ÖLÜMSÜZLÜK VE PILGRIM KİTAP YORUMU:
ARKA KAPAK: 15 Nisan 1912’de –Titanic kazasının yaşandığı tarihte– Londra’da Pilgrim adlı esrarengiz bir aristokrat kendini asarak intihar eder. Beş saat sonra bulunduğunda kalbi mucizevi bir şekilde atmaya devam ediyordur. İlk intihar girişimi değildir bu...
Pilgrim dostu Leydi Sybil Quartermaine eşliğinde Zürih’teki ünlü Burghölzi Kliniği’ne yerleştirilir. Orada, kolektif bilinçdışının mistik kâşifi Carl Gustav Jung ağzını bıçak açmayan bu esrarengiz hastadan çok etkilenecek, varoluşunun ardındaki gizemli hikâyeyi ortaya çıkarmaya çalışacaktır.Pilgrim kendi hayal dünyasında yaşayan bir şizofren midir? Capcanlı anlatımlarla aktardığı yüzlerce yıllık anıları düşler ve fantezilerden mi ibarettir? Delilik midir söz konusu olan yoksa dehanın mucizeleri mi? Pilgrim’ın hayatını ve akıl sağlığını irdeleyen Jung zamanla kendi hayatını ve akıl sağlığını da sorgulamaya başlayacak, hayatı, evliliği ve ruh bütünlüğü sarsılmaya başlayacaktır. Pilgrim denen muamma Jung’un laneti mi kurtuluşu mu olacaktır?
Yaşamın ve ölümün, ruhun ve hafızanın, gerçekliğin ve düşlerin derinliklerine dalan, tarihsel gerçeklerle kolektif bilinçdışının gizemlerini birbirine ören bu sürükleyici romanda psikoloji, edebiyat ve sanat tarihindeki ünlü figürlerin sırlarına tanık olacak, delilik ve deha arasındaki bağları keşfedeceksiniz.
YAZAR: TİMOTHY FİNDLEY
ÇEVİREN: DİLEK ŞENDİL
YAYINEVİ: KORİDOR YAYINLARI
SAYFA: 596
YORUM: Uzun bir aradan sonra herkese merhaba bugün çok merak ettiğim severek aldığım bir kitapla geldim. Kitabın konusu çok ilginç bir o kadar karakterler de çok ilginç. Ana karakterlerden biri Carl Gustav Jung daha ne olsun... Diğer bilindik karakterler ise Oscar Wilde, Leonardo Da Vinci ve daha niceleri. Eh böyle olunca kitapta sanat tarihi, psikoloji ve felsefe iç içe geçmiş durumda. İlk okumaya başladığımda kitabı çok sevdim sanırım 350 sayfa çok rahat aktı gitti. Sonra zorunlu olarak kitaba aralar vermek zorunda kaldım bir kaç günde bir elime alıp yirmi otuz sayfa okumaya başladım. Tamam bu kitabın suçu değildi ama daha sonra çok gereksiz ayrıntılar ve fazladan uzatılan anlamsız bölümler beni rahatsız etmeye başladı. Ana konudan çok sapılan ayrıntıya kaçan anlatılar okumayı zorlaştırdı zaten ritmimi kaybettiğim için kitabın kalan kısmı biraz daha zorlu geçti. Belki ara vermek zorunda kalmasam bu bölümlerden çok da rahatsız olmazdım bilemiyorum.
Kitabın baş kahramanı ölemeyen Pilgrim. Bu kelime Latince kökenli ve hacı, yolcu, gezgin gibi anlamlara geliyormuş. İsminin anlamını çok iyi yansıtan kahramanımız bir nevi ölümsüz ölemiyor. Kitap onun intihar etmesi ve ölememesi üzerine kurulmuş. İntihar eğiliminden dolayı en yakın dostu onu Zürih'teki Burghölzli Kliniği'ne yatırıyor. Burada biraz soru işaretleri var. En yakın dostuna ölmeden önce bırakılan günlükler var fakat en yakın dostu zaten onun tüm sırlana vakıf bunu yapması için nasıl bir motivston ile yapıyor açıklanmamış... Neyse çok da keyif kaçırmak istemem ama bazı noktalar havada kalıyor bağlantı kurulmamış yahut kurulamamış. Özellikle en yakın dostu Lady Queatermaine ile olan ilişkisi davranışlarının tam olarak çözümlenmesi konusunda eksikler vardı.
Kitabın çok uzun bir kısmı klinikte Jung ve Pilgrim arasındaki mücadele ile sürüyor. Bu arada Jung'un kurgusal ailevi ilişkileri, psikolojik yaklaşımları irdeleniyor. Psikoloji sevenler için gerçekten lezzetli bölümlerdi. Genel olarak kitabı sevdim evet karmaşık, geçişler çok sert ve bazı noktalar fazla uzatılmış ama genel olarak sevdim diyebilirim. Ölüme ve insana farklı bir bakış açısı sunan bu kitabı öneririm. Bir şans verin. Bir başka kitapta görüşmek üzere hoşça kalın...
PUAN: 3.9
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder