DENİZ KURDU KİTAP YORUMU:
ARKA KAPAK: Jack London’ın bütün eserlerine bir simgeci natüralizm örneği olan Deniz Kurdu ile devam ediyoruz. Varlıklı bir aileden gelen Humphrey Van Weyden, geçirdiği deniz kazasının ardından Hayalet adlı uskunanın kaptanı Wolf Larsen tarafından kurtarılır. Barışçıl bir “beyefendi” olarak, iradesi dışında Larsen’in hizmetine girmesiyle kendini şiddet dolu “gerçek dünya”da bulacak; bu deneyim onu elitist bir entelektüelden, cesur bir eylem adamına dönüştürecektir.
Van Weyden’la Larsen arasındaki çatışma, yalnızca zayıf olanın ezildiği bir dövüş değil, bir fikir savaşıdır aynı zamanda. Hayatı “kutsal” olarak gören Van Weyden’ın idealizmiyle, var olmak dışında bir kaygı taşımayan Wolf Larsen’in materyalizmi arasındaki karşıtlık roman boyunca yinelenirken, Deniz Kurdu’nu farklı düzeylerde okunabilecek bir yapıt haline getirir. Ancak, London’ın en büyük başarısı hiç kuşkusuz ustalıkla geliştirip ete kemiğe büründürdüğü unutulmaz Wolf Larsen karakteridir. Nietzsche’nin “üstinsan” kavramını anıştıran Wolf Larsen, Ambrose Bierce’in de dikkat çektiği gibi, bir yazarın yaratabileceği en muazzam karakterlerden biridir...YAZAR: JACK LONDON
ÇEVİREN: FADİME KAHYA
YAYINEVİ: İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI
SAYFA: 367
YORUM: Herkese merhaba bugün çok sevdiğim yazar Jack London'ın Deniz Kurdu kitabı ile geldim. Benim için uzun bir okuma oldu. Biraz ağır ve yavaş okuduğum, başka bir çok işle çokça meşgul olduğum bu dönemde sindirerek okumak zorunda kaldım diyebilirim. Kitap genel olarak güzel fakat bazı betimlemeler, zaman akışının aralıksız verilmesi beni zorladı. Biraz sıkıcı buldum diyebilirim. Bir denizcilik romanından daha heyecanlı daha dinamik bir hikaye bekliyordum. Fakat daha çok psikolojik yönü ağır basıyor. Sanki yazarın edebiyatçı kimliği ile denizci kimliğinin bir araya gelip konuşması tartışması gibiydi.
Kitabın konusuna gelirsek Humphrey Van Weyden adındaki kitap kurdu ve eleştirmen bir deniz yolculuğu sırasında kaza geçirerek denize savruluyor. Bir kaç saat sonra bir uskuna ile kurtulduğunda hayatta kalacağını, artık kurtulduğunu düşünerek sevinirken Wolf Larsen ile tanışıp bu ümitlerini kaybediyor. Geminin acımasız kaptanı Larsen edebiyat düşkünü, fikir insanı birinden zorla bir tayfa yaratmak istiyor.
Hayatın acı taraflarını görmüş, zihnini ve vücudunu acılarla nasırlaştırmış bu adam için Weyden bir hiç. Kendi ayakları üzerinde duramayan bir zavallı. Ve onu bir nevi sopayla hizaya getirip "adam" etme niyetinde. Gerçek olan tek şeyin hayatta kalabilmek ze güçlü olabilmek olduğuna inanan kaptan düşüncelerinin gerçekliğini kanıtlamak için çoğu zaman zalimce davranıyor. Weyden ise bunların bilgi ile alakalı olmadığını, düşünen insanın zayıf olmadığını kanıtlama çabası yer yer yetersiz kalıyor.
İşte böylece başlıyor kitap. Kitaplarla yaşayan zihni düşüncelerle geliştiren biri, hayatın zorluklarıyla dövülmüş bir kas yığınına karşı deyim yerindeyse savaşa tutuşuyorlar. Yer yer felsefe yapıyor yer yer dövüşüyorlar. Bu iki karakter sanki yazarın ruhunun iki parçası gibi. Kitabın sonunda da biri hayatta kalırken diğeri yok olacak. London'un edebiyatçı kimliğinin denizci kimliğine açtığı bir savaş mı nu kitap bilmiyorum ama ben bir hesaplaşma hissetim.
Meraklısına önerimdir, bir başka kitapta görüşmek üzere...
PUAN: 3.5
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder