function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

30 Eylül 2017 Cumartesi

YAPRAK FIRTINASI KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK YAZISI : 1955 yılında yayımlanan Yaprak Fırtınası, Latin Amerika edebiyatında “büyülü gerçekçilik” diye anılan akımın ustası Gabriel García Márquez’in ilk önemli yapıtı. Bu uzun öykünün vurgulanması gereken bir özelliği de, Márquez’in yalnızca Yüzyıllık Yalnızlık değil, daha sonraki yapıtlarının da arka planını oluşturan düşsel Macondo kasabasının ilk kez bu kitapta ortaya çıkmış olması. 

Dev bir muz şirketinin sömürüsünden artakalan çürümüşlük kokusunun kol gezdiği bu kasabada yapılmaması gereken bir cenaze töreninin öyküsü anlatılıyor. Tüm kasaba halkının nefret ettiği garip bir doktor ölmüş, yaşlı bir emekli albay da, sırf ona vermiş olduğu bir sözü yerine getirmek için halkın karşı koymasına rağmen yanında kızı ve torunuyla birlikte onu defnetme çabasına düşmüştür. Tıpkı Sophokles’in hoşgörüye dayalı bir ortak yaşamı ve birey haklarını savunduğu, bir direniş örneği gösteren ölümsüz tragedyası Antigone’de olduğu gibi. Cenazenin hazırlık aşaması ve Macondo’nun çeyrek yüzyıllık masalsı öyküsü, yarım saatlik bir süre içinde ve geriye dönüşlerle, bu üç kişinin farklı görüş açılarından anlatılmakta. Olağanüstü düş gücünün ürünü olan bu kitap, mucizeler yaratabileceğini çok iyi bilen bir yazarın usta işi yalın anlatımıyla sunulmuş bir başyapıt.


YAZAR: GABRIEL GARCIA MARQUEZ

ÇEVİREN: İNCİ KUT

YAYINEVİ: CAN YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 127

YORUM: Herkese merhabalar. Marquez'den ilk kitabımı okudum fakat ne yalan söyleyeyim beklentimi karşılamadı. Kitapta sonu açık bırakılan çok yer var. Özellikle sonunu çok merak ediyordum ama sonu oldukça sıradan ve şaşırtmadan bitti. Kısaca söylemek gerekirse sanırım bu yazara yanlış kitapla başladım. Yazarın ilk kitabı bu yüzdende çok önyargılı yaklaşmak istemem. Ben Marquez okumaya devam etmek istiyorum. Umarım diğer kitaplarını severim. 

Kitaba geçelim hadi . Kitabı üç bakış açısı ile okuyoruz. Dede,anne ve çocuk. İlk başta çocuğun gözünden başladığımız hikaye sonralarda çocuğun annesi ve çocuğun dedesi olarak ayrılıyor. Bir çok olayı hemen hemen üç kere okuyoruz yani. Kitap bir ölüyle başlıyor. Çocuk,annesi ve dedesi cenaze evine gidiyor. Bu ölen adam, kendini asarak intihar eden bir doktor. Kasabada kimsenin sevmediği bir adam. Bu adam yıllar önce esrarengiz bir biçimde ortaya çıkıyor ve çocuğun annesi daha bebekken bu adam tam sekiz sene bu evde yaşıyor ve bir gün kendi evine taşınıyor.  Doktor olan adama kasabalının düşman olma nedeni hiç bir hastayla ilgilenmemesi. Herkesi kaderine terk ediyor. Kasabalı nereden geldiğini,nereye gittiğini bilmedikleri bu adama düşman oluyorlar. 

Peki neden çocuğun dedesi yani eski albay bu adama  yardım etti ve cenazesinde neden bir tek o ve ailesi var. Ölü adamın bütün işlerini kendileri halledip bütün kasabanın kinini kazanıp bu adamın ölüsünü defnetmeye çalışıyorlar. Peki neden? Bütün kitap bu neden üzerine kurulu aslında. Ben çok sevemedim kitabı ama belki şu an bu kitabı okuyup anlayacak  seviyede değilimdir. Sizler yinede bir şans verin derim. 

PUAN: 2.8

28 Eylül 2017 Perşembe

BİR KEDİ, BİR ADAM, BİR ÖLÜM KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI Sıcak ülkelerinden, Stockholm'un kar altındaki caddelerine ve buz tutmuş göllerine savrulan siyasi mülteciler.Yaşamı paramparça olmuş Sami'nin, bir Kuzey hastanesinde önüne çıkan yaşlı bakan.Bir cinayet planı ve Sami'nin yaşamını etkileyen bir kedi. Çevresindekileri kendisine aşık eden Şilili bir genç kız; yakıcı öfke nöbetlerine kapılan güzel Clara. Bir uzay istasyonu kadar garip ve uzak buldukları iklimde kıvranan, acı çeken, kıskanan, cinsellikle avunmaya çalışan ve öç alma hayalleri kuran insanların romanı.Sami, Clara, Juan Perez, Rıza, Garcia, Adil ve Yoriko'nun hikâyesi, uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız bir derinlik ve elinizden bırakmayı olanaksız kılacak, soluk kesen bir kurguyla anlatılıyor.

YAZAR: Zülfü LİVANELİ

YAYINEVİ: Remzi Kitapevi

SAYFA SAYISI: 208

YORUM: Herkese merhabalar.İlk defa bir yoruma nasıl başlayacağımı bilemiyorum.Öyle bir kitap okudum ki.Nesini anlatsam önce nereden başlasam bilemiyorum.Öncelikle bu kitabın bendeki hikayesinden kısa bir bahsetmek istiyorum.Hatırladığım kadarıyla beş yada altı sene önce geldi bu kitap bana.İlgimi çektiği için bir arkadaşımdan almıştım.O zamanlar biraz başlamıştım kitaba ama sonra ne olduysa bırakmıştım ve o zamandan bu zamana yeni nasip oldu okuyup bitirmek.Ne büyük bir kayıp olmuş benim için bu kitabı bırakıp yıllar sonrasına ertelemek.Bunu kitabı bitirince anladım.

  Çok çok güzel bir kitaptı okurken çok değişik duygular yaşadım.Merakla hevesle okudum bu kitabı.Ayrıca yazarın okuduğum ilk kitabıydı Bir kedi,bir adam,bir Ölüm.Okumadan önce kitabın adında en çok kedi kısmı beni çekse de okumaya başladıktan sonra o bir adama saplandım kaldım. Bir adamın, Sami'nin yaşadıkları,anlattıkları benim kalbimin en derinliklerine işledi.Acılarına kendi acım gibi üzüldüm, sevinçlerini de kendi sevincim saydım. Bazı bölümlerde darma duman oldum.Özellikle bir bölüm var ki kitabın en alıcı noktasıydı bence ,o bölümde ağlamamak için zor tuttum kendimi.Bölümü otobüste okumasaydım da evde okusaydım hüngür hüngür ağlardım muhtemelen.Yazar duyguları çok güzel anlatmış betimlemeleri çok güzel yapmış.Hayal etmesi çok kolay bir kitaptı.
En ilginç olanı da kitapta iki yazarın olması. Asıl yazar .bir arkadaşının hayat hikayesini anlatmak üzere başlıyor kitaba.İkinci yazar ise,asıl yazarın ,hayatını anlattığı kişi.El yazıları başlığı altında olayların aslında nasıl gerçekleştiğini kendi itiraflarını ekliyor her bölüme ve kitap böylelikle oluşuyor.
  Ben kitabı çok beğendim.Okurken ne olacak diye merakla okudum .Ama bazende yordu beni kitap ama bunun yazarla hiç bir alakası yok.Yaşanılan olayları ben okurken kaldıramadım Sami'yle empati kurmayı biraz abartığımı farkettim kitabın sonunda. O yüzden bir yürek yorgunluğu yaşadım.
Uzun lafın kısası alın okuyun bir an önce bu kitabı.Her ne kadar modumu düşürecek kitaplardan uzak durmaya çalışsam da bu kitabı eninde sonunda okudum ve bundan çok mutluyum. Şimdiden okuyacak olan herkese iyi okumalar diliyorum :) Hoşçakalınn !

PUANIM: 5.0

27 Eylül 2017 Çarşamba

KRAL OİDİPUS KİTAP YORUMU:


ARKA KAPAK YAZISI:

Sophokles (MÖ 495-406): Yunan tragedyasının en önemli yazarları arasında adı ilkönce hatırlanan Sophokles, konuları işleyişi ve oyundaki karakterleri canlandırılmakta ustalığıyla ayrı bir yere sahiptir.

Tiyatro tekniğini geliştirmiş, diyaloglara, dekor ve kostüme önem vermiştir. Tragedyalarında dönemin yazarlarında rastlanmayan derli toplu bir iç yapı görülür.

 Eserlerinde yazgı sorununu her zaman ön planda tutar. Katıldığı yarışmalarda yirmiden fazla ödül almıştır. 
Yüz yirmi üç tragedya yazan Sophokles'in eserlerinden sadece Aias, Antigone, Kral Oidipus, Elektra, Trakhis Kadınları, Philoktetes, Oidipus Kolonos'ta günümüze ulaşabilmiştir.


YAZAR: SOPHOKLES

ÇEVİREN: BEDRETTİN TUNCEL

YAYINEVİ: TÜRKİYE İŞ BANKASI YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 56

YORUM:   Herkese merhabalar bu gün size Kral Oidipus'u anlatmaya çalışacağım ama önce biraz Sofokles'den söz edelim. Sofokles, Antık Yunan'ın  Eshilos ve Evripides ile beraber üç büyük tragedya yazarlarından biridir. Yunan tiyatrosuna üçüncü oyuncuyu ilk o getirdi. Lirizmi azaltarak diyaloğu geliştirdi. Bu açıdan çok önemli biri olan Sophokles'in en önemli eserlerinin başında Kral Oidipus gelir. 

Kitaptan bahsetmek  isterim biraz. Kral Oidipus yönettiği ülkesinin zor durumundan ve ülkenin kötü gidişatından çok mutsuzdur. Bir elçisini tanrıların  tapınağına yollar. Gelen elçi tanrıların ülkemize yardım etmesi için bir şartı olduğunu söyler. Bu şart yıllar önce bu ülkede öldürülen bir Kralın katilinin bulunup öldürülmesi veya sürülmesidir. Tanrılar bu öcün alınması durumunda  ülkelerinin kalkınacağını söyler. 

Bunun üzerine Kral herkesi soruşturmaya başlar. Katile ulaşmak için her şeyi yapan Oidipus bir gün bir kahinle görüşür. Kahin bu işten vazgeçmesini  yoksa kendisi için çok hüzünlü bir son olduğunu söyler. Kral çok sinirlenir ve kahini kovar. Kral Oidipus'un  hayatını değiştirecek, onu dünyanın en günahkar ve en acınası durumuna düşürecek gerçek nedir ? 

İlk polisiye öykü 1841 de Edgar Allan Poe tarafından yazılmıştır. Fakat resmi olmasa da  bu öykünün polisiyenin ilk örneği olduğunu söyleye bilirim. Kitapta polisler olmasa da bir katil ve bir kurban vardır. Kral da bu cinayeti çözmeye çalışan bir dedektiftir adeta. 

PUAN: 5.0

24 Eylül 2017 Pazar

BİR ÇÖKÜŞÜN ÖYKÜSÜ KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK YAZISI: Bu son derece çarpıcı çöküş öyküsü, XV. Louis döneminde Fransız sarayında epey etkili olmuş aristokrat bir kadının gerçek yaşamına dayanır. Madame de Prie günün birinde gözden düşer ve kral tarafından Normandiya’ya sürülür. 

İktidar sahibi ve ilgi odağı olduğu hareketli ve eğlenceli Paris günlerinden sonra, ne kadar süreceği belli olmayan, kendisiyle baş başa kalacağı bir sürgün dönemi beklemektedir onu. Ancak iktidar savaşları, entrika ve eğlenceden ibaret boş saray hayatı varoluşuna anlam katan tek şeydir. Hem kendini hem çevresindekileri sürekli kandırma eğilimindeki bu sığ ve kibirli kadın, malikânesinde gösterişli eğlenceler düzenleyerek Paris’teki hayatını yeniden canlandırmaya çalışır. Giderek mantıklı düşünme yetisini bütünüyle yitiren Madame de Prie, yeniden bütün dikkatleri üzerine çekebilmek için inanılmaz bir plan yapar.


YAZAR: STEFAN ZWEIG

ÇEVİREN: REGAİP MİNARECİ

YAYINEVİ: TÜRKİYE İŞ BANKASI YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 48


YORUM: Herkese merhabalar. Zweıg'ın keyifli kitaplarından birini daha size anlatmaya çalışacağım. Zweıg'ın bence en önemli özelliği karşı cinsi yani kadınları çok iyi tanıması ve bir kadın ağzından çok güzel yazması. Yazarın adını kapatıp birine okutun kitabı, okuyan kişi  bir erkeğin yazdığını aklından bile geçirmez. Karşı cinsin duygularına çok hakim bir yazar. 

Bu kitabında da gözden düşen kadın bir aristokratın hayatını anlatıyor. Bu mevki sahibi kadın bir gün saraydan sürgün edilir. Bir kasabada yaşamaya başlayan kadının kendi ile imtihanını okuruz. Bu kitap alt metinde gücün. emretmenin, bağımlılık yapan gücünü anlatıyor. Mevkisini kaybedip sıradan biri olmaya katlanamayan kadın günlerini geçirmek için eski hayatından kırıntılar topluyor. 

İnsanların sahte gülüşlerine, sahte nezaketlerine, sahte ilgilerine o kadar alışmış ve  gözü dönmüş ki sıradanlaşmayı asla kendine yediremiyor. Bu kadın bir gün kasaba rahibinin  yeğeni ile tanışıp yakınlaşıyor bu çocuğa güç gösterileri yapmak istiyor fakat nereye kadar sonunda ondanda sıkılıyor. Eski ışıltılı günleri hayal ediyor . İnsana olan bağımlılığını keşfediyor. İnsanların birbirine muhtaç olduğunu sahte olan her duyguya ihtiyacı olduğunu düşünüyor. 
Gün gelir kraldan bir haber alır ve bu hayatının yıllarca süreceğini öğrenir. Bu kadına çok ağır gelir ve planlar yapar. Eski günlerinden kalan parasıyla yine sahte gülüşler kiralar. Evinde sürekli davetler verir. Tanıdık tanımadık insanları evine doldurur. Fakat planı çok farklıdır. Gözden düşen yaşamını unutturmak ve kendini tarihe kazımak ister bunun için neler yapacak bakalım.

Ben Zweıg okumayı çok seviyorum kalın kitapların sayfalarından bunaldığım zaman hemen yardımıma bu kitaplar koşuyor. 48 sayfa olan bu küçük, güzel kitap anlamak isteyene güzel dersler verebilir. İyi okumalar kitap aşıkları. :) 

PUAN: 4.5

23 Eylül 2017 Cumartesi

PATASANA KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK YAZISI: 

Gaziantep yakınlarıdaki Antik Hitit kentinde bir kazı. Üç bin yıl önce yazılmış tabletler. Tabletlerin bulunmasıyla başlayan cinayetler. Yazman Patasana'nın itirafları. Parlak güneydoğu güneşinin altında karanlık sırlar... Hititlerin tükenişi, Asurlular... Osmanlının son dönemleri, Ermeniler... Günümüz Türkiyesi, Kürtler... Akan kardeş kanı... Bu toprakların değişmeyen yazgısı: Şiddet ve aşk... Bu topraklardaki kanlı tarihe bir ağıt... Bu toprakların zengin kültürüne bir güzelleme...

"Ben zalimler çağında yaşayan bir alçaktım. Tanrıların korkak haline getirdiği bir alçak. Alçakların en acınacak olanı, en tiksinti vereni. Yüreğini dalkavukluk, aklını düşmanlıkla besleyen sinsi bir saray yazmanı. Bedenine sinmiş soylu nefretini, görkemli giysilerin yüzündeki derin acıyı, tunçtan daha katı bir mutluluk maskesinin ardına gizleyerek Hatti kralının emrine koşan ikiyüzlü bir tören adamı. Sevdiği kadın, aşkı uğruna ölürken, kralına bağlılığın vakarıyla ellerini göğsünde kavuşturarak sessiz kalmayı seçen, yeryüzünün en onursuz erkeği. Erkeklerin yüz karası. Aşkı için ölmenin yüceliği yerine, sarayın taş duvarlarında büyüyen kendi değersiz varlığının görkemli gölgesine sığınmaktan çekinmeyen, sefihlerin en rezili. Ben ölüler içinde yüzen, ben, tanrılar tarafından alnına, 'Sonsuza kadar acılar içinde kıvranacaktır,' yazılan Saray Başyazmanı Patasana."

YAZAR: AHMET ÜMİT

YAYINEVİ: OM YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 472

YORUM: Herkese Merhabalar. Bizi biraz olsun takip edenler Ahmet Ümit'i ne kadar çok sevdiğimizi biliyordur. Üstadın bu kitabını epeydir okumak istiyordum. Sonunda  okudum ve bu güzel kitabı sizlere anlatmaya çalışacağım. 


Kitap başladığında bir Arkeoloji ekibinin içinde buluyoruz kendimizi. Gaziantep yakınlarında Fırat'ın kıyılarında bir yerde kazı yapan bu ekip bir sabah şok olur. Yüz başı Eşref sabahın erken saatlerinde ekibin ikamet ettiği okula gelir ve ekip lideri Esra ile konuşur. Hacı Settar'ın öldüğü haberini alan Esra buna inanamaz ve arkadaşlarına nasıl bu haberi vereceğini düşünür. Hacı Settar; dini bütün , halkın sevip, saydığı yaşlı bir adamdır ve minareden atılarak öldürülmüştür. Kazı ekibi bu durumdan oldukça olumsuz etkilenir; çünkü bu ölümden halk, kazı ekibini suçlamaktadır. Kazı alanına çok yakın olan bir türbe vardır ve halk bu kazıdan çokta memnun değildir. Hacı Settar'ın ölümüyle lanetlendiklerini düşünürler ve kazı ekibine önyargı ve antipatiyle yaklaşırlar.  Bütün bu olumsuzlukları arkadaşlarına bildiren Esra çok gergindir fakat kazıyı tehlikeye atmak istemez. Çünkü kazıda insanlık tarihinin ilk resmi olmayan yazılı eserini bulduklarını biliyordur. Bu metinler Patasana adında  birine aittir. Patasana; Geç Hitit yada diğer adıyla Etilerde yaşayan bir yazman dır. Patasana; hayatını kaleme almış ve bunları yirmi sekiz kil tablete kazımıştır. Bunu bulan ekibimiz dünyayı sarsacak bir buluşa imza attıklarının da farkındadırlar. 


Cinayeti araştırmaya başlayan Esra ; Bin başı Eşrefle oldukça yakınlaşır ve bu işe çok odaklanır. Yaptığı araştırmalar sırasında iki cinayet daha işlenir. Bu araştırmalar sonucu  Esra önemli bir bilgiye ulaşır. Yetmiş sekiz sene önce bu üç cinayetin bire bir aynısı işlenmiştir. Öldürülen insanların mesleklerinden, öldürülme şekillerine kadar aynıdır. Bu cinayetler ve Patasana'nın tabletleri arasında nasıl bir bağlantı vardır ? Bu sorunun cevabını okuyanlar çoktan biliyorlar. Biraz olsun merak ettiyseniz bence bu kitabı alın ve okuyun derim. Oldukça eğlenceli bir kitaptı, çok akıcı bir dille yazılmış. Herkese gönülden tavsiye ederim. Ahmet Ümit'in okuduğum en güzel kitabı İstanbul Hatırasıydı bunu da söylemeden geçmeyeceğim ama ben her okuduğum Ahmet Ümit kitabından ayrı bir zevk alıyorum.  Okumayı düşünen dostlar şimdiden iyi okumalar dilerim. 


PUAN: 5.0

21 Eylül 2017 Perşembe

İKİZ BEDENLER KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI: Dr. Maura Isles, deyim yerindeyse hayatının en tehlikeli olayına tanık olmak üzeredir. Yüzleşeceği seri katil beraberinde çok gizli sırları açığa çıkartacak. Cerrah ve Günahkar adlı romanların devamı olan bu muhteşem gerilim romanında Jane Rizzoli serisinin yeni hikayesine tanık olacağız.


Dr Maura Isles, geçimini kadavraları incelemekle sağlamaktadır. Metropolitan City'de patoloji uzmanı olarak çalışan Isles, normal bir insanın hayatında göremeyeceğinden çok daha fazla ceset görmüştür-bunların çoğu hunharca katledilmiş insanların cesetleridir. Fakat daha önce hiç kanının çekildiği, dona kaldığı, tansiyonunun düştüğü bir vakayla karşılaşmamış olan Maura'nın karşısındaki cesedin duruşu bile onu korkutmaya yetmiştir. Çünkü daha önce önünde uzanan cesetlerden hiç biri onun cesedi olmamıştır.

Her şey ortadadır. Gözleri önünde yatan cesetten daha gerçek bir delil yoktur. Jane Rizzoli'de cesedin Maura'nın evinin önünde ölü bulunduğunu söyler. Cesetteki tüm uzuvlar Maura'nın vucudundakilerle neredeyse örtüşmektedir. Daha da korkunç olanı, Maura'nın ve cesedin doğum tarihi ve kan grubu tıpatıp aynıdır. Şoktaki Maura için son seçenek, DNA testi olacaktır fakat testin sonucu daha da şoke edicidir: Ceset Maura'nın ikiz kardeşidir. Şimdiden karanlık, tehlikeli ve rahatsız edici bir cinayet davasına dönen olay arkasında bir çok karanlık sırrı da barındırmaktadır.

Cevapların peşine düşen Maura, bir sahil ilçesi olan Maine'e gider. Burada da onu korkunç süprizler beklemektedir. Herşeyden daha ürkütücü olanı ise, etrafta kol gezinen seri katilin, cinayetlerine de durmak bilmeden devam etmesidir. Katliamı durdumak ve geçmişi hakkındaki bu karanlık sayfaları aydınlatmaya çalışan Maura'nın ilk işi hiç kimsenin bilmediği, bu güne kadar görmediği gizli annesini bulmak olacaktır.

YAZAR : Tess GERRİTSEN

ÇEVİREN : Bahar ÇELİK

YAYINEVİ : Martı

SAYFA SAYISI : 451

YORUM: Herkese merhabalar. Bugün  size çok sevdiğim bir yazar olan Tess Gerritsen'ın İkiz Bedenler kitabından bahsedeceğim. Rizzolli & Isles serisin dördüncü kitabı olan İkiz Bedenlerde  bu sefer odak noktası Dr. Maura Isles. Olaylar bu karakterin etrafında dönüyor. Kitabın konusu arka kapak yazısında gayet güzel anlatılmış o yüzden birazda yanlışlıkla spoiler verme kaygımdan dolayı konudan bahsedip de kitabın büyüsünü bozmak istemiyorum ve  direk kendi yorumuma geçiyorum.

 Uzun bir ara vermiştim Tess  kitabı okumaya ama bu arada, açıkçası çok özledim kendisini. Sanırım Tess insanda biraz bağımlılık yapıyor. Şimdiye kadar okuduğum kitaplarından sevmediğim hiç olmadı, hepsini severek heyecanla okudum ve kitapların sonlarından da çok memnun kaldım. Bu kitapta da Tess beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı hatta her bir kitabında biraz daha ilgim beğenim artıyor kitaplarına.Artık  Maura ve Jane tanıdığım iki insan gibi geliyor bana seriyi okurken her ne kadar olaylar değişse de bu karakterlerin hayatı ve birbirleriyle olan bağları her zaman ilerliyor ve bu da her yeni kitapta onlara daha yakın hissetmemi sağlıyor.Serinin her kitabında onlar hakkında daha çok bilgi sahibi olup iç dünyalarından haberdar oluyoruz.

  Bu kitabı bir solukta okudum. Baştan sona heyecanım hiç azalmadı ve sona doğru olanlar da ağzım açık bıraktı.Hiç böyle bir son beklemiyordum.Uzun lafın kısası Tess Gerittensen bu kitabını da çok güzel yazmış. Beni kendine hayran bırakmayı tekrar başardı şimdiden serinin diğer kitabı Siliniş için çok heyecanlıyım. Bu güzel kitabı polisiye okumayı seven herkese öneririm . Okuyacak olanlara iyi okumalar diliyorum.

PUANIM:5.0

12 Eylül 2017 Salı

ŞEYTANIN ELİ KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK YAZISI: 

West Hall'da insanlar gizemli bir şekilde ortadan kayboluyor ve bu vakalara dair kasabada çeşitli efsaneler dolaşıyordur. En tuhaf olaysa 1908 yılına dek uzanır. Sara Harrison Shea, biricik kızının ölümünden birkaç ay sonra evinin arkasındaki tarlada ölü bulunur. 

Bugünse on dokuz yaşındaki Ruthie, annesi ve kız kardeşiyle birlikte Sara'nın evinde yaşamaktadır. Genç kızın annesi Alice, daima insanlardan uzak olmak konusunda ısrarcı bir tavır sergilemiştir. Ne var ki bu kararı, acı verici sonuçlara yol açar. 

Ruthie bir sabah uyandığında, annesinin kaybolduğunu fark eder. İpuçlarının peşine düşen genç kız, annesinin yatak odasındaki döşeme tahtalarının altına gizlenmiş bir kitap bulur. İçinde yazılanlar Sara Harrison Shea'ya aittir. Ruthie bu tarihi gizemin içine çekildiğinde, annesini arayan tek kişinin kendisi olmadığını da fark eder. 



YAZAR: JENNIFER McMAHON

ÇEVİREN: DENİZ BERİL BACAKLILAR

YAYINNEVİ: EPHESUS

SAYFA SAYISI: 428


YORUM: Herkese merhabalar. Bu gün size Şeytanın Eli'ni anlatmaya çalışacağım. Bu kitapta yazarın diğer kitapları gibi gerilim romanı. Kitap yazarın genel üslubuyla yazılmış. Kitapta bir 1908'e bir günümüze dönüyoruz. 

Kitap başladığında öncelikle 1908'de başlıyor. Sara; oldukça garip bir çocukluk yaşıyor ve teyzesiyle büyüyor. Teyzesi; tüm kasabanın korktuğu bir kadın,büyülerle ve çeşitli şifa ilaçları ile ilgileniyor. Bu bilgileri Sara'ya öğretmiş ve onunda kendisi gibi özel yetenekleri olduğuna inanmış. Sara artık büyümüş ve evlenmiştir çok sevdiği kocası ve küçük kızları Gertie ile yaşamaktadır. Bir gün garip olayların ardından Gertie bir kuyuda ölü bulunur. Bunu kaldıramayan Sara artık tahammül edemez ve teyzesinin öğrettiklerine başvurur. Büyü ve fantastik ögelerin de bulunduğu  bu gerilim kitabı bu şekilde başlıyor. 

Günümüzde yaşayan Ruthie; Sara'nın evinde yaşamaktadır fakat bunu bilmemekte. Bu civarların en korkunç yeri ormandır ve bu ormanda çok dik ve büyük kayaların el şeklinde bir heykel gibi dizildiği yerde yıllar boyu çocuklar kaybolur. Bu kayaların kötü ünü her yerde konuşulur ve andırdığı şekil  itibariyle buraya Şeytanın Eli denir. 

Ruthi'nin annesi bir gün esrarengiz bir şekilde kaybolduğunda Ruthi ve küçük kardeşi annelerinin peşine düşerler. Annelerini aramaya evden başlayan çocuklar 1908 de bu evde yaşayan Sara'ya dair bir çok şey bulur ve annelerinin kaybolmasıyla Saranın bir ilgisi var mı acaba ? bunu meraklısı okuyup görecek. :)


Kitap beni mutlu etti beğendim fakat yazarın diğer kitabı 29.Oda  bence çok daha etkileyiciydi. Gerilim türünde güzel kitaplar yazan yazar; çoğu kitabında korku ögeleri olarak küçük kızları seçiyor. Bu  benim epeydir dikkatimi çekiyordu bunu da söylemeden geçmek istemedim. Amerika'nın yıllardan beri gerek filmlerinde gerek kitaplarında kullandığı küçük kız ögesi beni artık biraz rahatsız etmeye başladı. Bu yüzden kitabın başında yine mi küçük kız diye biraz isyan ettim. Ama kitap beni üzmedi ve güzel bir sonla bitti. Gerilim seven arkadaşların severek okuyacağını düşünüyorum. Şimdiden iyi okumalar. 

PUAN: 4.0

10 Eylül 2017 Pazar

YASEMİN KOKULU HİKAYELER KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK YAZISI : Hiçbir şey için 'Benimdir,' deme. Yalnızca, 'Yanımdadır,' de. Çünkü ne altın, ne toprak, ne sevgili, ne yaşam, ne ölüm, ne de keder her zaman seninle kalmaz...


Okurken içinizi huzurla dolduracak, yüreğinizi ısıtacak, iyilik, sevgi, dostluk ve mutluluğu dile getiren birbirinden güzel 51 adet hikâyeden derlenen bu kitapla hayata keyifli bir mola verip kargaşadan sıkıntılardan uzaklaşacaksınız.

"Bir hayalin varsa, onu başarma gücüne de sahipsin."
-Richard Bach-

HAZIRLAYAN: ENDER HALUK ERİNCE

YAYINEVİ: YAKAMOZ

SAYFA SAYISI :318

YORUM: Herkese merhabalar.Yakamoz yayın evinin kokulu hikayeler serisinden Yasemin Kokulu Hikayeler adlı kitaptan size biraz bahsetmek istiyorum. Bu kitap seriden okuduğum ikinci kitap oldu.İlk olarak Kahve Kokulu hikayeleri okumuş ve çok beğenmiştim.Gelelim Yasemin Kokulu Hikayelere...
  Oldukça sürükleyici olan bu kitap bir çırpıda bitirilebilecek kıvamda Bu kitabı şehirler arası bir yolculukta bitiriverdim ben :) Hikayeler çok kısa ve her birinin kendince okuyucuya verdiği bir ders var.  Zaman geçirmek ve hayata bakış açınıza küçük dokunuşlar yapmak için çok ideal bir kitap. Fakat benim için kitabın tek olumsuz yanı bazı hikayelerin tekrarlanması.Yani bazı hikayeleri okurken daha önce okumuşum gibi hissettim muhtemelen bazı hikayelerde Kahve kokulu Hikayeler den esinlenilmişti  ya da aynıları bile olabileceğini düşünüyorum. Beni en çok etkileyen bir kaç hikaye de söyleyeyim size.
~Onun Yerine Görmek
~Rengarenk balonlar
~Sonu Olmayan Sevgi
Aklımda kalanlar  bunlar ama daha bir çok güzel hikayede vardı kitapta. İsterseniz sizde beğendiğiniz hikayeleri yoruma bırakabilirsiniz :) Aşağıya kitabın içindekiler kısmını da bırakacağım belki bir fikir olur belki bir başlık ilginizi çeker ve ben bu kitabı okumalıyım dersiniz belli mi olur? :) Şimdiden okuyacaklara iyi okumalar diliyorum :)


PUANIM: 4.0