function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

30 Aralık 2016 Cuma

GÜNAHKAR KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:

Sabahın erken saatlerinde, kışın dondurucu soğuğuna rağmen toplanan kalabalığı tüyler ürpertici bir cinayet sahnesi beklemektedir. Manastırın kana bulanmış avlusunda biri ölü, diğeri ölümle pençeleşen iki rahibe yatmaktadır.
Dedektifler nereden kaynaklandığı anlaşılamayan bu vahşetin nedenini araştırırken, Maura Isles otopsi sırasında ortaya beklenmedik bir şey çıkarır: Yirmi yaşındaki rahibe Camille katledilmeden hemen önce doğum yapmıştır.
Bu yeni gelişme, soruşturmanın çehresini değiştirmeye başlamışken, bir kadının daha benzer şekilde öldürüldüğünün haberi gelir. Bununla birlikte vakaya dahil olan FBI, bütün bunların arkasının gelmesinden endişe etmektedir.
Bu korkunç cinayetlerin, kökleri çok eskiye uzanan sırları gözler önüne serilirken, uzun zamandır toprağın altında yatan gerçekler bütün çıplaklıklarıyla ortaya çıkmaya başlar. Katilin peşindeki bu amansız takip ilerledikçe, Isles ve Rizzoli hem birbirleriyle hem de kendi geçmişleriyle hesaplaşmak zorundadırlar.

YAZAR: Tess GERRITSEN

ÇEVİREN: Elif  SEZGİNCİ

YAYINEVİ: MARTI YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 400

YORUM: Günahkar benim Tess Gerritsenın okuduğum ilk kitabı.Kitap tıbbı gerilim türünde  birazda  içinde aşk barındıran bol heyecanlı bol aksiyonlu bir roman. Kitap Hindistan'da olan bir olayla başlıyor. Kısa bir giriş yapılsa da orada anlatılan olay her şeyin başlangıcı niteliğinde. Kitap bittiğinde dönüp giriş bölümünü tekrar okuma isteği oluştu bende o yüzden giriş bölümünü çok dikkatli okumanızı tavsiye ederim ben öylesine okuyup geçmiştim önemini kitabı bitirince anladım :)
 Baş karakterlerimiz Maura Isles ve Janie Rizzoli. Bana göre ikisi de birbirinden güçlü akıllı kadınlar. Maura  ölüm kraliçesi lakabı  takılan, ölülere çok büyük bir soğuk kanlılıkla otopsi yapan ve bu özelliğiyle etrafındakileri hayrete düşüren  güzel bir doktor. Janie ise kendini dışarıya yenilmez kırılmaz gösteren hayatı boyunca hep güçlü olsa da bazı olaylar karşısında her insanın yaşaya bileceği çöküşleri yaşayan dik başlı bir dedektif.

  Bir kilisede iki rahibe çok acımasızca katlediliyor ve bunun üzerine olay yerine Isles ve Rizollli ikilisi cinayet mahalline inceleme yapmak için olay yerine gidiyor. Kurbanlardan birisi oldukça yaşlı Rahibe Ursula ve diğeri ise daha yirmi yaşında olan Rahibe Camille.  Çok büyük işkencelere maruz kalan rahibelerden ,rahibe Ursula o işkencelere rağmen hayatta kalıyor ve hastaneye kaldırıyor fakat Rahibe Camille o zalimce darbelere yenik düşüyor ve olay anında hayatını kaybediyor. İşin garip yanı ise Maura'nın yaptığı otopside Camille'nin daha yeni doğum yapmış olduğunun ortaya çıkması. Herkes özellikle diğer rahibeler bu duruma inanamasa Cammile 20 yaşında ölümünden çok az bir süre önce doğum yapan bir rahibeydi. Maura ve Jaine önce bebeğin sonrada bebeğin babasının peşine düştüğü sırada bir cinayet daha işleniyor ve fare kadın dedikleri kurbanı çok ama çok kötü bir durumda elleri ayakları olmadan yüzü soyulmuş ve farelerin karınlarnın doyurma çabalarına maruz kalmış şekilde buluyorlar.

Yapılan otopsilerde bir çok sır ortaya çıkıyor ve  cesetlerin sırrı  ortak bir olayda birleşiyor. Bütün bu olaylar olurken Maura ve  Jane kendi özel hayatlarında yaşadıkları olaylarla başa çıkmaya çalışıyorlar. Mauranın eski kocası üç yıl aradan sonra tamda bu olaylar yaşanmaya başladığı sırada Maura yı arıyor ve birden onun hayatına dahil olmaya çalışıyor. Janie is hiç beklemediği bir şey yaşıyor ve onunla yüzleşmek zorunda kalıyor.

Benim yorumuma gelecek olursak;

Kitabın içeriği hakkında oldukça çok bilgi vermeye çalıştım çünkü ben bu kitabı okumak istediğimde Hiç bir yerde ayrıntılı bir yorum bulamadım.Kitap çok güzel olmasına rağmen bu kitap hakkında pekte yorum yapan olmamış. bu kitabı okumak isteyenlere bir fikir olması açısından bu kadar ayrıntılı yazdım ilgili olanların sıkılmadan okuyacağından eminim. Kitap çok akıcı oldukça heyecan vericiydi.  Yazarın dili,olaylar, olayların çözülmesi ve ilerleyişi hepsi çok güzeldi her şey tadında olmuş ben okurken çok keyif aldım severek okudum. Herkese tavsiye ediyorum şimdiden iyi okumalar dilerim :)

PUANIM:4,5

 GECE YARISINDAN SONRA KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI :


Herkes onun, o İse gerçeğİn peşindeydi…

Bir gece yarısı Sarah Fontaine, yaklaşan tehlikenin habercisiymiş gibi çalan telefonun sesiyle uyanır ve bir kadının alabileceği en kötü haberi alır: Henüz iki aydır evli olduğu Geoffrey Fontaine, Berlin'de bir otel odasında çıkan yangında ölü bulunmuştur.

Bu olayın acı olduğu kadar tuhaf bir yanı vardır; 
Sarah kocasının Berlin'de değil, Londra'da olduğunu sanıyordur.

Aldığı haberle yıkılan ve kocasının öldüğüne inanmayan genç kadın, ipuçlarının peşinden gitmek üzere Amerika'dan Avrupa'ya uzanan tehlikeli bir yolculuğa çıkar. Bu macerada kendisini karmaşık bir casusluk ağının ortasında bulan Sarah, kocasıyla ilgili gerçeklere ulaşabilecek midir?

YAZAR: TESS GERRITSEN

ÇEVİREN:ÖZLEM GÜLTEKİN

YAYINEVİ: MARTI YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 335

YORUM: Tess'ten okuduğum ilk kitaptı ve benim beklentimi çokta karşılamadı.

Sarah Fontein kocasının ölüm haberini alıyor ve hikaye öyle başlıyor.
Sarah kocasının ölümüne inanmamakta kararlı ve kocası ölünce onun hakkında bilmediği her şeyi öğreniyor . Çok kısa sürede tanışıp evlenen çiftin sırlarını okuyoruz. Kitabın başlangıcında  Geoffrey Fontaine'nın hayatta olmasının okuyucu ile paylaşılması  tüm heyecanı kaçırıyor. 

 Bu yüzden bence hiç heyecanlı değildi ve okuduğum sıkıcı bir polisiyeydi.  Polisiyeden çok aşk anlatan bu kitap belki de yazarın ilk kitabı olduğu için  beklentimi karşılamadı. Polisiye romanın hakkını veren çok sayıda kitap okuduğum için de kitabı beğenmemiş olabilirim.

Kitabın sadece  ilk beş sayfası ve son bir kaç sayfası  ajan  Geoffrey Fontaine hakkında .
Başka hiç bir yerde bahsi geçmeyen  bu ajanın  bu süre zarfında nerede olduğunu bilmeden kafamızdaki sorularla bitiyor kitap. Tess severler  belki de bu yorumuma tepki gösterirler ama  ben pes etmeyi düşünmüyorum Tess okumaya devam edeceğim :) 

PUAN: 3.5


28 Aralık 2016 Çarşamba

KAFES KİTAP YORUMU :


ARKA KAPAK YAZISI:

Görülmemesi gereken korkunç bir şey… Ona atılan bir bakış kişiyi ölümcül bir deliliğe sürüklüyor. Ne olduğunu ve nereden geldiğini ise kimse bilmiyor.

Malorie ve iki çocuğu, olayların başlangıcından beş yıl sonra hayatta kalmayı beceren bir avuç insan arasındaydı. Nehrin kenarındaki terk edilmiş bir evde çocuklarıyla yaşayan Malorie, ailesinin güvende olabileceği bir yere gitmenin hayalini kuruyordu. Fakat onları bekleyen yolculuk tehlikelerle doluydu. Tek bir yanlış hamle ölümlerine yol açabilirdi. Ve onları takip eden bir şey vardı.

Bu bilinmeyene doğru gözbağının karanlığında yaptığı yolculukta Malorie sık sık geçmişi hatırlıyordu. Bilinmez tehlikenin karşısında bir araya gelerek hayatta kalmaya çalışan, kendisini de aralarına kabul ederek onu da kurtaran ev arkadaşları teker teker aklına geliyordu: Bir zamanlar yabancı olan bir grup insanın birer birer kapısını çaldığı evde kurdukları ortak hayat... Ancak sağ kalan ve kapılarını çalan insanlar arttıkça ortaya yüzleşmeleri gereken bir soru çıkmıştı: Herkesin aniden delirdiği bir dünyada kime güvenilebilirdi?

YAZAR: JOSH MALERMAN

ÇEVİREN: ASLI DAĞLI

YAYINEVİ: İTHAKİ

SAYFA SAYISI: 330

YORUM:  Malorie kız kardeşiyle yaşayan  ve  düzenli hayatı olan bir kadın . Bir gün bir gecelik bir kaçamak sonrasında hamile kalır ve bunu öğrendiğinde artık dünya eski dünya değildir. Dünyanın çeşitli yerlerinde insanlar çılgına döner ; intiharlar ve katliamlar boy gösterir. Malorie artık kendinden çok karnındaki bebeğini düşünmelidir.

Malorienin kız kardeşi olayları fazlasıyla ciddiye alırken Malorie çokta umursamamakta ve  haberleri çokta ciddiye almaktadır. Ancak artık televizyon yayınları kesilmeye başlar ve her şey daha kötüye giderken bir gün Malorie kız kardeşini banyoda ölü bulur. Haberlerdeki kişiler, muhabirler insanların çılgına dönmeden önce  dışarıda bir şeyler gördüğünü ve  bu yüzden böyle davrandığını  düşünmektedirler.

Malorie artık tektir ve eski bir gazetede bir ilan görür. Bu ilanda insanları bir araya toplayarak hem sığınma hem de birlik olup bu sorunu çözmeyi amaçlayan insanların olduğunu okur ve arabayla bu eve gider.
Tüm bu olaylar dört sene içinde gerçekleşir Malorie'nin çocukları dört yaşına gelir ve malorie herşeyi doğal karşılamaya başlar.  Malorie çocuklarıyla bir yolculuğa çıkar ve biz bu yolculuğun nereye, nasıl, neden olduğunu sadece  kitabın sonunda öğrenebiliyoruz . Malorie yolculuğunda gerek hayal gerekse anılara dalarak bize o sığındığı evde olanları anlatıyor.

Bu kitapta  dışarıdakinin ne olduğunu öğrenemiyoruz. Yazarın amacı sanırım herkesin kendi korkularını yaşaması. İnsanlar neyden korkuyorsa dışarıdakinin ona dönüşmesini sağlıyor.

Ben herkes kadar  bu kitabı  sevemedim benim aklımda cevaplanmayan sorularla bitti kitap. Belki  seri olarak yazılsa iyi bir ilk kitap olabilirdi. Ama  sizler bir alın okuyun belki size benden daha çok hitap eder.

PUAN: 3.8

20 Aralık 2016 Salı


OLAĞANÜSTÜ BİR GECE KİTAP YORUMU:



ARKA KAPAK YAZISI : Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikâyesidir. Sıradan bir Pazar gününü at yarışlarında geçirirken, belki de ilk kez burjuva ahlakından saparak "suç" işler. Böylece yeniden "hissetmeye" başladığını, kötücül ve ateşli hazları olan gerçek bir insan olduğunu fark eder. İçindeki haz dolu esrime, aynı günün akşamında onu gece âleminin son atıklarının arasına, "hayatın en dibindeki lağımlara" sürükleyecek, varış noktası ise ruhani bir uyanış olacaktır. 







YAZAR: Stefan  ZWEIG

ÇEVİRMEN:  Enver GÜNSEL

SAYFA SAYISI: 112

YAYINEVİ: Tutku Yayınevi

YORUM:  Olağanüstü bir gece babadan gelme bir zenginlik yaşayan hayatta her şeye sahip bütün mutlulukları tatmış ve artık bir süre sonra hayatındaki,parayla sahip olduğu şeylerden zevk almamaya başlayan, hayatındaki olaylara tepki vermeyen hissizleşmiş bir adamın bir günü anlatıyor. Baş karakter her pazar yaptığı gibi bir pazarda at yarışı izlemeye gidiyor. Ve o andan itibaren karakterin insanları gözlemesini ve içinden geçirdiklerini okumaya başlıyoruz. Olaylar normal rutininde giderken kitaptaki karakter birden kendini etik olmayan bir olayın içinde buluveriyor ve karakterin kendi bulma serüveni de böylelikle başlamış oluyor. Hiç bir olay karşısında tepki vermeyen  hayatındaki hiç bir şeyi umursamayan adam birden kendini heyecanlanmış ve bu duyguyu hayatında ilk kez yaşamış gibi hissediyor. Karakterin hayatı bir gecede değişiyor ve gece bittiğinde biz karakterin bir gecede yaşanılabilecek en düşük şeyleri yaşadıktan sonra bu yaşadığı olayların hayatını nasıl değiştirdiğini okuyoruz.

  Kitap çok kısa bir klasik olduğundan bir çırpıda bitirilebilecek bir kitap. Kitap boyunca baş karakterin gözlemlerini kendi içindeki değerlendirmeleri okuyoruz.Bu yayının kitap kapağına da ayrı bayıldım çok ama çok hoşuma gitti sıkılmadan çabucak bitiriverdim kitabı. Gayet akıcı ve çok güzel dersler veren bu güzel kitabı herkese tavsiye ederim. :)
Şimdiden iyi okumalar dilerim :)

PUANIM:4.5

SULTANI ÖLDÜRMEK KİTAP YORUMU :

ARKA KAPAK YAZISI :Yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin hikâyesi bu. Şahane bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi... Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin'in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed'in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü... Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri "Ulu Hakan"ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?

"...Ve Sultan Mehmed Han. Mehmed Han oğlu Murad Han oğlu Fatih Sultan Mehmed Han. İki karanın ve iki denizin hâkimi. Allah'ın yeryüzündeki gölgesi. Kostantiniyye'yi zapt eden padişah. Roma İmparatorluğu'nun doğal varisi, farklı dinlerden, farklı dillerden, farklı ırklardan yepyeni bir millet yaratma aşkıyla yanıp tutuşan kudretli hükümdar. Uçsuz bucaksız ovalarda at koşturan ordular. Kılıç sesleri, savaş naraları, korku çığlıkları. Ardı ardına düşen şehirler, ardı ardına yıkılan devletler, ardı ardına el değiştiren kaleler. Kırk dokuz yaşında dünyaya nam salmış bir hükümdar. Ve değişmez kader. Akşama kavuşan gün. Ecel şerbetini içen insan. Ve Fatih Sultan Mehmed'in şüpheli ölümü. Ve onun iki şehzadesi. İkiye bölünen saray, ikiye bölünen devlet, hiçbir şeyden haberi olmayan bir halk. Ve iki şehzadenin kanlı boğazlaşması sürerken saray odasında unutulan Fatih Sultan Mehmed Han'ın cansız bedeni..."

YAZAR:AHMET ÜMİT

SAYFA SAYISI:511

YAYINEVİ: EVEREST YAYINLARI

YORUM: Bir tarih profesörü Müştak Serhazin  geçici hafıza kaybı yaşayan tarihçimizi yıllar sonra unutamadığı aşkı Nüzhet arar ve yemeğe davet eder.Nüzhet'de Müştak gibi bir tarihçi ve ünlü bir profesörüdür .Yıllar sonra Amerika dan  bir araştırma için dönmüştür ve artık yirmi bir yıl sonra çiftin buluşmasıyla olaylar başlıyor.

Müştak  gelen telefonla olduğu yerde kalır. Yılardır unutamadığı aşkı onu  yemeğe davet edince müştak yıllar  önce annesini kaybettiği zaman olduğu gibi geçici bir hafız kaybı yaşar. Kendine geldiğinde o tanıdık  yerde Nüzhet'in apartmanında dır. Atmışlı yaşlarının ortasında  olan Müştak sevgilisinin daire kapısının açık olduğunu görünce  biraz tedirgin de olsa eve girer. Bu kadının hayaliyle yirmi bir sene yaşamış olan Müştak onu terk edip giden eski aşkını boynunda bir mektup açacağı ile ölü bulur . Müştak bu cinayet silahını çok iyi tanımakta. Kendinde ve Nüzhet de olan bu mektup açacağı ortalığı karıştırır . Müştak Nüzhet'in bu açacağı yirmi bir sene saklayacağını hiç düşünmeden kendini katil olarak olayların ortasında bulur. Müştakta bizim gibi o hafıza kaybı sırasında  oraya nasıl geldiğini,ne yaptığını  bilmemekte  bu durum onu panik halinde izleri silmeye zorlar ve cinayet silahını ortadan kaldırır.

Bu şekilde başlayan hem çok güzel bir polisiye hemde harika bir tarih zevki yaşatan çok güzel bir eser. Osmanlı hatta bizzat 2.Mehmet dönemini çok güzel ve detaylı işlemekte.Roman bizlere 2.Mehmet'in  nasıl öldüğünü de sorgulatıyor. Nüzhet'in öldürülme sebebini araştıran Nevzat ve tabi kendini aklamaya çalışan Müştak la birlikte  Nüzhet'in İstanbul'a dönmesinin asıl sebebini onun o çılgın  projesini öğreniyoruz. Özellikle bu devirlere meraklı okurların okumasını içtenlikle isterim .

Bu romanda beni çok etkileyen önceki romanlarında Başkomiser Nevzatın gözünden olayların aktarılması bunun  yanı sıra bu romanda yazarımız mükemmel bir şekilde bir zanlının gözünden olayları anlatmakta bu da üstadın  kalitesini ortaya koyan bir durum .Başkomiser Nevzat bu soruşturmanın başında yine bizlerle. Sonu hiç beklenmedik bir şekilde biten bu roman hem tarihimizi bizlere öğretirken hemde güzel bir kurgu okutuyor .Kitaptaki karakterlerin akademisyen olmaları beni ayrıca cezbetti .

Roman bizlere 2.Mehmet'in  nasıl öldüğünü de sorgulatıyor. Nüzhetin öldürülme sebebini araştıran Nevzat ve tabi kendini aklamaya çalışan Müştakla birlikte  Nüshetin istanbula dönmesinin asıl sebebini onun o çılgın  projesini öğreniyoruz.

Okurken sizlerde benim kadar seversiniz umarım. :)

PUAN:4.7

18 Aralık 2016 Pazar


BİLGELİĞİN ANAHTARI KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI :  Her zaman İrlanda efsanelerinden etkilenmiş ve kendini o sihirli öykülere yakın hissetmiş olan Nora Roberts, 'Anahtar' üçlemesinin ikinci kitabı olan 'Bilgeliğin Anahtarı'nda da dizinin ilk kitabı 'Işığın Anahtarı'nda olduğu gibi, hayal gücünün sınırlarını zorlayarak bir yirmi birinci yüzyıl masalı anlatmaya devam ediyor. Kişilikleri birbirinden fazlasıyla farklı üç genç kız, hayatı aydınlatan sanatın, bilgi ile gerçekliğin ve cesaretle yiğitliğin anahtarlarını ararken, kendileriyle yüzleşip mutluluğu ve aşkı buluyorlar
.
Bu kez, ikinci kitabın baş kahramanı olan kitap kurdu Dana, Bilgeliğin Anahtarı'na ulaşmak için, kitap sayfaları arasında zorlu bir yolculuğa çıkmak zorunda kalıyor... Erkek kahramanlarını çok iyi anlayan ve anlatan; güçlü kadın kahramanlarını hayata çok yakın çizen ve aşkı en güzel yazan Nora Roberts, bu üçlemesinde okurunu hem heyecanlandırıyor hem de düşündürüyor.




YAZAR : Nora ROBERTS

YAYINEVİ: Epsilon

SAYFA SAYISI :335

YORUM: Anahtar Üçlemesi'nin 2. kitabı olan Bilgeliğin Anahtarı 2. anahtarı bulacak olan Dana'nın anahtarı bulma serüvenini anlatıyor. Dana küçüklüğünden beri kitap okumayı seven tam bir kitap kurdu. İnatçı, zeki, kendine has bir karakter. Malory'den sonra  anahtarı bulma çabasına giren Dana bir yandan anahtarın peşine düşerken bir yandan da hayatında değişikler yaşıyor. Geçmişiyle yüzleşiyor ve hayatıyla ilgili önemli kararlar alması gerekiyor. Yıllar önce Jordan tarafından terk edilen ve büyük bir acı yaşayan Dana tekrar Jordan la yüzleşmek zorunda kalıyor ve olaylar başlıyor. Anahtarın bir parçası olan Jordan Kitabın ana karakteri oluveriyor Bilgeliğin anahtarında. 
  
  Dana Jordan'la geçmişte nasıl kötü bir son yaşamış? Jordan Dana'yı neden terketmiş?.Peki şimdi ne olacak?  Jordan 'la Dana'nın bu anahtarı bulma işinde rolleri ne , tekrar bir ilişkiye başlayabilecekler mi? Merak edilen bütün bu soruların cevaplarını kitapta yazar akıcı bi şekilde anlatmış.

  Diğer yandan da Malory ve Flynn 'nın ilişkileri daha tatlı bir hal alıyor ve Brad ve Zoe'nin arasındaki buzlar yavaş yavaş eriyor.

  Evett kitap böyle umarım çok spoiler vermeden anlatmaya çalıştım. İlk kitabı okuyanlar kitabın sonun da Bilgeliğin anahtarını merak etmişlerdir eminim ki.  Açıkçası ben bilgeliğin Anahtarı'nı Işığın Anahtarı'ndan daha çok sevdim okurken daha çok keyif aldım. Dana'nın hikayesi benim daha çok ilgimi çekti , belki kütüphaneci olduğundan belki de karakteri daha bana daha yakın geldiğinden Dana kızımızı Malory kızımızdan daha çok sevdim.  :) Olayların daha da yerine oturduğu anahtara daha fazla yoğunlaşıldığı  kitabı herkese tavsiye ederim. ~

  İlk kitabı bitirip de ''Acaba 2. kitabı okumama değer mi?'' diye düşünen varsa hiç düşünmeden başlasın bu kitaba  pişman olacağını düşünmüyorum. :)

Şimdiden herkese iyi okumalar dilerim :)

Puanım: 4.0

11 Aralık 2016 Pazar

IŞIĞIN ANAHTARI KİTAP YORUMU : 

ARKA KAPAK YAZISI :

Her zaman İrlanda efsanelerinden etkilenmiş ve kendini o sihirli öykülere yakın hissetmiş olan Nora Roberts, 'Anahtar' üçlemesinin ilk kitabı olan 'Işığın Anahtarı' ile 
hayal gücüne açılan kapıyı aralıyor; okurlarını masalsı ve gizemli 
bir dünyanın sınırlarında dolaştırıyor.
Kişilikleri birbirinden fazlasıyla farklı üç genç kız, hayatı aydınlatan sanatın, bilginin ve cesaretin anahtarlarını ararken, kendileriyle yüzleşip mutluluğu ve aşkı buluyorlar.
Erkek kahramanlarını çok iyi anlayan ve anlatan; güçlü kadın kahramanlarını hayata çok yakın çizen ve aşkı en güzel yazan Nora Roberts, bu üçlemesinde okurunu hem heyecanlandırıyor hem de düşündürüyor.

YAZAR : Nora ROBERTS


YAYINEVİ : Epsilon


SAYFA SAYISI : 342


YORUM: Herkese merhabalar bugün size Nora Roberts'ın Anahtar üçlemesinin ilk kitabı olan Işığın Anahtarından bahsedeceğim. Seri üç kitaptan oluşuyor.


-Işığın Anahtarı

-Bilgeliğin Anahtarı
-Cesaretin Anahtarı
  
Seri de üç anahtardan bahsediliyor ve bu üç anahtarı bulmak için görevlendirilen 3 kız var. Her bir kız tam iş hayatlarının sıkıntılı bir döneminde bir davetiye alıyorlar. Uzun ve zor bir yolculuktan sonra davet edildikleri eve varıyorlar ve hikaye burada başlıyor. Kızlar vazgeçilmesi zor bir teklifle bir anlaşma yapıp bu serüvene başlıyorlar.

 Ana karakterin adı Malory ama diğer karakterlere oldukça sık yer verilmiş olsa da olaylar genel olarak onun çevresinde dönüyor ilk anahtarı bulacak kızımız Malory. İlk davet gecesinden sonra hayatı değişen Malory kitapta bir yandan hayatını düzene sokmaya çalışıyor bir yandan da başının tatlı belası Flynn 'la uğraşıyor . Hayatının bu değişme sürecinde de bir ayda anahtarı bulması gerekiyor. Eğer kızlar üç ay içerisinde üç anahtarı da bulamazlarsa onları ağır bir bedel bekliyor.


  Benim yorumuma gelecek olursak :)


Kitap genel olarak güzeldi. Okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım bir  kitaptı fakat kitabın ortalarına doğru ''Ben ne okuyorum böyle?'' diyede kendimi sorgulattı bana . Sanırım ben biraz daha heyecan biraz daha hareketli bir olay örgüsü bekliyordum kitaptan ki kitap bunu neredeyse hiç karşılamadı. Kitabın ana konusu anahtarken kitabın sonuna gelmeden anahtara adam akıllı yoğunlaşılmadı. Kızların hayatına yönelik birazda anahtardan bahsedilip kitap bitirilmişti. Ama garip olan şey ise benim kitaptan buna rağmen sıkılmamam. Ne kadar beklentimi karşılamamış olsa da kitap kendini okuttu ve kitabı bitirdikten sonrada ikinci kitabı merak ederken buldum kendimi.


  Uzun lafın kısası kitap güzeldi eski basım olduğu için basım hataları hat safada olsada güzelce okuyup bitirdim. 2. kitabı okuyacak mıyım? Kesinlikle evet çünkü Dana'nın hikayesini de merak ediyorum.Bu seriye başlayacaklar için diyorum serinin diğer kitapları nasıl bilmesem de bu seriye bir şans verebilirsiniz Yalnızca çok büyük beklentiyle başlamamanız yeterli bence. 

  
Şimdiden iyi okumalar dilerim :)

Not: Kitapta yer yer cinselliğe yer verilmişti. Kitabı okumak isteyip de alacak okuyucular, rahatsız olacaklarsa bunu göz önünde bulundurup okumalarını tavsiye ederim  :)


PUANIM: 4.0


7 Aralık 2016 Çarşamba

İSTANBUL HATIRASI KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:Byzantion'dan İstanbul'a uzanan, heyecan yüklü bir serüven...

Sarayburnu'nda, Atatürk heykelinin ayaklarının dibinde bir ceset, Avuçlarında antik bir pere.... Ama ne bu ceset son kurban, ne de bu antik para son sikke... Yedi kurban, yedi hükümdar, yedi sikke, yedi kadim mekân. Ve tek bir gerçek: Bu şehrin gizemli tarihi.

"Şehre bakıyorduk denizden. Sisler içindeydi İstanbul... Sisler içinde deniz... Sisler içinde teknemiz. Sultanahmet'in minareleriydi görülen, Ayasofya'nın kubbesi, Topkapı Sarayı'nın kuleleri. Hiç yağmalanmamış, yıkılmamış, kirletilmemiş gibiydi şehir. Bembeyaz bir sisle örtmüştü doğa, ne varsa görüntüyü çirkinleştiren. Güneş doğmadan bir anlığına beliren bir hayal gibi... Büyülü bir bulut gibi... Bir masal imgesi gibi... Yeni kurulmuş bir kent gibi... Taze bir başlangıç gibi... Genç, umutlu, güzel...

İstanbul'a bakıyorduk denizden. Ölülerimizin yüzlerine bakıyorduk... Onların gözlerindeki kendi kederimize. Çaresizliğimize bakıyorduk, avuçlarımızda büyüyen zavallılığa, kanımızda filizlenen korkaklığa... Elimizden alman hayata bakıyorduk... Güneşli günlerimize, umut dolu sabahlara, eğlenceli bahar akşamlarına... Sönen anılarımıza bakıyorduk, ölen hayallerimize, yıkılan düşlerimize... Sönen anılarımızı, ölen hayallerimizi, yıkılan düşlerimizi yüklenip yorgun bir şilep gibi bizden uzaklaşan şehrimize... Şehrimizle birlikte yitirdiğimiz kendimize bakıyorduk..."

YAZAR:AHMET ÜMİT 

YAYINEVİ: EVEREST

SAYFA SAYISI:560

YORUM:Bu muhteşem polisiye kitabı okuduğum için öncelikle çok mutlu olduğumu söylemeliyim .
Her sayfası zekice yazılmıs bir kitap. Bu kitap bana Dan Brown'un melekler ve şeytanlar kitabını anımsattı.
Okurken size bir şeyler katacak bir kitap her sayfası dolu dolu ve bilgi yüklü.

Başkomiser Nevzat ve yardımcıları Ali ve Zeynep bir Atatürk büst'ünde cesetle karşılaşırlar ve kurbanın avuç içinde bir sikke vardır. 

Bu amansız katiller öldürdükleri her kurbanı İstanbul'un en eski tarihi mekanlarına bırakıyorlar her kurbanın  avucunda farklı sikkeler var ve her sikke de İstanbul la ilgili yepyeni şeyler öğreniyoruz.Bize İstanbul tarihini bu şekilde güzel bir kurguyla anlatan bu kitabın en güzel yanı da bu olsa gerek.
Uzun ve kalın bir kitap olmasına rağmen bir solukta okunacak bir kitap. Hem harika bir polisiye hemde İstanbul'un tarihini öğreten bu essiz romanın her sayfasını merakla okudum.

Polisler bu zeki katillerin peşindeyken başkomiser nevzatın çocukluk arkadaşları ve sevdiği kadını da ele alıyor biraz aşk ve güzel bir dostlukta okuyoruz.

Her öldürülen kisi ile hep farlı bir tahminde bulunuyorsunuz katil bu tamam dediğiniz anda kitap size bir  ters köse yapıyor ve her şey değişiyor . Sonu da çok güzel bir sürprizle  biten bu kitabı mutlaka okumalısınız.

İstanbul'a bir kaç kere gittim ve çok az bir bilgiye sahip olmama rağmen kitap beni oldukça etkiledi  ve kısa bir süre sonra tekrar ziyaret etmeyi çok istiyorum eğer İstanbul da yaşıyorsanız bence mutlaka okumalısınız :)

PUAN:5.0

26 Kasım 2016 Cumartesi


DAVINCI ŞİFRESİ KİTAP YORUMU :

ARKA KAPAK YAZISI:

Langdon bu garip bağlantıyı açığa çıkarınca tehlike artar. Cinayete kurban giden müze müdürü de, Sir Isaac Newton, Botticelli, Victor Hugo, Da Vinci ve aralarında diğer ünlülerin de bulunduğu gizli bir kuruluş olan Sion Manastırı Derneği'nin bir üyesidir. 


Langdon, aydınlatmaya çalıştıkları bu tehlikeli sırrın yüz yıllardır tarihin derinliklerinde gizlendiğinden şüphelenir. Böylece Paris ve Londra sokaklarında amansız bir kovalamaca başlar. Langdon ve Neveu, kendilerini, atacakları her adımı önceden bilen esrarengiz olduğu kadar da çok zeki olan bir adamla karşı karşıya bulurlar. Eğer bu karmaşık bilmeceyi çözemezlerse Priory'nin büyük yankılar uyandıracak bu çok eski gerçeği ebediyen kaybolacaktır.


YAZAR: DAN BROWN

ÇEVİREN:PETEK DEMİR

YAYINEVİ: Altın Kitaplar

SAYFA SAYISI: 495

YORUM: Yorumuma resimdeki ufaklıktan bahsederek başlamak istiyorum. Adı Badem olan bu kedicik ya kitaplara aşık yada düşman ben bilemedim :)normalde bana çokta yüz vermeyen kedi odama geldiğinde kitap okuyor olursam eğer hemen yanıma gelip sevgi krizlerine giriyor .Kitap okumama izin vermiyor.gelip oturuyor kitabımın üstüne. Böyle  bir anı bu kitapta yakalamışken fotoğraflamak istedim ve bu yorumun fotoğrafı bu olsun dedim :)

  Kitaba gelecek olursak da ;
  Davinci Şifresi mükemmel ötesi bir kitaptı benim için .Bir an bile kitabın heyecanı dinmedi. Her bölümde ayrı bir heyecan vardı. Langdon ve Neveu kitap buyunca Neveu nun büyükbabasının  çok zekice düşünülmüş bilmecelerini çözüyor ve her bilmeceyle birlikte  bir sır çözülüyor . Bu bilmeceler onları asıl sırra götürüyor.Ve bu asıl sırra giden yolda başlarına bir sürü olay geliyor. 

 Kitabın en çok insana bilgi veren yönünü sevdim aslında ben. Kitapta bir konudan bahsediliyor ama siz o konu hakkında bir bilgiye sahip değilseniz bile yazar size, onu kitabın içinde yedirerek anlatıyor. Bu benim çok ama çok hoşuma gitti. Yalnızca kitapta geçen yerlere internetten baktım o kadar onun dışında hayal etmesi kolay çok akıcı bir kitaptı. Bu kitabın yeni basımında kitapta geçen mekanların resimlerini, kitabın en arka sayfalarına koymuşlar. Kitabı yeni alıp okuyacaklar için diyorum her seferinde internetten araştırmak istemezseniz yeni basımı edinebilirsiniz sizin için okuması daha keyifli olabilir :)

  Ne zaman ne olacağını tahmin edemediğim okumaktan çok keyif aldığım  bu kitabı herkese şiddetle tavsiye ediyorum :)

Şimdiden iyi okumalar dilerimmm herkeseee :)

PUANIM: 5.0




24 Kasım 2016 Perşembe


HARRY POTTER VE LANETLİ ÇOCUK KİTAP YORUMU :

ARKA KAPAK YAZISI:Harry ait olduğu yerde durmayı reddeden bir geçmişle boğuşurken, en küçük oğlu Albus da istemediği bir aile mirasının yükünü omuzlarında taşımakta zorlanır. Geçmişle gelecek uğursuzca iç içe geçerken hem baba hem oğul tedirgin edici bir gerçeği, bazen karanlığın beklenmedik yerlerden geldiğini öğrenir.

"Harry Potter ve Lanetli Çocuk", J.K. Rowling, John Tiffany ve Jack Thorne'a ait yeni bir özgün hikâyeden yola çıkarak Jack Thorne'un yazdığı yeni bir oyun. Bu oyun sadece sekizinci Harry Potter hikâyesi değil, aynı zamanda tescilli olarak sahneye koyulan ilk Harry Potter hikâyesi. 30 Temmuz 2016'da Londra West End'de gerçekleşen prömiyerin hemen ardından Sahne Metni Özel Baskısı, dünyanın dört bir yanındaki okuyucuları Harry Potter, arkadaşları ve ailesinin devam eden yolculuğuyla buluşturuyor.

YAZAR :J.K ROOWLİNG , JACK THORNE , JHON TİFFANY

ÇEVİREN:SEVİN OKYAY,KUTLUKHAN KUTLU

YAYINEVİ: YKY YAYINLARI

YORUM:  Bu hikayede Albus severus Potter'in hikayesi işlenmektedir. Harry kırklı yaşlarında  büyücüler dünyasını kurtaran ünlü bir adam olarak yaşamaya devam ederken Ginny Weasley ile evlidir ve üç çocukları olmuştur.

Albus severus,james ve Lily Potter 

Albus  daha ilk yılında hogwarts'dan oldukça sıkılmıştır. Babasının ünlü olmasından sıkılmıştır ve Slytherin'e seçildiğinden beri yolunda giden tek şey artık en iyi arkadaşı olan Malfoydur. Draco Malfoy'un oğluyla oldukça iyi anlaşan küçük Potter ve Malfoy bir maceranın peşine düşerler . Haksızlık olduğunu düşünen Potter yıllar önce babasının hata yaptığını ve Cedric Diggory'nın ölümünde babasının suçu olduğunu düşünür.Babasına kendini kanıtlamak için arkadası malfoyla yıllar önce üç büyücü turnuvasında ölen Cedric Diggory'i zamanda geri giderek hayata döndürme çabaları içinde fantastik bir yolculuğa başlarlar. Ama yapılan hatalarda bir çok alternatif dünya gören bu ufaklıklar tarihteki ufacık değişikliklerin Lord Voldemort'un iktidarındaki karanlık zamanlara dönmeleri ile ne kadar büyük bir yanlış yaptıklarını fark ederler ve şimdiye dönerler ama bir sorun vardır. Artık Lord Voldemort'un çocuğu  olduğunu öğrenen bakanlık çok tedirgindir ve bu çocuğu arayan bakanlık bakalım bulabilecek mi ?  Voldemort'un çocuğu'da zamanda yolculuk yaparak Lord Voldemort'un yaşadıgı şekilde tarihi değiştirip babasına kavuşmak ister. Bu amansız macerada Potter'lar ve sihir bakanlığı tehlikededir. Bakalım bu maceranın devamı nasıl ? :) 

Arkadaşlar yıllar sonra bu dünyaya tekrar girebilmek mükemmel bir şey . Ben çok severek okudum ve  Harry potter hayranlarına kesinlikle tavsiye ederim şimdiden iyi okumalar :)

PUAN:5.0




20 Kasım 2016 Pazar

BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU:

ARKA KAPAK YAZISI:Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı uzun öyküsünü 1920'li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun "gönderen"inin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: "Sana, beni asla tanımamış olan sana". Kadın büyük tutkusunu hep bir "bilinmeyen" olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu aşk öyküsünde "taraflar" değil, sadece tek bir "taraf" vardır. Böylesine, gerçek anlamda aşk denilebilir mi? Zweig okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor. Bu yeni yolculuğun sonunda "mutlak aşk" kavramının şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal!

YAZAR: STEFAN ZWEİG

ÇEVİREN:ENVER GÜNSEL

YAYINEVİ:TUTKU YAYINLARI

SAYFA SAYISI:76

YORUM: Zweig tartışmasız modern klasiklerin en önemli isimlerinden biri.

Bir çocuk  ve çocukluk aşkı 25 yaşlarında genç bir yazar. Ne kadar masum bir aşk  karşılıksız aşkın en güzel örneği fedakar bir çocuk, fedakar bir genç kıza dönüşüyor ve sonra fedakar bir anne.

Hikayemiz yazar R. nin evine gelmesi ve hayranlarından gelen mektupları karıştırmasıyla başlar ve Sonunda bir mektuba denk gelir ve başlar okumaya.

Beni asla tanımayan sana diye başlayan bu güzel romanda yazarımızın haberi olmadan bir kadının bir çocuğun hayatını nasıl etkilediğini  anlatıyor.

Mektubu yazan kadın bir gün yazarın kendi binasına taşınmasıyla bu küçük kız  25'li yaşlardaki bu genç yazara aşık olur ve uzaktan uzaktan onu o kadar sever ki bir gün taşınmak zorunda kaldıklarında o kadar üzülür ki bitap düşer .Fakat bu küçük kızımız gün gelir 18 yaşlarında bir genç olur ve aşkının peşine düşer . Bu genç kadın zaman zaman artık bu yazarla belirli yerlerde karşılaşırlar ama bir gece  bu genç kızımız hamile kalır ama yazar hiç bir şeyden haberdar değildir  bu genç kızın zamanında aynı binada oturduğu o sevimli kız çocuğu  olduğunu bilmemektedir.

Hamile kalan bu kadının yaşam  öyküsü ve ölen çocuğunun başında ki bu mektubunu okuyoruz. 
Bizlerde bilmeden kimlerin hayatlarını kirletiyoruz dostlar..  

Ben çok sevdim harika bir öykü kesinlikle okumalısınız . :) 

PUAN:5.0

19 Kasım 2016 Cumartesi

   ADALETİN GİZLİ MEZARLIĞI KİTAP YORUMU :

ARKA KAPAK YAZISI :Hayatımda sadece tek bir kez başka birinin çığlıklarının devametmesi için yalvardığımı hatırlıyorum; annemin... Onun çığlık dahiolsa ufacık bir ses daha çıkartması ve yaşam belirtisi vermesi içindua ediyordum...

Şimdi yaşça çok daha büyüğüm ve bir melek mi yoksa bir canavar mı olduğumu artık bilmiyorum.

Yıllar önce Bosna Savaşı sırasında annesinin ve iki kız kardeşinin askerler tarafından tecavüz edilerek öldürülmesine tanıklık eden intikam yüklü bir rahip ile parçalanmış bir aileye mensup uyuşturucu bağımlısı bir kadının yollarını kesiştiren,sarsıcı ve akıllara durgunluk veren bir roman..




YAZAR: TED DEKKER

ÇEVİREN:ÖZLEM GÜLTEKİN

YAYINEVİ: MARTI

SAYFASAYISI:480

YORUM: Selamlar herkese ilk kez bir Ted Dekker kitabı okudum. Belki yanlış  bir kitaptı ama pek sevdiğim söylenemez.

Daha küçük bir çocukken Bosna'da yaşayan Danny Sırpların o dönemdeki vahşetine şahitlik etmekte ve bir gün kapılarına gelen üç Sırplı tarafından annesi ve kız kardeşlerine tecavüz edildiğine şahitlik eder.Ve orada o küçücük yaşında o üç Sırplıyı öldürür  o zaman kararını verir tanrının eli ve adalet dağıtıcısı olan bir papaz olacaktır.

Hikayeye başlarken daha kim olduğunu bilmediğimiz bir kadın karakterin  ağzından yıllar sonrasını anlatan bir  hikayeye başlıyoruz bu kadın Renee.

Yıllar geçiyor ve birden karakterimiz Danny büyüyor otuzlu yaşlarda bir papaz olarak karsımıza çıkıyor . Bu arada da Renee uyuşturucu kullanan ve satıcılardan kaçan genç yirmili yaşlarının başında bir genç kız  ve Renee'i bu karanlıktan kurtaran bir kahraman.

Renee ve Danny nin yolları bir şekilde kesişir ve Renee , Danny den kendisine bildiği herşeyi öğretmesini ve ölen kocasının intikamını alması için bir fırsat vermesini ister. Renee i eğitirken bir yandan da kendi adaletini dağıtan Danny sucluları öldürmeye devam eder. 

Burada bir parantez açmak isterim çok klişe bir konusu ve çok da etik olmayan bir yapı okuyoruz.
Birinin  bir başkasını yargılaması hatta öldürmesi çokta etik olmayan bir yaklaşım ama bilindik amerikan senaryoları  yani bana göre biraz rahatsız edici bir romandı  dilini ve çevirisini sevmedim. İnanılmaz derecede çok betimlemeye yer verilmiş ve okuru yoruyor.

Olayların geneli bu intikam peşinde koşan Renee ; Adaleti dağıttığına inanan bir rahip ve cinayetler. Sonunda da bir aşk öyküsü olu veriyor kısacası sevmedim ve okumazsanız birey kaybetmezsiniz sizin bana tavsiye edeceğiniz Ted Dekker kitapları varsa yorum olarak bırakın lütfen :) 

PUANIM:3.5

İNSAN NE İLE YAŞAR? KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI: 
   "...Kadın kendisinin olmayan çocuklara duyduğu sevgiyi gösterip ağlayınca, içindeki Tanrı'yı gördüm. O anda 'İnsan ne ile yaşar' anladım. O an, Tanrı'nın son dersini verdiğini ve beni bağışladığını anladım. O anda üçüncü kez gülümsedim."

"...İnsan Tanrı'yı daha iyi anladıkça, O'nu daha iyi tanır. Tanrı'yı daha iyi tanıdığı zaman da, O'na daha yakınlaşır, böylece O'nun iyiliğini, merhametini ve sevgisini daha iyi örnek alabilir..."

"...Uşak küreği aldı. Pahom'un içine sığabileceği büyüklükte bir çukur kazdı ve onu gömdü. İki metreden az bir toprak parçası Pahom'a yetti de arttı bile."



YAZAR: L.N TOLSTOY

ÇEVİREN: KORAY KARASULU

YAYIN EVİ: TÜRKİYE İŞ BANKASI

SAYFA SAYISI:100

YORUM: Öncelikle belirtmek isterim ki bu kitabın bende olan basımında arka kapağında  sadece yazar ve kitabı çeviren kişi hakkında bilgi verildiğinden, bir fikriniz olsun diye arka kapak yazısını alıntı yaptım.
 İnsan ne ile yaşar ders veren birbirinden güzel 4 hikayeden oluşan güzel mi güzel bir klasik roman.

Yazar kitaba ilk hikayenin ismini vermiş ve bence çokta güzel yerinde olmuş ayrıca dört hikayeden benim en sevdiğim öykü ilki oldu.

  Hikayelerin hepsi çok anlamlı merakla okuduğum, ne olacak? yazar buradan nereye varacak ? diye  merakla okuyup çok kısa bir sürede bitirdiğim hikayelerdi ve bu hikayeler böyle devam edip gitseydi de hiç sıkılmadan kaç sayfa olursa olsun okuyacağım güzellikte hikayelerdi .

  Her hikayeden çıkarılabilecek dersler vardı ve aralarda altı çizilmelik hayatımıza katkısı olacak bir çok söz, düşünce vardı. Hikayelerin hepsi dini içerikliydi ve verilmek istenen düşünceler hikayelerin içinde çok güzel yedirilmişti . İnsan ne ile yaşar bence herkesin okuması gereken harika bir klasikti.Herkese tavsiye ederim okuduğunuza  pişman olmazsınız :)


Yorumu en  sevdiğim hikayede yer alan  bir sözle bitirmek istiyorum.
    ''İnsanlar  sadece kendi hayatları için kaygılandıklar, kendilerini, kolladıkları için yaşar sanırdım, oysa onları yaşatan tek şey sevgiymiş.Seven insan Tanrı'nın, Tanrı da onun içindedir, çünkü Tanrı sevgidir''

Şimdiden herkese iyi okumalar diliyorum :)

PUANIM :5.0

 MELEKLER VE ŞEYTANLAR KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI :Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon efsanevi gizli örgüt Illuminati'nin -Galileo zamanından beri Katolik Kilisesi'nin bağnaz inançlarını lanetleyerek bilimin yararlarını yücelten- hala faaliyette olup cinayetler işlediğini öğrenince şok geçirir. Parlak bir fizikçi olan Leonarda Vetra cinayete kurban gitmiştir. Tek gözü oyulmuş ve göğsü örgütün sembolüyle dağlanmıştır. Bilim adamının son buluşu güçlü ve çok tehlikeli enerji kaynağı karşımadde çalınmış ve yeni Papa seçiminin gerçekleşeceği gün Vatikan Şehri'nin altına saklanmıştır. Langdon, Vetra'nın meslektaşı ve aynı zamanda kızı olan Vittoria ile medeniyeti yok olmaktan kurtarmak amacıyla Roma sokaklarında, kiliselerde ve katakomplarda soluk soluğa koşuşturarak 400 yıllık izi sürerek Illuminati'nin izini bulmaya çalışırlar. 

Brown bu romanda tıpkı bir hokkobaz gibi havaya yüzlerce top fırlatıp hiçbirini yere düşürmeden okuyucuyu inanılmaz bir gerileme sürüklüyor.

YAZAR:DAN BROWN

ÇEVİREN: PETEK DEMİR

YAYINEVİ: ALTIN KİTAPLAR

SAYFA SAYISI: 575

YORUM: Merhabalar herkese, Dan Brown'un en sevdiğim kitabı melekler ve şeytanlar , ayırım yapmaksızın hepsi çok güzel kitaplar ve benim en sevdiğim yazar.

Kitabı okuyacak olan kardeşlerime söylemek isterim ki girişteki gerçekler bölümünü okumalısınız.

Dan Brown'un daimi karakteri Robert Longdan bir gece yarısı bir telefonla uyanır ve  duyduğu şey ile ilgilenmeden çok sinirlenerek kapatır. Sabaha karşı bir saatte arayan bu kişi ısrarcıdır.Telefonu kapatan Robert, bir fax geldiğini görür ve gördüğü şey ile adeta çarpılır.

Bu fax üzerine karakterimizi özel uçakla birkaç saat içinde  İsviçre'deki CERN'a götürürler ve macera başlar. Robert, işlenen bir cinayetin peşine düşer. Bu macera Vatikan'da sona erecek olan eşsiz bir gizemi barındırır. İlluminatiye ilgisi ve merakı olan arkadaşlarımızın bildiği üzere Dan Brown,  bu tarzda yazan eşsiz bir yazar.
CERN'da işlenen bir cinayet, kurbanın geçmişi ve üzerindeki Illuminati işareti Robert'ı oldukça heyecanlandırır. Kurbanın kızı Bayan Vetra ile Vatikan'ın gizemli girilemez arşivlerine kadar çok derin bir süreç başlar. Kurbanı öldüren örgüt, Vatikan' daki papa seçimlerinde yer alan din adamlarını kaçırarak Hristiyanlığı büyük bir tehlikeye sürüklemektedir. Aynı zamanda bu örgütün CERN'dan çaldığı çok önemli bir şey bulunmakta. İşte görev: ya bu çok gizli ve çok tehlikeli maddeyi bul ya da kaçırılan din adamlarının peşine düş. Bu kitabı bir solukta bitireceksiniz.

Kitapta bahsi geçen mekanların gerçekle uyumlu olması okuyucuyu heyecanlandırıyor. Harika bir zeka ürünü olduğunu düşündüğüm kitap, aynı zamanda güzel bir kültür kaynağı. 

Kitabı şiddetle öneririm. Şimdiden iyi okumalar! Bize yorum yazıp, takip etmeyi unutmayın :) 

PUANI:5.0



13 Kasım 2016 Pazar

 HER GÜN KİTAP YORUMU

ARKA KAPAK YAZISI:

     Her gün farklı bedende. Her gün farklı hayatta. Her gün aynı kıza âşık.


Uyandım. Anında kim olduğumu anlamam gerekti. Mesele sadece bedenim de değil… gözlerimi açtığımda kolumun renginin açık mı koyu mu olduğu, saçımın uzun mu kısa mı olduğu, şişman mı zayıf mı olduğum, kız mı erkek mi olduğum, yara bere içinde mi yoksa pürüzsüz mü olduğum… Her sabah farklı bir bedende uyanıyorsanız, vücut en kolay alışılan şey. Kavraması güç olabilen ise bedenin önceden yaşamış olduğu hayat. Her gün başka biriyim. Ben, kendimim; kendim olduğumu biliyorum ama ayrıca başka biriyim de. Hep böyle olageldi.

"Yepyeni, eşsiz, komik ve canınızı acıtacak kadar dürüst. Levithan, insanın kendisi gibi hissedememesi ve nereye ait olduğunu bilememesine dair ikilemi müthiş bir şekilde kaleme almış. Bu kitabı okumakla kalmadım, âdeta içime çektim."
-Jodi Picoult, #1 New York Times çoksatan yazarı-

"Levithan, okuyucuları ele geçirecek, karşı konulmaz bir eser yaratmış… Her Gün, bir üslup denemesi ve hayal gücü deneyi…"
-Booklist-

A'nın arkadaşı yok. Ebeveyni yok. Ailesi yok. Mülkü yok. Evi bile yok. Çünkü her gün başka birinin bedeninde uyanıyor. Her sabah farklı bir yatak. Farklı bir oda. Farklı bir ev. Farklı bir hayat.

Rhiannon'la tanıştığı anda ona âşık olan A için, gece çöktüğünde her şey sona ermiştir. Çünkü hiçbir zaman bir insanın bedenine ikinci kez girememektedir. Ancak A, genç kızı aklından çıkaramayınca ve Rhiannon onun yaşama sebebi haline gelince her gün, farklı hayatlar yaşamış farklı bedenlerde ona geri dönmeye çalışacaktır. Bir de onu aşkına inandırmaya...

YAZAR : David Levithan

ÇEVİREN : Derya İmer Aydınlık

YAYINEVİ : Pegasus

SAYFA SAYISI : 335

YORUM: Arka kapak yazısında kitabın konusundan oldukça açık bahsedilmiş. Karakterin adı A her gün başka bir bedende uyanan cinsiyeti olmayan ruh gibi bir şey. 

Arka kapak yazısına bakıldığında beklentiyi çok yüksek tutan, oldukça güzel, merak uyandıran bir kitap gibi dursada kitabı okuduğumda hayal kırıklığına uğradım. Belki yaşımdan dolayı yaşadığım bir hayal kırıklığıydı bu ama ben bu kitabın daha çok lise çağındaki okurlara hitap ettiğini düşünüyorum. Çünkü A'nın içine girdiği karakterlerin hepsi 16 yaşında ve liseli. E haliyle de kitap genel olarak lisede geçiyor ve liselilerin sorunlarını ele alıyor. 

  Kitapta ara ara A'nın yaşam tecrübesinden kaynaklı özlü sözler okumakta mümkün ama karakterin olanları anlatırken birden uzun uzun felsefe yapması benim biraz garibime gitti açıkçası.

  Dediğim gibi lise çağındaki okurların bu kitabı okuyup keyif alacağından eminim. Farklı bir konusu olduğundan keyifle okuyacağınızı düşünüyorum.

Şimdiden iyi okumalar :)


PUANIM: 3.7