim puan  benim aşk kitaplarına ilgim olmamasıyla alakalıdır.


PUAN: 2.7

12 Ocak 2018 Cuma

ZİNCİRE VURULMUŞ PROMETHEUS KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI: 

Aiskhylos (MÖ 525?-456): Eski Yunan'ın en önemli tragedya yazarlarındandır. Mitolojik konuların hemen hemen hepsini eserlerinde işlemiştir. Yazdığı 90 tragedyadan sadece 7 tanesi günümüze kalmıştır. Aiskhylos özellikle adaletin gerekliliği üzerinde durmuş, eserlerinin çoğunda hak meselesini konunun ağırlık merkezine yerleştirmiştir. Zincire Vurulmuş Prometheus'da da farklı kuşaklardan tanrılar arasındaki anlaşmazlığı ele almıştır. Tragedyanın kahramanı Olympos tanrılarına başkaldıran titan Prometheus ateşi tanrılardan çalmış ve insanlara vermiş, tanrıların kurmuş olduğu düzene karşı geldiği için zincire vurulmuştur. Aiskhylos bu tragedyasında akıl gücünün kaba kuvvete üstünlüğünü, akla ve özgür düşünceye verilmesi gereken önemi vurgulamıştır.

YAZAR: Aiskhylos

ÇEVİREN:Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu

YAYINEVİ:İş Bankası Kültür Yayınları , Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi

SAYFA SAYISI:78

YORUM: Herkese merhaba.Bugün size bir Hasan Ali Yücel klasiği olan Zincire Vurulmuş Prometheus 'tan bahsedeceğim. Yazarı Aiskhylos olan bu eserin  başında, çevirmenlerin hazırlamış olduğu on yedi sayfalık bir ön söz var. Bu ön söz bir nevi bu kitabı okuma kılavuzu gibi olmuş.  Kitabı okurken nelere dikkat edeceğimize ve neleri göz önünde bulundurmamız gerektiğinine değinen çevirmenler, sohbet tadında bir giriş yapmışlar kitaba. Direk Türkçe'ye çevrilidiğinde ''Bağlanmış Prometheus'' olarak çevrilen bu eser, normalde üç tragedya dan oluşuyormuş ama günümüze sadece ilk piyes Zincire Vurulmuş Prometheus gelebilmiş. Diğerleri sadece ismen varlığını sürdürebiliyormuş . İsimleri ise; Kurtulmuş Promeheus ve Ateş Taşıyan Prometheus.

   Ön sözden bir bölümden alıntı yaparak kitabın konusunu kısaca anlatayım size;

  Titanları yenip yönetimi ele aldıktan sonra, Zeus bir düzen kurmaya girişmiştir.Bu düzende kendine krallık tahtını ayırdığı halde , öbür tanrılarada şeref payları, egemenlik alanları dağıtmıştır. Ne var ki bütün tanrılar paylarına düşen alanı yönetirken Zeus'un buyruğuna uymak zorundadırlar. Piyeste karşımıza çıkan tanrıların hepsi bu düzeni benimsemiş, Zeus'un buyruklarını isteyerek  ve ya istemeyerek yerine getirmektedirler. Tek baş kaldıran Prometheus'tur. Kavga Prometheus ve Zeus arasındadır ve bir özgürlük-kölelik kavgasıdır. Evreni yöneten, tanrıların  ve insanların egemeni Zeus özgürdür, prangaya vurulmuş, ıssız ve kayalıkta sonsuzluğa dek işkencelere mahkum, ölümsüz ölümsüz olduğu için canına kıyma özgürlüğünden de yoksun Prometheus köledir.

  Ama bakalım gerçekten de  öyle mi ?

  Ben kitabı sevdim. Kendi bölümümde hocamızla çevirdiğimiz bir metinde geçen bu karakterler ilgimi çekti ve aslını okumak istedim. Böylelikle kitabı edindik ve bu efsane hakkında genel bir bilgim oldu ve merakım gitti. Kitabın insanlara verdiği mesajlarda ayrıca güzeldi ve altı çizilecek bir çok yer vardı. Okumak isteyenlere şimdiden iyi okumalar. :)

PUANIM: 4.8

2 Ocak 2018 Salı

HACHİKO KİTAP YORUMU : 


ARKA KAPAK YAZISI : 


 Bundan 100 yıl kadar önce, bir köpekle bir profesör arasında, sonraları tüm dünyayı derinden etkileyecek bir dostluk başladı. 

Fakat bu dostlar, profesörün ölümüyle kısa süre sonra ayrılmak zorunda kaldı. 

Peki bir köpeğe ölümün ne olduğunu anlatabilir misiniz? Elbette hayır.
 İşte Hachiko da bu yüzden, en yakın dostunu yaklaşık 10 yıl boyunca bekledi. Hem de her gün, aynı saatte ve aynı yerde
.
Köpekler, yüzyıllardan beri insanların en sadık dostlarıdır. Ancak bazı dostluklar, filmlere ve kitaplara konu olacak kadar büyük izler bırakmıştır hafızalarda. Sahibini yıllarca, sabırla beklediği tren istasyonuna heykeli dikilen Hachiko’nun hikâyesi, genç yaşlı demeden tüm kalpleri ısıtacak türden

YAZAR: LESLEA NEWMAN

ÇEVİREN: MERVE CAVKAYTAR

YAYINEVİ: YAKAMOZ YAYINARI

SAYFA SAYISI: 123

YORUM:  Herkese merhabalar. Hachiko bu yılın ilk kitabı oldu ve beni okurken çok duygulanırdı. Bildiğiniz üzere Hachi  Japonya da asaletin, sabrın ve sadakatin simgesi olmuştur. Bu kitap gerçek bir olaydan esinlenerek yazılmıştır fakat unutmamakta fayda var bu bir kurgudur. Kitabın sonunda yazarın notunu okumanızı tavsiye ederim. Ben bir hayvan sever olarak bu kitabı okurken çok duygulandım. On altı sene beraber yaşadığım kızım Kontesi'mi hatırladım ve beni bu yüzden çok duygulandırdı. Neyse haydi konusuna geçelim. 

Kitabın konusu bence herkes tarafından biliniyor ama birde bizden dinleyin. Hachi adında Akita cinsi bir köpek ve sahibi Profesör  Eizaburo'nin dostluğu anlatılıyor. Profesör ve Hachi her sabah beraber kalkar ve günlerine beraber başlarlar. Her gün Profesörün sabah işe gitmek için bindiği trene beraber giderler ve Profesör işe gider Hachi ise eve döner ve saat üçü bekler çünkü Profesör saat üç treni ile gelmektedir. Hachi saat üç olmadan yola çıkar ve sahibinin indiği trenden inmesini bekler . Bu böyle devam eder ta ki; 1924'ten 1925 yılına kadar. Bu kısa birliktelikte birbirlerini çok seven dostlar ayrılmak zorunda kalır. Sabah bindiği trenle okuluna giden Profesör ölür ve bir daha gelmez. Hachi ise tam on sene istasyondan hiç ayrılmadan sahibini bekler ve on sene beklediği yerde de ölür.  Hachi ölmeden bir yıl önce bir sanatçıyla anlaşılır ve Hachi artık Hachiko olur. "Ko" eki Japoncada saygı değer kişilerin adının sonuna gelen bir ektir. Daha sonraları ikinci dünya savaşı zamanı heykel eritilerek silah malzemesi olarak kullanılmış. Savaştan sonra heykeli yapan sanatçının oğlu aynı ölçülerde heykeli tekrar yapar ve eski yerine koyar. Hala günümüze Japonya'da bulunan heykel oldukça ilgi görür. Aşıkların buluşma mekanıdır. Sadakatin simgesidir. Bir çok insan Hachiko'nun heykelinin önünde birbirlerinden hiç vazgeçmeyeceklerinin yeminini ederler. Her sene 8 Nisanda Hachiko'yu onurlandırmak için kutlamalar yapılır. 

Bu güzel kitapta sahibini kaybettikten sonra bu sadık köpeğin bekleyişi ve yaşadıkları anlatılıyor.  Herkese tavsiye ederim bu güzel kitabı şimdiden iyi okumalar. 



PUAN:  5.0