function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

24 Temmuz 2025 Perşembe


 BİR KUZEY MACERASI KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK: Jack London’ın 1900 yılında yayımladığı Kurdun Oğlu adlı derlemenin içinde yer alan Bir Kuzey Macerası, Homeros’un Odysseia destanını andıran, zorlu engellerle dolu, çetin ve “dönüştürücü” bir yolculuğun hikâyesidir. Aleut adalarındaki Akatan’da yaşayan kabile reisi Naass, evlendiği gün karısı Unga’yı denizden çıkıp gelen sarı saçlı beyaz bir adama kaptırır. İki metreyi aşan boyuyla bir devi andıran, “tanrıların dünyanın ilk dönemlerindeki erkekleri örnek alarak kalıba döktükleri” bu adam, Unga’yı sırtına vurduğu gibi gemisine atlayıp oradan uzaklaşmıştır.

Naass intikamını almak üzere azılı düşmanının peşinden yollara düşer. Dünyayı dolaşıp bilgi ve görgüsünü artıracağı, macera dolu yıllar beklemektedir onu…





YAZAR: JACK LONDON

ÇEVİREN: LEVENT CİNEMRE

YAYINEVİ: İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

SAYFA: 51

YORUM: Herkese merhaba bugün yine bir London kitabıyle geldim. Bu bir kitabın içinde bulunan ufak öyküyü tek basmayı düşünmüş yayıncılarımız. Bence doğru bir karar değil sanki. Artıca şunu da başlatan söylemek gerek bence London'un romancılığı hikayeciliğinden daha iyi.  Arka kapakta konu gayet iyi anlatılmış ben de kısaca değiniyim. Düşman ailelerin çocukları bir şekilde evlenmeye kara veriyor. Aileleri arasında bizim kan davası gibi bir mesele var ve Naass bunu bitirmeye kararlı ve Unga ile evlenerek bu meselenin üstesinden gelmek derdinde. Kutupların hırçın çocukları bir şekilde evlenecekken tamda düğün gecesinde yabancı çok yakışıklı bir fok avcısı diyarlarına gelir. Unga'yı kaçırır daha doğrusu başta kadının rızası yok gibidir ama sonra kocasına çok aşık olacaktır. Tabii ki bu durumu onur meselesi yapan Naass diyar diyar dolaşarak karısını daha doğrusu karısı olacak kadını ve onu kaçıran adamı aramay başlar. Çok ince bir kitap olduğu için derinlikli anlatım beklememek gerekir. Yüzeysel bir anlatı, kısa vakitlerde kafa dağıtmak için okunur ama ben London'dan daha fazlasını bekledim açıkçası. 

PUAN: 2.9 

23 Temmuz 2025 Çarşamba


 YÖRÜNGEDE KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK YAZISI: 

Yörüngede **BOOKER ÖDÜLÜ 2024 KAZANANI**
Uzay araçları içinde dünyanın yörüngesi etrafında dönen altı astronot: Nell, Roman, Anton, Pietro, Chie ve Shaun. Görevleri meteorolojik veriler toplamak, bilimsel deneyler yapmak ve insan bedeninin limitlerini test etmek. Ama hepsinden fazlası gözlemlemek.
Yörüngede günde on altı gündoğumu ve on altı günbatımına şahit olurken kıtaları aşıyor, buzullar, çöller, dağ zirveleri ve engin okyanuslar geçiyor, mevsimleri bir bir arkalarında bırakıyorlar fakat ne kadar uzak olursa olsun Dünya’nın süregiden çekiminden alamıyorlar kendilerini. Chie, annesinin ölüm haberini alırken bir yandan amansız bir tayfun sevdiklerini tehdit ediyor; insan hayatının kırılganlığı sohbetlerinin, korkularının, rüyalarının başlıca konusu oluyor.
Samantha Harvey kendisine 2024 Booker Ödülü’nü kazandıran, görkemi şiirselliğine eş bu romanında okuru Dünya’nın, yaşamın ve insanlığın mucizesine tanık olmaya ve hayran kalmaya davet ediyor.
“Çağımızın en şaşırtıcı yazarlarından olan Samantha Harvey hem kısa hem dev romanı Yörüngede ile en beklenmedik, en büyülü eserlerinden birini ortaya koyuyor.”
–James Wood, The New Yorker
“Uzun zamandır okuduğum en güzel romanlardan biri.”
–Mark Haddon
“Göz kamaştırıcı.”
Financial Times

YAZAR: SAMANTHA HARVEY

ÇEVİREN: PÜREN ÖZGÖREN

YAYINEVİ: İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

SAYFA: 163 


YORUM:  Herkese merhaba yeni bir kitapla geldim. Bu kitabı ilk ödül aldığı günden beri takip ediyordum. Çevirisinin geleceğini duyduğumda heyecanlandım çıktıktan kısa bir süre sonrada  hemen aldım. Uzayı, gezegenleri, astronotları okumayı çok seviyorum. Amatör bir uzay gözlemcisi olarak ben de teleskobumla bu dünyanın kapılarını aralıyorum. Bu merakım yüzünden kitap için fazladan beklentilere girdim, hele ki Booker Ödülü sahibi olduğunu düşünürsek bence yerinde bir beklentiydi bu.  Ne yazık ki kitabın ilk sayfasından anlatım tekniği yüzünden çok zorlanmaya başladım. Dil ve üslup akıcılıktan bence uzaktı. Genel olarak olaylar yerine astronotların iç dünyasını okuyoruz fakat altı astronot arasındaki geçişler çok keskin olduğu için karakterlerle özleşemedim. 

Kısacası benim zor okuduğum, pek beğenemediğim bir kitap oldu. Şans vermek isteyenler bir denesinler derim belki bana hitap etmemiştir. 


PUAN: 2.7

14 Temmuz 2025 Pazartesi

MÜKEMMEL ANNE KİTAP YORUMU :


 
ARKA KAPAK YAZISI : Bir web sitesi vasıtasıyla tanışmış, kendilerine “Mayıs Anneleri” diyen bir grup kadın onlar. Ortak noktaları bebeklerinin mayıs ayında doğması. Haftada iki kere bebeklerini de alıp bir parkta buluşuyor, annelikle ilgili deneyimlerini paylaşıyorlar.

Bebekleri iki aylık olduğunda yorgunluklarını atmak, biraz eğlenmek için bebekleri babalarına bırakıp felekten bir gece çalmaya karar veriyorlar. Aralarında bir de bekâr bir anne var. Bebeği Midas’ı bakıcıya bırakmak zorunda. Eğlencenin doruk noktasında bakıcıdan Bebek Midas’ın kaçırıldığına dair bir telefon geliyor ve kâbus dolu günler başlıyor.

Polis sorgusu sürerken, basının bütün ilgisi Mayıs Annelerine yö- neliyor. Geçmişleri didik didik edilen annelerin hayatlarındaki sırlar bir bir ortaya çıkıyor.

Yayımlandığı hafta New York Times çok satanlar listesine giren Mükemmel Anne, Aimee Molloy’un ebeveynliğin zorluklarını, toplumun anneler üzerindeki baskılarını büyük bir beceriyle yansıttı- ğı yüksek tempolu, gerilim yüklü bir roman.

YAZAR :  Aimee Molloy

ÇEVİRMEN : Begüm Kovulmaz

YAYINEVİ : Hep Kitap

SAYFA SAYISI : 305

YORUM:  Herkese merhaba. Bugün size kitapçıda tesadüfen karşılaştığım bir kitaptan bahsedeceğim.

O sıralar gerilim dizileri izlediğim için beni geren, sonunu merak ettirecek bir kitap okumak istemiştim. Arka kapak yazısına bakınca tam da istediğim türde bir kitaba benziyordu. Emin olmak için kitabın yorumlarına göz atmak istedim. Bir yorumda: ‘Sırf sonu için bile okunmaya değer’ yazıyordu. Bu yoruma tutunarak kitabı okumaya karar verdim.

Ama kitap, beklentilerimi hiç karşılamadı. Gerilim ve gizem unsurları oldukça azdı. Son elli sayfada bir şeyler olmaya başladı ama bunlar da tatmin edici değildi. Sadece sürekli anne dertleri okudum, içim şişti. Bir de kitabın şimdiki zaman kipinde yazılmış olması beni gerçekten çok yordu. Bitirebilmek için epey çabaladım.

Sonu iyi çıkar umuduyla elimden bırakmadım ama benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Keşke sonu tatmin edici bir şekilde bitseydi de, ben de ‘Okuduğuma değdi’ diyebilseydim.

Okumanızı pek tavsiye etmiyorum😅





BABAM İFLAS EDİNCE KİTAP YORUMU :

 


ARKA KAPAK YAZISI :  
 Her şeyinizin elinizden alınacağını söyleseler ne yapardınız?

Bir çare arardınız elbette.

Ben de öyle yaptım. Çaremi buldum…

Ya da belamı!

Lüks markalar, bitmeyen alışverişler, süslü kıyafetler, yüksek topuklar… Güzelliğimi tamamlayan bu şeyler, hayattaki tek önceliğimdi. Zengin babam sayesinde istediğim her an onlara sahip olabiliyordum ve her şey mükemmeldi.

Sonra bir anda babam iflas etti! Nefes almamı sağlayan markalarım ellerimden kayarken, ailem düşmeden önce bana bir halat uzattı. Murat Arsever’i…

O zengin, yakışıklı, harika ve biraz cimri adamı…

Murat’la evlenirsem lüks hayatıma devam edebilirdim. Onunla evlenmeliydim…

İşte bu kadar basitti...

Ya da değildi!

Çünkü biz, paranın iki yüzü kadar farklıydık…

Murat amaçları, değerleri, kuralları olan, dediğim dedik biriyken; benim tek amacım lüksümü sürdürecek zengin bir kocaydı.

Ben onu tanıdıkça ona âşık oldum. Oysa Murat, beni tanıdıkça benden nefret etti.

lbimdeki mağazaya krallığını kuran bu adama aşkımı kanıtlamam ve onun da beni sevmesini sağlamam gerekiyordu.

Gardırobum için… Hayatım için…

En çok da kalbim için…

YAZAR : Asude 

YAYINEVİ : Ephesus Yayınları

SAYFA SAYISI : 464

YORUM:  Herkese merhaba! Bu sefer size benim için yeri ayrı olan bir kitaptan bahsetmeye geldim. Bu kitabı ilk kez 2012 yılında okumuştum. O zamanlar kitap Facebook’ta bölüm bölüm yayınlanıyordu. Kardeşimle birlikte birbirimize sırayla okur, deli gibi eğlenirdik. Bizim için çok güzel anıları olan bir kitaptı.

Sonradan bu Facebook’taki bölümler kitap hâline geldi ama biz zaten okuduğumuz için devamını pek takip etmemiştik. Geçenlerde kardeşimle sohbet ederken bu kitabı bir anda hatırladık. “Kesinlikle tekrar okumalıyız!” dedik. Ve geçen hafta bir kitapçıda bu kitaba denk geldim. Hemen yapıştım resmen! Eski basımdı ama çok yeni duruyordu.

Önce kardeşim okudu, sonra ben başladım. Ben de okudukça kitabın dedikodusunu yaptık . (Bu arada Pabucumun Ajanı’nı da aynı kitapçıda buldum, onu da yakın zamanda okuyacağım.)

Fark ettim ki, kitabı neredeyse hiç hatırlamıyormuşum. Kardeşimin hafızasında birkaç sahne kalmış ama bende o da yoktu. Yazarın dili gerçekten çok eğlenceli. Okurken eğlenmemek mümkün değil. Üzerinden 13 yıl geçmesine rağmen kitabı okurken eski bir zamana aitmiş hissi yaşamadım. Tabii bahsedilen bazı diziler bana çok yabancıydı ama bunlar hikâyeyi etkileyen şeyler değildi.

Verda ve Murat’ın ilişkisi çok tatlıydı ama bana göre bazı yerlerde biraz toksikti. Gerçi bu toksik dediğim şeylerle ilgili muratın bahanesi sağlamdı. Yine de o kısımlar bana göre değildi, biraz rahatsız oldum ama çok az.

Genel olarak çok güzel bir aşk hikâyesiydi. Hem çok eğlenceli hem çok romantikti. Okurken gerçekten çok keyif aldım, kitabı elimden zor bıraktım. Beni yüksek sesle güldüren kitaplara bayılıyorum; bu kitap da onlardan biriydi. Sonlara doğru "Ne oluyor ya?" dedim ama genel anlamda bakınca güzel bir son yazılmıştı.

Yazarın diğer kitaplarını da kesinlikle okuyacağım. Dili gerçekten çok hoşuma gitti. Kardeşimle birlikte kitabın dedikodusunu yapmak çok güzeldi. Eski ama eskimeyen bir kitaptı. Eğlenmek için bir şeyler arıyorsanız, bence mutlaka okumalısınız.💓





13 Temmuz 2025 Pazar


 YALAN SATICISI KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK:  “Yalan satıcısı” olarak çıktığım yolun yıllar sonra ulaştığım bu durağında “yalnız bir deli” diye anılmak incitmez beni. Fikrim sorulsa; deli yerine çılgını tercih ederim elbette. Neyse, önemli değil. Sıfatların üzerinde durmaya değmez. Deliliği de, çılgınlığı da severim. Gereğinden fazla ciddiyet insan bünyesine zararlıdır. Başa ağrı, mideye gaz, kalbe spazm yapar. Bu yüzden, ölümlü dünyada aklın ipini biraz salmakta yarar var bence.

 
Yarattığı karakterlerle hayatı paylaşan bir yazar. Namı diğer Yalan Satıcısı… Ankara’nın müşfik mekânı Kıtır’ın masalarında yazılmaya başlanıp biber gazına bulanmış meydanlarına taşan bir hikâye.
 
Attilâ Şenkon, romanın kâğıtta durduğu gibi durmadığını hatırlatıyor. Edebiyata tutkun bir oyunbaz.
 
Yalan Satıcısı, Nilüfer’in güzel sesinden dinlemeye doyamadığımız şarkılar gibi…

YAZAR: ATTİLA ŞENKON

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA: 118 

YORUM: Ahhh yine Attil Şenkon ve yine benim garip hislerim.  Niye dokunuyorsun bana bu kadar be adam diye bağırasım geliyor.  Ankara da geçen öyküler mi? Yazarlık, yazmak üzerine olan yazıları mı? Yoksa garip tesadüfler mi? Bilemedim! Kitapta 7 Ocak 2009 Ankara'da geçen bir gün anlatılıyor... Benim için önemi büyük, istesem de unutamadığım o günü yıllar sonra bir yazarın kaleminden tekrar okumak garip bir his. Yazarın anlattığı gibi kapkaranlık bir kış günüydü.... 

Neyse tamam kitap yorumcusuna dönüşme vakti :) 

Kitap Gökkuşağına İki Bilet kitabının devamı gibi hatta gibisi fazla bence. Evet tek başın kesinlikle okunur ama bence bu iki kitap devam niteliğinde. Ben rastlantı olarak neredeyse arka arkaya okuduğum için çok mutlu oldum.  Yazar Işık artık epey yaşlanmış Kıtır'da roman kahramanlarıyla buluşup mücadele ediyor. Yalan satıyor yani. Bildiği yalanları önce kendine  satıp sonra bize kakalıyor. Biz okurlarda bile isteye o kadar kanıyoruz ki bu yalanlara... 
Bir yalana yalan olduğu halde inanıyoruz. İçindeki gerçekleri cımbızla ayıklarken bir bulmacayı çözer gibi sancılı bir haz duyuyoruz. Ben Attila Şenkon ve kitapları ile tesadüfen tanıştım ve en sevdiğim yazar olma yolunda ilerliyor kendisi. Okuyalım okutalım şiddetle tavsiye ederim.

PUAN:4.6 

11 Temmuz 2025 Cuma

ÇOCUKLUĞUM 

-Otobiyografik Anılar- 

 KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Kırgız halkının siyasi ve toplumsal kırılma anlarını ve büyük değişimlerin yarattığı derin sancıları anlattığı eserleri 176 dile çevrilen büyük usta Cengiz Aytmatov’un dilinden; çocukluk ve ilk gençlik yıllarına dair hem okuma lezzeti vadeden hem de kaynak niteliğinde eşsiz bir eser!

Halkının yaşadığı zorluklara kayıtsız kalamayan yüksek bir ruhun tüm dünyada yüzbinlerce okura ulaşan eserlerine esin kaynağı olan, onu sadece Kırgız edebiyatının değil dünyanın en önemli yazarlarından biri yapan yazın serüvenin ilk sıçrayış noktasından hatıralara yer veren Çocukluğum, Aytmatov’un uzun soluklu yürüyüşünün ilk adımlarına odaklanıyor.

“Sanatçı ve halk iki birleşik değerdir. Halk yetenekli insanlar olan sanatçıları yaratır ve yine halk kendi sanatçılarının yarattığı en iyi eserlerin değerini bilir ve korur. Burada bağlantı çift taraflıdır: Sanatçı halkın manevi temelini, halk da aynı şekilde sanatçının manevi temelini oluşturur.”

YAZAR: CENGİZ AYTMATOV 

ÇEVİREN: FATMA & SERDAR ARIKAN 

YAYINEVİ: KETEBE 

SAYFA SAYISI: 148

YORUM: Herkese merhaba yine bir yazarın hem de Türkler için çok özel bir yazarın çocukluk anılarıyla geldim. Ben yazar otobiyografileri okumayı her zaman sevdim. Yazarların hayata bakış açıları, olayları değerlendirme şekilleri ve daha sonra bunların eserlerindeki tezahürleri bana ilham oluyor. Cengiz Aytmatov'un bu anı kitabı aslında bir ses kaydından, bir röportajdan derlenerek oluşturulmuş.  Bu beni biraz ürkütmüştü, kitap samimiyetini yitirdi mi diye endişelenmiştim ama hayır gayet samimi ve güzeldi. Elbette edebiyat yaşamına nasıl başladığı, yazmaya nasıl ilgi duyduğu, hangi yazarlarla güçlü baplar kurduğunu bilmek, entelektüel kimliğine daha yakından bakmak isterdim. Kitap genel olarak Şeker köyünde geçen çocukluk yılları üzerine. Sosyalist Rusya da yaşamanın ne denli zor olduğu, halkın ne kadar perişan halde olduğu üzerine kurulu diyebilirim. Son bölümlerde Cemile, Yüz Yüze ve Selvi boylum Al yazmalım kitapları üzerine yazar konuşuyor bu bölümlerin daha detaylı anlatımı olsun isterdim açıkçası. 

Kitap hem Sosyalist Rusya ve ona bağlı olan ülkelerin konumunu görmek birinci elden fikir sahibi olmak için önemli, ayrıca Kırgız Türklerinin bazı gelenek göreneklerini de anlamak adına kıymetli.  Severek okudum, kısa öz bir kitaptı. Önerimdir efendim okuyalım...


PUAN: 3.7 




 

5 Temmuz 2025 Cumartesi


 GÖKKUŞAĞINA İKİ BİLET KİTAP YORUMU: Gökkuşağına İki Bilet’te Attilâ Şenkon 70’li yılların darbelerle, siyasi çıkmazlarla örülü tekinsiz ortamında çocukluktan yetişkinliğe geçişe; hayatın peşine birlikte düşen bir baba ile oğlun hikâyesine bakıyor. Böylece gündüzdüşleriyle gerçeklerin, kalp kırıklıklarıyla heyecanların, aşklarla dostlukların ve yazmaya dair büyük bir arzunun yalın, samimi bir dille iç içe geçtiği bir roman çıkıyor ortaya.

“…Ama yazdıkça kendimi daha iyi tanıdığımdan eminim.

İçimde bulduğum her yeni ben kadar, yaşamlarını düşlediğim başka kişilerle de giderek çoğalıp varsıllaşıyor bazen yaşadıklarımı temize çekerken, bazen yaşayacaklarımın provasını yapıyorum.”

YAZAR: ATTİLA ŞENKON 

YAYINEVİ: EVEREST YAYINLARI

SAYFA: 105 

YORUM:  Herkese merhaba bir tesadüf eseri tanıştığım sonra çoook sevdiğim yazar Attila Şenkon'un Gökkuşağına İki Bilet kitabıyla geldim. Yazarın daha önce iki öykü kitabını okuyup çok sevmiştim bu eser de bir kısa roman niteliğinde. Çok sıcak, çok dokunan bir kitap. Nedense bana çok dokundu, çok sevdim. Bir baba oğul hikayesi, bir çocukluk anlatısı, bir Türkiye panaroması.... 

Işık ismindeki küçük çocuğun babasıyla olan olağanüstü güzel ilişkisini okuyoruz. Hayatın zorlukları, mahalle arkadaşlıklarının yanı sıra karşılıksız aşklarda var kitabın küçük dünyasında. Bir gün yazmaya da meraklanıyor Işık. Yazarak anlatmak istiyor kendini. Gerçi babasıyla hep yazıyor ama bu seferki farklı... 

Bilemedim nasıl anlatsam daha fazla ufacık bir kitapta dokunaklı onca kelime nasıl var oldu bilmiyorum. Yazarla tanışın, okuyun derim. Tavsiyedir... 


PUAN:  4.7

2 Temmuz 2025 Çarşamba

ÜÇ İSTANBUL KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK:  Türk romanının kilometre taşlarından biri daha Oğlak Klasikleri arasında... Yirmiyi aşkın, önde gelen roman kahramanı, bir romanı roman yapan bütün ruh çözümlemeleriyle karşınızda. Bir o kadar sayıda gerçek tarihi kişilikler ile başka yardımcı unutulmaz tipler romana ustaca yedirilmiş... Simsiyah ve otuz üç yıl sürmüş Abdülhamit dönemi baskısıyla “İstibdat İstanbul’u”... Ve bütün bu İstanbullar’ı dikey olarak kesen bir yazar hayatı: Muharrir Adnan Bey.
Bugüne kadar yapılmış olan bütün sıralamalarda ilk 10’a girmiş olan efsanevi roman Üç İstanbul’u okumuş olanlara katılmak isteyenlere. 

 

YAZAR: MİTHAT CEMAL KUNTAY 

YAYINEVİ: OĞLAK YAYINLARI

SAYFA: 575

YORUM:  Herkese merhaba bugün çok uzun zamandır okumak istediğim bir kitapla geldim. Üç İstanbul... Yazarın tek kurgusal eseri olsa da büyük oranda tarihe ışık tutuyor diyebiliriz. Kitabın ismi üç farklı dönemden geliyor. İstibdat dönemi, İttihatçıların yönetimi büyük oranda ele aldığı dönem ve milli mücadele, mütareke dönemi. 

Kitap tamamen tarih kitabı değil, hayır korkmayın. Kitap tam olarak tarihle iç içe harika bir kurgu. Beni bu tarihi romana daha çok bağlayansa Adnan karakteri. Kendisi bir muharrir yani yazar. Bütün kargaşaların içinde bitirmeye çalıştığı romanı kendi kibri gibi ne bitiyor ne de kaldırıp atılamıyor... 

Kitapta kırktan kadar karakter var ve her biri baş karakter niteliğinde diyebiliriz. Bu kırk karakterin arasında akrabalık, dost ve düşman ilişkileri olduğu için bunları takip etmek biraz zor olsa da ilk bir kaç yüz sayfada alışıyorsunuz.  Kitabın dili içinse saatlerce konuşabilirim çok lezzetli, çok kıymetli ve edebi bir dil. Tabii döneme ait bizlere uzak terimler, unvanlar çokça kullanıldığı için okuma hızımı düşürdü fakat  onlara da alıştım. Hatta araştırırken eski kelime dağarcığımı da biraz olsun geliştirdim diye düşünüyorum.  

Kitabın konusuna kısaca değineyim. Uzun uzun anlatmak istesem de bu zor çünkü bu denli hacimli bir kitap çok katmanlı ve bu katmanlar arasındaki geçişler dahi farklı bir kitap olabilir gibi hissediyorum. 

Yazar yahut yamak için didinen Adnan Bey henüz taze avukattır.  Babası 93 harbinde ölünce annesiyle İstanbul'a gelmiş burada büyümüştür. Babası gibi nice şehitlerin, yaşadığı zor çocukluğunun suçlusu olarak 2.Abdülhamit ve onun sadrazamlarını, paşalarını görüyor.  Baskıcı dönemi eleştiren aydınlarla bir araya gelerek sistemi eleştiriyor, gelecek için hayaller kuruyor. Bütün bu entelektüel kimliğinin yanı sıra hasta annesine bakmak için çalışmak zorunda. Tarih ve edebiyat öğretmenliği yaparak geçinmeye çalışırken kendini her zaman haksızlığa uğramış hissediyor. Gelecek için istemeden hırslara bürünüyor...  

Ders verdiği iki hanımefendiden birine sırılsıklam aşık olunca işler karışıyor. Güzeller güzeli Belkıs  Erkânıharp Müşirinin kızı. Adnan onu gördükçe fakirliğine lanet ediyor bu durum hırslarını her geçen gün tetikliyor.  Tarihin içinde bir aşk üçgenini okuyor Adnan'ın hırslarına yenik düşüşünü, sahte dostluklarla gönül eğleyişini okuyoruz. 

Bu çok katmanlı romanı okuduktan sonra kaçırdığım noktaları yakalamak için Fethi Naci'nin "Yüz Yılın 100 Türk Romanı" kitabından Üç İstanbul kısmını okudum.  Romanı gerçek anlamda çok iyi tahlil eden Naci şöyle diyor, "Çürüyen, yozlaşan İstanbul ve bu İstanbul'un çürümüş yozlaşmış insanları... Mithat Cemal Kuntay'ın romanından sürekli olarak bir leş kokusu gelir burnunuza...  O çürüme içinde namuslu insan olarak  Şair Raif'le  Dağıstanlı Hoca'yı, iyi insan olarak bir Süheyla'yı görüyoruz... Mithat Cemal, namuslu ve iyi insanları anlatmaktan zevk almaz gibidir..." 

 Eseri okursanız kesinlikle  Fethi Naci'nin yorumlarını da okuyun derim. Bir başka kitapta görüşmek üzere... 

6 Haziran 2025 Cuma

BİSKÜVİ KİTAP YORUMU

 


ARKA KAPAK YAZISI : 
 
KAYBOLANLARIN, DÜNYAYA YABANCILAŞANLARIN, GÖRMEZDEN VE DUYMAZDAN GELİNENLERİN BAŞKAHRAMAN OLDUĞU BİR ROMAN.

Bisküvi adı verilen karakterlerin görüldüklerinde, duyulduklarında nasıl yeniden hayata döndüğüne şahit olacaksınız. Özgüven ve özdeğer inşa etmenin değerinin altını nevi şahsına münhasır bir şekilde çizen bu eser, sadece kaybolmuş hissedenlerin değil, onların varlığına şahitlik eden kişilerin de neler yapabileceğini mizahi bir yolla anlatıyor.

YAZAR : Kim Sun Mi 

ÇEVİRMEN : Merve Çetinbaş

YAYINEVİ : Athica Yayınları

SAYFA SAYISI :173 

YORUM:  Herkese  merhaba. Yine keşke daha önce okusaydım dediğim bir kitaptan bahsedeceğim size.  Bu kitaba beni tam olarak ne çekti bilmiyorum ama hatırladığım kadarıyla komşulukla ilgili bir alıntı okuduğumda ben bu kitabı kesinlikle okumalıyım diye düşünmüştüm. Kitap epey derin aslında. Toplumda kaybolmaya yüz tutmuş insanlara bisküvi diyor yazar. Bisküvi olmanın birde dereceleri var. Ne kadar ileri seviye bir bisküviysen dünyadan kaybolmak o kadar olası bir şey oluyor. Bisküvilerin bisküvi olma nedenleri farklı oluyor genelde. Bazıları okulda görülmezken, bazı bisküvilerinde varlıklarını zamanla aileleri siliyor hayattan. 1 seviye bisküviler bazen görünüp bazen görünmezken 2. 3.  derece bisküvileri gerçekten görmek çok zorlayıcı bir şeye dönüşüyor. Durum böyleyken seslere karşı aşırı duyarlılıkla ilgili bir hastalığa sahip baş karakterimiz hayatını bu bisküvilere yardım etmeye adıyor. Onu özel kılan şey görünmeyen bisküvilerin sesini duyabilmesi. Şimdiye kadar bir çok bisküvi kurtarmış. Bunlardan biri de sonradan en yakın arkadaşlarından biri olmuş. Zor bir aileyle yaşayan baş karakterimizin bir diğer evi de Ruh Sağlığı Merkezi. Ne zaman ailesi onunla uğraşmaktan bıksa (özellikle babası) onu o merkeze gönderiyor ve oğlunun ortalıkta görünmediği zamanlarda da annesi herkese onun Amerika!da bir İngilizce kursuna gittiğini söylüyor. Baş karakterin merkezden döndüğü bir seferde annesi yalanını doğru hale getirmek için oğlunu İngilizce kursuna yazdırıyor ve aslında olaylar tam bu anda başlıyor. Bu kitap  bir liseli çocuğun kendi kurduğu  üç kişilik arkadaş grubuyla insanların hayatlarına nasıl dokunduklarını anlatan bir kitap. Verdiği mesajlar çok derin. Keşke daha önce bu bu kitap yayınlansaydı ve okusaydım diye düşündüm kitap bittiğinde. Aslında bu kitabı okuması gerekenler insanları bisküvi haline getirenler. Onların böyle kitapları hiç okumayacağı bilmek çok acı. Yazarın son sözü aslında her şeyi çok net açıklıyor. Gerçekten derinden etkilendim, bir süre kitabın etkisini atamadım üstümden. Okumanızı tavsiye ediyorum. Bu kitabın herkese bir çok şey katacağını düşünüyorum. Şimdiden iyi okumalar dilerim.

1 Haziran 2025 Pazar


 CALLISTO - Yanlışlıklar Komedyası-  KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Hakkında Hiçbir Şey Bilinmeyen Yazar Torsten Krol'un "Callısto" Adlı Bu Romanı Modern Bir Yanlışlıklar Komedyası. Dünya Basınında John Kennedy Toole'un "Alıklar Birliği" İle Salınger'ın "Gönülçelen" Adlı Kitaplarından Esintiler Taşıyan Bir Kahraman Asker Şvayk Parodisi Olarak Anılan Kitap. Milliyetçilik. Kültürler Çatışması Gibi Alanların Kasabalı Bir Amerikalı'nın Dünyasındaki Karşılıklarını Ele Alıyor.


Irak'ta Süregelen Savaşa Gönüllü Olarak Yazılmak İsteyen İşsiz Ve Geleceksz Roman Kahramanının Arabası Yarı Yolda Bozulunca. Hiçbir Yerin Ortasındaki Bir Eve Sığınmak Zorunda Kalır. Önce Güvensizlikle Başlayıp Sonra Kısa Sürede Dostluğa Dönüşen Bu İlişki. Yine Kısa Sürede Cinayetle Sonuçlanacak. Bu Cinayet Başka Bir Cinayeti Açığa Çıkartacak. Müslümanlık Hakkındaki Bir İki Kitap. Televizyon Seyrederken Üstünde Durulmadan Ağızdan Çıkan Üç Beş Kelime Bambaşka Senaryoların Kanttı Haline Gelecek Ve Olaylar Bu Kasıtlı Ve Kasıtsız Yanlışlıklar Üzerinden Akıp Gidecektir...

Güneydeki Küçük Bir Kasabada Geçen "Calusto". Kendi Uyduruk Hayatlarımıza Ve Yanlış Cinayetlerimize Bahaneler Ve Çıkışlar Ararken Yarattığımız "Muazzam" Uydurmalarımızın Ve Bu Uydurmalar Üzerine Yeniden İnşa Ettiğimiz Eskisi Kadar Uyduruk Hayatlarımızın Anlatıldığı Bir Kara Mizah Başyapıtı.

YAZAR: TORSTEN KROL 

ÇEVİREN: İMGE TAN

YAYINEVİ: EVERETS YAYINLARI

SAYFA: 441

YORUM:  Herkese merhaba bugün size kendini sır gibi gizleyen, hakkında türlü spekülasyonlar olan Torsten Krol'un ilk kitabı ile geldim. Bir çok kişiye göre bu yazar takma isim kullanan çok ünlü bir yazar. Kimine göreyse gözlerden uzak olmayı seven çılgın bir adam ve takma bir ad ile okurlarına sesleniyor. 
Bu kitabı ve yazarın dilimize çevrilen diğer kitabını Everest Yayınları'nın beş kitap kampanyasından almıştım. Bu eseri özellikle merak etmemin nedeni gerçekten çok sevdiğim Forrest Gump ile kıyaslanmasıydı. Gerçekten başlarda o havayı, o tadı aldım ve çok güzel başladı. Yanlış anlamalarla gelişen olaylar çok güzel ilerliyordu fakat ne olduysa oldu ve kitabın ortaları çok durağanlaştı. O beklediğim vuruş, o beklediğim sarsıntıyı hissedemedim. Sonlarına doğru tekrar heyecanlanan kitap son yüz sayfada beni tekrar yakaladı fakat ortalardaki fazlasıyla uzatılan bölümler beni kitaptan uzaklaştırdı ve çok uzun bir okuma oldu benim için. Merakla bir türlü başına oturamadım kitabın. 

Kitaptaki eleştirel bölümler çok güzeldi evet onları sevdim. Odel'i de çok sevdim ne kadar biraz "aptal" olduğunu düşünse de gayet akıllı biri. Kısacası çok kararsızım benim için çok arada bir yerde kaldı bu kitap. Kitabın gereksiz uzunluğu olmasaydı, punch line  daha kuvvetli olsaydı çoook sevebilirdim çünkü kitap bana hitap etmişti.  Ne olursa olsun bu gizemli yazarın kalemiyle tanıştığım için mutluyum farklı bir deneyimdi. Meraklısına tavsiyemdir. Bir başka kitapta görüşmek üzere.

PUAN: 3.5 

22 Mayıs 2025 Perşembe

BU DEFA SAHİDEN KİTAP YORUMU :

 


ARKA KAPAK YAZISI :
 
 Bütün dünyanın gözü önünde âşık olabilir misiniz? On yedi yaşındaki Eliza Lin’in hayatının aşkıyla tanışmasını kaleme aldığı kompozisyonu hiç beklenmedik bir biçimde viral olunca hayatı bir gecede değişmişti. Yeni taşındığı Pekin’de kaydolduğu uluslararası okuldaki bütün sınıf arkadaşlarının takdirini kazanmanın yanı sıra en sevdiği dergide kariyer fırsatı sunan bir stajyerlik teklifi almıştı. Ama bir de herkesten saklaması gereken büyük bir sırrı vardı. Eliza o kompozisyonu uydurmuştu. Daha önce ne aşkı tatmış ne de bir ilişkisi olmuştu. Sonuçta bütün iyi metinler birer yalandan ibaret değil miydi? Eliza bu gerçeği gizleme çabasıyla aynı sınıfa gittiği ünlü bir aktörle, herkesin ilgisini çeken ama kimseye yüz vermeyen Caz Song’la bir anlaşma yapacaktı. Caz onun erkek arkadaşı rolünü kabul ederse Eliza da onun üniversite başvuru mektuplarını yazmasına yardımcı olacaktı. Caz herkesin hayallerini süsleyen bir erkek arkadaştı. Ders sırasında kız arkadaşına elle yazılmış notlar gönderiyor, kız arkadaşının kardeşini eğlendiriyor ve onu motosikletle şehirde gezdirip en güzel sokak lezzetlerini tattırıyordu. Ancak aralarındaki bu “sahte” ilişki Eliza’ya fazla gerçek gelmeye başlayınca, dikkatle hazırladığı planlarının tehlikeye girdiğini hissedecekti. Kendi kalbini kırmak pahasına, hayallerinin peşinden gidebilecek miydi?

YAZAR : Ann Liang 

ÇEVİRMEN :  Aydan Yalçın

YAYINEVİ  Olimpos Yayınları

SAYFA SAYISI :296

YORUM: Herkese merhaba. İlk görüşte aşık olduğum bir kitaptan bahsedeceğim size. Kapak tasarımı çok tatlı bir defter gibi resmen. Keşke böyle bir defterim olsaydı dedirtecek türden 😍 Dış tasarımı güzel olduğu kadar iç tasarımı da çok güzel. Çok tatlı ayrıntılar var. Çok hoşuma gitti. Yayın evini taktir ettim gerçekten.  Arka kapak yazısını da okuyunca artık kesinlikle bu kitabı okumalıyım diye düşündüm. Sonradan fark ettim ki bu yazar aynı zamanda "Eğer Beni Görebilseydiniz" kitabının yazarı. Ben bu kitabı bayılarak okumuştum. Bir de bunu fark edince büyük bir beklentiyle başladım kitaba. Beklentimi de karşıladı aslında. Yine bir dizi izler gibi okudum kitabı. Çok tatlı, kalp ısıtan bir kitaptı. Sadece sonunun biraz daha devam etmesini isterdim. Tam istediğim gibi bir son olmasa da süreçten büyük keyif aldım. Yine Pekin ve Çin kültürü hakkında bir sürü şey öğrendim. Benim için çok güzel bir okuma oldu. Karakterleri ve yazarın duyguları işleyişini çok sevdim. Eliza ve Caz de  unutamayacağım karakterler arasına girdi. İnsan ilişkileri, birilerine güvenmek, karşılıklı saf aşkı bulmak dünyanın en zor şeylerinden biri. Bu kitap bu derin konuyu güzel bir şekilde işlemiş. Kitabı okurken bir an bile sıkılmadım merakla çevirdim sayfaları. Son olarak da çevirinin mükemmelliğine değinmek istiyorum. Gerçekten çok iyi bir çeviriydi. Kitabı okurken sık sık çevirinin ne kadar güzel olduğunu düşünüp durdum. Bu tür kitaplara ilginiz varsa bence mutlaka okumalısınız. Şimdiden iyi okumalar dilerim💗

11 Mayıs 2025 Pazar

Ölmek İstiyorum Ama Tteokbokki de Yemek İstiyorum Kitap Yorumu

ARKA KAPAK YAZISI :  Psikiyatrist: Evet, size nasıl yardımcı olabilirim?

Ben: Şey, sanırım biraz depresifim. Biraz daha detaya gireyim mi?

Bir yayınevinin sosyal medya yöneticiliğini başarıyla üstlenen Baek Sehee’nin hayatında her şey yolunda gitmektedir; ta ki depresyon nedeniyle psikiyatristle görüşmeye başlayana dek.

Baek devamlı bir üzüntü, kaygı ve kendinden şüphe duyma hâli içindeyken, çevresine karşı da son derece yargılayıcıdır. İşyerinde ve sosyal çevresinde duygularını gizlemekte ustadır; yaşam tarzının gerektirdiği sakinliği göstermek ise onun için çocuk oyuncağıdır. Ancak tüm bu çaba onu yorucu, bunaltıcı bir boşluğa sürükler ve derin ilişkiler kurmasını engeller. Bunun normal olamayacağını düşünür, hayat buysa eğer, bu normal olamaz.

Ama madem bu kadar umutsuz, o zaman en sevdiği yemeği; şöyle acılı, bol baharatlı bir tabak tteokbokki’yi nasıl sürekli isteyebilir?

Baek, 12 haftalık bir süreçte psikiyatristiyle olan diyaloglarını kaydederek, kendini istismar döngüsüne hapseden geribildirim mekanizmalarını, ani tepkilerini ve zararlı davranışlarını çözmeye başlar. Kısmen anı, kısmen kişisel gelişim kitabı olan Ölmek İstiyorum Ama Tteokbokki de Yemek İstiyorum, depresif ve zor zamanlarda elinizin altında bulundurmanız gereken bir rehber.

“Baştan sona dürüst ve özgün. Benzer depresyon ve anksiyete türlerinden mustarip gençlerde yankı uyandıracak samimi bir kendini keşfetme çabası.” –Library Journal

“Samimi... içten... Baek’in psikolojik rahatsızlıklar hakkındaki konuşmaları normalleştirme gayesi takdire şayan.”

–Publishers Weekly

“Baek, açıksözlülüğü ve mizahıyla okurlarını sarmalıyor.” –Booklist

  

YAZAR : Baek Sehee

ÇEVİRMEN : Su AKAYDIN 

YAYINEVİ : Nova kitap

SAYFA SAYISI : 142 

YORUM:   Herkese merhaba. Size bugün devam etmekte çok zorlandığım iki kez bırakıp tekrar başladığım ama sonrasında ilerledikçe kendimi bulduğum bir kitaptan bahsedeceğim. Açıkçası okuması zor bir kitaptı ve herkese hitap edeceğini düşünmüyorum.  Öncelikle kendi deneyimimden bahsedeceğim.

Bu kitap beni geçmişe götürdü biraz. O zamanlara gömdüğüm hisleri tekrar uyandırdı. Biraz rahatsız hissetsem de bazı duyguları yaşarken hissettiğim o yalnızlığa gidip sarıldım bu kitap sayesinde. Yazar kadar üst düzeyde olmasa da bazen öyle hissetmek normal. Hepimiz ilk hayatımızı yaşıyoruz sonuçta. O zamanlar hissettiğim bu duyguların kendiliğinden peyda olmadığını anladım mesela. Küçük çaplı bir seans yapmış gibi hissettim bazen kendimi. 

  Yazarın duyguları aşırı uçta olsa da bu duygular kendiliğinden oluşmuyor. Yaşamak zor ama bazı insanlar için daha zor. Bu aşırı uçlarda düşünme ve hissetme olayı insanı bazen çok zorluyor. Yazar bu zorlukları yaşamış ve  yalnızlığını paylaşmak için bu kitabı yazmış diye düşündüm. Eminim bir çok insana  iyi gelecektir bu kitap ama okuyup yüzleşmek de kolay değil. Özsaygıyla ilgili sorunlar yaşamış ve yaşıyorsanız belki de az da olsa size iyi gelecek bir kitap. Okumanızı tavsiye ederim.🫂🫂💖

24 Nisan 2025 Perşembe

 

 ENSTİTÜ KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Minneapolis'in sakin banliyölerinden birinde yaşamakta olan Luke Ellis, bir gece yarısı evine giren davetsiz misafirler tarafından kaçırılır. Luke, penceresi olmayan fakat tıpkı kendisininkine benzeyen bir odada gözlerini açar. Ve kapısını açıp dışarı çıktığında onun gibi özel yetenekleri yüzünden buraya getirilen birçok çocuğun odalarının sıralandığını görür. Enstitü... Özel yeteneklere sahip çocukların tutulduğu bir hapishane, onlardan adeta intikam almaya yemin etmiş bir müdür ve insafsız personelin acı dolu yuvası. Burada vicdan azabı yok. Burası girişi olan ama çıkışı olmayan bir cehennem...

YAZAR: STEPHEN KİNG 

ÇEVİREN: DOĞANAY BANU PİNTER 

YAYINEVİ: ALTIN KİTAPLAR

SAYFA: 615 


YORUM: Bugün size bir King kitabıyla geldim. Kendisiyle eskiden beri çalkantılı bir ilişkimiz var. Epey küçüktüm sanırım on iki yaşında yazarı çok merak edip Hayvan Mezarlığı kitabını aldım. Biraz okudum sonra koptum kitaptan yaşım gereği olsa gerek çok anlayamadım. Sonra o kitabıma ne oldu anımsamıyorum. Çok uzun yıllar sonra King kitaplarına neden tekrar şans vermiyorum ki diye düşündüm. Bu sefer üniversite sıralarındaydım. Bir indirimden Kara Kule serisinin ilk kitabı Silahşör'ü aldım. Yok olmadı, yine tutturamadım. Kitap çok durağandı beklentimi hiç karşılamadı. Bir seriye adım atmak için çok heyecanlıydım oysaki. Serilerin ilk kitapları evreni tanıtır ve genelde çok akıcı, heyecan unsurlarıyla devam eder ki yazar bunu bilerek yapar. İkinci kitap için okur çok heyecanlanır. Kara Kule için aynı şeyi söyleyemem. Evreni de tanıyamamıştım, karakterleri de...  Bir adam bilmediğimiz bir adamı sayfalarca kovalayıp durmuştu, ki kovaladığı kişinin var olduğu bile şüpheliydi sanki. Neyse. İşte yine yıllar sonra bir vesileyle Enstitü kitabına denk geldim. Haydi bir şans daha dedim. Ihh olmadı gibi. Kitap çok durağandı, çocukların bölümleri beni çok yordu. Olaylar yok, inanılmaz ihmaller silsilesiyle yazarın kendisine alan açması ve kurguyu zayıflatmasını göz devirerek okudum.  Son iki yüz sayfa hızlı aktı.  Biraz kitaptan bahsedelim. 

Kitap eski bir polisin hasbelkader DuPray kasabasına gitmesiyle başlıyor.  Aslında bu eski polis ile başlaması güzeldi, avare takılan havalı bir insanın bilmediği bir kasabaya geçici olarak yerleşmesi ile olaylar başlayacak sandım ama hayır. İlk doksan yüz sayfa öylece okuduktan sonra yazar bizi başka bir alemin içine atıyor. Luke adında dahi bir çocuğun çok erken yaşlarda üniversiteler tarafından nasıl kapışıldığını okuyoruz.  İyiydik ne oldu bu çocuk nerden çıktı hadi polise dönelim derken yaklaşık dört yüz sayfa bizim eski polis ortalarda görünmedi. Biraz yazan çizen biri olarak sonradan yazarın en baştaki yüz sayfayı kitap bittikten sonra eklediğini düşündüm. Evet çok barizdi. Bir şeyler oturmamış ve yazar başa heyecanlı bir giriş yaparak dört yüz sayfa sonraki karakterlere bir temel atmış. 

Bu dahi çocuğumuz meğer bir telekinezi ustası. Telepatik ve telekinezi özellikler taşıyan çocukları bulan ve kendi emellerine alet eden gizli bir örgüt tarafından kaçırılıyor. Enstitü de uyanan çocukların buradaki yaşamlarını okuyoruz. Sonra tabii ki çok zeki olan Luke oradan kaçacak ama ne kaçmak. Hayır olmamış King usta. Her şeyi kendi lehine kullanarak, kameralar tozluydu, adam çok yorgundu uyuya kalmıştı, zaten güvenlik çocuk oldukları için gevşekti diyerek olmaz o iş.  

Devletten bile gizlenen bu yapıdan bir çocuk öyle kaçamazdı. Burada koptum zaten. Belki bir on yıl önce okusam severdim yada on beş yıl...  Yine de King'e şans vermeye devam çünkü O (it) kitabını aldım.  Umarım güzeldir.  Benden bu kadar bir başka kitapta görüşürüz.


PUAN: 2.8 

19 Mart 2025 Çarşamba

BEN SADECE KUŞLARI SEVERİM KİTAP YORUMU :

 

ARKA KAPAK YAZISI :  Ben sadece kuşları severim. Öyle hepsini de değil. Sadece iki kuş vardır beni kendisine çeken. Çünkü benim yaşamım onlarda gizlidir. Herhangi bir belgeselde tesadüfen karşınıza çıkan iki kuş, aslında benim hayatımın bir özeti de olabilir: gugukkuşu ve balkılavuzu. Bu iki kuşu o kadar çok severim ki sağ omzumda balkılavuzu kuşunun büyükçe bir dövmesini, sol omzumda ise yine aynı ebatlarda bir gugukkuşunu taşırım. 

Yıllarca Balkılavuzu olarak anıldım. Yapmadığım kötülük var mı bilmiyorum, ayrıca aldığım hiçbir  sorumluluğu hatırlamıyorum. Hayatımın günahlarla dolu olmasını  umursamıyorum. Yaptıklarımdan asla pişman olmadım.

Şimdi sana gerçek beni anlatacağım. Şimdi seni şeytanla tanıştıracağım. Eğer buna hazırsan, kitabın ilk sayfasını açmanı bekliyorum.

Kerem Ilgar’ın Ben Sadece Kuşları Severim adlı romanı bir kötülüğün resmini çiziyor; kötülük, romantik ve adil betimlemelerden ziyade tüm saflığıyla ete kemiğe bürünüyor ve bizleri, insanın korkutucu gerçekliğiyle tanışmaya davet ediyor.

YAZAR : Kerem ILGAR

YAYINEVİ : Düşbaz Yayınları

SAYFA SAYISI : 123

YORUM: Herkese merhaba. Size bugün benim için okuması çok gurur veren bir kitaptan bahsedeceğim. Neden gurur veren diyorum ? Çünkü yıllardır emeklerinin karşılığını bekleyen Kerem’in emeğinin karşılığını okudum her satırda. Bu çok gurur vericiydi. Keremin bu kadar etkileyici bir kitap yazmış olmasını çok takdir ediyorum. 

  Aslında bu benim Keremin kitabı hakkında yazdığım ilk yorum değil. Ben diğer kitaplarını da yayınlanmadan öncesinde de sonrasında da keyifle okudum. Ama bu sefer Keremin yazdığı hikayeye Düşbaz yayınlarının somut bir şekilde değer vermesi beni çok mutlu etti. Kitabın kapağı, iç tasarımı her şey de yapılan özeni ve verilen değeri gördüm. Kerem’in Düşbaz yayınları ile yollarının kesişmesine gerçekten çok sevindim

  Neyse biraz fazla uzattım hemen kitap hakkında düşüncelerimden bahsetmek istiyorum. Kitabın tanıtımında yer alan ‘’ Kerem Ilgar’ın Ben Sadece Kuşları Severim adlı romanı bir kötülüğün resmini çiziyor; kötülük, romantik ve adil betimlemelerden ziyade tüm saflığıyla ete kemiğe bürünüyor ve bizleri, insanın korkutucu gerçekliğiyle tanışmaya davet ediyor.‘’ kısmı aslında kitap hakkında her şeyi özetliyor. Yazar ‘’Şimdi seni şeytanla tanıştıracağım.Eğer buna hazırsan, kitabın ilk sayfasını açmanı bekliyorum’’ diyor.  İşte bu noktada bu kitabı herkesin okumaya cesaret edebileceğini düşünmüyorum. Kitap gerçekten çok sert bir dille ve filtresiz yazılmış. Her sayfada bir tokat etkisi yaratıyor. Açıkçası sindirmesi zor , çok düşündüren, insanın aklıyla oynayan bir kitap. Bir o kadarda akıcı insanı içine alıyor. 

  Kötülük içine yuva yapmış Ahlat’ın kötülüğün ahengine kapıldığı hayatını okuyoruz. Açıkçası bir çok yerde ‘yok artık!’’ diyorsunuz ama olaylar geliştikçe dahada karanlığa bürünüyor kitap. Ben bir çırpıda okudum. Sizinde bu kitabı okumanızı bu kitaptan payınıza düşeni almanızı öneririm. Şimdiden iyi okumalar dilerim💖

5 Mart 2025 Çarşamba

RAHATSIZ MARKET KİTAP YORUMU :

 

ARKA KAPAK YAZISI :  Marketin insanların periyodik şekilde gidip geldiği bir yer, müşteri ya da çalışan ayırt etmeksizin bir süre kalıp ayrıldıkları bir alan, insanların çantalarını ya da ceplerini doldurmak için uğradığı bir benzinlik oluğunu iyi biliyordu. Bense bu benzinlikte sadece benzin doldurmadım, arabamı da tamir ettim. 

Seul’ün Cheongpa Mahallesi’ndeki sıra dışı bir markette geçen ve her bölümün farklı bir karakterin gözünden aktarıldığı bu samimi roman, merkezine gizemli bir çalışan ile marketin yaşlı sahibini alır. Emekli bir tarih öğretmeni olan market sahibi Yeom, kendisine yardım eden ve Seul İstasyonu’nda yaşayan evsiz Dokgo’ya iş verir. Her biri kendince zor zamanlardan geçen müşteriler ve elemanlar, ilginç bir şekilde bu gizemli çalışanın etkisi altında kalırlar. Herkes kendi ön yargılarıyla onu gözlemlerken özel bir dedektifin gelişiyle işler beklenmedik bir dönüm noktasına ulaşır. Kimsenin tanımadığı bu esrarengiz yabancı, markete “rahatsız” bir hava katsa da zamanla hem market onu hem o buraya yolu düşen insanları değiştirecek, küçük bir köşedeki bu izbe ve rahatsız alan güçlüklerle mücadele eden insanların rahatlayıp gülümseyebileceği sıcak bir ortama dönüşecektir. 

Kim Ho-yeon’un kaleme aldığı Rahatsız Market, Kore’de 2022 yılının en çok satan romanı oldu. Kore Ulusal Kütüphanesi Yılın Kitabı, Yes24 Yılın Kitabı ve Kore’nin öncü e-kitap platformlarından Millie’s Library Yılın Sesli Kitabı ödüllerine layık görüldü. Roman, bir radyo tiyatrosunun yanı sıra Kore’de popülerlik kazanan bir müzikale uyarlandı, bir televizyon dizisiyse prodüksiyon aşamasında. 

YAZAR : Kim Ho-yeon

ÇEVİRMEN :Betül Tınkılıç

YAYINEVİ : Salt Okur 

SAYFA SAYISI : 228 

YORUM:  Herkese merhaba! 

  Bugün yine Kore Edebiyatı’ndan harika bir kitaptan bahsetmek için buradayım. Aylardır hiç Kore dizisi izlemedim (Sadece sekiz bölümlü Death's Game dışında😅), ama okuduğum kitaplar sayesinde sanki her biriyle bir dizi bitirmiş gibi hissediyorum. Bu kitap da tam olarak bana o tatlı bir Kore dizisi izlemişim hissini verdi.💞

Kitaptan kısaca bahsedecek olursam:

 Her şey, ana karakterimiz evsiz Dokgo’nun, emekli bir market sahibinin çalınan parasını kurtarmasıyla başlıyor. Bu iyiliği karşılıksız kalmıyor ve market sahibi teyzenin isteğiyle Dokgo, markette çalışmaya başlıyor. Hafızası pek yerinde olmayan ve alkol bağımlılığıyla boğuşan Dokgo’nun bu küçük dükkânda çalışmaya başlamasıyla hayatı adım adım değişmeye başlıyor. Ama asıl etkileyici olan, onun bu süreçte dokunduğu insanların hayatları..

  Ben, böyle çok karakterli ve farklı yaşam öykülerini anlatan kitapları her zaman sevmişimdir. Bu kitapta da her karakterin hikâyesine yüzeysel ya da derinlemesine değinilmiş ve her birinin arka planında gizli kalmış duygular, travmalar, umutlar var. Olay örgüsü o kadar güzel işlenmiş ki sayfalar su gibi akıp gidiyor. Özellikle sona yaklaştıkça tüm olayların birbirine bağlanması ve sırların ortaya çıkışı, kitabı daha da heyecanlı hale getiriyor.

  Dokgo karakterini ve ona iş veren teyzenin sıcak, şefkatli ruhunu çok sevdim. Kitabı büyük bir keyifle okudum ve "İyi ki okumuşum!" dedim. Hem içimi ısıtan bir dizi izlemişim gibi hem de müthiş bir kitap okumuş gibi hissettim. Kore Edebiyatı’na ilgi duyan herkese gönülden tavsiye ederim. Şimdiden iyi okumalar dilerim !💗

23 Şubat 2025 Pazar


 BETON KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Viyanalı müzikolog Rudolf, en sevdiği besteci Felix Mendelssohn Bartholdy üzerine, on yıldır kusursuz bir müzikbilimi çalışması olmasını tasarladığı kitabının ilk cümlesini bile yazmayı başaramaz. Akciğer hastalığı yüzünden çektiği nefes darlığı ile Peiskam’da yaşadığı evde gölge-varlığıyla aşılmaz bir engel oluşturan ablası zamanla onun felaketine dönüşür. Sonunda Rudolf’un bir kaçış olarak başvurduğu Mallorca yolculuğu başka bir insanın korkulu hikâyesine sahne olacaktır.

Thomas Bernhard’ın BETON romanında, birinci tekil anlatıcının çıkmazlarından açtığı yaylım ateş, toplumsal yaşamın kesitlerini, siyaseti, insan ilişkilerinin mahvedici ve gülünç yönlerini menziline alıyor: Varılamayan “mutlu son”lar yerine betonun donuk ve soğuk yüzeyinde, insanın taşlaşmış bir toplumsal hayvana dönüşen sureti yansıyor.

“Beton”da bir müzikoloğun kâğıda dökemediği eserinin umutsuz kısırdöngüsüyle insan benliğinde dinmek bilmeyen modern dünyanın gürültüsü birlikte katılaşıyor.

Parlak ve rahatsız edici  bir erteleme, başarısızlık ve umutsuzluk öyküsü olan BETON, Thomas Bernhard’ın neden “çağdaş Avrupa yazınının ustalarından biri” olarak anıldığına ilişkin kusursuz bir örnek.
George Steiner

Belirli kitaplar –sayıca azdırlar–  yazınsal önemini hemen, derinden kanıtlar. Gizemli, kasvetli bir güzelliği olan bu kitap onlardan biri.
Los Angeles Times

Soru bu dünyada çoktandır birinin ne kadar insansı olduğu değil, ne kadar köpeksi olduğudur, bugüne kadar temelde, gerçek onurlandırılmak isteniyorsa insanın ne kadar köpeksi olduğunun söylenmesi gereken yerde, ne kadar insancıl olduğu söyleniyor. İğrenç olan da bu.
Thomas Bernhard

YAZAR: THOMAS BERNHARD 

ÇEVİREN: SEZER DURU 

YAYINEVİ: YKY 

SAYFA: 93

YORUM: Evet Bernhard okumalarında art arda altıncı kitap bitmiş bulunuyor. Bu süreç hem keyifli he m zorlu oldu benim için.  Elimde şuan hem Bitik Adam hem de Ödüllerim kitabı var. Aslında hiç ara vermeden bu iki kitabı daha okumak niyetindeyim. Ama Bernhard'ın yoğun yazım tarzı, dili ve atmosferi biraz kararsızlığa sevk ediyor beni. 

Beton kitabına gelecek olursak. Kitap ismini mezarların içindeki beton bloklardan alıyor. Bu aslında insanın önünde sonunda o betona çarpacağı, o betona yatacağı göndermesiyle bu şekilde konulmuş.  Yazarın mezarlıklarla ayrı bir bağı var. Bir insan düşünün ki çocukluğunda dedesiyle mezarlık geziyor ve bundan keyif alıyor. Bu anıları düşündüğümdeki kitaptaki göndermeleri, otobiyografik öğeleri daha çok yakaladıkça daha keyifli bir okuma oldu. 

Kitapta Rudolf adındaki müzikoloğun Mendelssohn için kapsamlı bir çalışma uğraşını ve bu yazma uğraşın başlamak için çabasını okuyoruz. Aslında Rudolf sandığı kişi değil, o bir yazar değil o bir şekilde her şeyi bahane ederek herkesin bu çalışmaya karşı olduğunu düşünüyor. En müsait anlarda bile bir bahane bulup o şey olmasaydı harika bir başlangıç yapacağını söylüyor ama buna da kendi de inanmıyor.  Çelişkilerle dolu bir mükemmeliyetçi. Hastalık derecesindeki mükemmel olma tutkusu onu hayattaki her şeyden alıkoyuyor.  Kitap tamamen Rudolf'un zihninde şekillenen düşünceleri okumakla geçiyor. Zihin akışı, kapalı monolog bir anlatım bazı zamanlar fazla tekrarlarla okunması ve takip edilmesi zor bir hale geliyor. 

Yazarın bütün  eserlerinde tamamlanamamış bir şaheserin peşinde koşan bir bilim insanı, sanatçı görüyoruz. (Bunu görmek için kitaplarının tanıtım yazılarını okumak dahi kafi)  Bu tamamlanamamışlık yazarın hayatındaki eksikliklerin bir yansıması gibi geliyor bana.  Bu eser okuması nispeten zor bir eser. Bence Bernhard'a biyografik beşlemeden başlamak en doğru kararmış. Size de tavsiyem bu. 

Her şeye rağmen edebi zevk açısından gerçekten okunması gereken bir kitap. Tavsiyedir... 


PUAN: 3.8 /5 

20 Şubat 2025 Perşembe


 ÇOCUK KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Thomas Bernhard otobiyografik beşlemesinin son kitabı olan Çocuk’ta bizi hikâyenin en başına, çocukluk dönemine geri gönderiyor. Talihsiz annesinin umarsız öfkesi, büyükbabasının resmi eğitime ve eğitimli cahillere düşmanlığı, ailenin yoksulluk içinde oradan oraya savrulması küçük Thomas’ın kişiliğine yön verirken, Almanya ve Avusturya’da Nazizmin yükselişi de toplumun bütününü karanlığa doğru sürüklemeye başlamıştır.

Bernhard zamanların ve olayların iç içe geçtiği bu çarpıcı anlatısında, kendisini de içine alan felaketi ve dönemin atmosferini kâh çocuk, kâh yetişkin gözüyle okurun zihninde ustalıkla canlandırırken, geleceğin yazarının ilk pırıltılarını, aykırılığının kökenlerini ve edebi dehasını şekillendiren başlangıç unsurlarını da gözler önüne seriyor.

YAZAR: THOMAS BERNHARD

ÇEVİREN: SEZER DURU

YAYINEVİ: SEL YAYINLARI

SAYFA:96 

YORUM: Herkese merhaba ve serinin son kitabıyla geldim. Bernhard beşlemesinin son üç kitabını üç günde okuyup bitirdim. Öncelikle şunu söylemek istiyorum bence bu kitap serinin ilk kitabı olmalıydı. İlk kitap olan Neden ile başladığımızda yazarın on üç yaşlarıyla başlıyoruz ve yaklaşık on dokuz yaşına kadar Soğuk kitabıyla ilerliyoruz son kitap Çocuk ise bizi yazarın aslında doğduğu yıllara ilk adımlarına götürüyor. Yazar hatırlamadıklarını dinlediği kadarıyla hatırladıklarını da bizzat anlatarak onlu yaşlarına kadar neler yaşadığını anlatıyor. 

Son kitap bence diğer kitaplara göre biraz daha durağandı. Ayrıca beşlemede yazarın tam olarak ne zaman sistemli yazmaya karar verdiğini, edebiyata bakışının tam olarak nasıl geliştiğini geniş çaplı okuyamıyoruz bu beni biraz üzdü. Ben yazarın yazar olma serüvenini de anlatmasını, edebiyata bakışını bizlerle paylaşmasını daha çok isterdim. 

Son kitap Çocuk bir Nazi gençliği ve İkinci Dünya Savaşı yıllarına dönüş kitabı olarak elbet tarihçiler açısından da bence önemli bir kitap olmuş. Ben beşlemeyi çok severek okudum, iyiki okudum herkese tavsiyemdir. 

PUAN: 3.8 

19 Şubat 2025 Çarşamba


 SOĞUK KİRAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Thomas Bernhard hayatının en karanlık, en kısıtlayıcı ve kurucu dönemlerine tanık etmeye devam ediyor okuru. İkinci Dünya Savaşı sonrasının baskıcı ve boğucu atmosferinde verem gibi ölümcül bir hastalıkla boğuşmak, hem kendini hem de toplumu sorgulatan bir deneyim haline dönüşmüştür. Bernhard son derece ilkel koşullarda, toplumun çeşitli kesimlerinden insanlarla birlikte ölümü beklerken, doktorların ve onların hem bilgisiz hem duygusuz yaklaşımlarının, yanlış teşhis ve tedavilerinin kendinde her anlamda yarattığı hasara karşı koyabilme gücünü yine kendinden alacaktır.

Azim ve kararlılıktan ziyade doktorlarda simgeleştirdiği toplumsal tiksinti ve nefretle beslenen, çelişkili bir ruh halidir onunki. Yine de kendini iyileştirme, kendini kurma ve yeniden yaratabilme; genç, hasta ve yalnız Thomas’ı, Thomas Bernhard yapan en önemli adım olacaktır.

YAZAR: THOMAS BERNHARD 

ÇEVİREN: SEZER DURU

YAYINEVİ: SEL YAYINLARI

SAYFA: 84

YORUM: Herkese merhaba bugün hızlı bir şekilde Bernhard'ın otobiyografik beşlemesinin dördüncü kitabı olan "Soğuk" kitabını bitirdim. Soğuk ve Nefes birbirine bağlı kitaplar ikisi de yazarın akciğer hastalığı yaşadığı günleri anlatıyor. Ağır ve yanlış tedaviler sonucunda ölümün eşiğine gelen yazar o günleri tüm açıklığıyla anlatıyor. Nefes kitabında dedesini kaybeden yazar bu kitapta da annesini yitiriyor ve aynı dedesinde olduğu gibi haber gazeteden öğreniyor. Yazarın hayatı tamamlanması çok fazla şeyle bezeli belki de bundandır kitaplarında hep eksik kaşan bir şeyleri anlatıyor. 

Hastalığının yarattığı boş vakitler ona okumak ve yer yer şiir yazmak için fırsat veriyor bu durum ilerisi için bir yatırım olarak görülse de  yazar o günleri hiç yaşamamayı tercih  ederdi diye düşünüyorum. Ayrıca bu kitapta yazar gerçek babasının da peşine düştüğü dönemlere değiniyor. 

Son cilt için heyecanlıyım daha sonra yazarın kurgu eserlerine odaklanmayı planlıyorum. Herkesin tanışması gereken usta yazarın hayatı bizlere çok şey öğretiyor. Tavsiyedir... 

PUAN: 4.0  

18 Şubat 2025 Salı


 NEFES KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Thomas Bernhard hayatının dönüm noktalarını sakınmasızca açtığı  otobiyografik beşlemesinin üçüncü kitabı Nefes - Bir Karar'da, yine önemli bir kesite tanık ediyor okuru. Adeta ölümüne çalıştığı Kiler'den ağır bir hastalık nedeniyle kopmak zorunda kalan genç Thomas kendini, bütün entelektüel gelişimini borçlu olduğu dedesinin yatırıldığı hastanede bir ölüm koğuşunda bulur. Hayatının son demlerini yaşayanlar ve ümitsiz vakalar arasında, hem kendisinin hem de ailesinde tek iletişim kurabildiği insanın ölümünü çaresizce beklemek onda onulmaz yaralar açmıştır. Psikolojik çöküntü ve fiziksel ağrılarla boğuşmak, bir süre sonra varoluşuna ve geleceğine dair fikirlerinde yepyeni değişimleri getirecektir. 

Bernhard yaşadığı ağır deneyimin yarattığı travmaları ve korkuları samimiyetle paylaşırken, okuru da bu büyük yazarın gelişim evrelerini sorgulamaya itiyor.
YAZAR: THOMAS BERNHARD
ÇEVİREN: SEZER DURU
YAYINEVİ: SEL YAYINLARI
SAYFA:77 

YORUM: Herkese merhaba bugün Berndhar'ın otobiyografik beşlemesinin üçüncü kitabıyla geldim. Bana göre okuduğum ilk üç kitabın arasında en akıcısı bu kitaptı sanırım. Kitabın tamamı on sekizindeki Thomas'ın akciğer rahatsızlığı nedeniyle yattığı hastaneyi anlatmasıyla geçiyor. 

Çalıştığı kilerde hastalanana ve bunu görmezden gelen genç Bernhard dedesinin de rahatsızlığıyla beraber iyice rahatsızlanıyor. Çok sevdiği dedesiyle aynı hastanede yatıyorlar. Bu durum ona biraz olsun güç veriyor. Çünkü hayatta en çok dedesini seviyor.  Gerçekten kurdukları ilişki takdire şayan. Böyle bir dede gerçekten büyük bir şans. Kendisi de yazar olduğu için sanata çok düşkün birisi ve önce kızını sonra torununu büyük bir sanatçıya dönüştürmek hayaliyle yaşamış. Göremese de torunu gerçekten büyük bir yazar olarak bence dedesini onurlandırmış. 

Bernhard aslında tam da bu hastalık döneminde kitaplara sarılıyor. Beklenmedik şekilde dedesini kaybettiğinde ondan yadigâr kitaplarla hastane odasında teselli bulmaya çalışırken hayatını şekillendirecek kararlara almaya başlıyor. Artık bir tüccar olmak niyetinde değil ayrıca çok zorlu bir hastalıktan sonra tekrar şarkıda söyleyemeyeğini düşünüyor

Küçük bir köyle veremli hastalarla kaldığı günlerde sağlık sistemini ve doktorları eleştiriyor - yaşadıklarına bakılırsa haksızda değil- tam iyileşeceğim derken annesinin kanser olduğunu öğreniyor ve hayatı tekrar büyük bir karanlığa sürükleniyor. Ben bu cildi de çok severek okudum neredeyse iki- üç saate bitti. Çok gecikmeden dördüncü cilde geçiyorum... Meraklısına iyi okumalar, tavsiyedir. 

PAUN: 4.1