function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

30 Eylül 2018 Pazar


YABANCI KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK YAZISI:

"Albert Camus"nün ( 1913-1960) en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş ve hala en çok satan kitaplar arasında yer alan "Yabancı", aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtı. Ölümün egemen olduğu bir "varlık"ın en anlamsız olgularını saçma bir düzensizlik içinde yaşayan bu romanın başkişisi "Meursault", bir simge kahraman değildir, "adı" olmayan bir "Yabancı"dır; bu eksik kimlik, gerçeklikten algıladığı şeyi yapılandıramayan, yeniden örgütleyemeyen, ama gerçekliğin yankılarını yakalamaya çalışan bir boş bilincin imgesidir. Onun kayıtsızlığı ve edilgenliği, işte bu boş bilincin ürünüdür. Yabancı, büyüleyici gücünü, içinde barındırdığı trajedi duygusuna borçlu: Bir türlü ele geçirilemeyen anlamın sürekli aranması, bilinç ile toplumsal dünya arasındaki çatışma... Camus'yle buluşanların hiçbiri, onunla karşılaşınca hayal kırıklığına uğramamıştır. "Mutluluk, bir yerde ve her yerde hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir," der Camus. Giderek daha çok sevilen bir yazar olması, onun bu sevgisinin yansımasından başka bir şey değildir.

YAZAR: ALBERT CAMUS

ÇEVİREN: SAMİH TİRYAKİOĞLU

YAYINEVİ: VARLIK YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 117


YORUM: 

Herkese merhabalar bu gün size Camus'nün en ünlü eseri Yabancı'yı anlatmaya çalışacağım. Yabancı çok enteresan bir kitaptı, bana biraz Alman yazar Zweig'ı anımsattı. 

Karakterimiz hiçbir şeye tepki vermeyen duygularını yaşayamayan birisi. Kitap, "Bugün annem öldü ya da dün. " diye başlıyor. Bu cümle aslında koca kitabı anlatmaya yeterli. Ben kitabı sevdim fakat o kadar abartıldığı kadar etkileyici bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Tabi ki okumalısınız kült olmuş güzel bir eser fakat beklentinizi çokta yükseltmeyin derim. 

Kitaptaki kahramanımızın ölüme mahküm edilmesi ve bunu nasıl karşıladığını, ölüme olan bakışını okuyoruz. Kitap zaten incecik küçük bir Novella  çok fazla detaya girip sizi sıkmak okuma zevkini etkilemek istemiyorum. Elinizde varsa okuyun güzel zaman geçireceğinizi düşünüyorum. Kitabın çok fazla övülmesi benim beklentimi çok yükseltti sanırım o yüzden ben kitabı çokta övemiyorum. Bana ortalama geldi. Sizde okuyun ve yorumlarınızı bize yazın. Hoşça kalın.


PUAN: 3.5

21 Eylül 2018 Cuma

İKİ ŞİİRİN ARASINDA KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:
Yaşamın uzamış anlarından kurduğu öykülerini okura emanet eden bir yazar Yekta Kopan. Ruhumuza nereden sızdığını bilmediğimiz yüzleşmelerin izdüşümleri onun kaleminden bize ulaştığında kendi hesaplaşmalarımıza dönüşür. Farkına bile varmadığımız küçük anlarımız, yaşamımıza dağılır, genişler, sonra da hep sürer. Ya bir Yekta Kopan öyküsüdür onlar artık ya da unutulmuş bir yerde yazarlarını beklemişlerdir. 

Zam çok fena bir şey. Babam her sabah, "Allah belalarını versin, yine zam yapmışlar şerefsizler!" diyor. Sinirle atıyor gazeteyi yere. "Düzgün koysana şunu!" diyor annem, yerden kaldırıp katlıyor. Ona kalsa boş yere para veriyoruz bu kâğıt parçalarına, zaten hep insanın içini karartan haberler veriyorlar. "Bir zevkim var şu yalan dünyada, ona da karışma kadın!" diyor babam. Annem yeleğinin eteklerini çekiştiriyor. Öyle işte, dünya yalan.

YAZAR: YEKTA KOPAN

YAYINEVİ: CAN YAYINLARI

SAYFA SAYISI:136

YORUM: Hepinize merhabalar. Bugün size çok sevdiğim bir öykü kitabını tanıtmak istiyorum. Ben çok öykü okuyamasam da bu kitap benim favori öykü kitabım oldu. Kitapta çok güzel konular işlenmiş herbiri bir kitap yazılacak öykülerdi. İnanılmaz yalın akıcı bir dili vardı yazarın. 

Özellikle kitaba ismini veren öykü "İki Şiirin Arasında" inanılmaz duygusal bir öyküydü. Bu kadar duygu yüklü başka bir şey okuduğumu hatırlamıyorum. 

Her öyküden uzun uzun bahsetmeyeceğim ama içinde hiç sevmediğim öykü olmadı diyebilirim. İçindeki öyküler şu şekilde: 

*Şakılar seni söyler

* "Aşkın ne olduğunu bilmiyorsun"

* Tommiks gelse kurtaramaz bizi

*Öğretmen

*İki şiirin arasında

*Bir saat yolculuk

*Amcamın yaşama çabası

*Daha önce tanışmış mıydık ?

*Şerbetçi

*Güneşi son olarak Phra Keo'da gördüm

*Giriş cümlesi 


İşte böyle her öyküden bahsedip sizi asla sıkmak istemem ama her öyküde yer alan ana tema müzik ve yazmak üzerine bu yüzdende çok sevdim. Öykü okumayı seven herkese tavsiye ederim iyi okumalar. Hoşça kalın. 



PUAN: 5.0

18 Eylül 2018 Salı

KÜN KİTAP YORUMU:


ARKA KAPAK YAZISI:  "Ankara Çayı, bağrına şefkatle basıp muhafaza ettiği sivrisinek larvalarını usul usul kabuğundan salıyor, evlâd-ı haşerattan dokunmuş vızıltı pikesini, ana avrat sövmüşmüş sövmemişmiş hiç aldırmadan civardan geçenlerin burun deliklerine, kulak memelerine doğru sallıyordu. Şımarık şımarık bahar müjdesi vereceğiz diye uçuşan kavak pamukları, terli enselere, çıplak alınlara yapışıp kaşındırarak milleti illet ediyordu. Börtü böcek antenini sallıyor, kıllı bacaklarını sıvazlıyordu. Danaburnu topraktaki tohuma, uçuç böceği yapraktaki bite, tırtıl yaprağa, solucan toprağa saldırıyor, peygamberdevesi alayına saldırıyordu. Çocuk yaşta beyaz bulutlar havai gökyüzünde uzun eşek oynuyor, kararsız tavırlarla kâh yavşayıp kıç kıça sokuluyor, kâh gâvur görmüş gibi kopup birbirlerinden uzaklaşıyorlardı.
Bahar gelmişti."
Kün, yani 'Ol'...Neleri neleri olduran bir roman, Kün. Ölülerin daha da ölebildiği -ya da tam ölemediği-, cami imamıyla ateistin birbirini 'aydınlatabildiği', köpeklerin (hem de Konya ağzıyla!) konuşabildiği, el kadar oğlanın kendisine el kaldıranı haşat ettiği bir âleme kapı aralıyor. Şerefsizler şerefsizliğin gözüne vuruyorlar, 'iyiler' canını dişine takıyor, feleğin zarı hepyek de gelse bir bakıyorsunuz altı kapı alıyor.
Sezgin Kaymaz, kendine özgü üslûbu ve hâlesiyle, yine eğlenceli ve ürpertili bir hikâye anlatıyor. Anlattığı hikâyenin heyecanıyla anlatışın neşesi yine birbirini coşturuyor.
'Sıradan' denen insanların 'sıradan' denen hallerinin ve dillerinin usta yazarı, Angara'nın kıyısına, rengâhenk bir Konya dekoru kuruyor ayrıca - Eski Konya. Eski taşra yaşantısı… Sezgin Kaymaz'ın gizemine, mizahına, olay örgüsüne, anlatıcılığına tutulanlar kadar, 'yerliliğine' de tutulanlar yok mu? Kün, her zevke yetişiyor, her şeyi olduruyor!


YAZAR: SEZGİN KAYMAZ

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 479

YORUM:  Herkese merhabalar. Bugün size çok merak ettiğim görür görmez kapağına aşık olduğum bir kitabı anlatacağım. Kün. Kün gerçekten güzel bir kitap fakat tarz olarak bana çok uyan benim okumaktan hoşlandığım tarzda bir kitap değildi. 

Bunun bir çok nedeni var ama kesinlikle kötü kurgu yada başka her hangi bir hatadan değil. Ben çok dini kitaplar okumayı cami imamları, ölüler bunlar benim hoşlandığım okumaktan zevk aldığım ögeler değil, bu yüzden çok sevemedim. Ama kurgu çok sağlamdı, yazar hiç beklenmedik bambaşka hayatları bir birine çok güzel bağlamış.Bir de kitapta Çeto vardı amanın ne tatlı bir köpekti o ya. Çeto için bile okuna bilecek bir kitap. İslamın çok vurgulandığı böyle dini kitapları seviyorsanız kesinlikle alın okuyun derim. Hadi kitaba geçelim. 


Kitap Konya ve Ankara arasında mekik dokuyor. Ankara'da Mamak yakınlarında bir yerde Yeşil Bayır mahallesinde başlıyor. Hacı Naci Kalaycı bir gün rüyasında mübarek bir zatın kendisine bir yer göstermesi üzerine karakter burayı aramaya koyuluyor. Rüyasında gördüğü yeri bulduğu zaman rüyamdaki zat "Burası senin" dediği için Hacı Nacı Kalaycı da buraya deyim yerindeyse resmen çöküyor. Burada yavaş yavaş yerleşik hayatta geçen sakinler var ve bu topaktan oldukça çok paralar kazanılıyor. Gel zaman git zaman atık Hacı Naci'ye bu alan yetmez ve karşıdaki mezarlığa göz diker. Kimsenin gelip gitmediğini gözlemler ve burayı yeğenlerine yıktırıp orayı da ticaret amaçlı kullanmak ister. Burada yatan ölülerde Hacı Amcamıza musallat olurlar. Bu musallat olma kısmı bazen çok komik olabiliyor gerçekten. Mizah dolu sahnele vardı. 

Kitabın Konya ayağında da durmadan dayak yiyen ne Annesine ne Babasına benzemeyen sapsarı bir çocuğumuz var. Bu çocuğun Konya'da ki Çeto ve Hüdai ağa ile karşılaşması ve bu üçlünün yaşadıkları anlatılıyor. 

Kitap çok katmalı çok fazla koldan çok fazla yaşam inceleniyor. Bu başta kafanızı karıştıra bilir ama zamanla alışıyorsunuz. Ben Sezgin Kaymaz okumayı çok seviyorum bu kitabıyla elektirigimiz tutmamış olabilir ama olsun en Sezgin Hocayı okumaya devam edeceğim. Şimdiden iyi okumalar. 

PUAN: 3.5



FAHRENHEİT 451 KİTAP YORUMU :


ARKA KAPAK YAZISI :   


Yazılmış en iyi bilimkurgu romanı. İlk okuduğumda, yarattığı dünyayla kâbuslar görmeme sebep olmuştu. -Margaret Atwood


Öyle bir eser ki, hakkında ne söylesem eksik kalır. -Neil Gaiman


Hugo En İyi Roman Ödülü
Prometheus Şeref Kürsüsü Ödülü



Ray Bradbury sadece bilimkurgunun değil fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından biri. Bilimkurgunun iyi edebiyat da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazar. Yayımlandığı anda klasikleşen, distopya edebiyatının dört temel kitabından biri olan Fahrenheit 451 ise bir yirminci yüzyıl başyapıtı.


Guy Montag bir itfaiyeciydi. Televizyonun hüküm sürdüğü bu dünyada kitaplar ise yok olmak üzereydi zira itfaiyeciler yangın söndürmek yerine ortalığı ateşe veriyordu. Montag'ın işi ise yasadışı olanların en tehlikelisini yakmaktı: Kitapları.


Montag yaptığı işi tek bir gün dahi sorgulamamıştı ve tüm gününü televizyonla kaplı odalarda geçiren eşi Mildred'la beraber yaşıyordu. Ancak yeni komşusu Clarisse'le tanışmasıyla tüm hayatı değişti. Kitapların değerini kavramaya başlayan Montag artık tüm bildiklerini sorgulayacaktı.


İnsanların uğruna canlarını feda etmeyi göze aldığı bu kitapların içinde ne vardı? Gerçeklerin farkına vardıktan sonra bu karanlık toplumda artık yaşanabilir miydi?


Fahrenheit 451, yeryüzünde tek bir kitap kalacak olsa, o kitap olmaya aday.


Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik. Etrafa bakındım. Ortadan kaybolduğunu kesinlikle bildiğim tek şey, on-on iki yıldır yaktığım kitaplardı.


YAZAR : Ray BRADBURY

ÇEVİREN : Dost KÖRPE

YAYINEVİ : İthaki Yayınları

SAYFA SAYISI : 202

YORUM : Herkese merhabalar uzun bir aradan sonra tekrar bir kitap yorumlamaya geldim. Adını kitap kağıdının tutuşup yandığı dereceden alan Fahrenheit 451 bir distopya romanı. Oldukça uzun bir yaşam süren ve bir çok yazara ilham olmuş yazar, Ray Bradbury bu kitabı televizyonun yeni çıktığı, aynı zamanda da soğuk savaşın hüküm sürdüğü, 1950'lerde yazmış. Televizyonun icadıyla kitap okuyanların sayısında büyük bir düşüş yaşanmış hatta o zamanlar şu espri yapılırmış :
"Eskiden kimin evde olduğunu ışıkların açık olduğundan anlayabilirdiniz; şimdiyse ışıkların kapalı olmasından anlaşılıyor.''

  Televizyonlar küçük ve siyah beyaz olduğundan daha net görebilmek için insanlar ışıklarını kapatırmış.

  Bu durumun farkında olan yazar artık kimsenin kitap okumayacağı düşünerek bu kitabı yazmaya başlamış. Başka çok farklı isimlere sahip kitap, en son yazarın bir itfaiye şefini arayıp kağıdın kaç derece tutuştuğunu sormasıyla en son ki ismi olan Fahrenheit 451 ismini almış.

Kitabın konusuna gelecek olursak ;

 Kitapta geçen  zamanda kitap okumak yasak. Ve evinde kitap bulunduranlara çok ağır bir ceza var. Görevleri yangın söndürmek değilde  yangın çıkarmak olan itfaiyeciler ihbar sonucu kitap bulunan eve gidiyorlar ve kitapları yakarken evi de yakıyorlar İşin garip yanı bunu yaparken hiç bir suçluluk duymuyorlar, bu onlara eğlenceli geliyor.

Bu itfaiyecilerden biri olan Montag evli ve bütün gün evde televizyon izleyen eşinden başka kimsesi yok. Yaptığı işi iyi ve istikrarlı yapmasından dolayı da iş yerinde oldukça sayılan biri. Bilinçsiz ve çok boş bir hayat sürerken bir gün Montag'ın karşısına 17 yaşında bir kız çıkıyor. Oldukça bilgili ve yaşına göre olgun olan  bu kız konuşmalarıyla  adamın hayatını değiştiriyor. Montag yaptığının ne kadar yanlış olduğunu bu durumun ne zamandır böyle olduğunun ve neden daha önce bunu farkına varmadığını sorgulamaya başlıyor. Böylece bu durumu düzeltmek için harekete geçiyor sonrasında olaylar başlıyor.

 1950 'lerde yazar aslında şuanı hatta bizim yaşadığımız zamanın  biraz daha ilerisini yazmış. O zamandan bu zamana teknoloji çok daha gelişti kitabın yerini alabilecek televizyondan başka şeylerde çıktı buna rağmen kitapların hala hayatımızda olmasına şükrettim ben kitabı okurken. Ya kitaptaki gibi olsaydı durumumuz, ya kitap okumak yasak olsaydı ne yapardık ruhumuzu nasıl doyururduk diye düşünmekten kendimi alamadım. Fakat kitapların hayatımızdan hiçbir zaman çıkmayacağını kimse garanti edemez. Daha biz fark etmeden kitaptaki gibi bir hayatın içine düşebiliriz. Bunun olmaması için daha bilinçli okurlar olmalı ve kitap sevgisini daha çok insana aşılamalıyız bence.

Benim kitap hakkındaki yorumuma gelecek olursak da ; ara ara kitaptan kopmalarım dışında ben kitabı sevdim. Aslında beklentim çok daha yüksekti bu kitaptan ama yine de sevdim akıcı bir şekilde okudum. Distopya okumayı seven herkese de tavsiye ederim. Şimdiden iyi okumalar dilerim . Hoşça kalın.
PUANIM :★★★★