function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

26 Temmuz 2025 Cumartesi


 DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU KİTAP YORUMU: 

-Elimdeki baskının arka kapak yazısı mevcut değil. Yazarın portresi bulunuyor- 

YAZAR: PEYAMİ SAFA

YAYINEVİ: ÖTÜKEN NEŞRİYAT (1993 BASKISI)

SAYFA: 114

YORUM: Herkese merhaba bugün Türk klasikleri dendiğinde akla gelen bir kitapla geldim, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu... Okumak için biraz geciktim mi? Evet ama olsun anlayarak, yorumlayarak ve tam bir tahlille okumak çok önemli. Bazı klasiklerimiz lise, ortaokul gibi erken yaşlarda bir ödev gibi dayatıldığında bence o eserlerin kıymeti kayboluyor. Gençler bu kitapların maneviyatından çok alacakları nota odaklandıkları için özümseyemiyorlar ve hatta Türk klasiklerine bir nebze duvar örüyorlar. Benim elimdeki bu baskı gibi günümüz Türkçesinden bir nebze uzak olan baskılara zaten hiç yaklaşılmıyor. Neyse burada beylik laflar etmeyeceğim. 

Ben kitabı çok sevdim. Yazarın da hastane günleri göz önüne alındığında kitabın bir hastanın psikolojisini yansıtmaktaki başarısının kaynağı anlaşılıyor. Kitapta ki karakterin ismi yok. On beş yaşında olduğunu biliyoruz. Bacağından mustarip. Yedi senedir ağrısız, acısız yürümenin hayalini kuruyor genç adam. Uzak bir akrabası olan Paşa ona kol kanat germese belki de çok daha kötü olacak her şey. Hem Paşa'nın kızıyla da çalkantılı bir gönül ilişkisi içinde bu hasta genç. Kendinden dört yaş büyük Nüzhet ile hem kardeş gibiler hem de kardeşliğin ötesine geçen anlar paylaşıyorlar herkesten gizli. 

Aşık genç adam ama oluru yok gibi. Ayrıca önemli bir hekim de Nüzhet'e talip alıp Berlin'e götürmek niyetinde. Tüm bu olanların ardında genç adamın psikolojisi ve hekimlerle mücadelesi anlatılıyor romanda. Bacağı her an kesilebilir çünkü. Bir uzvun geride bırakacağı boşluğu kendince kıyaslıyor genç adam. Bir diş eksildiğindeki kalan boşluk hissini bacağında hissettiğinde ruhu daralıyor. Bir yandan çok okumak, çok yazmak derdinde ama hayat müsaade etmiyor.  İşte böyle... Kısa ama derin bir kitap. Olaylardan çok psikolojik çözümlemelerle öne çıkıyor. Önerimdir okuyalım efendim. 

PUAN: 3.8 

24 Temmuz 2025 Perşembe


 BİR KUZEY MACERASI KİTAP YORUMU: 


ARKA KAPAK: Jack London’ın 1900 yılında yayımladığı Kurdun Oğlu adlı derlemenin içinde yer alan Bir Kuzey Macerası, Homeros’un Odysseia destanını andıran, zorlu engellerle dolu, çetin ve “dönüştürücü” bir yolculuğun hikâyesidir. Aleut adalarındaki Akatan’da yaşayan kabile reisi Naass, evlendiği gün karısı Unga’yı denizden çıkıp gelen sarı saçlı beyaz bir adama kaptırır. İki metreyi aşan boyuyla bir devi andıran, “tanrıların dünyanın ilk dönemlerindeki erkekleri örnek alarak kalıba döktükleri” bu adam, Unga’yı sırtına vurduğu gibi gemisine atlayıp oradan uzaklaşmıştır.

Naass intikamını almak üzere azılı düşmanının peşinden yollara düşer. Dünyayı dolaşıp bilgi ve görgüsünü artıracağı, macera dolu yıllar beklemektedir onu…





YAZAR: JACK LONDON

ÇEVİREN: LEVENT CİNEMRE

YAYINEVİ: İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

SAYFA: 51

YORUM: Herkese merhaba bugün yine bir London kitabıyle geldim. Bu bir kitabın içinde bulunan ufak öyküyü tek basmayı düşünmüş yayıncılarımız. Bence doğru bir karar değil sanki. Artıca şunu da başlatan söylemek gerek bence London'un romancılığı hikayeciliğinden daha iyi.  Arka kapakta konu gayet iyi anlatılmış ben de kısaca değiniyim. Düşman ailelerin çocukları bir şekilde evlenmeye kara veriyor. Aileleri arasında bizim kan davası gibi bir mesele var ve Naass bunu bitirmeye kararlı ve Unga ile evlenerek bu meselenin üstesinden gelmek derdinde. Kutupların hırçın çocukları bir şekilde evlenecekken tamda düğün gecesinde yabancı çok yakışıklı bir fok avcısı diyarlarına gelir. Unga'yı kaçırır daha doğrusu başta kadının rızası yok gibidir ama sonra kocasına çok aşık olacaktır. Tabii ki bu durumu onur meselesi yapan Naass diyar diyar dolaşarak karısını daha doğrusu karısı olacak kadını ve onu kaçıran adamı aramay başlar. Çok ince bir kitap olduğu için derinlikli anlatım beklememek gerekir. Yüzeysel bir anlatı, kısa vakitlerde kafa dağıtmak için okunur ama ben London'dan daha fazlasını bekledim açıkçası. 

PUAN: 2.9 

23 Temmuz 2025 Çarşamba


 YÖRÜNGEDE KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK YAZISI: 

Yörüngede **BOOKER ÖDÜLÜ 2024 KAZANANI**
Uzay araçları içinde dünyanın yörüngesi etrafında dönen altı astronot: Nell, Roman, Anton, Pietro, Chie ve Shaun. Görevleri meteorolojik veriler toplamak, bilimsel deneyler yapmak ve insan bedeninin limitlerini test etmek. Ama hepsinden fazlası gözlemlemek.
Yörüngede günde on altı gündoğumu ve on altı günbatımına şahit olurken kıtaları aşıyor, buzullar, çöller, dağ zirveleri ve engin okyanuslar geçiyor, mevsimleri bir bir arkalarında bırakıyorlar fakat ne kadar uzak olursa olsun Dünya’nın süregiden çekiminden alamıyorlar kendilerini. Chie, annesinin ölüm haberini alırken bir yandan amansız bir tayfun sevdiklerini tehdit ediyor; insan hayatının kırılganlığı sohbetlerinin, korkularının, rüyalarının başlıca konusu oluyor.
Samantha Harvey kendisine 2024 Booker Ödülü’nü kazandıran, görkemi şiirselliğine eş bu romanında okuru Dünya’nın, yaşamın ve insanlığın mucizesine tanık olmaya ve hayran kalmaya davet ediyor.
“Çağımızın en şaşırtıcı yazarlarından olan Samantha Harvey hem kısa hem dev romanı Yörüngede ile en beklenmedik, en büyülü eserlerinden birini ortaya koyuyor.”
–James Wood, The New Yorker
“Uzun zamandır okuduğum en güzel romanlardan biri.”
–Mark Haddon
“Göz kamaştırıcı.”
Financial Times

YAZAR: SAMANTHA HARVEY

ÇEVİREN: PÜREN ÖZGÖREN

YAYINEVİ: İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

SAYFA: 163 


YORUM:  Herkese merhaba yeni bir kitapla geldim. Bu kitabı ilk ödül aldığı günden beri takip ediyordum. Çevirisinin geleceğini duyduğumda heyecanlandım çıktıktan kısa bir süre sonrada  hemen aldım. Uzayı, gezegenleri, astronotları okumayı çok seviyorum. Amatör bir uzay gözlemcisi olarak ben de teleskobumla bu dünyanın kapılarını aralıyorum. Bu merakım yüzünden kitap için fazladan beklentilere girdim, hele ki Booker Ödülü sahibi olduğunu düşünürsek bence yerinde bir beklentiydi bu.  Ne yazık ki kitabın ilk sayfasından anlatım tekniği yüzünden çok zorlanmaya başladım. Dil ve üslup akıcılıktan bence uzaktı. Genel olarak olaylar yerine astronotların iç dünyasını okuyoruz fakat altı astronot arasındaki geçişler çok keskin olduğu için karakterlerle özleşemedim. 

Kısacası benim zor okuduğum, pek beğenemediğim bir kitap oldu. Şans vermek isteyenler bir denesinler derim belki bana hitap etmemiştir. 


PUAN: 2.7

14 Temmuz 2025 Pazartesi

MÜKEMMEL ANNE KİTAP YORUMU :


 
ARKA KAPAK YAZISI : Bir web sitesi vasıtasıyla tanışmış, kendilerine “Mayıs Anneleri” diyen bir grup kadın onlar. Ortak noktaları bebeklerinin mayıs ayında doğması. Haftada iki kere bebeklerini de alıp bir parkta buluşuyor, annelikle ilgili deneyimlerini paylaşıyorlar.

Bebekleri iki aylık olduğunda yorgunluklarını atmak, biraz eğlenmek için bebekleri babalarına bırakıp felekten bir gece çalmaya karar veriyorlar. Aralarında bir de bekâr bir anne var. Bebeği Midas’ı bakıcıya bırakmak zorunda. Eğlencenin doruk noktasında bakıcıdan Bebek Midas’ın kaçırıldığına dair bir telefon geliyor ve kâbus dolu günler başlıyor.

Polis sorgusu sürerken, basının bütün ilgisi Mayıs Annelerine yö- neliyor. Geçmişleri didik didik edilen annelerin hayatlarındaki sırlar bir bir ortaya çıkıyor.

Yayımlandığı hafta New York Times çok satanlar listesine giren Mükemmel Anne, Aimee Molloy’un ebeveynliğin zorluklarını, toplumun anneler üzerindeki baskılarını büyük bir beceriyle yansıttı- ğı yüksek tempolu, gerilim yüklü bir roman.

YAZAR :  Aimee Molloy

ÇEVİRMEN : Begüm Kovulmaz

YAYINEVİ : Hep Kitap

SAYFA SAYISI : 305

YORUM:  Herkese merhaba. Bugün size kitapçıda tesadüfen karşılaştığım bir kitaptan bahsedeceğim.

O sıralar gerilim dizileri izlediğim için beni geren, sonunu merak ettirecek bir kitap okumak istemiştim. Arka kapak yazısına bakınca tam da istediğim türde bir kitaba benziyordu. Emin olmak için kitabın yorumlarına göz atmak istedim. Bir yorumda: ‘Sırf sonu için bile okunmaya değer’ yazıyordu. Bu yoruma tutunarak kitabı okumaya karar verdim.

Ama kitap, beklentilerimi hiç karşılamadı. Gerilim ve gizem unsurları oldukça azdı. Son elli sayfada bir şeyler olmaya başladı ama bunlar da tatmin edici değildi. Sadece sürekli anne dertleri okudum, içim şişti. Bir de kitabın şimdiki zaman kipinde yazılmış olması beni gerçekten çok yordu. Bitirebilmek için epey çabaladım.

Sonu iyi çıkar umuduyla elimden bırakmadım ama benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Keşke sonu tatmin edici bir şekilde bitseydi de, ben de ‘Okuduğuma değdi’ diyebilseydim.

Okumanızı pek tavsiye etmiyorum😅





BABAM İFLAS EDİNCE KİTAP YORUMU :

 


ARKA KAPAK YAZISI :  
 Her şeyinizin elinizden alınacağını söyleseler ne yapardınız?

Bir çare arardınız elbette.

Ben de öyle yaptım. Çaremi buldum…

Ya da belamı!

Lüks markalar, bitmeyen alışverişler, süslü kıyafetler, yüksek topuklar… Güzelliğimi tamamlayan bu şeyler, hayattaki tek önceliğimdi. Zengin babam sayesinde istediğim her an onlara sahip olabiliyordum ve her şey mükemmeldi.

Sonra bir anda babam iflas etti! Nefes almamı sağlayan markalarım ellerimden kayarken, ailem düşmeden önce bana bir halat uzattı. Murat Arsever’i…

O zengin, yakışıklı, harika ve biraz cimri adamı…

Murat’la evlenirsem lüks hayatıma devam edebilirdim. Onunla evlenmeliydim…

İşte bu kadar basitti...

Ya da değildi!

Çünkü biz, paranın iki yüzü kadar farklıydık…

Murat amaçları, değerleri, kuralları olan, dediğim dedik biriyken; benim tek amacım lüksümü sürdürecek zengin bir kocaydı.

Ben onu tanıdıkça ona âşık oldum. Oysa Murat, beni tanıdıkça benden nefret etti.

lbimdeki mağazaya krallığını kuran bu adama aşkımı kanıtlamam ve onun da beni sevmesini sağlamam gerekiyordu.

Gardırobum için… Hayatım için…

En çok da kalbim için…

YAZAR : Asude 

YAYINEVİ : Ephesus Yayınları

SAYFA SAYISI : 464

YORUM:  Herkese merhaba! Bu sefer size benim için yeri ayrı olan bir kitaptan bahsetmeye geldim. Bu kitabı ilk kez 2012 yılında okumuştum. O zamanlar kitap Facebook’ta bölüm bölüm yayınlanıyordu. Kardeşimle birlikte birbirimize sırayla okur, deli gibi eğlenirdik. Bizim için çok güzel anıları olan bir kitaptı.

Sonradan bu Facebook’taki bölümler kitap hâline geldi ama biz zaten okuduğumuz için devamını pek takip etmemiştik. Geçenlerde kardeşimle sohbet ederken bu kitabı bir anda hatırladık. “Kesinlikle tekrar okumalıyız!” dedik. Ve geçen hafta bir kitapçıda bu kitaba denk geldim. Hemen yapıştım resmen! Eski basımdı ama çok yeni duruyordu.

Önce kardeşim okudu, sonra ben başladım. Ben de okudukça kitabın dedikodusunu yaptık . (Bu arada Pabucumun Ajanı’nı da aynı kitapçıda buldum, onu da yakın zamanda okuyacağım.)

Fark ettim ki, kitabı neredeyse hiç hatırlamıyormuşum. Kardeşimin hafızasında birkaç sahne kalmış ama bende o da yoktu. Yazarın dili gerçekten çok eğlenceli. Okurken eğlenmemek mümkün değil. Üzerinden 13 yıl geçmesine rağmen kitabı okurken eski bir zamana aitmiş hissi yaşamadım. Tabii bahsedilen bazı diziler bana çok yabancıydı ama bunlar hikâyeyi etkileyen şeyler değildi.

Verda ve Murat’ın ilişkisi çok tatlıydı ama bana göre bazı yerlerde biraz toksikti. Gerçi bu toksik dediğim şeylerle ilgili muratın bahanesi sağlamdı. Yine de o kısımlar bana göre değildi, biraz rahatsız oldum ama çok az.

Genel olarak çok güzel bir aşk hikâyesiydi. Hem çok eğlenceli hem çok romantikti. Okurken gerçekten çok keyif aldım, kitabı elimden zor bıraktım. Beni yüksek sesle güldüren kitaplara bayılıyorum; bu kitap da onlardan biriydi. Sonlara doğru "Ne oluyor ya?" dedim ama genel anlamda bakınca güzel bir son yazılmıştı.

Yazarın diğer kitaplarını da kesinlikle okuyacağım. Dili gerçekten çok hoşuma gitti. Kardeşimle birlikte kitabın dedikodusunu yapmak çok güzeldi. Eski ama eskimeyen bir kitaptı. Eğlenmek için bir şeyler arıyorsanız, bence mutlaka okumalısınız.💓





13 Temmuz 2025 Pazar


 YALAN SATICISI KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK:  “Yalan satıcısı” olarak çıktığım yolun yıllar sonra ulaştığım bu durağında “yalnız bir deli” diye anılmak incitmez beni. Fikrim sorulsa; deli yerine çılgını tercih ederim elbette. Neyse, önemli değil. Sıfatların üzerinde durmaya değmez. Deliliği de, çılgınlığı da severim. Gereğinden fazla ciddiyet insan bünyesine zararlıdır. Başa ağrı, mideye gaz, kalbe spazm yapar. Bu yüzden, ölümlü dünyada aklın ipini biraz salmakta yarar var bence.

 
Yarattığı karakterlerle hayatı paylaşan bir yazar. Namı diğer Yalan Satıcısı… Ankara’nın müşfik mekânı Kıtır’ın masalarında yazılmaya başlanıp biber gazına bulanmış meydanlarına taşan bir hikâye.
 
Attilâ Şenkon, romanın kâğıtta durduğu gibi durmadığını hatırlatıyor. Edebiyata tutkun bir oyunbaz.
 
Yalan Satıcısı, Nilüfer’in güzel sesinden dinlemeye doyamadığımız şarkılar gibi…

YAZAR: ATTİLA ŞENKON

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA: 118 

YORUM: Ahhh yine Attil Şenkon ve yine benim garip hislerim.  Niye dokunuyorsun bana bu kadar be adam diye bağırasım geliyor.  Ankara da geçen öyküler mi? Yazarlık, yazmak üzerine olan yazıları mı? Yoksa garip tesadüfler mi? Bilemedim! Kitapta 7 Ocak 2009 Ankara'da geçen bir gün anlatılıyor... Benim için önemi büyük, istesem de unutamadığım o günü yıllar sonra bir yazarın kaleminden tekrar okumak garip bir his. Yazarın anlattığı gibi kapkaranlık bir kış günüydü.... 

Neyse tamam kitap yorumcusuna dönüşme vakti :) 

Kitap Gökkuşağına İki Bilet kitabının devamı gibi hatta gibisi fazla bence. Evet tek başın kesinlikle okunur ama bence bu iki kitap devam niteliğinde. Ben rastlantı olarak neredeyse arka arkaya okuduğum için çok mutlu oldum.  Yazar Işık artık epey yaşlanmış Kıtır'da roman kahramanlarıyla buluşup mücadele ediyor. Yalan satıyor yani. Bildiği yalanları önce kendine  satıp sonra bize kakalıyor. Biz okurlarda bile isteye o kadar kanıyoruz ki bu yalanlara... 
Bir yalana yalan olduğu halde inanıyoruz. İçindeki gerçekleri cımbızla ayıklarken bir bulmacayı çözer gibi sancılı bir haz duyuyoruz. Ben Attila Şenkon ve kitapları ile tesadüfen tanıştım ve en sevdiğim yazar olma yolunda ilerliyor kendisi. Okuyalım okutalım şiddetle tavsiye ederim.

PUAN:4.6 

11 Temmuz 2025 Cuma

ÇOCUKLUĞUM 

-Otobiyografik Anılar- 

 KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Kırgız halkının siyasi ve toplumsal kırılma anlarını ve büyük değişimlerin yarattığı derin sancıları anlattığı eserleri 176 dile çevrilen büyük usta Cengiz Aytmatov’un dilinden; çocukluk ve ilk gençlik yıllarına dair hem okuma lezzeti vadeden hem de kaynak niteliğinde eşsiz bir eser!

Halkının yaşadığı zorluklara kayıtsız kalamayan yüksek bir ruhun tüm dünyada yüzbinlerce okura ulaşan eserlerine esin kaynağı olan, onu sadece Kırgız edebiyatının değil dünyanın en önemli yazarlarından biri yapan yazın serüvenin ilk sıçrayış noktasından hatıralara yer veren Çocukluğum, Aytmatov’un uzun soluklu yürüyüşünün ilk adımlarına odaklanıyor.

“Sanatçı ve halk iki birleşik değerdir. Halk yetenekli insanlar olan sanatçıları yaratır ve yine halk kendi sanatçılarının yarattığı en iyi eserlerin değerini bilir ve korur. Burada bağlantı çift taraflıdır: Sanatçı halkın manevi temelini, halk da aynı şekilde sanatçının manevi temelini oluşturur.”

YAZAR: CENGİZ AYTMATOV 

ÇEVİREN: FATMA & SERDAR ARIKAN 

YAYINEVİ: KETEBE 

SAYFA SAYISI: 148

YORUM: Herkese merhaba yine bir yazarın hem de Türkler için çok özel bir yazarın çocukluk anılarıyla geldim. Ben yazar otobiyografileri okumayı her zaman sevdim. Yazarların hayata bakış açıları, olayları değerlendirme şekilleri ve daha sonra bunların eserlerindeki tezahürleri bana ilham oluyor. Cengiz Aytmatov'un bu anı kitabı aslında bir ses kaydından, bir röportajdan derlenerek oluşturulmuş.  Bu beni biraz ürkütmüştü, kitap samimiyetini yitirdi mi diye endişelenmiştim ama hayır gayet samimi ve güzeldi. Elbette edebiyat yaşamına nasıl başladığı, yazmaya nasıl ilgi duyduğu, hangi yazarlarla güçlü baplar kurduğunu bilmek, entelektüel kimliğine daha yakından bakmak isterdim. Kitap genel olarak Şeker köyünde geçen çocukluk yılları üzerine. Sosyalist Rusya da yaşamanın ne denli zor olduğu, halkın ne kadar perişan halde olduğu üzerine kurulu diyebilirim. Son bölümlerde Cemile, Yüz Yüze ve Selvi boylum Al yazmalım kitapları üzerine yazar konuşuyor bu bölümlerin daha detaylı anlatımı olsun isterdim açıkçası. 

Kitap hem Sosyalist Rusya ve ona bağlı olan ülkelerin konumunu görmek birinci elden fikir sahibi olmak için önemli, ayrıca Kırgız Türklerinin bazı gelenek göreneklerini de anlamak adına kıymetli.  Severek okudum, kısa öz bir kitaptı. Önerimdir efendim okuyalım...


PUAN: 3.7 




 

5 Temmuz 2025 Cumartesi


 GÖKKUŞAĞINA İKİ BİLET KİTAP YORUMU: Gökkuşağına İki Bilet’te Attilâ Şenkon 70’li yılların darbelerle, siyasi çıkmazlarla örülü tekinsiz ortamında çocukluktan yetişkinliğe geçişe; hayatın peşine birlikte düşen bir baba ile oğlun hikâyesine bakıyor. Böylece gündüzdüşleriyle gerçeklerin, kalp kırıklıklarıyla heyecanların, aşklarla dostlukların ve yazmaya dair büyük bir arzunun yalın, samimi bir dille iç içe geçtiği bir roman çıkıyor ortaya.

“…Ama yazdıkça kendimi daha iyi tanıdığımdan eminim.

İçimde bulduğum her yeni ben kadar, yaşamlarını düşlediğim başka kişilerle de giderek çoğalıp varsıllaşıyor bazen yaşadıklarımı temize çekerken, bazen yaşayacaklarımın provasını yapıyorum.”

YAZAR: ATTİLA ŞENKON 

YAYINEVİ: EVEREST YAYINLARI

SAYFA: 105 

YORUM:  Herkese merhaba bir tesadüf eseri tanıştığım sonra çoook sevdiğim yazar Attila Şenkon'un Gökkuşağına İki Bilet kitabıyla geldim. Yazarın daha önce iki öykü kitabını okuyup çok sevmiştim bu eser de bir kısa roman niteliğinde. Çok sıcak, çok dokunan bir kitap. Nedense bana çok dokundu, çok sevdim. Bir baba oğul hikayesi, bir çocukluk anlatısı, bir Türkiye panaroması.... 

Işık ismindeki küçük çocuğun babasıyla olan olağanüstü güzel ilişkisini okuyoruz. Hayatın zorlukları, mahalle arkadaşlıklarının yanı sıra karşılıksız aşklarda var kitabın küçük dünyasında. Bir gün yazmaya da meraklanıyor Işık. Yazarak anlatmak istiyor kendini. Gerçi babasıyla hep yazıyor ama bu seferki farklı... 

Bilemedim nasıl anlatsam daha fazla ufacık bir kitapta dokunaklı onca kelime nasıl var oldu bilmiyorum. Yazarla tanışın, okuyun derim. Tavsiyedir... 


PUAN:  4.7

2 Temmuz 2025 Çarşamba

ÜÇ İSTANBUL KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK:  Türk romanının kilometre taşlarından biri daha Oğlak Klasikleri arasında... Yirmiyi aşkın, önde gelen roman kahramanı, bir romanı roman yapan bütün ruh çözümlemeleriyle karşınızda. Bir o kadar sayıda gerçek tarihi kişilikler ile başka yardımcı unutulmaz tipler romana ustaca yedirilmiş... Simsiyah ve otuz üç yıl sürmüş Abdülhamit dönemi baskısıyla “İstibdat İstanbul’u”... Ve bütün bu İstanbullar’ı dikey olarak kesen bir yazar hayatı: Muharrir Adnan Bey.
Bugüne kadar yapılmış olan bütün sıralamalarda ilk 10’a girmiş olan efsanevi roman Üç İstanbul’u okumuş olanlara katılmak isteyenlere. 

 

YAZAR: MİTHAT CEMAL KUNTAY 

YAYINEVİ: OĞLAK YAYINLARI

SAYFA: 575

YORUM:  Herkese merhaba bugün çok uzun zamandır okumak istediğim bir kitapla geldim. Üç İstanbul... Yazarın tek kurgusal eseri olsa da büyük oranda tarihe ışık tutuyor diyebiliriz. Kitabın ismi üç farklı dönemden geliyor. İstibdat dönemi, İttihatçıların yönetimi büyük oranda ele aldığı dönem ve milli mücadele, mütareke dönemi. 

Kitap tamamen tarih kitabı değil, hayır korkmayın. Kitap tam olarak tarihle iç içe harika bir kurgu. Beni bu tarihi romana daha çok bağlayansa Adnan karakteri. Kendisi bir muharrir yani yazar. Bütün kargaşaların içinde bitirmeye çalıştığı romanı kendi kibri gibi ne bitiyor ne de kaldırıp atılamıyor... 

Kitapta kırktan kadar karakter var ve her biri baş karakter niteliğinde diyebiliriz. Bu kırk karakterin arasında akrabalık, dost ve düşman ilişkileri olduğu için bunları takip etmek biraz zor olsa da ilk bir kaç yüz sayfada alışıyorsunuz.  Kitabın dili içinse saatlerce konuşabilirim çok lezzetli, çok kıymetli ve edebi bir dil. Tabii döneme ait bizlere uzak terimler, unvanlar çokça kullanıldığı için okuma hızımı düşürdü fakat  onlara da alıştım. Hatta araştırırken eski kelime dağarcığımı da biraz olsun geliştirdim diye düşünüyorum.  

Kitabın konusuna kısaca değineyim. Uzun uzun anlatmak istesem de bu zor çünkü bu denli hacimli bir kitap çok katmanlı ve bu katmanlar arasındaki geçişler dahi farklı bir kitap olabilir gibi hissediyorum. 

Yazar yahut yamak için didinen Adnan Bey henüz taze avukattır.  Babası 93 harbinde ölünce annesiyle İstanbul'a gelmiş burada büyümüştür. Babası gibi nice şehitlerin, yaşadığı zor çocukluğunun suçlusu olarak 2.Abdülhamit ve onun sadrazamlarını, paşalarını görüyor.  Baskıcı dönemi eleştiren aydınlarla bir araya gelerek sistemi eleştiriyor, gelecek için hayaller kuruyor. Bütün bu entelektüel kimliğinin yanı sıra hasta annesine bakmak için çalışmak zorunda. Tarih ve edebiyat öğretmenliği yaparak geçinmeye çalışırken kendini her zaman haksızlığa uğramış hissediyor. Gelecek için istemeden hırslara bürünüyor...  

Ders verdiği iki hanımefendiden birine sırılsıklam aşık olunca işler karışıyor. Güzeller güzeli Belkıs  Erkânıharp Müşirinin kızı. Adnan onu gördükçe fakirliğine lanet ediyor bu durum hırslarını her geçen gün tetikliyor.  Tarihin içinde bir aşk üçgenini okuyor Adnan'ın hırslarına yenik düşüşünü, sahte dostluklarla gönül eğleyişini okuyoruz. 

Bu çok katmanlı romanı okuduktan sonra kaçırdığım noktaları yakalamak için Fethi Naci'nin "Yüz Yılın 100 Türk Romanı" kitabından Üç İstanbul kısmını okudum.  Romanı gerçek anlamda çok iyi tahlil eden Naci şöyle diyor, "Çürüyen, yozlaşan İstanbul ve bu İstanbul'un çürümüş yozlaşmış insanları... Mithat Cemal Kuntay'ın romanından sürekli olarak bir leş kokusu gelir burnunuza...  O çürüme içinde namuslu insan olarak  Şair Raif'le  Dağıstanlı Hoca'yı, iyi insan olarak bir Süheyla'yı görüyoruz... Mithat Cemal, namuslu ve iyi insanları anlatmaktan zevk almaz gibidir..." 

 Eseri okursanız kesinlikle  Fethi Naci'nin yorumlarını da okuyun derim. Bir başka kitapta görüşmek üzere...