function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

31 Temmuz 2018 Salı

ÜÇ BAŞLI  EJDERHA KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK YAZISI:  


"Leylâ Erbil acıyı, sevgiyi, inancı, ölümü 'estetize' etmekten kaçınır. Kişilerini trajik kahramanlara dönüştürmemeye özen gösterir. Onlar 'Bizhalk'ın üyesidirler: Hatalı, yalancı, duyarsız, çıkarcı, zayıftırlar. Zaaflarını hoş görmez kişilerinin. Tam tersine onlara vurgu yapar. Erbil'de düzenin yandaşları gibi düzenin karşıtları da aynı acımasız 'eleştirel bilinç' önündedirler. Olumlu kişileri bile kurtulamaz eleştirilmekten.
Ahmet Oktay



(...)'Siyasal' bir okumaya son derece açık ve uygun olan Üç Başlı Ejderha, yazarın araya girerek Burmalı Sütun çevresinde yeni bir anlatısal katman oluşturmasıyla, beklenmedik bir kesintiye, bir belirsizleştirilmeye uğratılır. Sorular yanıtsız bırakılmıştır. Geride kalan sadece kötülük ve tarihten devralınmış siyasal cinayetlerdi... 


YAZAR: LEYLA ERBİL


YAYINEVİ: TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI


SAYFA SAYISI: 87


YORUM: Herkse merhabalar bu gün size Leyla Erbil'den okuduğum  ilk kitabı anlatmaya çalışacağım zira baya karışık bir kitap. Kitapta biri gerçek bir olaydan esinlenerek yazılmış bir öykü bir de deneme var. Üç Başlı Ejderha sütunu, Osmanlı, Günümüz Türkiyesi, din gibi bir çok konuyu yazar güzel bir dille eleştirmiş. Benim çok şaşırdığım bilgilerde vardı kitapta. Kitabın okunması zor, bunun nedeni yazım tarzı. Ama alışınca okunuyor, zaten ilk öykü atmış sayfa kadar. 


İlk öyküde ailesi ölen bir kadının ruhsal yaşantısını görüyoruz. Ailesi katledilen bir kadın ve bu kadının bazı şeyleri eleştirmesi, bakış açısının değişikliğini okuyoruz. 


İkinci denemeyse beni gerçekten şaşırttı çünkü pek anlamadım. Bir yazar ve arkadaşlarının anlatıldığı yaklaşık yirmi beş sayfa kadar bir deneme. Kitapta çokça metafor var ve ben bunları anlamamış da  olabilirim bu yüzden denemeyi çok eleştirmek istemiyorum. Bunu doğru bulmuyorum. 


Zamanınız varsa alın inceleyin, okuyun derim. Ben yazarın diğer kitaplarını da okumayı düşünüyorum. Herkese iyi okumalar dilerim. Bizi Youtube dan da bulabilirsiniz.  Hoşçakalın. 



PUAN: 3.0


ZACHARIUS USTA KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK YAZISI: 

Zacharius Usta olağanüstü ince bir işçilikle ürettiği kusursuz saatlerle Cenevre şehrinin gururudur. 


Ünü İsviçre sınırlarını aşıp Fransa ve Almanya’ya kadar uzanmıştır. Saatçiliğin ilerleyen bilime ayak uydurmasıyla, Zacharius Usta da “saat maşası”nı icat eder. Bu icadının ardından kibir başını döndürür. Öyle ya, Tanrı sonsuzluğu yarattıysa, kendisi de zamanı yaratmıştır. 


Ancak günün birinde imal edip sattığı bütün saatlerin ortada görünür bir sebep olmaksızın birden durmasıyla, öfkeli müşteriler evinin kapısını aşındırmaya başlar. Bilimle manevi değerler arasındaki çatışma Jules Verne’in 1854 yılında yayımladığı bu fantastik öykünün ana temasıdır. Kibrine yenilip ölümsüzlüğün peşine düşen ve ruhunu kaybeden Zacharius Usta için çöküş kaçınılmazdır.


YAZAR: JULES  VERNE


ÇEVİREN: ALEV ÖZGÜNER


YAYINEVİ: TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI


SAYFA SAYISI: 49

YORUM: Hepinize merhabalar. Bu kısacık küçücük kitabı ben çok sevdim ilginç bir konusu var. Jules Verne zamanının ötesinde bir yazar ve bunu bu kitapta dahil bir çok kitapta gösteriyor. Ayın sonuna gelmişken, yorulmuşken bu kitap bana bir soluk oldu ve bir solukta bitti. Hadi kitabın konusuna geçelim.

Zacharıus usta bir saat ustası ve bu güzide ustamız çok ünlü. Saatleri yurt dışlarında bile çok ilgi gören rakipleri tarafından kıskanılan ve hatta yaptığı işlere inanamayıp ona büyücü diyenler var.

Bir gün bu ustamızın sağlığı bozulur ve bu hastalıklarla beraber yaptığı saatlerde müşteriler tarafından geri dönmeye başlar. Bu olayla bağlantıyı hemen kurar ustamız ve ruhunu kattığı saatle bozuldukça öldüğünü anlar. Bir nevi ölümsüz olmak isteyen ve sonsuz kadar çalışacak bir saat yapmaya çalışan ustamızın sonu pekte iyi olmuyor. Devamı kitapta hadi bakalım sevdiyseniz koşun ve alıp okuyun derim. Ben bu kitapla özel nedenlerden biraz kavga ettim ama olsun yinede çok güzeldi. Şimdiden iyi okumalar dilerim. Bizi "Sevgili Kitap" adıyla YouTube den de takip ede bilirsiniz hoşçakalın.

PUAN: 4.0


29 Temmuz 2018 Pazar

FARFARA KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK YAZISI: 

Charles M. Schulz der ki mutluluk sıcacık bir köpek yavrusudur.
Hisarlı Ahmet der ki dünya dedikleri bir gölgeliktir.
Neşet Ertaş der ki bu oyun havası değil ya, düğüne giden oynar. Aklı yetenler bu sırrı anlar, aklı
yetmeyenlerin kusuruna bakılmaz.
Misket mızrak, bozlak çatlak bir roman: Farfara.
Ankara kocaman bir patlak kâse, onlar da ateşini almış patlamış mısır,
o yana bu yana sıçrayıp duruyorlar.
Luki'nin romanı bu. Veya Madonna'nın veya Lucky'nin veya Matahari'nin;
kısaca itin tekinin.
Ne  anasının başı kurtulduydu belâdan ne de yavrusunun kurtuldu.
Ne anasının ağına düşenler kurtarabildiydi yakasını aşktan,
ne yavrusunun ağına düşenler kurtarabildi.
"Al sana bir yavru köpek. Oynaş, eğleş!" deyip verdi Allah bunlara bir yavru köpek,
o yavru köpek de tuttu bir güzel oynaştı alayıyla; dalgasını geçti.
Mücellâ… Tahsin Bey’in kaybıyla yıkılan, kendini uykuyla iyileştirmeye çalışan,
sitemkâr sır küpü bir Ankara hanımefendisi.
Gidip gidip bir milyoncuya yazılan, Kocabeyoğlu Pasajında ne kadar döküntü tişört, defolu pantolon  varsa toplayıp toplayıp gelen, dibinde mis gibi grosmarket dururken pazar pazar dolanıp yemek yapmasını bilirmiş gibi evi ucuz sebzeyle dolduran, Olgunlar'ın korsan kitabına, Yüksel'in uyduruk kol saatine, cıncık boncuğuna meftun Bûse. En sinirine giden şey: her şey!
Kemalettin… Kir pasak içinde ikide birde bitli horozlar gibi Buse'nin üstüne hoplayıp "Hadi beste yapalım canoş!" diye sulanan, beceriksizler kralı.
Zil kapı tanımaz taksiciler, belalı Batıkent efrâdı, içi dışı sevgi kokan yosmalar, tutkulu Ankara bebeleri. Ve âlemin hayatını değiştiren pas lekeli, sivri kafalı, rugan gibi bir yağlı kayış. Luki. Anasının kızı işte, kuyruğunu sayma.
Kimi dürülü kimi bükülü kimi serili, boklu sidikli gazetelerin arasından manevra yapa yapa, maceradan sırra, aşktan ölüme, hayattan hayata bir roman: Farfara.
Şu çocuk bahçesinde oynayıp duruyoruz hepimiz, koşup gideceğiz annemiz çağırınca.
Ne yapalım,  emir büyük yerden, çağrıldın mı gideceksin.
O güne kadar, yapacak bir şey yok, oy farfara farfara!

YAZAR: SEZGİN KAYMAZ

YAYINEVİ: APRİL YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 409

YORUM: Herkese merhabalar bu gün size "Lucky" kitabının devam niteliğinde olan " Farfara"'dan biraz bahsedeceğim. Sezgin Kaymaz gerçekten çok özel bir yazar olayları o kadar güz o kadar tatlı anlatıyor ki kaptırıp gidiyorsunuz. Yazarın en sevdiğim yanı da kitaplarında Ankarayı kullanması. 

Kitapta  Lucky'nin altı yavrusunu daha doğrusu içlerinden tam anasının kızı olan "Beyaz"'ın hikayesini okuyoruz. Anasının kızı yine ortalığı karıştırıyor ve bu güzel yavru köpeğin izinde yine Ankara'nın ara sokaklarına giriyoruz. Bu kitaptaki bir çok ismi zaten diğer kitaptan tanıyoruz bunların içine sadece bir kaç kisi daha ekleniyor ve başlıyoruz koşturmaya. Lucky'nin güzel kızını kim alacak kavgası başlıyor. Kapı baca takmayan taksiciler, Kazım, Tarkan, Alev hepsi bu güzel kızın peşinde; kimisi Luki diyor kimisi Matahari, Madonna diyende var, bir birinden bağımsız hayatların nasılda birbirine bağlı olduğunu okuyoruz. 

Yazarında deyimiyle " Misket mızrak, bozlak çatlak bir roman: Farfara" 

İlk kitabı okuduktan sonra okumanızı tavsiye ederim; bazı hesaplar bağımsız da okunur dese de ben katılmıyorum kesinlikle ilk kitabı okuyunuz. Kesinlikle Sezgin Kaymaza bir şans verin değerli bir yazar ve kesinikle Farfara yada bir şans verin. 
Bizi İnstagram ve Youtube dan da takip edebilirsiniz. Hoşçakalın, Keyifli okumalar. 

PUAN: 4.70

27 Temmuz 2018 Cuma

PEMBE FİLİ DÜŞÜNME KİTAP YORUMU :

ARKA KAPAK YAZISI :

 Pembe fili düşünmemem gerekiyor. Tamam, o zaman kocaman, gri bir balina düşünürüm. Pembe fili düşünme. Balinalardı değil mi su püskürten? O kadar zaman nefeslerini mi tutuyorlar, ne yapıyorlar? Pembe fili düşünme. Geçenlerde aldığım kitabı da düşünebilirim. Pembe fili düşünme. Çok heyecanlıyım başlamak için. Pembe fili düşünme. Pembe fili düşünmemem lazım. Acaba kaç defa düşündüm? Pembe fili düşünme.
Böyle de düşünmemem lazım galiba. Pembe fili düşünme. Pembe fili düşünme. Mini mini bir kuş donmuştu, pencereme konmuştu. Pembe fili düşünme. Of kaç dakika oldu acaba? Pembe fili düşünme. Dakika tutmayı unuttum galiba. Pembe fili düşünme. Pembe fili düşünme.  Acaba telefonum nerede? Kılıfı da pembe! La la la la. Pembe fili düşünme. Pembe fili düşünme.


YAZAR : Zenyep Selvili ÇARMIKLI

YAYINEVİ : İnkilap Kitapevi

SAYFA SAYISI: 208


YORUM : Merhabalar. Bir psikoloji kitabıyla geldim bu sefer. Pembe filli bir kitap, kapağı ve arka kapak yazısı çok tatlı. Arka kapak yazısını okur okumaz bu kitabı okumalıyım diye düşündüm. Sonrasında kitaba çok yükseldim. Kısa bir kitap dedim, kısadır özdür dedim çok seveceğimi hissettim. Sabırsızlandım okumak için ve elimdeki kitabı bitirir bitirmez bu kitaba başladım. Ama sonrasında kitaba başlar başlamaz hayal kırıklığı yaşıyor gibi hissettim kendimi. Biraz okudum sonra bir türlü elime alamaz oldum kitabı. Okuduğumda daraldım iyi hissetmedim ama ilk bölümden sonrası oldukça güzeldi. Yazarın anlattıkları anlattıklarına kendi hayatından verdikleri örnekler. Kitabın akışına okuyanı da katması, kendini okuyucudan ayrı görmeyip hep okuyucunun yanında olması ve hiç bir yargılayıcı bir tavır takınmaması benim hoşuma gitti. Yazar okuyucuya bir çok şeyi fark ettirmek istemiş. Neden demiş neden kendine bu kadar acımasızsın senin durumundaki başka bir kişiye karşı yapmayacağın acımasızlığı neden kendine yapıyorsun neden kafandaki sesin seni incitmesine senin özgüvenini  yerle bir etmesine izin veriyorsun? Farkına var kendini sev şefkat göster.
 Kendimizi hırpalamayı bırakıp yaşadığımız acıların üzüntülerin bizi kendimize hapsetmesine izin vermemizden bahsediyor yazar .Kendimize çevremizdekilerin ya da kendimizin yapışltırdığı etiketlerden de çok güzel bir şekilde bahsediyor.
 Başta çok uyuşmasak da sonrasında sevdim kitabı ben ama açıkçası ilk bölümde yaşadığım hayal kırıklığı hep kafamın bir köşesindeydi kitabı bitirene kadar. O yüzden bu kitabı ileride bir kez daha okumayı düşünüyorum. Ama bu sefer hakkını vererek okuyacağım. Ama ilk bölümdeki hayal kırıklığı tamamen kişisel bir nedendendi bunu da söylemem gerekir sanırım. Ben sevdim kitabı tekrar okumaya da karar verdim. Kendinizi çok hırpalayan bir türlü kendinizden memnun olmayan kendinize karşı  şefkat eksikliği yaşayan biri iseniz bu kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Şimdiden iyi okumalar dilerim.
-Her şeyin üzerine etiketler yapıştırmayı öğrenirken aynı şeyi kendimize uygulamamamız imkansızdır

-Çünkü insan bastırdıklarının esiri olur.

-Sahi,insan nasıl olur da esirger kendinden şefkati?

-Hepimizin kafasının içinde her daim hikayeler anlatan bir ses yok mu ?

-İnsan hariç, başka hiçbir canlı acı çektiğinde kendine kızmaz, korktuğu için kendini aşağılamaz, bir şey yolunda gitmediğinde kendini suçlamaz.

-Zihnimizin bir şeyi başka bir şeyle ilişkilendirebilme becerisi yüzünden acı çekeriz, çünkü zihnimiz bize acı veren duygu ve düşünceleri tetikleyecek sayısız çağrışım üretebilir.

-Beklemek hiçbir sorunu çözmüyor. Sağlamasını yaptım, bizi kandırmışlar, meğer zaman değil, zamanla ne yaptığımızmış bizi iyileştiren.

-Davranışlarımızı kendimizle bütünleştirdiğimiz etiketlere göre belirlemek tıpkı farklı renklerle dolu bir palete sahip olup yalnızca tek bir tonla hayatı idame ettirmek gibidir.

PUANIM :  3.7

21 Temmuz 2018 Cumartesi

MEFİSTO KULUBÜ KİTAP YORUMU :


ARKA KAPAK YAZISI : Şeytan’ın varlığı bir gerçek. Şeytan caddelerde aramızda yürüyor. Ve Şeytan, sinsice aramıza karışıp şekilden şekile giriyor...

Beacon Hill’de bir grup insan Şeytan’ı her yönüyle analiz etmeyi amaçlıyordu. Şeytan, bilimsel olarak açıklanabilir miydi? Fiziksel bir görünüşü var mıydı? İblisler yeryüzünde geziniyorlar mıydı? Tarihin karanlıkta kalan yönlerinin, açıklanamayan olay ve sembollerinin mistik cazibesine kapılan Mefisto Kulubü üyeleri şu teoriyi kanıtlamaya çalışıyordu: Şeytan aslında içimizde...

Eşiklerine bırakılan dehşet verici ceset, birilerinin ya da “bir şey”in şehirde kendine kurban aramak için kol gezdiğinin açık bir işaretiydi. Kulüp üyelerinin kanıtlamaya uğraştıkları teori, artık onlar için büyük bir tehlike ve korku kaynağıydı. Bu acımasız katil aralarından biri olabilir miydi? Ya da istemeden Şeytan’ın gizlendiği karanlıktan çıkmasına mı yol açmışlardı. Bu kafa karıştırıcı ve sıradışı olayları derinlemesine araştıran Maura ve Jane kötülüğün kalbine doğru dönüşü olmayan, dehşet verici bir yolculuğa çıkarlar. Kariyerleri boyunca karşılaştıkları en sadist düşmanla yüz yüze gelmek üzeredirler. Üstelik bu düşman bir başlangıç yapmıştır, henüz...


YAZAR : Tess GERRITSEN

ÇEVİREN : Boğaç ERKAN

YAYINEVİ : Doğan Kitap

SAYFA SAYISI : 321

YORUM : Herkese merhaba bugün size Cerrah serisinin altıncı kitabı olan Mefisto Kulübü'nden bahsedeceğim uzun bir süredir Tess okumuyordum, şu sıralar okumayı özlediğimi fark ettiğim için seriye devam etmek istedim. Serinin diğer kitaplarının yorumlarını da sayfamızda ve bloğumuzda bulabilirsiniz. 

  Serinin bu kitabının konusu diğerlerine göre biraz farklıydı işin içine iblisler,ayinler ve birçok doğaüstü şey girince işin rengi biraz değişti. Birazda uzun süredir Tess okumadığımdan kaynaklanıyor olabilir bu. Biraz Tess'in tarzına uzak kalmışım, anlatılan ayrıntılara alışıktım aslında ama ara verince tekrar başa sarmış gibi hissettim. Okurken otopsileri ve cinayet işlenirkenki betimlemeleri hayal etmemeye çalıştım ve bir an önce bitsin dedim ama  betimlemelere kitabın ortalarından sonra tekrar alıştım. Kitap başta akıcı gitse de sonlara doğru akıcılık ve merakım azaldı Beni tatmin edecek şekilde ilerlemedi sonunu daha farklı bekliyordum. Yazarın diğer kitaplarını okurken daha çok zevk almıştım açıkçası ama bu kitabı da sevmedim diyemem. Merakla okudum bazen korktum bazen heyecanlandım çok sürükleyici ve güzel ilerledi yalnızca sonu biraz beni tatmin etmedi o yüzden Tess'in bu kitabını diğerlerinden birazcık daha az sevdim gene de bu kitabı okuduğum için mutluyum çünkü serinin bir kitabını daha bitirmiş oldum ve  biraz zaman geçtikten sonra da bu serinin sıradaki kitabını okumak için sabırsızlanıyorum.

   Tess kendine bağımlılık yapıyor bir süre sonra insanın canı Tess okumak istiyor resmen. Yazarın dilini çok seviyorum normalde bu kadar kesmeli biçmeli şeyler okuyamazdım Tess okumadan önce fakat Tess'ten sonra bu duruma alıştım. Bu kitapla birlikte Tess okumaya çokta fazla ara vermemem gerektiğini anladım. Bu kanlı, kesmeli biçmeli  bölümlere alışmışken arayı çok açmamak gerekiyor bana göre. O yüzden bir daha ki kitaba fazla zaman geçmeden başlayacağım.  Kitabın konusu hakkında arka kapak yazısından bilgi edinebilirsiniz. Serinin bu kitabını okuyacaklara şimdi den iyi okumalar dilerim Hoşça kalın.

PUANIM : 3.5

15 Temmuz 2018 Pazar

BİLDİĞİMİZ DÜNYANIN SONU KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI: “Zaman her şeyi silip süpürür.”
Eserleri yirmiden fazla dilde okunan Norveçli yazar Erlend Loe’nun unutulmaz bir modern zaman figürüne dönüşen kahramanı Doppler yuvaya dönüyor. Doppler romanının devamı niteliğindeki Bildiğimiz Dünyanın Sonu ormanın derinliklerinden sistemin derinliklerine uzanıyor: Çemberin içinde duramayanların bütün oyunlardan kovulduğu bir dünyada özgür kalmak mümkün mü?
Ormanın derinliklerinde geçirdiği macera dolu ayların ardından bir ailesi olduğunu hatırlayan Doppler, geyiği Bongo’yu boynuzlu hayvanlar barınağına bırakıp soluğu Oslo’da alır. Kendisini ölesiye özlediklerine inandığı karısına ve çocuklarına kavuşacağı için çok heyecanlıdır ama küçük bir problem vardır: Onca yıllık posta kutusunun üzerinde “Andreas Doppler” değil, “Egil Hegel” yazmaktadır! Dibe vurduğunu düşünür ama aşağılanma nedir, görmemiştir henüz..
Hafiflemiş ve özgür hissediyordu kendini. Gerçekten özgür. Borcu yoktu, işi yoktu, yükümlülükleri yoktu. Sadece kendisi vardı. İyisiyle kötüsüyle. Ve güzel bir geyiği. Vergi dairesinin bisiklet parkına bağladığı Bongo’yu çözdü ve durup üst katlara baktı.
Her yerde toplantılar yapıldığını varsayıyordu; bu toplantılar ki, hem araştırmalar hem de deneyimler sonucu yalnızca yersiz olmakla kalmıyor, doğrudan verimi de baltalıyordu.Bongo’ya tırmanırken yüzüne bir gülümseme yayıldı. Artık bu hayattan elini eteğini çekiyordu.
YAZAR: ERLEND LOE
ÇEVİREN: DİLEK BAŞAK
YAYINEVİ: YAPI KREDİ YAYINLARI
SAYFA SAYISI: 222
YORUM: 
Hepinize merhaba bugün uzun zaman önce okuduğum "Doppler" kitabının devam niteliğindeki ikinci kitabı olan "Bildiğimiz Dünyanın Sonu" adlı romanı anlatacağım. İlk kitap gerçekten güzeldi ,Doppler karakteri beni kazanmıştı ve kitabın sonunda " Devamı gelecek" yazıyordu o günden sonrada kitapçılara hep göz gezdirip kitaba bakınır oldum. Sonunda bu kitap çıktı ve Doppler'in yarım kalan hikayesi de tamamlanmış oldu. Doppler iyi bir arkadaş ve sempatik biri gibi gelse de kendi çocuğumuz, annemiz yada babamız bu şekilde davransa onunla büyük kavgalar yaşaya bilirdik.Ben hep böyle düşündüğüm için Dopplerle kavgam bitmedi. 
Bu kitapta aklı aşına gelen Doppler üç sene sonra artık ailesine dönüyor. Çocuklar ve karısının sıcak karşılamasını bekleyen Doppler; eve vardığında artık her şeyin değiştiğini ve karısının başka bir adamla ilişkisi olduğunu görüyor. Bu aşamadan sonra ailesini kazanma çabalarına giren Doppler artık eski hayatına dönmek için çok çabalar bir süre sonra bu çabalar işe yarasa da, Doppler o kadar yıl ormanda Bongo ile yaşadıktan sonra medeni hayata ayak uyduramıyor. 
Bakalım Doppler neler yapacak ve başına neler gelecek. İlk kitabı okuduysanız çok geciktirmeden ikinciyi de okuyun derim. 2017'nin ocak ayında ilk kitabı okumama rağmen hiç zorluk çekmeden bu kitaba da adapte oldum ama yinede siz arayı çok açmayın derim. Herkese iyi okumalar. Hoşçakalın. 

PUAN: 4.0

12 Temmuz 2018 Perşembe

LOTUS SUTRA KİTAP YORUMU :

ARKA KAPAK YAZISI:  “Gerçek Dharma’nın Lotusu” anlamına gelen Saddharmapundarīka, Mahāyāna Buddhizmi’nin en çok bilinen eserlerinden biridir. Dünyada kısaca “Lotus Sūtra” olarak tanınmıştır. Oldukça uzun bir metindir ve bu tür Sūtralara “Vaipulya Sūtra” denmektedir. Bu eser, insanları en yüce gerçeğe götüren yüksek öğreti ve canlıların büyük kurtuluş yolu olmak iddiasındadır. Dharma, usa vurmayla bulunamaz; o, akıl sınırının ötesindedir. Tüm Buddhalar, Bhagavanlar, sonunda mutlak bilgiye götüren Dharma’yı canlılara tek bir araçla, Buddha aracıyla (Buddhayāna) öğretmişlerdir; bu dünyada öğretilecek ikinci veya üçüncü bir araç yoktur. Buddha, acılarla dolu bu dünyadaki “gerçek bilgiden yoksun” insanları, dört tarafı alevler sarmış yanan bir evde hiçbir şeyden haberi olmayan küçük çocukları kurtarır gibi kurtarmaktadır. Okuyucu, Lotus Sūtra’da Mancuşrī, Maitreya, Samantabhadra, Avalokiteşvara gibi Mahāyāna Buddhizmi ikonografisinde sonradan çok yer bulacak figürleri görebilecektir. Neden Stūpalara bayraklar asıldığını, mağara duvarlarına resimler çizildiğini bu eserle anlayacaktır. Lotus Sūtra kültür hayatımızda büyük bir etki yaratacak ve her zaman muhteşem bir eser olarak anılacaktır.


YAZAR: ANONİM

ÇEVİREN: KORHAN KAYA

SAYFA SAYISI: 380

YAYINEVİ: SUJALA


YORUM: Herkese merhabalar yine kadim bir kitapla geldim. Bu güzel kitap benim lisans eğitimimle alakalı olduğu için zevkle okudum ama Buddhizm hakkında çokta bilgi sahibi olmayan birinin çok rahat okuyabileceği bir kitap değil. Ben senelerce süren eğitimin ardından bile "Korhan Kaya'nın Buddhizm Sözlüğü" kitabından çok fazla yararlandım. 

Kitap Mahayana Buddhizm'inin bir nevi kutsal kitabıdır. Kitapta; Buddha sonrası oluşan mezheplerden ve mistik Buddhizm, Brahmanizmin etkisiyle Buddhizm'e giren bazı inançlara kadar bir çok şey mevcut.  Bu kitap çok önemli bir teoloji metni. Günümüzdeki Buddhist inancına sahip insanları bu kitabı okuduktan sonra çok daha rahat anlayacaksınız. Tabi ki saf Buddhizm inancından çok farklı, saf ve bozulmamış bir Buddhizm'i şu an yaşamak çokta mümkün değil. Bir çok inanca rehberlik eden Buddhizm; haliyle bir çok dinden de etkilenmiş ve bozulmuştur. 




Metinin asıl dili Pali ve Sanskrit karışımıdır. Bu dile genelde "Melez Sanskrit" denir. Kitabın adı ise şudur: "Gerçek Dharma'nın Lotusu". Bu kitabı herkese öneremem ama bu konulara ilgisi olan dostlarıma rahatlıkla öneririm. Kitabın arkasında çok özenli ve güzel hazırlanmış genç bir sözlük mevcut. Bu sözlükten yararlanarak okuyabilirsiniz. 

Kitabın konusu ise şudur: Buddha yüksek bir yerde oturmakta ve ona inananlara bu en yüksek "Dharma" yani öğretiyi anlatmakta. Şimdiden iyi okumalar dilerim. 

PUAN: 5.0

1 Temmuz 2018 Pazar

VAHŞİ KIZLAR KİTAP YORUMU:  


ARKA KAPAK YAZISI:


       Nebula Ödülü’ne layık görülmüş bu çalışmada, kılıç ve ipek toplumunda esir alınmış, adaleti bulma azimleri onları şiddetli ve aşkla dolu bir sona kavuşturan iki “toprak çocuğunun” hikâyesi anlatılmaktadır. Kitapta aynı zamanda şirketleşmiş yayıncılığın iddialarını ve kapitalizmin temel varsayımlarını çürüten “Okurken Uyanık Kalmak” adlı bir deneme; bunun yanı sıra Amerika’nın en tanınmış bilimkurgu yazarı olan Le Guin ile yapılmış ve onun bilinmeyen yanlarını gözler önüne seren “Açıksözlü Bir Söyleşi” başlıklı bir mülakat da yer almaktadır...



YAZAR : Ursula K. Le Guin

ÇEVİRMEN : Seda Taş

YAYINEVİ : Ayrıntı Yayınları

SAYFA SAYISI :109

YORUM :  Herkese merhabalar. Bu sefer size kitabını  ilk kez okuduğum yazar Ursula K.Le Guin 'nin Vahşi kızlar adlı kitabından bahsedeceğim. Kitap kapak olarak da arka kapak yazısı olarak da epey ilgi çekici geldi bana. Ursula okumaya kısa bir kitapla başlamak istediğimden bu kitabı alıp okuyayım dedim. Epey bir beklentiyle başladım kitaba. Beklentimi karşıladı mı peki ? Tam olarak karşıladı diyemeyeceğim. Aslında kitaptaki hikaye mükemmeldi bana göre,  baştan sona heyecanla okudum fakat hikayeden sonra gelen deneme, mülakat ve şiir bölümleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim . O bölümlerde biraz sıkıldım açıkçası. Hikaye sadece ilk 60 sayfa boyunca sürüyor. Böyle güzel bir hikayeyi tek kitapta bassalar daha iyi olurdu bence hikayeden sonra gelen bölümler bana kitabın sayfa sayısını artırabilmek için koyulmuş gibi geldi . Neyse biz asıl konudan hikayeden bahsedelim . Kitabın konusu şöyle ;


  Taç erkekleri kendilerine eş almak için Tullu halkına  yağma yapmaya giderler. Taçlar arazilere ve kölelere sahiptir. Şef, rahip ve yeryüzündeki tanrılardan oluşurlar. Soylu olmalarına karşın taç erkekleri toprak kadınlarıyla (köleler)  evlenmek zorundadırlar. Bu yüzden yağmaladıkları yerden bir kız topluluğu kaçırırlar. Fakat yolda beklenmedik bir şey olur ve bu kötü olayın laneti onların peşini bırakmaz. Hikayenin tadını kaçırmadan ancak bu şekilde anlatabilirim konuyu. Açıkçası gece okuduğumdan mıdır bilemem ama ben bu kitabı okurken biraz korktum. Kitaptaki bazı acımasız  sahnelerde kanımı dondurdu açıkçası.

  Kitabı genel olarak çok beğenmedim ama sadece hikaye kısmına göre söyleyecek olursam çok beğendim. Hikaye oldukça akıcı ve güzeldi. Okuyacak olan okurlara şimdiden iyi okumalar dilerim Hoşça kalın ...

PUANIM : 4.5

Not: Puanım kitabın geneline değil, hikayeyedir.

KIZIL KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI:

Zweig gençlik dönemi yapıtlarından Kızıl’da öğrenim için Viyana’ya giden genç bir tıp öğrencisinin büyük kentin gerçekliğine uyum sağlama ve yetişkinliğe adım atma sürecini anlatır. Kendini birdenbire ailesinden uzakta soğuk bir odada yapyalnız bulan bu “çocuksu” genç adam, zamanla girdiği bunalımın etkisiyle hayallerinden, başlangıçta büyük bir hevesle sarıldığı tıp eğitiminden vazgeçme noktasına gelmiştir. Tam da o günlerde kızıla yakalanan ve yardımına ihtiyaç duyan bir kız çocuğu onu hayata geri çağırır… 1908 yılına ait bu anlatı, Zweig’ın daha o zamanlar çoktan bir novella üstadı olup çıktığının kanıtıdır adeta. Üstelik, yazarın sonraki yapıtlarında sıklıkla karşılaştığımız bir temanın peşine henüz kariyerinin başındayken düştüğünü; gaddar bir dünyada varoluşunu sürdüremeyecek kadar kırılgan insanların acılarını baştan beri dert edindiğini ortaya koyar.

YAZAR: STEFAN ZWEİG

ÇEVİREN: REGAİP MİNARECİ

YAYINEVİ: TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜ YAYINLARI

SAYFA: 67

YORUM: Herkese merhabalar yine bir Zweig  kitabıyla beraberiz. Zweig okumak beni rahatlatıyor kalın ciltlerin arasından bir an kurtarıyor, bu yüzden sürekli elimde bir iki tane Zweig kitabı bulunduruyorum. "Kızıl" gerçekten güzel bir kitaptı yalnız bir adamın çaresizliği ve yalnızlığın tarifi ancak bu denli anlatıla bilirdi. Hadi konusuna gelelim kitabın. 


Bertold Berger Viyana'ya üniversite eğitimi almak için gelmiş ve ailesinden ilk kez ayrı kalıyor. Bu yalnızlık hissi bu genç adamı çok derinden etkiliyor. Bilmediği bir şehir, bilmediği hiç tanımadığı insanlar, hiç tanımadığı bir apartman dairesi. Tanıdık hiç bir şey yok ve artık kendisini çok farklı hissediyor. Hayatı birden alt üst oluyor. Hayatının aslında başkalarına nasılda bağlı olduğunu, ne kadar güçsüz olduğunu fark ediyor. Bu öğrenci arkadaşımız hemen yan dairesinde oturan genç adam Schramek ile tanıştığında bu çaresizlik ona daha bir dokunaklı hale geliyor. Çünkü  Schramek oldukça güçlü, etrafı tarafından sevilen, çokta hayatı kale almayan bir tip, kızlarla arası oldukça iyi ve bu durum Bertold Berger'ı çok etkiliyor. Onun gibi olmak istiyor ama olamadığını gördükçe çok büyük bir boşluğa düşüyor. Bizde bu boşluğu ve yalnız kalma hissini okuyoruz. Zweig genelde çok Pesimist biri ve bu durum kitaplarına da oldukça yansıyor. Nazilerden kaçarken ailesinden, dostlarından ayrı kalan Zweig bu duyguları çok iyi bildiği için kitabında da çok güzel anlatmış. Ben bu güzel kitabı sizlere öneririm. Bir kaç saate rahatça kafa dağıtıp okuyacağınız bir kitap. Şimdiden iyi okumalar. 

PUAN: 4.0