function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

30 Aralık 2024 Pazartesi

MARİGOLD KALP FOTOĞRAFÇISI KİTAP YORUMU

 


ARKA KAPAK YAZISI : 
Saklı duygularınızı fotoğraflıyoruz. Kalbini tanımak isteyen herkesi kalp fotoğrafçısına bekliyoruz.” Kalbinizin fotoğrafını çeken bir stüdyoya rastlasaydınız, hayatınızdan hangi kareleri görmeyi dilerdiniz? Marigold Kalp Çamaşırhanesi’nin birinci katında kapılarını açan Marigold Kalp Fotoğrafçısı, mutlu hissettiğiniz anları ya da gelecekten görmek istediğiniz bir zaman dilimini fotoğraflıyor. Yedi ahşap basamağı çıktıktan sonra mavi leylakların tüm ihtişamıyla açtığı kemerli girişten geçerseniz eskimiş bir kameranın kurulu olduğu, pikaptan tatlı melodilerin yükseldiği bir alana adım atacaksınız. Bu büyülü ortamda Haein, bir fotoğraf stüdyosu açarak annesinden yadigâr kalan “mutluluk kamerası”nın sırrını çözmeye çalışıyor.

YAZAR :  Yun Jungeun

ÇEVİRMEN : Nilay Özeser

YAYINEVİ : Olimpos Yayınları 207

SAYFA SAYISI :  207

YORUM: Herkese merhaba. Çok zaman geçmeden Marigold Kalp Çamaşırhanesi 'nin ikinci kitabı olan Marigold Kalp Çamaşırhanesi'ni okudum geldim. Açıkçası bu kitabı ilk kitaptan çok daha fazla sevdim. Kitapta geçen hayat öyküleri daha ayrıntılı ve daha ilgi çekiciydi. Mesela bu kitapta, ilk kitapta üzerine en çok düşülen ''anda yaşamak'' konusuna farklı bir açıdan bakılarak anlatılmış bir hayat hikayesine yer verilmişti. O kişinin hayatını okurken de çok fazla şey düşündüm. Bu kitap bana göre ufuk açıcı bir kitaptı. Çeviri İlk kitaba göre daha iyi gibi geldi bana. Kitapta hiç kopmalar yaşamadım aksine çok sürükleyiciydi. Sabırsızlıkla bitirdim bölümleri. İlk kitapta biraz hayal kırıklığı yaşadıktan sonra bu kitaptan beklentim düşüktü. Hatta belki bu kitabı ilk kitabı okurken edinmiş olmasaydım ikinci kitaba sanş vermeyebilirdim ama iyi ki önceden edinmişim ve ilk kitabın hemen arkasına bu kitabı okumuşum. Güzel bir kitap serisi oldu benim için. Sonu da beni tatmin etti. Bu yüzden bu seriyi size içtenlikle önerebilirim. Şimdiden iyi okumalar dilerim. Ve hepinize çok mutlu bir yıl dilerim 🎄 🎅 💕

💗Yatmak kadar güzel bir şey yok ama şu kahrolası dünya sürekli bir şeyler yapmamaı istiyor.

💗Hayat denen yolculukta uzun süre yürür ve ancak geriye dönüp baktığınızda bir yoldan geçmiş olduğunuzu fark edersiniz bazen.

💗Ölümsüz aşk ve sadakatin simgesidir lavanta

💗 Kalp olayları zihinden daha hızlı kabullenirdi.

💗Dolu dolu yağmalı ki ardından gökkuşağı da güneş de göstersin yüzünü. Fırtına çıkmalı ki rüzgar kasıp kavurmalı ki sakin günler de gelsin. Hem doyasıya yağan yağmurun bahanesine sığınarak doyasıya ağlayabiliriz bu gece. Birçok şey şu yağmurla akıp gidecek hiç şüphesiz. 

💗Hüzünlü anları değil, mutlu anları çekmemiz mutluluğunu sonsuza dek sürmeyeceğini biliyor oluşumuzdandı. Anlık mutlulukları ebediyen saklama arzusuyla fotoğraflar, sisli ve fırtınalı günlerdeyse daha dün gibi hatırlanan o mutluluğa bakarak yaşamaya devam edecek gücü kazanırdık.

 💗Uzak gelecekteki büyük mutluluğun peşinde koşarken bugünün ufak sevinçlerini kaçırmadan anı yaşayın.

 💗Gerçek yetişkin dediğin, tek yaptığı kendisini yaralayan insanları suçlayan değil, kendini korumasını bilen biridir belki de, büyüme sancılarını aşıp ileriye doğru yürüyen biridir.

 💗Ben dünümü ve yarınımı değil, yalnızca bugünümü yaşamaya başlayınca gerçekten de yüzümden gülümseme eksilmez oldu.

 💗Daha önce hiç yürümediğin yolun korku dolu, zorlu ve ıssız olması normal. Fakat o yol senin yolun mu, bunu anlamak için korksan da yürümekten başka çaren yok. Daha başından 'yol' diye adlandıramayız hiçbir yeri. Geri yürüyüp bir noktaya ulaştığında 'yol' deriz ancak.



28 Aralık 2024 Cumartesi


MOBİUS KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Bir cümle hayatını kurtarabilir.
Gelecekten geliyorsa.
Üstelik kendi el yazınla!

'Hepimizin hayatında, sonrasında hiçbir şeyin aynı kalmadığı, dünyamızı ikiye ayıran en az bir an vardır. O an, ilk bakışta muhtemelen önemli görünür. Ama değildir. Önemli olan daha önce gelir.
Ben Ayırıcı diyorum ona, diğerlerini deviren ilk domino taşı.'

Mobius.
İsmini sonsuzluk şeridinden alıyor.
Brooklyn'in gözlerden uzak teraslarında kurulu bir startup.
Ortaklar hipster girişimci Andy ve esrarengiz dâhi fizikçi Rowan'a göre icatları tüm dünyayı değiştirecek bir devrim niteliğinde.
Temporal Distorsiyon Portalı. Kısaca: Zamanda Yolculuk!
Gelecekten sana, kendi el yazınla gönderilen mesajlar.

Bu icatla kusursuz bir kariyer inşa edebilir, gelecekteki ruh eşinle tanışabilirsin.
Dostların ve düşmanlarınla takvimlerin ötesinde yüzleşebilir, akla gelmeyecek tüyoların izinde zaman korsanlığına, sonsuz servet peşinde gelecek hırsızlığına soyunabilirsin.
Ama hepsinden önemlisi; en büyük hatanı düzeltebilirsin.

Caleb kendi elleriyle mahvedene dek hayalini dahi kuramayacağı bir hayat sürüyordu. Her koşulda sırtını dayayabileceği hayat arkadaşı Hannah'ya, herkesten çok sevdiği oğlu Seth'e, dünya çapında popüler teknoloji girişimlerinde göz alıcı bir kariyere sahipti.
Sonra kaçınılmaz sürpriz gerçekleşti.
Caleb şimdi çoğu beyaz yakalının gizli kahramanı olsa da CEO'lara göre bir hain, yatırımcılara göre steroid basılmış bir kriptonit.
Son dayanağı ve akıl hocası Jim, ona Andy ve Rowan'ın mucizesinden bahsettiğinde, kaybedecek hiç bir şeyi kalmayan Caleb kaybettiği her şeyi kazanma olasılığını keşfediyor.

Türkiye'de hem bilim kurguyu hem okuma alışkanlıklarını yeniledi.
Olasılıksız, Empati ve OZ adlı romanlarıyla milyonları okumaya âşık etti.
Her jenerasyonun baştan keşfettiği fenomen yazar Adam Fawer bu kez de Zaman'a meydan okuyor.
Kader, özgür irade, geçmiş, gelecek, aşk, felsefe, bilim, polisiye...
Zamanda Yolculuk hiç bu kadar gerçek olmamıştı.
Adam Fawer'dan asla bitmesin isteyeceğiniz bir roman daha.


YAZAR: ADAM FAWER

ÇEVİREN: Algan Sezgintüredi

YAYINEVİ: APRİL

SAYFA: 519

YORUM: Bugün size çocukluğumun yazarıyla geldim. Olasılıksız'ı okuduğumda henüz yedinci sınıfa gidiyordum. Yaşım için bence ağır bir kitaptı fakat yine de çok sevmiş bayılarak okumuştum. Yıllar sonra bir de üniversite sıralarında okudum. Bir nevi nostalji işte. Olasılıksız'ın kapağını gördüğümde vurulduğum anı hatırlıyorum çok ama çok heyecanlanmıştım... Daha sonra Empati kitabını edinmiştim, sonra Oz. Oz kitabına çok büyük beklentilerle başlamıştım fakat yarım kaldı. Bir türlü nedenini anlayamamıştım, "Olasılıksız gibi bir kitap yaz be adam," diye çığlık atasım gelmişti. Yıllar sonra o gün geldi ve Mobius yayınlandığında buruk bir sevinç yaşadım. O kendini unutturan, bir görünen bir kaybolan esrarengiz yazar Fawer geri dönüştü. Kişiliğiyle, hayatıyla ilgili neredeyse hiç kaynak yok! Sonra bir haber patlattı APRIL, "Adam Fawer Türkiye'ye geliyor." gitmesem kafayı yerdim herhalde. Saatler öncesinden gidip çocuk yaşta kitabına aşık olduğum yazarı görmek istedim. Yıllar içinde yüzlerce kitap okudum, binin üstünde kitaplığımda genç yetişkin, macera kitabı bulmak hayli zor, artık daha ağır edebi metinlerde kayboluyorum, felsefe kitapları okumaya çalışıyorum, kendi dilimde yazarlar keşfetmek derdindeyim. Ama Fawer'ın yeri ayrı. Onu okurum işte! Mobius beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı bilakis gerçekten yıllar sonra Olasılıksız'ı tahtından etti bu kitap. O neydi öyle! Son yüz sayfa aklımızla oynadı yazar!

Kitabın konusu malum, hayatta pişmanlıkları olan Caleb bir gün bir iş teklifi alır. Girişimcilik dünyasında görülmemiş bir icat ile karşılaşacaktır. Ufak çaplı bir zaman makinesi! Gelecekten notlar gelen bu makineyle neler yapılmazdı ama Caleb sadece bir kaç yıl öncesine gidip o pişmanlıklarını telafi etmek derdinde. Gitti mi dersiniz? Okuyun derim çok iyi bir kitaptı!

PUAN: 4.8 



 

23 Aralık 2024 Pazartesi

MARİGOLD KALP ÇAMAŞIRHANESİ KİTAP YORUMU

 


ARKA KAPAK YAZISI : 
Dünyanın En Sıra Dışı, En Güzel Çamaşırhanesi Kapılarını Açtı Geçmişteki Pişmanlıklarınızı Temizliyor, Acı Veren Anıları Siliyoruz. Mutluluğunuz İçin Buruşmuş Kalbinizdeki Kırışıklıkları Ütüleyebilir, Hatta Lekeleri Çıkarabiliriz. Tüm Lekelerden Kurtulun. Çamaşırhanemize Davetlisiniz.

YAZAR: Yun Jungeun

ÇEVİRMEN: Sevda KUL

YAYINEVİ: Olimpos Yayınları

SAYFA SAYISI:  200

YORUM:  Herkese merhaba. Size çok merak ettiğim okumak için sabırsızlandığım bir kitaptan bahsedeceğim. Marigold Kalp Çamaşırhanesi. Kitabın kapağı zaten oku beni diye bağırıyor. Arka kapak yazısını okuduğumda da güzel bir kitap olabileceğini düşündüm. Aslında konu benim için tanıdıktı. Büyü Dükkanı'nı okuduysanız sizde konularının çok benzer olduğunu fark etmişsinizdir. Bunun farkında olarak kitaba başlasasamda Kore edebiyatı olduğu için sanırım beklentimi biraz yüksek tuttum. Bu yüzden kitap beklentimi tam olarak karşılamadı. Ama beklentimi yükseltmeseydim, daha önce Büyü Dükkanı'nı okumasaydım ve çok fazla kişisel gelişim kitabı da okumamış olsaydım işte o zaman mükemmel bir kitap olduğunu düşünebilirdim belki😅 Bunları göz önünde bulundurmazsak çok tatlı bir kitaptı aslında. Karakterleri sevdim. İşlenen konuları verilen mesajları sevdim. Olay örgüsü zayıftı bazen kitaptan kopmalar yaşadım ama verilen mesajları aldım. Kitabın Kore'de geçmesi ve korece tabirleri,  yemek isimlerini okumak hoşuma gitti. Verilmek istenen mesajlar güzeldi. Bende kendi hayatımda şu ana odaklanmaya çalıştığım bir dönemdeyim. O yüzden bazı sözler bana ilaç gibi geldi. Kitabın sonunda ikinci kitaba bir göz kırpılmış. Ben bu kitabı okurken ikinci kitabı da almıştım. Bu yüzden ilk kitabı okuduğum için hemen arkasına ikinci kitabı da okuyacağım. 

  Sonuç olarak sevdim kitabı. Sevdim sevmesine ama tavsiye eder miyim pek emin değilim. Daha önce bu kitabın konusuna benzer bir kitap okuduysanız bence bu kitabı okumanıza pek gerek yok. Okuyacak okurlara iyi okumalar dilerim.💖

♥ Yoğun karanlığa rağmen ışığın girdiği bir yer illaki vardır. İnsan zifiri karanlıkta olduğunu düşünse bile bir yerlerde fark edilemeyecek kadar zayıf bir ışık mutlaka parıldar.

Bir kez daha birini kaybetme ihtimali korkutuyordu onu. Birini sevmek, beraberinde mutlaka o kişiyi kaybetme korkusu da mı getirirdi?

13 Aralık 2024 Cuma

KARANLIK VE TATLI ZEHİR KİTAP YORUMU

 ARKA KAPAK YAZISI : Umudunu yitirmeyenler büyük mucizeler yaratır.

Dàxi imparatorluğuna kadim bir kötülük musallat olmuştur. Halka korku salan toplu zehirlenmelerin yarattığı kargaşa ortamında Sürgün Prens gücü ele geçirip ejderha tahta çıkmak için geri dönmüştür. Kang saraydan ve entrikalarından hoşlanmasa da babasının yanında durup övgülerini toplamak tek arzusudur.

Çay yapma sanatının güçlü büyücülerinden olan Ning ise sürgüne gönderilen Prenses Zhen ve sadık muhafızıyla bir yolculuğa atılır. Zhen’in tahtını geri alması için imparatorluğu boydan boya aşacak ve müttefikler bulacaklardır. Bu esnada Altın Yılan hâlâ Ning’in kâbuslarını rahat bırakmıyordur. İnsanların basit savaşlarından çok daha fazlasının kapıda olduğu ortaya çıktığında Ning kendini kanıtlamak, Kang ise şüphelerine kulak vermek zorunda kalacaktır.

Yolları sürekli karşı taraflarda kesişen bu ikilinin beraber çalışması dünyanın yıkımının önündeki tek engeldir.

“Heyecan uyandırıcı… Çay Kitabı ikilemesine müthiş tatmin edici bir son…
Okurlar daha fazlası için yaygarayı koparacak.”

 –School Library Journal

“Lin’in kalemi canlı betimlemeleriyle okuru doğrudan büyülü ve tehlikeli bir dünyanın içine çekiyor. Karanlık ve Tatlı Zehir’de büyü, mitoloji ve halk masaları kurguya kusursuzca yedirilmiş.”

–One Book More


YAZAR:   Judy I. Lin 

ÇEVİREN: Serpil Çelebi

YAYINEVİ: İndigo Yayınları

SAYFA SAYISI : 353

YORUM:  Herkese  merhaba. Zehirde Demlenen Büyü'nün hemen arkasına ikinci kitap olan Zehirde Demlenen Büyü'yü de okumak istedim. Bu kitaba başladım ama kitabın ortalarını biraz geçtikten sonra vizelerden dolayı bir aydan fazla bir süre ara vermek zorunda kaldım. Tek şansım en heyecanlı yerde kitaba ara vermiş olmamdı. Bu nedenle kaldığım yeri unutmadım ve tekrar başladığımda kitabı unutmadan devam edebilmiş oldum. İlk kitaba göre  olaylara odaklanmam zor oldu. İlk kitap bana daha heyecanlı ve sürükleyici geldi.  !1ay ara verdiğim için aylardır bu kitabı okuyormuşum gibi hissettiğimden sonlara doğru hemen bitsin istedim. Yine de seriye genel olarak bakacak olursam konusu güzel bir seriydi. Bir sürü bitki ismi öğrendim. Çincelerine göz attım bu benim için artı bir şey oldu. Türkçe kitap okuyup Çince kelime dağarcığıma sözcükler katmak hoşuma gitti. Kitapta ara ara Çin kültürüne ait şeylere de yer verilmişti. Bunu görmekte hoşuma gitti. Ning  unutamayacağım karakterler arasına girmiş oldu. Çaylarla büyü yapmak süper bir fikir bence. Yazarın bu konuyu böyle uzun soluklu bir romana çevirmesi bende hayranlık uyandırdı. Kitabın dili güzeldi. Bazı yerlerde anlatımda kopmalar yaşadım ama yazarın ilk kitabı olması nedeniyle bunları görmezden geldim. Çin'e Çin'in kültürüne ve özellikle çaylarına ilginiz varsa okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. Şimdiden iyi okumalar dilerim. Hoşça kalın.💙

10 Kasım 2024 Pazar


 YIRTICI KUŞLAR ZAMANI KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: … alıştığımız ülke, alıştığımız İstanbul, alıştığımız hayat kayıp gidiyordu avuçlarımızın arasından…

Sokaklarda cirit atan uluslararası suç şebekeleri, onlarla fotoğraf çektirmekten utanmayan siyasiler, faili meçhulden faili meşhura evrimleşen cinayetler, ekonomik bozulmanın ve kolay para kazanma arzusunun hızlandırdığı ahlaki çürüme, liyakatsizliğin getirdiği kamusal ve kurumsal çöküş...

 

Yüzünde kan var Nevzat!

Başkomiser Nevzat bu kez geçmişin hayaletleriyle mücadele ediyor. Ailesini katledenlerin peşinde maceradan maceraya koşarken, Nevzat ve ekibinin yaşadıkları olaylar bir 21. yüzyıl Türkiye'si portresi çiziyor.

 

Yırtıcı Kuşlar Zamanı’nda Ahmet Ümit Türkiye’nin yıllardır mustarip olduğu toplumsal hastalıkların röntgenini çekiyor.

 

Olan bitenin farkındaydım, arkadaşlarım etrafımdaydı, insanlar bana yardım etmek için çırpınıyorlardı. Ama umurumda bile değildi. Yemek yiyemiyordum, iğne ipliğe dönmüştüm. Vazgeçmiştim, her şeyden, herkesten, hepsinden... Kılımı kıpırdatamıyordum. Kıpırdatmak istemiyorum diye değil, kıpırdatamıyordum, çünkü artık içimde yaşama isteği yoktu.

YAZAR: AHMET ÜMİT 

YAYINEVİ: YAPI KREDİ YAYINLARI

SAYFA: 447 


YORUM: Merhaba uzun bir aradan sonra bir Başkomiser Nevzat romanıyla geldim. Bazen hafif, dizi gibi akıp giden yormayan kitaplar okumak istiyor insan ben de özellikle yerli polisiye denince akla gelen Ahmet Ümit'e başvuruyorum bazı zamanlar. Kendisini eleştirdiğim bir çok konu olsa da okurken heyecanlandırmasını biliyor yazar. 

Üniversite zamanlarımda İstanbul Hatırası ile başlamıştım Nevzat'ın maceralarına hemen ardından ilk Nevzat romanı Kavim kitabını okudum. Orada karakterin temellerini atıyordu yazar. Ailesini yıllar önce bir patlamada kaybettiğini söylüyor ama çok detay vermiyordu. Yıllar sonra Yırtıcı Kuşlar Zamanı'nda artık ailesini öldürenlerin peşine düşüyor Başkomiser. Hikayede bence zorlama bir kaç nokta var. Özellikle çok yakınım Majör Depresyon hastası idi ve kitabı yazar bu hastalığın üzerine kurmuş yer yer inandırıcılığını yitiren yerler vardı. Kurguyu ilerletmek için yapılan şeyler. Tabii bir birinden bağımsız Nevzat romanları okurken sorgulatmıyor fakat bu kitap tek başına bir roman niteliği taşır mı, diğer kitaplardan bağımsız anlaşılır mı? Bu soruyu sorunca Nevzat serisinin diğer kitaplarıyla biraz çelişiyor gibiydi. Olsun yine heyecanlandık, yerli polisiye okuduk. Benim tavsiyem Ahmet Ümit okumaya bu kitaptan başlamayın. Çok peş peşe okursanız örneğin Kavim, İstanbul Hatırası, Kırlangıç Çığlığı ve ardından bu seri peş peşe okursanız son kitap biraz sizi inandırıcılık açısından zorlayabilir diyeyim. 

Meraklısına tavsiyemdir. Yoğun olduğum, görece az okuduğum bu zamanlarda beni yormayan kolay okunan bu kitabı meraklısına öneriyorum. Görüşürüz! 

PUAN: 3.7 

5 Ekim 2024 Cumartesi


GÖZLEMEVİ KİTAP YORUMU:  

“İdoller saygı ister, hayranlık, ilgi ve tabii kıskançlık yaratırlar. Cortázar çok az sayıda yazarın yapabileceği şekilde tüm bu duyguları uyandırdı ama en önemlisi, daha da ender bulunan bir his uyandırdı: düşkünlük. O, belki hiç çaba göstermeden, kendini tüm dünyaya sevdiren tek Arjantinli oldu.” -Gabrıel García Márquez- Belki de Cortázar’ın en sıradışı eseri olan Gözlemevi, yılanbalığının yaşam döngüsünden yola çıkıp 18. yüzyılda bir Hint sultanının Caipur’da yaptırdığı olağanüstü Gözlemevi’nin yapısından görünümlere atlıyor. Yazara göre bu mimari harikası yapının asıl işlevi, gökbilimsel gözlemler yapmak değil de, içinde dolaşan kişinin rüyalarına eşlik etmektir belki de. Cortázar’ın bu esrarengiz yaratıdan çektiği muazzam fotoğraflar, caddeler, okyanuslar, gece vakti gökyüzü, nehirler gibi metin içindeki farklı imgelerle iç içe geçerek kendine özgü bir rüya mantığıyla bütünlenen bir dil senfonisine dönüşüyor. Neden göç ettiğini bilmeyen bir yılanbalığı gibi, okurlar da bu gerçeküstü akımın içine çekilerek varoluş serüvenine ortak oluyorlar. “Cortázar okumamış insan bir kader kurbanıdır. Eserlerini okumamak korkunç sonuçları olan, sinsi ve ölümcül bir hastalıktır. Hiç şeftali yememiş bir insanın durumu gibi. Kişi yavaş yavaş mutsuzlaşır... Ve büyük bir ihtimalle azar azar saçları dökülür.” -Pablo Neruda


YAZAR: JULIO CORTAZAR 

ÇEVİREN: ASLI BİÇEN 

YAYINEVİ: EVEREST YAYINLARI 

SAYFA: 72

YORUM: Bugün sizlere Cortazar'ın ilginç deneysel bir metni ile geldim.  Yazar Caipur'da yapılan gözlemevi ziyareti sırasında çeşitli fotoğraflar çekmiş ve bizi bir rüyanın içine düşmeye zorluyor. Kitabın Hint yada gözlemevleriyle pek alakası yok gibi. Metaforik bir anlatımla bir yılanbalığının yaşam döngüsünü okurken bilim ve akıl eleştirileri yapılmış. Duyguların ötelenmesi, arzuların yok sayılması yani bilimin tek insana ve evrene baktığı yer biraz yazarı rahatsız etmiş gibi. Çok metaforik bir anlatımı olduğu için kitabı anlamlandırmak epey zor kesinlikle okurların çokça kaçıracağı göndermeler vardır. Bende ancak bazılarını yakaladım. 

Yazar gözlemevinin içerisinde ama okyanusun diplerini inceliyor gibi. Yükseldikçe alçalan yüksek olanın en aşağıda olduğunun anlatımı bu. İnsanın yaşam üzerindeki tepinmeleri gibi geliyor bana. Bilemedim. Bir şans verin derim.

PUAN: 3.0 


4 Ekim 2024 Cuma

 PROLETERLER İÇİN PATAFİZİK DERSLERİ KİTAP YORUMU:
 Bir saatçi dükkânı. Tamire getirilen bir guguklu saatin içinden çıkan Ulyanov - küçük ve öfkeli bir adam. Ulyanov'u yutan Mihail - elbette bir kedi. Ulyanov'un, Mihail'in, dükkânın peşine düşenler. Ölümden sonra hayat. Zamanın ve uzayın büküldüğü bir evrende, dönüp dolaşıp değişmeyen şeylere varan anlatı yolları. 

Onur Akyıl Proleterler İçin ‘Patafizik Dersleri’nde, hayallerle kayganlaştırılmış bir gerçeklik zemini kuruyor, çağrışım zincirleriyle okuru bir o yana, bir bu yana çekiyor ve insanın yaşama nasıl bağlandığını sorguluyor. Gerçeklikle oyun hamuru gibi oynayan, kara ve kızıl bir ilk roman.




YAZAR: ONUR AKYIL  

YAYINEVİ: CAN YAYINLARI 

SAYFA: 104 

YORUM: Herkese merhaba bugün yine çok uzun senelerdir elimde bekleyen bir kitapla geldim. Sanırım bir kaç yıl önce D&R Can Yayınları iş birliği ile yapılan indirimden almıştım bu kitabı. Özellikle ismi ve arka kapakta yazan saatçi dükkanı meselesi ilgimi çekmişti. Hem sosyalist göndermeler hem zaman ve insan felsefesi ile harmanlana bir kitap okuyacağımı düşünmüştüm. Ne olduysa uzun süreler elim kitaba gitmedi ama hep aklımdaydı. Kitaba başladığımda aslında çok güzel bir kurgu okuyacağımı düşündüm o ikinci bölümdeki söz neydi öyle, " Zamanı tamir edemeyeceğimi bildiğim için saatleri tamir ediyorum," aman aman...  

Bir gün saatçi amcamıza gelen ( amcamız diyorum karakterin bir adı yok, tarih yok, yaş bilgimiz yok..." guguklu saatin içinden bir ufacık adam çıkar. Sınırlı Ulyanov. Saatçinin kedisi Mihail de bu minik adamı yutunca işler karışmıyor. :) Hayır yani bir kurgu olarak değil daha çok patafizik, evren ve insanlar hakkında denemeler okuyoruz. Bence yazar daha çok denemeler yazmak istemiş ama bunu da bir hikayeye gömeyim bari diye düşünmüş. Tamam göndermeler güzel, zaman, insan ve mekan ilişkileri irdelenmeye çalışılmış kabul ama ben deneme okumak istesem deneme okurdum velhasıl çok orijinal fikirler de yok.  "Eee ne gömün be Kerem," dediniz değil mi? Belki de arka kapak da verilenler ve beklentilerim yüzünden biraz hayal kırıklığı olduğundandır bilemedim. Bazları, "Patafizik ne bilmiyorsun da ondan..." diyebilir yok yok sakin olun biliyorum. Felsefe falan? Onlara da hakim sayılırım. Hepsini göz önünde bulundurdun ona rağmen mi bu sözler? Evet. Ben pek severek okuyamadım belki de edebiyata bakışımız yazarla pek uyuşmadı bilemedim. Şans vermek isteyen okurlar bir göz atsın derim. Hoşça kalın... 


PUAN: 2.5 


25 Eylül 2024 Çarşamba

 

SARSINTI KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Sustunuz… Uzunca bir süre sustunuz. Niye böylesiniz? Böylesiniz işte. Sevdiğini hiç bağıra çağıra söyleyememişler gibisiniz. Haksızlık görünce dili tutulmuşlar gibi… Suskun. Bedeni huzurda namaza durmuş, kafası başka yerde münafıklar gibisiniz. Verdiğiniz sözleri yutmuş, ettiğiniz yeminleri bozmuşsunuz. Duyulmasından korkmuşsunuz. Olduğunuzdan cesur davranıp zayıflığınızı saklamışsınız. Sesinizin çok çıktığı anlarda boyun eğmişsiniz sanki... Âciz. Keşke söylemeyi değil duymayı öğrenseydiniz... Barış İnce, büyük beğeni toplayan romanı Çelişki’den sonra okurlarını her anlamda “sarsacak” bir romanla karşımızda. “İsimsiz” bir adadaki esrarengiz cinayetler, ada halkını avucuna almış, mafyalaşmış bir dinî grup, bir masa etrafında toplanıp hem kaybolan arkadaşlarının hatırasıyla hem de dostlukları ve aşklarıyla hesaplaşan üç arkadaş ve tüm gizemlere ışık tutacak sahipsiz bir günlük… Sarsıntı, yalnızca bugüne değil Türkiye’nin tüm zamanlarına, artık katran bağlamış acı gerçeklerine dair, ustaca yazılmış bir roman.

YAZAR: BARIŞ İNCE

YAYINEVİ: CAN YAYINLARI

SAYFA: 120 

YORUM: Herkese merhaba bugün uzun zamandır elimde olan bir kitapla geldim. Sanırım üç dört sene önce Can Yayınları kampanyasından D&R dan bu kitabı almıştım. 8 lira indirim yahut 16 lira kampanyasındaydı sanırım. Evet bir zamanlar kitapların fiyatı bu kadar ucuz olabiliyordu... 

Kitap hakkında çok güzel yorumlar görmüştüm yazarla da tanışmak istiyordum fakat bazen kitaba eliniz gitmez işte ben de ancak okuyabildim. Sevdim mi? Evet güzeldi fakat ben kitabın içindeki oyunu biraz erken fark etmiş olmalıyım ki daha başka bir sürpriz bekledim. Kitabın sonu çok tatminkar değildi ama yine de güzel bir kitaptı. İnsanların iç çatışmalarını, yüzleşmelerini okuduğumuz bir eser. Kitaptaki Bulgurcular tarikatı kanımca daha detaylı anlatılabilirdi, işlenen cinayetler diye çokça konuşulan bu cinayetler biraz daha detaylı anlatılsaydı bence daha güzel olabilirdi. Bunlar ufak eleştirilerim fakat yazarın ustalığı malum. Çağdaş edebiyatımızdan bir şeyler okumak niyetindeyseniz bu kitaba bir şans verin derim. 

Genel olarak kitabın konusu şöyle, bir adamız var. İsimsiz bir ada fakat eğede olduğu malum gibi... Bir depremle sarsılmış halkı kaçışmış. Bir de demirbaş bir fenerimiz var. Adamın en yüksek yerinden insanları izliyor. İnsan ruhunu aydınlatan bir fener gibi düşünelim bence... Bu fenerin uzağında fakat bolca fener ışığının yansıdığı bir koyda içkili bir restorandın var. Sahibi Levent ve arkadaşları koyu bir sohbetteler.  Bu sohbet nerelere gidiyor bir bakın derim. 


PUAN: 3.5 

20 Eylül 2024 Cuma


 HER GÜN PERŞEMBE OLSA KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Yaşlı kadının plastik bir kutu içinde sunduğu lokumları sever, hele pembe olanlara bayılırdı. Yaşlı kadın güllü diyordu onlar için. Tadını tam çıkaramadığı, ama limona benzettiği sarılarını da severdi. Yalnız yeşil olanlardan hoşlanmaz, ağzını yakan keskin nane tadından nefret ederdi.

Bazen yaşlı kadın kutuyu masanın üzerinde bırakıp giderdi. Küçük kız o zaman kutudaki lokumları dilinin ucuyla ıslatıp tozlarını siler, renklerini açığa çıkarıp pembelerini seçerdi. Sonra öbürlerini kutunun dibinde biriken toza bular, bir şey olmamış gibi yerine otururdu.

Attilâ Şenkon`un, 1991 Akademi Kitabevi Öykü Özendirme Ödülü`nü alan bu ilk kitabı, gerçek ile masalın, var ile yokun arasında erimiş incecik çizgide gezinen kısacık ve duygu dolu öykülerden oluşuyor.

Her Gün Perşembe Olsa, otuz yıl önce kaleme alınmış olmasına rağmen güncelliğini hiç yitirmemiş öykülerin kitabı.

YAZAR: ATTİLA ŞENKON

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA: 87

YORUM:  Herkese merhaba bugün Attila Şenkon'un ufacık ama çok güzel öykü kitabıyla geldim. Sanırım yazar Everest Yayınları ile anlaştığından İletişimden çıkan kitapları bir çok yerde çok uygun fiyatlara satılıyor. Ben de bu kampanyalardan ilk önce Hoş Bulduk Hayat kitabını edinip okumuş çok da sevmiştim. Sonra bu öykü kitabını görünce de hemen aldım. Bu kitap ödüllü onu da ekleyelim. 1991 Akademi Kitabevi Edebiyat Ödülünü kazanmış.  İçerisinde ufak öyküler var. Yazarın dili çok güzel olduğundan çoğunlukla o dilin ahengine kapılıyorsunuz ve öykü hemen bitiyor.  Bir kaç öyküden çok yoğun otobiyografik öğeler sezinledim bu yazarımızın çok cesur olduğunu ve kendisiyle yüzleştiğini de gösteriyor. En azından ben böyle yorumladım.  Öykü okumayı sevenlere tavsiyemdir ben severek okudum. Şenkon'u çok geç keşfetmiş olmak beni ayrıca üzüyor onu da eklemek istedim. Yazarın diğer kitaplarını da edineceğim. Hoşça kalın... 


PUAN: 3.7 



17 Eylül 2024 Salı


UYDURMANIN İNCELİKLERİ KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK : Hep kitap, yazmayı hayatının merkezine yerleştiren, herkesin ilgisini çeken “Atölye” serisine eşsiz bir kitapla devam ediyor: Uydurmanın İncelikleri: Kurmaca Üzerine Kişisel Yaklaşımlar!

 
Başar Başarır, Doğu Yücel, Fuat Sevimay, Hakan Günday, İsmail Güzelsoy, Jale Sancak, Mahir Ünsal Eriş, Mario Levi, Mine Söğüt, Murat Özyaşar, Müge İplikçi, Nermin Yıldırım, Seray Şahiner, Yavuz Ekinci…
 
Kimi yazacaklarını önceden kalem kalem planlamayı seviyor, kimi akışına bırakmayı. Kimi ne anlattığına önem veriyor, kimi nasıl anlattığına. Kimi karakteri üstün görüyor, kimi olay örgüsünü. Kimi zaman zaman yazar tıkanması yaşıyor, kimi içinden taşan yazma dürtüsünü kontrole alma ihtiyacı hissediyor… Hepsinin kitaplarını büyük bir haz alarak okusak da aslında her biri birbirinden farklı, bazen de birbirinin tam zıddı. Türkçe edebiyatın güçlü kalemleri bu defa Hakan Bıçakcı’nın hazırladığı soruları yanıtlıyor.
 
Dünya edebiyatından örneklerle, teorik ipuçlarıyla ve en önemlisi yazarların samimi cevaplarıyla eşsiz bir kitaba dönüşen Uydurmanın İncelikleri, sadece yazmak isteyenler için değil, sevdikleri yazarların çalışma odalarına girip etrafa şöyle bir göz atmak isteyenler için de olağanüstü bir kaynak!

HAZIRLAYAN: HAKAN BIÇAKÇI 

YAYINEVİ: HEP KİTAP

SAYFA SAYISI: 195 

YORUM: Herkese merhaba bugün Hep Kitap'ın Atölye serisinden bir kitapla geldim. Yazmaya, yazıya meraklı herkesin çok severek okuyacağı bir kitap. Ayrıca sevdiğiniz yazarların yazma ritüelleri ve yazıya bakışlarını öğrenmek için de çok kıymetli bir kitap. Ben kitabı çok sevdim kitabın içindeki sorularda çok güzeldi. Farklı yazarların aynı konuya farklı yaklaşmaları yazma konusunda tek bir doğrunun olmadığını gösteriyor. Eğer yazıyorsanız bazı yazarların size çok yakın durduğunu görüp cesaretlenebilirsiniz.  Ben kitapta en çok Başar Başarır, Yavuz Ekinci, Mine Söğüt ve Hakan Günday'ın cevaplarına yakındım. Hep Kitap'ın bu serisi çok güzel diğer kitapları da almak istiyorum. Meraklısına kesinlikle öneririm... 

PUAN: 4.0 

13 Eylül 2024 Cuma

ZEHİRDE DEMLENEN BÜYÜ KİTAP YORUMU

 


ARKA KAPAK YAZISI :  Büyü sisteminden kurgusuna kadar harika bir şekilde kaleme alınan Zehirde Demlenen Büyü hem fantastik okurlarını hem de drama severleri etkisi altına alacak. Judy I. Lin başka ne demleyecekse içmeye gönüllüyüm!”

—Joan He, New York Times çoksatan yazarı


“Ning’in unutulmaz karakteri ve kurgunun çekiciliği, ölümcül sihrin hüküm sürdüğü bu heyecan dolu hikâyede okurları büyüleyecek. Lin, Çin kültürünü heyecan verici bir gizemle harmanlıyor ve bu, sayfaları hızla çevirmek için mükemmel bir tarif.”

—Booklist


Çaresiz insanlar korkunç şeylere başvurur.


Ning’e göre annesini kaybetmekten daha korkunç olan şey, bu ölümün onun yüzünden olmasıdır. Tüm toplumu tehdit eden zehirli çaylardan birini farkında olmadan demleyip annesini bu korkunç zehrin pençesine terk eden ondan başkası değildir. Ning suçlulukla kıvranırken aynı zehir şimdi de kız kardeşi Shu’yu ondan koparmak üzeredir.

Günlerini endişe içinde geçirirken imparatorluktan gelen bir çağrı ona umut ışığı olur. İmparatorluk en iyi çay ustasını seçmek ve seçilenin büyük bir isteğini yerine getirmek üzere yarışma düzenleyecektir. Yarışmaya katılması gereken kişi kız kardeşiyken Ning onun yerine geçer ve bu fırsata sarılarak her şeyi arkasında bırakıp evden kaçar.

Saray hayatına adım atmak sandığından çok daha zor ve karmaşık çıksa da kız kardeşinin hayatını kurtarmak için her engele göğüs gerer ve yarışmanın aşamalarını başarıyla tamamlamak amacıyla her şeyi göze alır.

Birbirinin kuyusunu kazan yarışmacılar, entrika dolu saray hayatı ve gizemli bir yakışıklıya rağmen Ning yarışmaya odaklanmaya çalışsa da tehlike çanları onun için çalmaya başlayacaktır.



YAZAR:  Judy I. Lin

ÇEVİRMEN : Serpil Çelebi

YAYINEVİ : İndigo Kitap 

SAYFA SAYISI : 408

YORUM :  Uzun bir aradan sonra herkese merhaba. Epey bir zamandır kitap bitirmiyordum. Bu kitabı da uzun bir sürede okudum. Aslında kitap güzeldi ama niyeyse kitap okumaya vakit ayırmak biraz zorluyor bu ara beni. Neyse kitaba geçelim. Bu kitabın arka kapak yazısı benim ilgimi çok çekmişti. Aldığımda hemen okumaya başlarım diye düşünmüştüm fakat kitabın ikincisinin çıktığını görene kadar bir yükselip okuyamadım kitabı. Ama ikincisini görünce  başladım. Beğenirsem direkt ikincisine geçerim dedim. Öyle de oldu  bitirmeye yakın ikinci kitabı aldım. Araya zaman girmeden onu da okumak istiyorum.

   Şimdi  gelelim kitabın konusuna. Aslında distopik bir konusu var bana göre.   Ana karakter Ning yanlışlıkla topladığı zehirli çayla annesinin zehirlenmesine neden olur. Annesi hayatını kaybeder. Bunun acısı ve vicdan azabını çektiği sırada aynı duruma kardeşi Shu düşer. Günden güne zehrin etkisi artarken Ning sarayda bir yarışma yapılacağını duyar. Bu yarışma en iyi shennong (çayı kullanarak büyü yapan kişi) ustasını seçmek üzerine yapılan bir yarışmadır ve ödülü kazanan usta prensesten istediği bir şeyi dileyebilecektir. Ning'in amacı ise prensesten kardeşini kurtaracak bir çare  istemektir. Yarışma için saraya giden Ning bir anda kendini sarayın entrikalarının içinde bulur.  Saraya gittiğinde neler oluyor? Çay ustasını seçmek için ne tür yarışmalar yapılıyor ? Bunca zorluk arasında Ning'in hayatını bile tehlikeye atacak neler yaşanıyor ve açığa ne tür sırlar çıkıyor? Bunları okuyoruz. Gerçekten konusu değişik ve ilgi çekici bir kitap. Çin kültürüyle, yemekleriyle ilgili de çok şey var kitapta. Çok fazla çiçek ve ot ismi öğrendim. Mekanların bazıları da gerçekte olan yerlerdi. Kitabı okurken onları da araştırdım. Bunlar okuma zevkimi arttırdı. Kitap tam can alıcı noktada bitti bu yüzden en kısa zamanda ikinci kitaba başlayacağım. Okuyacak olan okurlara şimdiden keyifli okumalar dilerim. Hoşça kalın.💓

3 Eylül 2024 Salı

 

DENİZ KURDU KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Jack London’ın bütün eserlerine bir simgeci natüralizm örneği olan Deniz Kurdu ile devam ediyoruz. Varlıklı bir aileden gelen Humphrey Van Weyden, geçirdiği deniz kazasının ardından Hayalet adlı uskunanın kaptanı Wolf Larsen tarafından kurtarılır. Barışçıl bir “beyefendi” olarak, iradesi dışında Larsen’in hizmetine girmesiyle kendini şiddet dolu “gerçek dünya”da bulacak; bu deneyim onu elitist bir entelektüelden, cesur bir eylem adamına dönüştürecektir.

Van Weyden’la Larsen arasındaki çatışma, yalnızca zayıf olanın ezildiği bir dövüş değil, bir fikir savaşıdır aynı zamanda. Hayatı “kutsal” olarak gören Van Weyden’ın idealizmiyle, var olmak dışında bir kaygı taşımayan Wolf Larsen’in materyalizmi arasındaki karşıtlık roman boyunca yinelenirken, Deniz Kurdu’nu farklı düzeylerde okunabilecek bir yapıt haline getirir. Ancak, London’ın en büyük başarısı hiç kuşkusuz ustalıkla geliştirip ete kemiğe büründürdüğü unutulmaz Wolf Larsen karakteridir. Nietzsche’nin “üstinsan” kavramını anıştıran Wolf Larsen, Ambrose Bierce’in de dikkat çektiği gibi, bir yazarın yaratabileceği en muazzam karakterlerden biridir...

YAZAR: JACK LONDON 

ÇEVİREN: FADİME KAHYA 

YAYINEVİ: İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

SAYFA: 367 

YORUM:  Herkese merhaba bugün çok sevdiğim yazar Jack London'ın Deniz Kurdu kitabı ile geldim. Benim için uzun bir okuma oldu. Biraz ağır ve yavaş okuduğum, başka bir çok işle çokça meşgul olduğum bu dönemde sindirerek okumak zorunda kaldım diyebilirim.  Kitap genel olarak güzel fakat bazı betimlemeler, zaman akışının aralıksız verilmesi beni zorladı. Biraz sıkıcı buldum diyebilirim. Bir denizcilik romanından daha heyecanlı daha dinamik bir hikaye bekliyordum. Fakat daha çok psikolojik yönü ağır basıyor. Sanki yazarın edebiyatçı kimliği ile denizci kimliğinin bir araya gelip konuşması tartışması gibiydi.  

Kitabın konusuna gelirsek Humphrey Van Weyden adındaki kitap kurdu ve eleştirmen bir deniz yolculuğu sırasında kaza geçirerek denize savruluyor. Bir kaç saat sonra bir uskuna ile kurtulduğunda hayatta kalacağını, artık kurtulduğunu düşünerek sevinirken Wolf Larsen ile tanışıp bu ümitlerini kaybediyor. Geminin acımasız kaptanı Larsen edebiyat düşkünü, fikir insanı birinden zorla bir tayfa yaratmak istiyor. 

Hayatın acı taraflarını görmüş, zihnini ve vücudunu acılarla nasırlaştırmış bu adam için Weyden bir hiç. Kendi ayakları üzerinde duramayan bir zavallı. Ve onu bir nevi sopayla hizaya getirip "adam" etme niyetinde. Gerçek olan tek şeyin hayatta kalabilmek ze güçlü olabilmek olduğuna inanan kaptan düşüncelerinin gerçekliğini kanıtlamak için çoğu zaman zalimce davranıyor. Weyden ise bunların bilgi ile alakalı olmadığını, düşünen insanın zayıf olmadığını kanıtlama çabası yer yer yetersiz kalıyor. 

İşte böylece başlıyor kitap. Kitaplarla yaşayan zihni düşüncelerle geliştiren biri, hayatın zorluklarıyla dövülmüş bir kas yığınına karşı deyim yerindeyse savaşa tutuşuyorlar. Yer yer felsefe yapıyor yer yer dövüşüyorlar. Bu iki karakter sanki yazarın ruhunun iki parçası gibi. Kitabın sonunda da biri hayatta kalırken diğeri yok olacak. London'un edebiyatçı kimliğinin denizci kimliğine açtığı bir savaş mı nu kitap bilmiyorum ama ben bir hesaplaşma hissetim. 


Meraklısına önerimdir, bir başka kitapta görüşmek üzere... 

PUAN: 3.5 

28 Temmuz 2024 Pazar


 HOŞ BULDUK HAYAT KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: “Ne acayip şeymiş bu yaşlılık. İki beden küçük bir takım elbisenin içine zorla sığdırılmışım sanki. Üzerimdeki ceket ve pantolon öyle dar ki, kollarımı bacaklarımı kımıldatmakta zorlanıyorum. Dikkatsiz bir hareket sonucu her an yırtılabilirler. Kıyafetime uyum sağlayıp bir köşede ağırbaşlılıkla oturabilsem sorun olmayacak aslında. Ama damarlarımda kaynayan kanı soğutamıyor, yüreğimdeki deli tayı dizginleyemiyorum bir türlü. Kendime verdiğim sözü tutup yaşlılığımla çocukluğumu buluşturmakla hata mı ettim yoksa? İlkokul müsameresinde saçları pudrayla beyazlaştırılıp zorla dede rolüne çıkartılmış öğrenci gibiyim. Dışım kış, içim bahar...

 
Ünlü bir şair olan Hüsrev Pertev, ölmeden önce bir vasiyette bulunmuştur: Özgür iradesiyle yayımlanmış kitaplarının dışında geriye tek bir satır bile bırakmak istemiyordur...
 
Attilâ Şenkon, merhum bir şairin çalışma odasında bulunan yayımlanmamış bir metinle başlayan, genç ve azimli bir editörün dedektif titizliğiyle birleştirdiği parçalarla açıklığa kavuşan özgün bir hikâye anlatıyor.
 
Hoş Bulduk Hayat, okuru, yazarların ve yayıncıların dolambaçlı yollarında kaybolmaya davet ediyor, edebiyatın dünü ve bugünü arasında bir yolculuğa çıkarıyor.

YAZAR: ATTİLA ŞENKON 

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA: 147 

YORUM: Herkese merhaba bugün ufacık ama çok sevdiğim bir kitapla geldim. Ben yazarı ilk kez bu kitabıyla tanıdım ve çok sevim. Dil üslup ve işlenen hikayenin güzelliğine vuruldum diyebiliriz. Çok uzatmadan konuya geçelim. Kitap sağ ve sol sayfaları farklı tarihleri anlatacak şekilde tasarlanmış. Sol yapraklar 2016 yılı Sema'nın öyküsüyken sağ yaptak 1976 yılı Hüsrev Pertev ve Ekrem'in hikayesine odaklanıyor. Hüsrev Pertev zamanın ünlü bir şairi ve Ekrem adında ona bakan ve ilgilenen bir yoldaşı var. Şair bu dostuna bir ricada bulunarak öldüğünde ondan geriye hiç bir şey kalmamasını tembih ediyor. Yazdığı notları, taslak kitaplarını yakmasını istiyor Ekrem'den. Ekrem de yapıyor tabi. Fakat 2016 yılında Pertev'e ait olduğu düşünülen gizemli bir ajanda çıkıyor ortaya. İçinde bir roman var. Sema 2016 yılında işte bu ajandanın izinde Pertev ve onun gerçeklerinin peşinde sürükleniyor. 

Yazar aslında ölümden sonra yayımlanan eserleri, yayıncılığın kapitalist ruhunu çok güzel eleştiriyor. Ben yazma çabasında olan biri olarak hikayeyi çok sevdim siz de bir şans verin derim... 

PUAN: 3.8 

23 Temmuz 2024 Salı


 SATRANÇ USTASI DON SANDALİO'NUN ROMANI: 

ARKA KAPAK: Yaşamın karmaşıklığını başarılı bir şekilde yansıtan satranç tahtasının başında Don Sandalio adında çok usta bir oyuncu vardır. Don Sandalio, vezirin, kralın, atın ve hatta piyonların bile onları hareket ettiren insanlardan daha etkileyici bir ruh dünyasına sahip olduklarını düşünür. Bu kutsal taşları oynatırken hiç konuşmayan Don Sandalio'nun yumuşak sesi sadece "Şah Mat" derken duyulur.Çağdaş İspanyol edebiyatının ustalarından Miguel De Unamuno Satranç Oyuncusu Don Sandalio'nun Romanı'nda satranç oynamanın etkileyici bir bestenin güzelliği ve dinginliği içinde kaybolmak olduğunu kanıtlıyor.,


YAZAR: MİGUEL DE UNAMUNO

ÇEVİREN: İSMAİL YERGUZ

SAYFA: 78

YAYINEVİ: SEL YAYINLARI


YORUM:  Herkese merhaba bugün çok merak ettiğim bir yazarın, Unamuno'nun kitabıyla geldim. Ben satranç oynamayı çok seviyorum. Satranç temalı kitaplarda her zaman hoşuma gitmiştir. Bu kitabı bundan almıştım. Satranç oyuncularının yaşamına tanıklık edip Unamuno'nun kalemiyle tanışmak için ama benim için kötü bir okuma oldu. Beklentilerim yüksekti oysa... 

Kitapta insanlardan uzağa giden bir karakter var ismini bilmiyoruz. Felipe adındaki arkadaına mektuplar yazıyor bizler de bu mektupları okumaktayız. Bu insanlardan kaçan kişi bir gün bir oyun kulübüne gitmeye karar verir ve orada gizemli bir satranç oyuncusuyla tanışır. Onu hem tanımak hem de tanımak istememektedir. Kendi zihnindeki Don Sandalio'yu yaratmak için bu oyuncuyla tanışmak istemez fakat bir yandan da onunla satranç oynar ve bir şeyler paylaşmaya çalışır işte ufak mektuplarda bu anları okuyoruz. Ben daha detaylı daha edebi bir metin okuyacağımı sanmıştım. Neyse. Meraklısı bir göz atsın bakalım. 

Bir sonraki kitapta görüşmek üzere... 


PUAN:2.0