function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

10 Ekim 2025 Cuma


 CENNETİN DİBİ KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK: 


Cehenneme Övgü’de"bu dünya"yı sorgulayan Gündüz Vassaf ikinci kitabında "cennet"e, hem de cennetin ta dibine el atıyor. Mizahla bilimkurgunun, düzyazıyla bilimsel makale üslûbunun harmanlandığı kitapta, ‘yanlışla doğru’, ‘yalanla dolan’ sırt sırta duruyor. Bu kitapta Freud’un kuramlarının hayata geçirildiği Amsterdam genelevlerinde dolaşabilir, hükümet kiralayabilirsiniz; hatta 100 dolara bir Amerikan şirketi bile satın alabilir, isterseniz yeni yaşam biçimlerinin hayata geçirildiği özgür kolonilerde yaşayabilirsiniz. Gündüz Vassaf, düşgücünün sınırlarını zorladığı Cennetin Dibi’nde, "gelecekte yolculuğa" davet ediyor bizi.

"Gündüz Vassaf düşgücünün avukatı, düzyazımızın en özgür ruhlu kalemi..

YAZAR: GÜNDÜZ VASSAF

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA: 246


YORUM:  Herkese merhaba bugün uzun süre önce okuyup hayran kaldığım Cehenneme Övgü ile beni mest eden Gündüz Vassaf ile geldim. Cehenneme Övgü kitabından sonra yazarın o zamanlara yeni çıkan kitabı Ressamın İsyanı'nı okumuştum. Yalan yok o kitap beni biraz yorunca Vassaf okumaların ara vermiştim. Cennetin Dibi kitabının da Cehenneme Övgi gibi beni mest edeceğini düşünerek fazla beklentiyle başladığımı söylemeliyim ama Cehenneme Övgü'nün yerini tutmadı bu kitap açıkçası. Eserde daha çok Amerika ve Avrupa hareketlerinin absürtlüğünü konu aldığı için biraz konulara yabancı kaldığımı düşünüyorum. Elbet çok güzel saptamalar vardı, elbet insanlığa dair mesajlar ve iktidar yahut patronların halkı nasıl manipüle ettiğini anlattığı kısımlarda ilginç yaklaşımlar vardı. Yine de okurken kitabın akıcılığında biraz sorun olduğunu düşündüm. 

Eserdeki denemeler 1992 yılına ait olduğu için çoktan eskimiş problemler, yahut çoktan yeterince tartışılmış konulara yeniden bir bakış atmış olmak garip geldi. Günümüzdeki problemleri ve yazarın bunlar hakkındaki düşüncelerini okuma isteği oluştu içimde.  Belki de bu kitap için en iyi zaman şimdi değildi bilemedim. Elbette Gündüz Vassaf günümüzün çok önemli bir entelektüeli. Değeri tartışılmaz, eserleri her zaman okunmaya değer. Sizler de bir şans verin derim.


PUAN: 3.6 

25 Eylül 2025 Perşembe


 ATLARI BAĞLAYIN GECEYİ BURADA GEÇİRECEĞİZ KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK:  

Cesaretimiz var mı her şeyi bir anda öylece bırakıp gitmeye? İnsan her nereye giderse gitsin kendini de beraberinde götürmez mi? Varlığından güç aldığımız arkadaşlar ne zaman yük haline geldi? Hepimiz başarılı olmak zorunda mıyız bu hayatta? Her seferinde duvara tosladığımız halde hâlâ yeni ilişkiler kurmaya, var olanı kurtarmaya çalışmak hayal kırıklıklarına bağımlı hale gelmemizle açıklanabilir mi? Melisa Kesmez, heyecanlı ve mütevazı sesinin her satırda hissedildiği kısa öykülerinde soruları müzikle, dramla, şiirle yoğuruyor, cevapları ise nüktedanlığı da elden bırakmayarak veriyor.

“Aklımızın devre dışı, sadece kalbimizin olduğu” yeniyetmelikten zaman mefhumunun olmadığı balık krakerli ve kaygısız çocukluk yıllarına, yüzyıllık dostla oturulan öğle rakısından patrona son çare olarak yazılan istifa maillerine, sevdiğimiz “o” olmayı çoktan bırakmış uzatmalı evliliklerden gel demese de gittiğimiz, gitmek istediğimiz sevgililere, eski sevgililere, aileye, aldatmalara, aldatılmalara; üzerimize haddinden fazla gelen ancak bir türlü vazgeçemediğimiz “modern dünyamızın” tüm inceliklerine dokunuyor, yalın ama coşkulu, naif ama kararlı, fısıldıyor kulaklara: Atları Bağlayın, Geceyi Burada Geçireceğiz.

YAZAR: MELİSA KESMEZ

YAYINEVİ: SEL YAYINLARI

SAYFA: 138

YORUM: Herkese merhaba bugün size çok uzun seneler önce aldığım ama bir türlü okuma fırsatı bulamadığım kitapla geldim. Melisa Kesmez'in kalemiyle, öyküleriyle ilgili çok yorum gördüm. Beğeneni çoktu...

Ne yalan söyleyeyim öyküler bana hitap etmedi. Günlük yaşamadan kesitlerle sunulan ve hep "Ben" dili ile anlatılan hikayeler benim için biraz yavan kaldı. 25 öykünün hemen hepsi aynı temalardaydı biraz anı tadında geldi bana. Toplumsal olaylar, cinsiyet eşitliği, kadının toplumdaki yeri gibi bir çok noktaya değinen yazar bu açıdan değerli bir iş yapmış elbet. Benim eleştirim öykülerin tekdüzeliği ve heyecanının biraz bence eksik kalmasıydı.

Kitabın ismi çok güzeldi bu isim bana daha masalsı biraz daha belki sıra dışı öyküler okuyacağım hissini uyandırdı ve eleştirel gerçekçi tonda anı tadında hikayeler okuyunca beklentimi karşılamadı. 

PUAN:  3.0 

14 Eylül 2025 Pazar


 ÖLÜMSÜZLÜK VE PILGRIM KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: 15 Nisan 1912’de –Titanic kazasının yaşandığı tarihte– Londra’da Pilgrim adlı esrarengiz bir aristokrat kendini asarak intihar eder. Beş saat sonra bulunduğunda kalbi mucizevi bir şekilde atmaya devam ediyordur. İlk intihar girişimi değildir bu...

Pilgrim dostu Leydi Sybil Quartermaine eşliğinde Zürih’teki ünlü Burghölzi Kliniği’ne yerleştirilir. Orada, kolektif bilinçdışının mistik kâşifi Carl Gustav Jung ağzını bıçak açmayan bu esrarengiz hastadan çok etkilenecek, varoluşunun ardındaki gizemli hikâyeyi ortaya çıkarmaya çalışacaktır.
Pilgrim kendi hayal dünyasında yaşayan bir şizofren midir? Capcanlı anlatımlarla aktardığı yüzlerce yıllık anıları düşler ve fantezilerden mi ibarettir? Delilik midir söz konusu olan yoksa dehanın mucizeleri mi? Pilgrim’ın hayatını ve akıl sağlığını irdeleyen Jung zamanla kendi hayatını ve akıl sağlığını da sorgulamaya başlayacak, hayatı, evliliği ve ruh bütünlüğü sarsılmaya başlayacaktır. Pilgrim denen muamma Jung’un laneti mi kurtuluşu mu olacaktır?
Yaşamın ve ölümün, ruhun ve hafızanın, gerçekliğin ve düşlerin derinliklerine dalan, tarihsel gerçeklerle kolektif bilinçdışının gizemlerini birbirine ören bu sürükleyici romanda psikoloji, edebiyat ve sanat tarihindeki ünlü figürlerin sırlarına tanık olacak, delilik ve deha arasındaki bağları keşfedeceksiniz.

YAZAR: TİMOTHY FİNDLEY

ÇEVİREN: DİLEK ŞENDİL

YAYINEVİ: KORİDOR YAYINLARI

SAYFA: 596 

YORUM: Uzun bir aradan sonra herkese merhaba bugün çok merak ettiğim severek aldığım bir kitapla geldim. Kitabın konusu çok ilginç bir o kadar karakterler de çok ilginç. Ana karakterlerden biri Carl Gustav Jung  daha ne olsun... Diğer bilindik karakterler ise Oscar Wilde, Leonardo Da Vinci ve daha niceleri. Eh böyle olunca kitapta sanat tarihi, psikoloji ve felsefe iç içe geçmiş durumda. İlk okumaya başladığımda kitabı çok sevdim sanırım 350 sayfa çok rahat aktı gitti. Sonra zorunlu olarak kitaba aralar vermek zorunda kaldım bir kaç günde bir elime alıp yirmi otuz sayfa okumaya başladım. Tamam bu kitabın suçu değildi ama daha sonra çok gereksiz ayrıntılar ve fazladan uzatılan anlamsız bölümler beni rahatsız etmeye başladı. Ana konudan çok sapılan ayrıntıya kaçan anlatılar okumayı zorlaştırdı zaten ritmimi kaybettiğim için kitabın kalan kısmı biraz daha zorlu geçti. Belki ara vermek zorunda kalmasam bu bölümlerden çok da rahatsız olmazdım bilemiyorum.

Kitabın baş kahramanı ölemeyen Pilgrim. Bu kelime Latince kökenli ve hacı, yolcu, gezgin gibi anlamlara geliyormuş. İsminin anlamını çok iyi yansıtan kahramanımız bir nevi ölümsüz ölemiyor. Kitap onun intihar etmesi ve ölememesi üzerine kurulmuş. İntihar eğiliminden dolayı en yakın dostu onu Zürih'teki  Burghölzli Kliniği'ne yatırıyor. Burada biraz soru işaretleri var. En yakın dostuna ölmeden önce bırakılan günlükler var fakat en yakın dostu zaten onun tüm sırlana vakıf bunu yapması için nasıl bir motivston ile yapıyor açıklanmamış... Neyse çok da keyif kaçırmak istemem ama bazı noktalar havada kalıyor bağlantı kurulmamış yahut kurulamamış. Özellikle en yakın dostu Lady Queatermaine ile olan ilişkisi davranışlarının tam olarak çözümlenmesi konusunda eksikler vardı.

Kitabın çok uzun bir kısmı klinikte Jung ve Pilgrim arasındaki mücadele ile sürüyor. Bu arada Jung'un kurgusal ailevi ilişkileri, psikolojik yaklaşımları irdeleniyor. Psikoloji sevenler için gerçekten lezzetli bölümlerdi. Genel olarak kitabı sevdim evet karmaşık, geçişler çok sert ve bazı noktalar fazla uzatılmış ama genel olarak sevdim diyebilirim. Ölüme ve insana farklı bir bakış açısı sunan bu kitabı öneririm. Bir şans verin. Bir başka kitapta görüşmek üzere hoşça kalın...

   PUAN: 3.9 

29 Ağustos 2025 Cuma

Yeşilin Kızı Anne -2- Kitap Yorumu


  ARKA KAPAK YAZISI : Hayal kurmayı her şeyden çok seven Anne Shirley’nin maceraları hız kesmeden devam ediyor. Hiç sevmediği kızıl saçları, çilli yüzü ve tuhaf hayal gücüyle GreenGables’a gelip herkesi büyüleyen bu küçük kız artık

16 yaşında ve “neredeyse” bir yetişkin.

Avonlea Okulu’nda öğretmenlik yapmaya başlayan Anne, sevimli ama bir o kadar da yaramaz öğrencilerine sevgiyi, dostluğu ve hayal gücünün sınırlarını keşfetmeyi öğretir.
Bir yandan da eski dostları ile Avonlea’yi güzelleştirmeye karar verirler ve beraber Avonlea’yi Geliştirme Derneği’ni kurarlar.
Her macerada Anne biraz daha büyüdüğünü fark eder. Peki, hayalperestliği ile bir zamanlar herkesi şaşkına çeviren bu genç kız, sorumluluk sahibi bir yetişkin olabilmeyi başarabilecek midir?

Çok ses getiren serinin ikinci kitabı
Yeşilin Kızı Anne II, okurları ilk gençlikten yetişkinliğe uzanan o çetref illi yolu keşfetmeye çağırıyor.


YAZAR : L. M. Montgomery

ÇEVİRMEN : Çiğdem Köfüncü

YAYINEVİ : Ephesus Yayınları

SAYFA SAYISI : 407

YORUM: Herkese merhaba uzun yıllar önce ilk kitabını okuduğum Yeşilin kızı annenin ikinci kitabını sonunda okudum. İlk kitabın sonu beni o kadar etkilemiş ki ikinci kitabı okumak bana büyük bir yük gibi geldi. İlk kitabın sonunda yaşanan olay beni çok üzdü. Hiç böyle bir şey beklemiyordum. Çünkü netflix dizisinde böyle değildi. Bunu atlatmak epey bir vaktimi aldı. Anne’in o kendine özgü dünyasını ve kasaba hayatını özlediğimi hissettiğimde ikinci kitaba başladım. İlk kitabı unutmuşum tabi hatta diziyi bile. İkinci kitabı yakalamak için kitaptan bazı bölümler okudum ve kısa kısa dizi bölümlerine göz attım. Sonrasında her şeyi hatırladıktan sonra kitap aktı gitti.


Zihnimi sakinleştiren, içsel dünyama yolculuklar yaptığım bir okuma oldu. Sıkışmışlık hissine iyi gelen bir seri olduğunu düşünüyorum. Eski zamanlarda geçen ara ara doğa tasvirleri okuyup Anne’nin dünyansına girdiğimiz şimdiki zamandan çıkıp o zamana gittiğim bir kitap oldu. Olayların basit ve sakin olduğu, insan ilişkilerinin çıkarsız ve gerçek olduğu zamanlardan bir kitap okumak bana iyi geldi. 3. Kitabı araya zaman girmeden okumak istiyorum. Ara ara bu seriyi okuyarak Anne’in tüm hayatına şahitlik etmek istiyorum. Okuyacak olan okurlara şimdiden iyi okumalar dilerim ❤


13 Ağustos 2025 Çarşamba


 AYAŞLI İLE KİRACILARI KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK:

 "Memduh Şevket Esendal Bütün Eserleri" dizisinin ilk kitabı olan Ayaşlı ile Kiracıları, yazarın en önemli yapıtlarından biridir. 

1946 CHP Roman Ödülü'nü de alan yapıtta Memduh Şevket Esendal, cumhuriyetin ilk yıllarındaki Ankara'dan bir kesit sunar. Eğitimleri, uğraşları, dünya görüşleri farklı insanların ilişkilerini büyük bir ustalıkla sergiler; onların kişiliklerinde, dönemin bütün özelliklerini yansıtır.

Türkçenin Çehov'uolarak bilinen Memduh Şevket Esendal'ın Ayaşlı ile Kiracıları eseri, edebiyat tarihimizin kilometre taşlarından biridir. Esendal ince mizahı, gösterişsiz dili ve büyüleyen sadeliği ile yazın tarihimizde önemli bir yer edinmiştir.

YAZAR: MEMDUH ŞEFKET ESENDAL 

YAYINEVİ: BİLGİ YAYINLARI 

SAYFA: 268 

YORUM:  Bugün size adını çok duyduğunuz Türk klasiklerinden biriyle geldim. Ayaşlı İle Kiracıları uzun zamandır kütüphanemde duruyordu, kitaptan beklentim de çoktu açıkçası.  Özellikle Ankara'da geçen romanlara ayrı bir ilgim oluyor fakat ne yazık ki bu eserde Ankara'ya dair hiç bir şey yok. Ne sokak, mahalle adları ne de şehrin tarihine ilişkin bir bilgi verilmemiş.  Kitabın başında Ayaşlı İbrahim Efendiden  bahsedilmese kitabın nerede geçtiği tartışmalı olabilirdi diyebilirim.  Ayaşlı İbrahim Efendi bir apartman tutarak odalarını kiraya veriyor ve geçimini bu şekilde kazanıyor biz de bu odalara, evlere taşınan insanların hikayelerini okuyoruz. Kitapta olay nerdeyse yok bir nevi insan portreleri okuyor gibisiniz. Diyaloglar çok kısa, betimlemeler eksik ve bu beni kitaba odaklanma konusunda biraz zorladı. 

Kitabın Cumhuriyetin ilk yıllarına, bürokrasiye ve değişen ahlak yapısına eleştirilerin olduğu ufak yerler var fakat bunlar çok kıt. Kitap bittikten sonra Fethi Naci'nin yazdığı Yüz Yılın 100 Türk Romanı adlı incelemesinde bu kitaba ayrılan bölümü de özenle okudum burada Naci eleştirilerin daha çok olduğu fakat yazarın kırparak bu eleştirileri azalttığına dair bir anlatı var. Böyleyse çok üzücü çünkü CHP Roman Ödülü alabilmesini yolu bu muydu diye sormadan edemedim....  Kitap bana çok hitap etmedi açıkçası. Diyaloglar benim için inandırıcılıktan uzaktı, şehrin, mekanın kullanımı ve tasvir oldukça kıt, kahramanların ruhsal çatışması nerdeyse yoktu. Okuduğum için elbette mutluyum mutlaka bana bir şeyler kattığını düşünüyorum ama keyifli zaman geçirdiğimi söyleyemem. Keyif için değil öğrenmek, Türk Edebiyatına farklı bir gözle bakmak için okuduğum ve öyle anımsayacağım bir eser oldu. 


PUAN: 2.9 

26 Temmuz 2025 Cumartesi


 DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU KİTAP YORUMU: 

-Elimdeki baskının arka kapak yazısı mevcut değil. Yazarın portresi bulunuyor- 

YAZAR: PEYAMİ SAFA

YAYINEVİ: ÖTÜKEN NEŞRİYAT (1993 BASKISI)

SAYFA: 114

YORUM: Herkese merhaba bugün Türk klasikleri dendiğinde akla gelen bir kitapla geldim, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu... Okumak için biraz geciktim mi? Evet ama olsun anlayarak, yorumlayarak ve tam bir tahlille okumak çok önemli. Bazı klasiklerimiz lise, ortaokul gibi erken yaşlarda bir ödev gibi dayatıldığında bence o eserlerin kıymeti kayboluyor. Gençler bu kitapların maneviyatından çok alacakları nota odaklandıkları için özümseyemiyorlar ve hatta Türk klasiklerine bir nebze duvar örüyorlar. Benim elimdeki bu baskı gibi günümüz Türkçesinden bir nebze uzak olan baskılara zaten hiç yaklaşılmıyor. Neyse burada beylik laflar etmeyeceğim. 

Ben kitabı çok sevdim. Yazarın da hastane günleri göz önüne alındığında kitabın bir hastanın psikolojisini yansıtmaktaki başarısının kaynağı anlaşılıyor. Kitapta ki karakterin ismi yok. On beş yaşında olduğunu biliyoruz. Bacağından mustarip. Yedi senedir ağrısız, acısız yürümenin hayalini kuruyor genç adam. Uzak bir akrabası olan Paşa ona kol kanat germese belki de çok daha kötü olacak her şey. Hem Paşa'nın kızıyla da çalkantılı bir gönül ilişkisi içinde bu hasta genç. Kendinden dört yaş büyük Nüzhet ile hem kardeş gibiler hem de kardeşliğin ötesine geçen anlar paylaşıyorlar herkesten gizli. 

Aşık genç adam ama oluru yok gibi. Ayrıca önemli bir hekim de Nüzhet'e talip alıp Berlin'e götürmek niyetinde. Tüm bu olanların ardında genç adamın psikolojisi ve hekimlerle mücadelesi anlatılıyor romanda. Bacağı her an kesilebilir çünkü. Bir uzvun geride bırakacağı boşluğu kendince kıyaslıyor genç adam. Bir diş eksildiğindeki kalan boşluk hissini bacağında hissettiğinde ruhu daralıyor. Bir yandan çok okumak, çok yazmak derdinde ama hayat müsaade etmiyor.  İşte böyle... Kısa ama derin bir kitap. Olaylardan çok psikolojik çözümlemelerle öne çıkıyor. Önerimdir okuyalım efendim. 

PUAN: 3.8 

24 Temmuz 2025 Perşembe


 BİR KUZEY MACERASI KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK: Jack London’ın 1900 yılında yayımladığı Kurdun Oğlu adlı derlemenin içinde yer alan Bir Kuzey Macerası, Homeros’un Odysseia destanını andıran, zorlu engellerle dolu, çetin ve “dönüştürücü” bir yolculuğun hikâyesidir. Aleut adalarındaki Akatan’da yaşayan kabile reisi Naass, evlendiği gün karısı Unga’yı denizden çıkıp gelen sarı saçlı beyaz bir adama kaptırır. İki metreyi aşan boyuyla bir devi andıran, “tanrıların dünyanın ilk dönemlerindeki erkekleri örnek alarak kalıba döktükleri” bu adam, Unga’yı sırtına vurduğu gibi gemisine atlayıp oradan uzaklaşmıştır.

Naass intikamını almak üzere azılı düşmanının peşinden yollara düşer. Dünyayı dolaşıp bilgi ve görgüsünü artıracağı, macera dolu yıllar beklemektedir onu…





YAZAR: JACK LONDON

ÇEVİREN: LEVENT CİNEMRE

YAYINEVİ: İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

SAYFA: 51

YORUM: Herkese merhaba bugün yine bir London kitabıyle geldim. Bu bir kitabın içinde bulunan ufak öyküyü tek basmayı düşünmüş yayıncılarımız. Bence doğru bir karar değil sanki. Artıca şunu da başlatan söylemek gerek bence London'un romancılığı hikayeciliğinden daha iyi.  Arka kapakta konu gayet iyi anlatılmış ben de kısaca değiniyim. Düşman ailelerin çocukları bir şekilde evlenmeye kara veriyor. Aileleri arasında bizim kan davası gibi bir mesele var ve Naass bunu bitirmeye kararlı ve Unga ile evlenerek bu meselenin üstesinden gelmek derdinde. Kutupların hırçın çocukları bir şekilde evlenecekken tamda düğün gecesinde yabancı çok yakışıklı bir fok avcısı diyarlarına gelir. Unga'yı kaçırır daha doğrusu başta kadının rızası yok gibidir ama sonra kocasına çok aşık olacaktır. Tabii ki bu durumu onur meselesi yapan Naass diyar diyar dolaşarak karısını daha doğrusu karısı olacak kadını ve onu kaçıran adamı aramay başlar. Çok ince bir kitap olduğu için derinlikli anlatım beklememek gerekir. Yüzeysel bir anlatı, kısa vakitlerde kafa dağıtmak için okunur ama ben London'dan daha fazlasını bekledim açıkçası. 

PUAN: 2.9 

23 Temmuz 2025 Çarşamba


 YÖRÜNGEDE KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK YAZISI: 

Yörüngede **BOOKER ÖDÜLÜ 2024 KAZANANI**
Uzay araçları içinde dünyanın yörüngesi etrafında dönen altı astronot: Nell, Roman, Anton, Pietro, Chie ve Shaun. Görevleri meteorolojik veriler toplamak, bilimsel deneyler yapmak ve insan bedeninin limitlerini test etmek. Ama hepsinden fazlası gözlemlemek.
Yörüngede günde on altı gündoğumu ve on altı günbatımına şahit olurken kıtaları aşıyor, buzullar, çöller, dağ zirveleri ve engin okyanuslar geçiyor, mevsimleri bir bir arkalarında bırakıyorlar fakat ne kadar uzak olursa olsun Dünya’nın süregiden çekiminden alamıyorlar kendilerini. Chie, annesinin ölüm haberini alırken bir yandan amansız bir tayfun sevdiklerini tehdit ediyor; insan hayatının kırılganlığı sohbetlerinin, korkularının, rüyalarının başlıca konusu oluyor.
Samantha Harvey kendisine 2024 Booker Ödülü’nü kazandıran, görkemi şiirselliğine eş bu romanında okuru Dünya’nın, yaşamın ve insanlığın mucizesine tanık olmaya ve hayran kalmaya davet ediyor.
“Çağımızın en şaşırtıcı yazarlarından olan Samantha Harvey hem kısa hem dev romanı Yörüngede ile en beklenmedik, en büyülü eserlerinden birini ortaya koyuyor.”
–James Wood, The New Yorker
“Uzun zamandır okuduğum en güzel romanlardan biri.”
–Mark Haddon
“Göz kamaştırıcı.”
Financial Times

YAZAR: SAMANTHA HARVEY

ÇEVİREN: PÜREN ÖZGÖREN

YAYINEVİ: İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

SAYFA: 163 


YORUM:  Herkese merhaba yeni bir kitapla geldim. Bu kitabı ilk ödül aldığı günden beri takip ediyordum. Çevirisinin geleceğini duyduğumda heyecanlandım çıktıktan kısa bir süre sonrada  hemen aldım. Uzayı, gezegenleri, astronotları okumayı çok seviyorum. Amatör bir uzay gözlemcisi olarak ben de teleskobumla bu dünyanın kapılarını aralıyorum. Bu merakım yüzünden kitap için fazladan beklentilere girdim, hele ki Booker Ödülü sahibi olduğunu düşünürsek bence yerinde bir beklentiydi bu.  Ne yazık ki kitabın ilk sayfasından anlatım tekniği yüzünden çok zorlanmaya başladım. Dil ve üslup akıcılıktan bence uzaktı. Genel olarak olaylar yerine astronotların iç dünyasını okuyoruz fakat altı astronot arasındaki geçişler çok keskin olduğu için karakterlerle özleşemedim. 

Kısacası benim zor okuduğum, pek beğenemediğim bir kitap oldu. Şans vermek isteyenler bir denesinler derim belki bana hitap etmemiştir. 


PUAN: 2.7

14 Temmuz 2025 Pazartesi

MÜKEMMEL ANNE KİTAP YORUMU :


 
ARKA KAPAK YAZISI : Bir web sitesi vasıtasıyla tanışmış, kendilerine “Mayıs Anneleri” diyen bir grup kadın onlar. Ortak noktaları bebeklerinin mayıs ayında doğması. Haftada iki kere bebeklerini de alıp bir parkta buluşuyor, annelikle ilgili deneyimlerini paylaşıyorlar.

Bebekleri iki aylık olduğunda yorgunluklarını atmak, biraz eğlenmek için bebekleri babalarına bırakıp felekten bir gece çalmaya karar veriyorlar. Aralarında bir de bekâr bir anne var. Bebeği Midas’ı bakıcıya bırakmak zorunda. Eğlencenin doruk noktasında bakıcıdan Bebek Midas’ın kaçırıldığına dair bir telefon geliyor ve kâbus dolu günler başlıyor.

Polis sorgusu sürerken, basının bütün ilgisi Mayıs Annelerine yö- neliyor. Geçmişleri didik didik edilen annelerin hayatlarındaki sırlar bir bir ortaya çıkıyor.

Yayımlandığı hafta New York Times çok satanlar listesine giren Mükemmel Anne, Aimee Molloy’un ebeveynliğin zorluklarını, toplumun anneler üzerindeki baskılarını büyük bir beceriyle yansıttı- ğı yüksek tempolu, gerilim yüklü bir roman.

YAZAR :  Aimee Molloy

ÇEVİRMEN : Begüm Kovulmaz

YAYINEVİ : Hep Kitap

SAYFA SAYISI : 305

YORUM:  Herkese merhaba. Bugün size kitapçıda tesadüfen karşılaştığım bir kitaptan bahsedeceğim.

O sıralar gerilim dizileri izlediğim için beni geren, sonunu merak ettirecek bir kitap okumak istemiştim. Arka kapak yazısına bakınca tam da istediğim türde bir kitaba benziyordu. Emin olmak için kitabın yorumlarına göz atmak istedim. Bir yorumda: ‘Sırf sonu için bile okunmaya değer’ yazıyordu. Bu yoruma tutunarak kitabı okumaya karar verdim.

Ama kitap, beklentilerimi hiç karşılamadı. Gerilim ve gizem unsurları oldukça azdı. Son elli sayfada bir şeyler olmaya başladı ama bunlar da tatmin edici değildi. Sadece sürekli anne dertleri okudum, içim şişti. Bir de kitabın şimdiki zaman kipinde yazılmış olması beni gerçekten çok yordu. Bitirebilmek için epey çabaladım.

Sonu iyi çıkar umuduyla elimden bırakmadım ama benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Keşke sonu tatmin edici bir şekilde bitseydi de, ben de ‘Okuduğuma değdi’ diyebilseydim.

Okumanızı pek tavsiye etmiyorum😅





BABAM İFLAS EDİNCE KİTAP YORUMU :

 


ARKA KAPAK YAZISI :  
 Her şeyinizin elinizden alınacağını söyleseler ne yapardınız?

Bir çare arardınız elbette.

Ben de öyle yaptım. Çaremi buldum…

Ya da belamı!

Lüks markalar, bitmeyen alışverişler, süslü kıyafetler, yüksek topuklar… Güzelliğimi tamamlayan bu şeyler, hayattaki tek önceliğimdi. Zengin babam sayesinde istediğim her an onlara sahip olabiliyordum ve her şey mükemmeldi.

Sonra bir anda babam iflas etti! Nefes almamı sağlayan markalarım ellerimden kayarken, ailem düşmeden önce bana bir halat uzattı. Murat Arsever’i…

O zengin, yakışıklı, harika ve biraz cimri adamı…

Murat’la evlenirsem lüks hayatıma devam edebilirdim. Onunla evlenmeliydim…

İşte bu kadar basitti...

Ya da değildi!

Çünkü biz, paranın iki yüzü kadar farklıydık…

Murat amaçları, değerleri, kuralları olan, dediğim dedik biriyken; benim tek amacım lüksümü sürdürecek zengin bir kocaydı.

Ben onu tanıdıkça ona âşık oldum. Oysa Murat, beni tanıdıkça benden nefret etti.

lbimdeki mağazaya krallığını kuran bu adama aşkımı kanıtlamam ve onun da beni sevmesini sağlamam gerekiyordu.

Gardırobum için… Hayatım için…

En çok da kalbim için…

YAZAR : Asude 

YAYINEVİ : Ephesus Yayınları

SAYFA SAYISI : 464

YORUM:  Herkese merhaba! Bu sefer size benim için yeri ayrı olan bir kitaptan bahsetmeye geldim. Bu kitabı ilk kez 2012 yılında okumuştum. O zamanlar kitap Facebook’ta bölüm bölüm yayınlanıyordu. Kardeşimle birlikte birbirimize sırayla okur, deli gibi eğlenirdik. Bizim için çok güzel anıları olan bir kitaptı.

Sonradan bu Facebook’taki bölümler kitap hâline geldi ama biz zaten okuduğumuz için devamını pek takip etmemiştik. Geçenlerde kardeşimle sohbet ederken bu kitabı bir anda hatırladık. “Kesinlikle tekrar okumalıyız!” dedik. Ve geçen hafta bir kitapçıda bu kitaba denk geldim. Hemen yapıştım resmen! Eski basımdı ama çok yeni duruyordu.

Önce kardeşim okudu, sonra ben başladım. Ben de okudukça kitabın dedikodusunu yaptık . (Bu arada Pabucumun Ajanı’nı da aynı kitapçıda buldum, onu da yakın zamanda okuyacağım.)

Fark ettim ki, kitabı neredeyse hiç hatırlamıyormuşum. Kardeşimin hafızasında birkaç sahne kalmış ama bende o da yoktu. Yazarın dili gerçekten çok eğlenceli. Okurken eğlenmemek mümkün değil. Üzerinden 13 yıl geçmesine rağmen kitabı okurken eski bir zamana aitmiş hissi yaşamadım. Tabii bahsedilen bazı diziler bana çok yabancıydı ama bunlar hikâyeyi etkileyen şeyler değildi.

Verda ve Murat’ın ilişkisi çok tatlıydı ama bana göre bazı yerlerde biraz toksikti. Gerçi bu toksik dediğim şeylerle ilgili muratın bahanesi sağlamdı. Yine de o kısımlar bana göre değildi, biraz rahatsız oldum ama çok az.

Genel olarak çok güzel bir aşk hikâyesiydi. Hem çok eğlenceli hem çok romantikti. Okurken gerçekten çok keyif aldım, kitabı elimden zor bıraktım. Beni yüksek sesle güldüren kitaplara bayılıyorum; bu kitap da onlardan biriydi. Sonlara doğru "Ne oluyor ya?" dedim ama genel anlamda bakınca güzel bir son yazılmıştı.

Yazarın diğer kitaplarını da kesinlikle okuyacağım. Dili gerçekten çok hoşuma gitti. Kardeşimle birlikte kitabın dedikodusunu yapmak çok güzeldi. Eski ama eskimeyen bir kitaptı. Eğlenmek için bir şeyler arıyorsanız, bence mutlaka okumalısınız.💓





13 Temmuz 2025 Pazar


 YALAN SATICISI KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK:  “Yalan satıcısı” olarak çıktığım yolun yıllar sonra ulaştığım bu durağında “yalnız bir deli” diye anılmak incitmez beni. Fikrim sorulsa; deli yerine çılgını tercih ederim elbette. Neyse, önemli değil. Sıfatların üzerinde durmaya değmez. Deliliği de, çılgınlığı da severim. Gereğinden fazla ciddiyet insan bünyesine zararlıdır. Başa ağrı, mideye gaz, kalbe spazm yapar. Bu yüzden, ölümlü dünyada aklın ipini biraz salmakta yarar var bence.

 
Yarattığı karakterlerle hayatı paylaşan bir yazar. Namı diğer Yalan Satıcısı… Ankara’nın müşfik mekânı Kıtır’ın masalarında yazılmaya başlanıp biber gazına bulanmış meydanlarına taşan bir hikâye.
 
Attilâ Şenkon, romanın kâğıtta durduğu gibi durmadığını hatırlatıyor. Edebiyata tutkun bir oyunbaz.
 
Yalan Satıcısı, Nilüfer’in güzel sesinden dinlemeye doyamadığımız şarkılar gibi…

YAZAR: ATTİLA ŞENKON

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA: 118 

YORUM: Ahhh yine Attil Şenkon ve yine benim garip hislerim.  Niye dokunuyorsun bana bu kadar be adam diye bağırasım geliyor.  Ankara da geçen öyküler mi? Yazarlık, yazmak üzerine olan yazıları mı? Yoksa garip tesadüfler mi? Bilemedim! Kitapta 7 Ocak 2009 Ankara'da geçen bir gün anlatılıyor... Benim için önemi büyük, istesem de unutamadığım o günü yıllar sonra bir yazarın kaleminden tekrar okumak garip bir his. Yazarın anlattığı gibi kapkaranlık bir kış günüydü.... 

Neyse tamam kitap yorumcusuna dönüşme vakti :) 

Kitap Gökkuşağına İki Bilet kitabının devamı gibi hatta gibisi fazla bence. Evet tek başın kesinlikle okunur ama bence bu iki kitap devam niteliğinde. Ben rastlantı olarak neredeyse arka arkaya okuduğum için çok mutlu oldum.  Yazar Işık artık epey yaşlanmış Kıtır'da roman kahramanlarıyla buluşup mücadele ediyor. Yalan satıyor yani. Bildiği yalanları önce kendine  satıp sonra bize kakalıyor. Biz okurlarda bile isteye o kadar kanıyoruz ki bu yalanlara... 
Bir yalana yalan olduğu halde inanıyoruz. İçindeki gerçekleri cımbızla ayıklarken bir bulmacayı çözer gibi sancılı bir haz duyuyoruz. Ben Attila Şenkon ve kitapları ile tesadüfen tanıştım ve en sevdiğim yazar olma yolunda ilerliyor kendisi. Okuyalım okutalım şiddetle tavsiye ederim.

PUAN:4.6 

11 Temmuz 2025 Cuma

ÇOCUKLUĞUM 

-Otobiyografik Anılar- 

 KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Kırgız halkının siyasi ve toplumsal kırılma anlarını ve büyük değişimlerin yarattığı derin sancıları anlattığı eserleri 176 dile çevrilen büyük usta Cengiz Aytmatov’un dilinden; çocukluk ve ilk gençlik yıllarına dair hem okuma lezzeti vadeden hem de kaynak niteliğinde eşsiz bir eser!

Halkının yaşadığı zorluklara kayıtsız kalamayan yüksek bir ruhun tüm dünyada yüzbinlerce okura ulaşan eserlerine esin kaynağı olan, onu sadece Kırgız edebiyatının değil dünyanın en önemli yazarlarından biri yapan yazın serüvenin ilk sıçrayış noktasından hatıralara yer veren Çocukluğum, Aytmatov’un uzun soluklu yürüyüşünün ilk adımlarına odaklanıyor.

“Sanatçı ve halk iki birleşik değerdir. Halk yetenekli insanlar olan sanatçıları yaratır ve yine halk kendi sanatçılarının yarattığı en iyi eserlerin değerini bilir ve korur. Burada bağlantı çift taraflıdır: Sanatçı halkın manevi temelini, halk da aynı şekilde sanatçının manevi temelini oluşturur.”

YAZAR: CENGİZ AYTMATOV 

ÇEVİREN: FATMA & SERDAR ARIKAN 

YAYINEVİ: KETEBE 

SAYFA SAYISI: 148

YORUM: Herkese merhaba yine bir yazarın hem de Türkler için çok özel bir yazarın çocukluk anılarıyla geldim. Ben yazar otobiyografileri okumayı her zaman sevdim. Yazarların hayata bakış açıları, olayları değerlendirme şekilleri ve daha sonra bunların eserlerindeki tezahürleri bana ilham oluyor. Cengiz Aytmatov'un bu anı kitabı aslında bir ses kaydından, bir röportajdan derlenerek oluşturulmuş.  Bu beni biraz ürkütmüştü, kitap samimiyetini yitirdi mi diye endişelenmiştim ama hayır gayet samimi ve güzeldi. Elbette edebiyat yaşamına nasıl başladığı, yazmaya nasıl ilgi duyduğu, hangi yazarlarla güçlü baplar kurduğunu bilmek, entelektüel kimliğine daha yakından bakmak isterdim. Kitap genel olarak Şeker köyünde geçen çocukluk yılları üzerine. Sosyalist Rusya da yaşamanın ne denli zor olduğu, halkın ne kadar perişan halde olduğu üzerine kurulu diyebilirim. Son bölümlerde Cemile, Yüz Yüze ve Selvi boylum Al yazmalım kitapları üzerine yazar konuşuyor bu bölümlerin daha detaylı anlatımı olsun isterdim açıkçası. 

Kitap hem Sosyalist Rusya ve ona bağlı olan ülkelerin konumunu görmek birinci elden fikir sahibi olmak için önemli, ayrıca Kırgız Türklerinin bazı gelenek göreneklerini de anlamak adına kıymetli.  Severek okudum, kısa öz bir kitaptı. Önerimdir efendim okuyalım...


PUAN: 3.7 




 

5 Temmuz 2025 Cumartesi


 GÖKKUŞAĞINA İKİ BİLET KİTAP YORUMU: Gökkuşağına İki Bilet’te Attilâ Şenkon 70’li yılların darbelerle, siyasi çıkmazlarla örülü tekinsiz ortamında çocukluktan yetişkinliğe geçişe; hayatın peşine birlikte düşen bir baba ile oğlun hikâyesine bakıyor. Böylece gündüzdüşleriyle gerçeklerin, kalp kırıklıklarıyla heyecanların, aşklarla dostlukların ve yazmaya dair büyük bir arzunun yalın, samimi bir dille iç içe geçtiği bir roman çıkıyor ortaya.

“…Ama yazdıkça kendimi daha iyi tanıdığımdan eminim.

İçimde bulduğum her yeni ben kadar, yaşamlarını düşlediğim başka kişilerle de giderek çoğalıp varsıllaşıyor bazen yaşadıklarımı temize çekerken, bazen yaşayacaklarımın provasını yapıyorum.”

YAZAR: ATTİLA ŞENKON 

YAYINEVİ: EVEREST YAYINLARI

SAYFA: 105 

YORUM:  Herkese merhaba bir tesadüf eseri tanıştığım sonra çoook sevdiğim yazar Attila Şenkon'un Gökkuşağına İki Bilet kitabıyla geldim. Yazarın daha önce iki öykü kitabını okuyup çok sevmiştim bu eser de bir kısa roman niteliğinde. Çok sıcak, çok dokunan bir kitap. Nedense bana çok dokundu, çok sevdim. Bir baba oğul hikayesi, bir çocukluk anlatısı, bir Türkiye panaroması.... 

Işık ismindeki küçük çocuğun babasıyla olan olağanüstü güzel ilişkisini okuyoruz. Hayatın zorlukları, mahalle arkadaşlıklarının yanı sıra karşılıksız aşklarda var kitabın küçük dünyasında. Bir gün yazmaya da meraklanıyor Işık. Yazarak anlatmak istiyor kendini. Gerçi babasıyla hep yazıyor ama bu seferki farklı... 

Bilemedim nasıl anlatsam daha fazla ufacık bir kitapta dokunaklı onca kelime nasıl var oldu bilmiyorum. Yazarla tanışın, okuyun derim. Tavsiyedir... 


PUAN:  4.7

2 Temmuz 2025 Çarşamba

ÜÇ İSTANBUL KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK:  Türk romanının kilometre taşlarından biri daha Oğlak Klasikleri arasında... Yirmiyi aşkın, önde gelen roman kahramanı, bir romanı roman yapan bütün ruh çözümlemeleriyle karşınızda. Bir o kadar sayıda gerçek tarihi kişilikler ile başka yardımcı unutulmaz tipler romana ustaca yedirilmiş... Simsiyah ve otuz üç yıl sürmüş Abdülhamit dönemi baskısıyla “İstibdat İstanbul’u”... Ve bütün bu İstanbullar’ı dikey olarak kesen bir yazar hayatı: Muharrir Adnan Bey.
Bugüne kadar yapılmış olan bütün sıralamalarda ilk 10’a girmiş olan efsanevi roman Üç İstanbul’u okumuş olanlara katılmak isteyenlere. 

 

YAZAR: MİTHAT CEMAL KUNTAY 

YAYINEVİ: OĞLAK YAYINLARI

SAYFA: 575

YORUM:  Herkese merhaba bugün çok uzun zamandır okumak istediğim bir kitapla geldim. Üç İstanbul... Yazarın tek kurgusal eseri olsa da büyük oranda tarihe ışık tutuyor diyebiliriz. Kitabın ismi üç farklı dönemden geliyor. İstibdat dönemi, İttihatçıların yönetimi büyük oranda ele aldığı dönem ve milli mücadele, mütareke dönemi. 

Kitap tamamen tarih kitabı değil, hayır korkmayın. Kitap tam olarak tarihle iç içe harika bir kurgu. Beni bu tarihi romana daha çok bağlayansa Adnan karakteri. Kendisi bir muharrir yani yazar. Bütün kargaşaların içinde bitirmeye çalıştığı romanı kendi kibri gibi ne bitiyor ne de kaldırıp atılamıyor... 

Kitapta kırktan kadar karakter var ve her biri baş karakter niteliğinde diyebiliriz. Bu kırk karakterin arasında akrabalık, dost ve düşman ilişkileri olduğu için bunları takip etmek biraz zor olsa da ilk bir kaç yüz sayfada alışıyorsunuz.  Kitabın dili içinse saatlerce konuşabilirim çok lezzetli, çok kıymetli ve edebi bir dil. Tabii döneme ait bizlere uzak terimler, unvanlar çokça kullanıldığı için okuma hızımı düşürdü fakat  onlara da alıştım. Hatta araştırırken eski kelime dağarcığımı da biraz olsun geliştirdim diye düşünüyorum.  

Kitabın konusuna kısaca değineyim. Uzun uzun anlatmak istesem de bu zor çünkü bu denli hacimli bir kitap çok katmanlı ve bu katmanlar arasındaki geçişler dahi farklı bir kitap olabilir gibi hissediyorum. 

Yazar yahut yamak için didinen Adnan Bey henüz taze avukattır.  Babası 93 harbinde ölünce annesiyle İstanbul'a gelmiş burada büyümüştür. Babası gibi nice şehitlerin, yaşadığı zor çocukluğunun suçlusu olarak 2.Abdülhamit ve onun sadrazamlarını, paşalarını görüyor.  Baskıcı dönemi eleştiren aydınlarla bir araya gelerek sistemi eleştiriyor, gelecek için hayaller kuruyor. Bütün bu entelektüel kimliğinin yanı sıra hasta annesine bakmak için çalışmak zorunda. Tarih ve edebiyat öğretmenliği yaparak geçinmeye çalışırken kendini her zaman haksızlığa uğramış hissediyor. Gelecek için istemeden hırslara bürünüyor...  

Ders verdiği iki hanımefendiden birine sırılsıklam aşık olunca işler karışıyor. Güzeller güzeli Belkıs  Erkânıharp Müşirinin kızı. Adnan onu gördükçe fakirliğine lanet ediyor bu durum hırslarını her geçen gün tetikliyor.  Tarihin içinde bir aşk üçgenini okuyor Adnan'ın hırslarına yenik düşüşünü, sahte dostluklarla gönül eğleyişini okuyoruz. 

Bu çok katmanlı romanı okuduktan sonra kaçırdığım noktaları yakalamak için Fethi Naci'nin "Yüz Yılın 100 Türk Romanı" kitabından Üç İstanbul kısmını okudum.  Romanı gerçek anlamda çok iyi tahlil eden Naci şöyle diyor, "Çürüyen, yozlaşan İstanbul ve bu İstanbul'un çürümüş yozlaşmış insanları... Mithat Cemal Kuntay'ın romanından sürekli olarak bir leş kokusu gelir burnunuza...  O çürüme içinde namuslu insan olarak  Şair Raif'le  Dağıstanlı Hoca'yı, iyi insan olarak bir Süheyla'yı görüyoruz... Mithat Cemal, namuslu ve iyi insanları anlatmaktan zevk almaz gibidir..." 

 Eseri okursanız kesinlikle  Fethi Naci'nin yorumlarını da okuyun derim. Bir başka kitapta görüşmek üzere... 

6 Haziran 2025 Cuma

BİSKÜVİ KİTAP YORUMU

 


ARKA KAPAK YAZISI : 
 
KAYBOLANLARIN, DÜNYAYA YABANCILAŞANLARIN, GÖRMEZDEN VE DUYMAZDAN GELİNENLERİN BAŞKAHRAMAN OLDUĞU BİR ROMAN.

Bisküvi adı verilen karakterlerin görüldüklerinde, duyulduklarında nasıl yeniden hayata döndüğüne şahit olacaksınız. Özgüven ve özdeğer inşa etmenin değerinin altını nevi şahsına münhasır bir şekilde çizen bu eser, sadece kaybolmuş hissedenlerin değil, onların varlığına şahitlik eden kişilerin de neler yapabileceğini mizahi bir yolla anlatıyor.

YAZAR : Kim Sun Mi 

ÇEVİRMEN : Merve Çetinbaş

YAYINEVİ : Athica Yayınları

SAYFA SAYISI :173 

YORUM:  Herkese  merhaba. Yine keşke daha önce okusaydım dediğim bir kitaptan bahsedeceğim size.  Bu kitaba beni tam olarak ne çekti bilmiyorum ama hatırladığım kadarıyla komşulukla ilgili bir alıntı okuduğumda ben bu kitabı kesinlikle okumalıyım diye düşünmüştüm. Kitap epey derin aslında. Toplumda kaybolmaya yüz tutmuş insanlara bisküvi diyor yazar. Bisküvi olmanın birde dereceleri var. Ne kadar ileri seviye bir bisküviysen dünyadan kaybolmak o kadar olası bir şey oluyor. Bisküvilerin bisküvi olma nedenleri farklı oluyor genelde. Bazıları okulda görülmezken, bazı bisküvilerinde varlıklarını zamanla aileleri siliyor hayattan. 1 seviye bisküviler bazen görünüp bazen görünmezken 2. 3.  derece bisküvileri gerçekten görmek çok zorlayıcı bir şeye dönüşüyor. Durum böyleyken seslere karşı aşırı duyarlılıkla ilgili bir hastalığa sahip baş karakterimiz hayatını bu bisküvilere yardım etmeye adıyor. Onu özel kılan şey görünmeyen bisküvilerin sesini duyabilmesi. Şimdiye kadar bir çok bisküvi kurtarmış. Bunlardan biri de sonradan en yakın arkadaşlarından biri olmuş. Zor bir aileyle yaşayan baş karakterimizin bir diğer evi de Ruh Sağlığı Merkezi. Ne zaman ailesi onunla uğraşmaktan bıksa (özellikle babası) onu o merkeze gönderiyor ve oğlunun ortalıkta görünmediği zamanlarda da annesi herkese onun Amerika!da bir İngilizce kursuna gittiğini söylüyor. Baş karakterin merkezden döndüğü bir seferde annesi yalanını doğru hale getirmek için oğlunu İngilizce kursuna yazdırıyor ve aslında olaylar tam bu anda başlıyor. Bu kitap  bir liseli çocuğun kendi kurduğu  üç kişilik arkadaş grubuyla insanların hayatlarına nasıl dokunduklarını anlatan bir kitap. Verdiği mesajlar çok derin. Keşke daha önce bu bu kitap yayınlansaydı ve okusaydım diye düşündüm kitap bittiğinde. Aslında bu kitabı okuması gerekenler insanları bisküvi haline getirenler. Onların böyle kitapları hiç okumayacağı bilmek çok acı. Yazarın son sözü aslında her şeyi çok net açıklıyor. Gerçekten derinden etkilendim, bir süre kitabın etkisini atamadım üstümden. Okumanızı tavsiye ediyorum. Bu kitabın herkese bir çok şey katacağını düşünüyorum. Şimdiden iyi okumalar dilerim.

1 Haziran 2025 Pazar


 CALLISTO - Yanlışlıklar Komedyası-  KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Hakkında Hiçbir Şey Bilinmeyen Yazar Torsten Krol'un "Callısto" Adlı Bu Romanı Modern Bir Yanlışlıklar Komedyası. Dünya Basınında John Kennedy Toole'un "Alıklar Birliği" İle Salınger'ın "Gönülçelen" Adlı Kitaplarından Esintiler Taşıyan Bir Kahraman Asker Şvayk Parodisi Olarak Anılan Kitap. Milliyetçilik. Kültürler Çatışması Gibi Alanların Kasabalı Bir Amerikalı'nın Dünyasındaki Karşılıklarını Ele Alıyor.


Irak'ta Süregelen Savaşa Gönüllü Olarak Yazılmak İsteyen İşsiz Ve Geleceksz Roman Kahramanının Arabası Yarı Yolda Bozulunca. Hiçbir Yerin Ortasındaki Bir Eve Sığınmak Zorunda Kalır. Önce Güvensizlikle Başlayıp Sonra Kısa Sürede Dostluğa Dönüşen Bu İlişki. Yine Kısa Sürede Cinayetle Sonuçlanacak. Bu Cinayet Başka Bir Cinayeti Açığa Çıkartacak. Müslümanlık Hakkındaki Bir İki Kitap. Televizyon Seyrederken Üstünde Durulmadan Ağızdan Çıkan Üç Beş Kelime Bambaşka Senaryoların Kanttı Haline Gelecek Ve Olaylar Bu Kasıtlı Ve Kasıtsız Yanlışlıklar Üzerinden Akıp Gidecektir...

Güneydeki Küçük Bir Kasabada Geçen "Calusto". Kendi Uyduruk Hayatlarımıza Ve Yanlış Cinayetlerimize Bahaneler Ve Çıkışlar Ararken Yarattığımız "Muazzam" Uydurmalarımızın Ve Bu Uydurmalar Üzerine Yeniden İnşa Ettiğimiz Eskisi Kadar Uyduruk Hayatlarımızın Anlatıldığı Bir Kara Mizah Başyapıtı.

YAZAR: TORSTEN KROL 

ÇEVİREN: İMGE TAN

YAYINEVİ: EVERETS YAYINLARI

SAYFA: 441

YORUM:  Herkese merhaba bugün size kendini sır gibi gizleyen, hakkında türlü spekülasyonlar olan Torsten Krol'un ilk kitabı ile geldim. Bir çok kişiye göre bu yazar takma isim kullanan çok ünlü bir yazar. Kimine göreyse gözlerden uzak olmayı seven çılgın bir adam ve takma bir ad ile okurlarına sesleniyor. 
Bu kitabı ve yazarın dilimize çevrilen diğer kitabını Everest Yayınları'nın beş kitap kampanyasından almıştım. Bu eseri özellikle merak etmemin nedeni gerçekten çok sevdiğim Forrest Gump ile kıyaslanmasıydı. Gerçekten başlarda o havayı, o tadı aldım ve çok güzel başladı. Yanlış anlamalarla gelişen olaylar çok güzel ilerliyordu fakat ne olduysa oldu ve kitabın ortaları çok durağanlaştı. O beklediğim vuruş, o beklediğim sarsıntıyı hissedemedim. Sonlarına doğru tekrar heyecanlanan kitap son yüz sayfada beni tekrar yakaladı fakat ortalardaki fazlasıyla uzatılan bölümler beni kitaptan uzaklaştırdı ve çok uzun bir okuma oldu benim için. Merakla bir türlü başına oturamadım kitabın. 

Kitaptaki eleştirel bölümler çok güzeldi evet onları sevdim. Odel'i de çok sevdim ne kadar biraz "aptal" olduğunu düşünse de gayet akıllı biri. Kısacası çok kararsızım benim için çok arada bir yerde kaldı bu kitap. Kitabın gereksiz uzunluğu olmasaydı, punch line  daha kuvvetli olsaydı çoook sevebilirdim çünkü kitap bana hitap etmişti.  Ne olursa olsun bu gizemli yazarın kalemiyle tanıştığım için mutluyum farklı bir deneyimdi. Meraklısına tavsiyemdir. Bir başka kitapta görüşmek üzere.

PUAN: 3.5 

22 Mayıs 2025 Perşembe

BU DEFA SAHİDEN KİTAP YORUMU :

 


ARKA KAPAK YAZISI :
 
 Bütün dünyanın gözü önünde âşık olabilir misiniz? On yedi yaşındaki Eliza Lin’in hayatının aşkıyla tanışmasını kaleme aldığı kompozisyonu hiç beklenmedik bir biçimde viral olunca hayatı bir gecede değişmişti. Yeni taşındığı Pekin’de kaydolduğu uluslararası okuldaki bütün sınıf arkadaşlarının takdirini kazanmanın yanı sıra en sevdiği dergide kariyer fırsatı sunan bir stajyerlik teklifi almıştı. Ama bir de herkesten saklaması gereken büyük bir sırrı vardı. Eliza o kompozisyonu uydurmuştu. Daha önce ne aşkı tatmış ne de bir ilişkisi olmuştu. Sonuçta bütün iyi metinler birer yalandan ibaret değil miydi? Eliza bu gerçeği gizleme çabasıyla aynı sınıfa gittiği ünlü bir aktörle, herkesin ilgisini çeken ama kimseye yüz vermeyen Caz Song’la bir anlaşma yapacaktı. Caz onun erkek arkadaşı rolünü kabul ederse Eliza da onun üniversite başvuru mektuplarını yazmasına yardımcı olacaktı. Caz herkesin hayallerini süsleyen bir erkek arkadaştı. Ders sırasında kız arkadaşına elle yazılmış notlar gönderiyor, kız arkadaşının kardeşini eğlendiriyor ve onu motosikletle şehirde gezdirip en güzel sokak lezzetlerini tattırıyordu. Ancak aralarındaki bu “sahte” ilişki Eliza’ya fazla gerçek gelmeye başlayınca, dikkatle hazırladığı planlarının tehlikeye girdiğini hissedecekti. Kendi kalbini kırmak pahasına, hayallerinin peşinden gidebilecek miydi?

YAZAR : Ann Liang 

ÇEVİRMEN :  Aydan Yalçın

YAYINEVİ  Olimpos Yayınları

SAYFA SAYISI :296

YORUM: Herkese merhaba. İlk görüşte aşık olduğum bir kitaptan bahsedeceğim size. Kapak tasarımı çok tatlı bir defter gibi resmen. Keşke böyle bir defterim olsaydı dedirtecek türden 😍 Dış tasarımı güzel olduğu kadar iç tasarımı da çok güzel. Çok tatlı ayrıntılar var. Çok hoşuma gitti. Yayın evini taktir ettim gerçekten.  Arka kapak yazısını da okuyunca artık kesinlikle bu kitabı okumalıyım diye düşündüm. Sonradan fark ettim ki bu yazar aynı zamanda "Eğer Beni Görebilseydiniz" kitabının yazarı. Ben bu kitabı bayılarak okumuştum. Bir de bunu fark edince büyük bir beklentiyle başladım kitaba. Beklentimi de karşıladı aslında. Yine bir dizi izler gibi okudum kitabı. Çok tatlı, kalp ısıtan bir kitaptı. Sadece sonunun biraz daha devam etmesini isterdim. Tam istediğim gibi bir son olmasa da süreçten büyük keyif aldım. Yine Pekin ve Çin kültürü hakkında bir sürü şey öğrendim. Benim için çok güzel bir okuma oldu. Karakterleri ve yazarın duyguları işleyişini çok sevdim. Eliza ve Caz de  unutamayacağım karakterler arasına girdi. İnsan ilişkileri, birilerine güvenmek, karşılıklı saf aşkı bulmak dünyanın en zor şeylerinden biri. Bu kitap bu derin konuyu güzel bir şekilde işlemiş. Kitabı okurken bir an bile sıkılmadım merakla çevirdim sayfaları. Son olarak da çevirinin mükemmelliğine değinmek istiyorum. Gerçekten çok iyi bir çeviriydi. Kitabı okurken sık sık çevirinin ne kadar güzel olduğunu düşünüp durdum. Bu tür kitaplara ilginiz varsa bence mutlaka okumalısınız. Şimdiden iyi okumalar dilerim💗

11 Mayıs 2025 Pazar

Ölmek İstiyorum Ama Tteokbokki de Yemek İstiyorum Kitap Yorumu

ARKA KAPAK YAZISI :  Psikiyatrist: Evet, size nasıl yardımcı olabilirim?

Ben: Şey, sanırım biraz depresifim. Biraz daha detaya gireyim mi?

Bir yayınevinin sosyal medya yöneticiliğini başarıyla üstlenen Baek Sehee’nin hayatında her şey yolunda gitmektedir; ta ki depresyon nedeniyle psikiyatristle görüşmeye başlayana dek.

Baek devamlı bir üzüntü, kaygı ve kendinden şüphe duyma hâli içindeyken, çevresine karşı da son derece yargılayıcıdır. İşyerinde ve sosyal çevresinde duygularını gizlemekte ustadır; yaşam tarzının gerektirdiği sakinliği göstermek ise onun için çocuk oyuncağıdır. Ancak tüm bu çaba onu yorucu, bunaltıcı bir boşluğa sürükler ve derin ilişkiler kurmasını engeller. Bunun normal olamayacağını düşünür, hayat buysa eğer, bu normal olamaz.

Ama madem bu kadar umutsuz, o zaman en sevdiği yemeği; şöyle acılı, bol baharatlı bir tabak tteokbokki’yi nasıl sürekli isteyebilir?

Baek, 12 haftalık bir süreçte psikiyatristiyle olan diyaloglarını kaydederek, kendini istismar döngüsüne hapseden geribildirim mekanizmalarını, ani tepkilerini ve zararlı davranışlarını çözmeye başlar. Kısmen anı, kısmen kişisel gelişim kitabı olan Ölmek İstiyorum Ama Tteokbokki de Yemek İstiyorum, depresif ve zor zamanlarda elinizin altında bulundurmanız gereken bir rehber.

“Baştan sona dürüst ve özgün. Benzer depresyon ve anksiyete türlerinden mustarip gençlerde yankı uyandıracak samimi bir kendini keşfetme çabası.” –Library Journal

“Samimi... içten... Baek’in psikolojik rahatsızlıklar hakkındaki konuşmaları normalleştirme gayesi takdire şayan.”

–Publishers Weekly

“Baek, açıksözlülüğü ve mizahıyla okurlarını sarmalıyor.” –Booklist

  

YAZAR : Baek Sehee

ÇEVİRMEN : Su AKAYDIN 

YAYINEVİ : Nova kitap

SAYFA SAYISI : 142 

YORUM:   Herkese merhaba. Size bugün devam etmekte çok zorlandığım iki kez bırakıp tekrar başladığım ama sonrasında ilerledikçe kendimi bulduğum bir kitaptan bahsedeceğim. Açıkçası okuması zor bir kitaptı ve herkese hitap edeceğini düşünmüyorum.  Öncelikle kendi deneyimimden bahsedeceğim.

Bu kitap beni geçmişe götürdü biraz. O zamanlara gömdüğüm hisleri tekrar uyandırdı. Biraz rahatsız hissetsem de bazı duyguları yaşarken hissettiğim o yalnızlığa gidip sarıldım bu kitap sayesinde. Yazar kadar üst düzeyde olmasa da bazen öyle hissetmek normal. Hepimiz ilk hayatımızı yaşıyoruz sonuçta. O zamanlar hissettiğim bu duyguların kendiliğinden peyda olmadığını anladım mesela. Küçük çaplı bir seans yapmış gibi hissettim bazen kendimi. 

  Yazarın duyguları aşırı uçta olsa da bu duygular kendiliğinden oluşmuyor. Yaşamak zor ama bazı insanlar için daha zor. Bu aşırı uçlarda düşünme ve hissetme olayı insanı bazen çok zorluyor. Yazar bu zorlukları yaşamış ve  yalnızlığını paylaşmak için bu kitabı yazmış diye düşündüm. Eminim bir çok insana  iyi gelecektir bu kitap ama okuyup yüzleşmek de kolay değil. Özsaygıyla ilgili sorunlar yaşamış ve yaşıyorsanız belki de az da olsa size iyi gelecek bir kitap. Okumanızı tavsiye ederim.🫂🫂💖

24 Nisan 2025 Perşembe

 

 ENSTİTÜ KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Minneapolis'in sakin banliyölerinden birinde yaşamakta olan Luke Ellis, bir gece yarısı evine giren davetsiz misafirler tarafından kaçırılır. Luke, penceresi olmayan fakat tıpkı kendisininkine benzeyen bir odada gözlerini açar. Ve kapısını açıp dışarı çıktığında onun gibi özel yetenekleri yüzünden buraya getirilen birçok çocuğun odalarının sıralandığını görür. Enstitü... Özel yeteneklere sahip çocukların tutulduğu bir hapishane, onlardan adeta intikam almaya yemin etmiş bir müdür ve insafsız personelin acı dolu yuvası. Burada vicdan azabı yok. Burası girişi olan ama çıkışı olmayan bir cehennem...

YAZAR: STEPHEN KİNG 

ÇEVİREN: DOĞANAY BANU PİNTER 

YAYINEVİ: ALTIN KİTAPLAR

SAYFA: 615 


YORUM: Bugün size bir King kitabıyla geldim. Kendisiyle eskiden beri çalkantılı bir ilişkimiz var. Epey küçüktüm sanırım on iki yaşında yazarı çok merak edip Hayvan Mezarlığı kitabını aldım. Biraz okudum sonra koptum kitaptan yaşım gereği olsa gerek çok anlayamadım. Sonra o kitabıma ne oldu anımsamıyorum. Çok uzun yıllar sonra King kitaplarına neden tekrar şans vermiyorum ki diye düşündüm. Bu sefer üniversite sıralarındaydım. Bir indirimden Kara Kule serisinin ilk kitabı Silahşör'ü aldım. Yok olmadı, yine tutturamadım. Kitap çok durağandı beklentimi hiç karşılamadı. Bir seriye adım atmak için çok heyecanlıydım oysaki. Serilerin ilk kitapları evreni tanıtır ve genelde çok akıcı, heyecan unsurlarıyla devam eder ki yazar bunu bilerek yapar. İkinci kitap için okur çok heyecanlanır. Kara Kule için aynı şeyi söyleyemem. Evreni de tanıyamamıştım, karakterleri de...  Bir adam bilmediğimiz bir adamı sayfalarca kovalayıp durmuştu, ki kovaladığı kişinin var olduğu bile şüpheliydi sanki. Neyse. İşte yine yıllar sonra bir vesileyle Enstitü kitabına denk geldim. Haydi bir şans daha dedim. Ihh olmadı gibi. Kitap çok durağandı, çocukların bölümleri beni çok yordu. Olaylar yok, inanılmaz ihmaller silsilesiyle yazarın kendisine alan açması ve kurguyu zayıflatmasını göz devirerek okudum.  Son iki yüz sayfa hızlı aktı.  Biraz kitaptan bahsedelim. 

Kitap eski bir polisin hasbelkader DuPray kasabasına gitmesiyle başlıyor.  Aslında bu eski polis ile başlaması güzeldi, avare takılan havalı bir insanın bilmediği bir kasabaya geçici olarak yerleşmesi ile olaylar başlayacak sandım ama hayır. İlk doksan yüz sayfa öylece okuduktan sonra yazar bizi başka bir alemin içine atıyor. Luke adında dahi bir çocuğun çok erken yaşlarda üniversiteler tarafından nasıl kapışıldığını okuyoruz.  İyiydik ne oldu bu çocuk nerden çıktı hadi polise dönelim derken yaklaşık dört yüz sayfa bizim eski polis ortalarda görünmedi. Biraz yazan çizen biri olarak sonradan yazarın en baştaki yüz sayfayı kitap bittikten sonra eklediğini düşündüm. Evet çok barizdi. Bir şeyler oturmamış ve yazar başa heyecanlı bir giriş yaparak dört yüz sayfa sonraki karakterlere bir temel atmış. 

Bu dahi çocuğumuz meğer bir telekinezi ustası. Telepatik ve telekinezi özellikler taşıyan çocukları bulan ve kendi emellerine alet eden gizli bir örgüt tarafından kaçırılıyor. Enstitü de uyanan çocukların buradaki yaşamlarını okuyoruz. Sonra tabii ki çok zeki olan Luke oradan kaçacak ama ne kaçmak. Hayır olmamış King usta. Her şeyi kendi lehine kullanarak, kameralar tozluydu, adam çok yorgundu uyuya kalmıştı, zaten güvenlik çocuk oldukları için gevşekti diyerek olmaz o iş.  

Devletten bile gizlenen bu yapıdan bir çocuk öyle kaçamazdı. Burada koptum zaten. Belki bir on yıl önce okusam severdim yada on beş yıl...  Yine de King'e şans vermeye devam çünkü O (it) kitabını aldım.  Umarım güzeldir.  Benden bu kadar bir başka kitapta görüşürüz.


PUAN: 2.8