function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

26 Haziran 2024 Çarşamba


 ATLAR VADİSİ KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Ayla, gülmeyi ve ağlamayı bildiği için, onların bilmediği duygular yaşadığı için, erkekler gibi avlandığı için lanetlenir ve klandan kovulur. Iza ona “Kuzeye git, insanlarını bul” demişti. Ayla, kendi türünden insanları bulmak için sonsuz bozkırlarda uzun bir yolculuğa çıkar.  Sonbaharın sonlarında, kışın hayatta kalmak istediği bir vadi bulana kadar yolculuk yapar. Kışa hazırlanmak için beklenmedik fırsatlar sunan uçsuz bucaksız vadide durur ve yerleşir. Yaban hayatıyla, hastalıklarla savaşır, gizemli güçleri gözetir. Giderek daha yetenekli bir avcı ve şifacı olur. Vadisinde bir sürü at vardır ve bir tanesini yakalamaya karar verir. Vadide kısrağı Vihii ve mağara aslanı Bebek’le yalnızdır. Halkını aramak ister ama aynı zamanda onlarla karşılaşmaktan da korkar. Sonunda Ayla maceracı Condalar’la dramatik bir biçimde tanışır. Kendisi gibi sarışın ve mavi gözlü olan adama âşık olur.


YAZAR: JEAN M. AUEL

ÇEVREN: CANAN WİNTER

YAYINEVİ: ALFA YAYINLARI

SAYFA SAYISI: 592


YORUM:  Herkese merhaba bugün size Yeryüzü Çocukları serisinin ikinci kitabı olan Atlar Vadisi ile geldim. Ne yalan söyleyeyim çok büyük umutlar ve hayallerle almıştım seriyi.  İlk kitap beklentilerimi az çok karşılamıştı. Seriye giriş kitabı olduğu için de bende kredisi yüksekti aslında. İlk kitap akıcı ve güzeldi. Bence ikinci kitaba göre kıyaslanamaz bile. İkinci kitapta yazar tamamen bilimsellikten uzaklaşmış. Yapılan icatlar, keşifler, insan davranışları bahsi geçen MÖ. 30000'ler ile alakasız. İlk kitap bana gerçekten keyif vermiş kurgu ve bilimselliği ayırt edip kurguyu başarılı bulmuştum. Bu kitapta ise döneme ait bilimsellik, antropolojik yaklaşımlar yok denecek kadar az. Atın evcilleştirilmesinden tutun da, aslan evcilleştirilmesine, arbelet yapımından sorgulamaların ve davranışların tutarsızlığına hangisinden bahsetsem bilemedim. 

Dil de o dönemden izler taşımıyor. Çeviri bence kötü. Bir yerde "Paradoks" sözcüğünün geçtiğini gördüm. Çeviri ilk kitaba göre çok vasattı. Şifacı kelimesi Büyücü Doktor olarak çevrilmiş.

Alfa Yayınları'ndan hiç beklemediğim kelime ve harf hataları da cabası. Neyse şikayetlerim bunlardı kitaba geçelim. Aslında kitabı anlatacak pek bir şey yok. Ayla klandan kovulup günümüzde Ukrayna civarlarında bir mağaraya sığınır. Kendi insanlarını bulmak için yaptığı yolculuktan bıkmış, yorgun bir halde bu mağarada geçen üç sıkıcı seneyi okuyoruz. 

Bir de kitabın Condolar ve Tonolan kardeşleri anlattığı kısmı var. Tuna Nehri'ne kutsallık atfedilen dönemde Büyük Nehir Ana'nın sonunu merak eden iki kardeş yaklaşık üç senelik bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculuk çeşitli topluluklarla karşılaştıklarında kesilerek yeni toplulukların kurallarını öğreniyor, orada bir süre kalıyorlar. İşte bütün kitap yaklaşık altı yüz sayfa Condolar ve Ayla'nın Atlar Vadisi'nde karşılaşmasını ve aşk yaşamasına bağlanıyor. Son yüz sayfada aşk ve daha fazla hiç bir şey yok. 

Kısacası ben hiç beğenmedim. Altı yüz sayfayı ancak sıkılarak bir ayda okuyabildim. Serinin üçüncü kitabına da bir şans vermesem olmaz. Fakat kısa süre içinde okuyacağımı sanmıyorum. Okuduğum bir kaç yorumda üçüncü kitabın daha güzel olduğu yazıyordu ama bakalım. Bu kitabın etkisi bir geçsin... 

Eğer benim gibi tüm seriyi aynı anda almadıysanız bence ilk kitabı okuyun ama ikinci kitap zorlu ve sıkıcı olacak bilginize... 


PUAN: 2.5 


 

7 Haziran 2024 Cuma


 KURT KANUNU KİTAP YORUMU:

ARKA KAPAK: 

“Kurtlukta düşeni yemek kanundur. Romanın konusu 1926 İzmir Suikastı gibi son derece buhranlı bir devrede geçiyor. Bunun için adını Kurt Kanunu koyduk. Kişiyi sosyal çevresi ve bunalımları içinde ele alıyorum. Gerçekten büyük tehlikeler içinde kıstırılmış insanların romanı bu.”

Ömrünü savaş meydanlarında, pusularda, dağlarda ve şehirlerde yıkmakla yıkılmakla, kaçmakla kovalamakla kâh av kâh avcı olarak geçirmiş bir savaşçı; kavganın, iz sürmenin, yanık barut kokusunun, çeliğin ve kanın genzinde bıraktığı tadı unutabilir mi?
Devleti, toplumu, milleti, en önemlisi Devleti, toplumu, milleti, en önemlisi de bütün iniş çıkışlarıyla insanı anlamaya hayatını hasreden Kemal Tahir, Kurt Kanunu’nda Kurtuluş Savaşı sonrasının en bunalımlı dönemini, İzmir Suikastı’nı ele alıyor.

Kemal Tahir, romanında İttihat ve Terakki’nin meşhur “Küçük Efendi”si Kara Kemal’den Abdülkerim Bey’e, Gurbet Hala’dan Semra Hanım’a, Emin Bey’den Perihan’a; o kendine has karakter çeşitliliğiyle yeni Cumhuriyet’in, Türkiye’nin ruhunu arıyor. Bir sürek avına eşlik eden bu cesur arayış, elbette hesaplaşmalarla, muhasebelerle ve en önemlisi de tarihe romantik, nostaljik bir olgu olarak bakmaya meyilli olanlar için derin sarsıntılarla dolu. Kemal Tahir’i ölümsüz kılan, Türk düşüncesinin ve Türk romanının sarsılmaz yazarlarından biri haline getiren de zaten bu değil midir?

“Kurt Kanunu’nda, ben, salt bazı kişileri tartaklamaya, tartaklayarak büsbütün sersem edip dehşete düşürmeye çalışmadım, ilk şaşkınlıklarıyla tekerleneceklerini kestirdiğim çukurdan kurtarmaya da uğraştım.” 

Ömrünü savaş meydanlarında, pusularda, dağlarda ve şehirlerde yıkmakla yıkılmakla, kaçmakla kovalamakla kâh av kâh avcı olarak geçirmiş bir savaşçı; kavganın, iz sürmenin, yanık barut kokusunun, çeliğin ve kanın genzinde bıraktığı tadı unutabilir mi? Devleti, toplumu, milleti, en önemlisi de bütün iniş çıkışlarıyla insanı anlamaya hayatını hasreden Kemal Tahir, Kurt Kanunu’nda Kurtuluş Savaşı sonrasının en bunalımlı dönemini, İzmir Suikastı’nı ele alıyor. 

Kemal Tahir, romanında İttihat ve Terakki’nin meşhur “Küçük Efendi”si Kara Kemal’den Abdülkerim Bey’e, Gurbet Hala’dan Semra Hanım’a, Emin Bey’den Perihan’a; o kendine has karakter çeşitliliğiyle yeni Cumhuriyet’in, Türkiye’nin ruhunu arıyor. Bir sürek avına eşlik eden bu cesur arayış, elbette hesaplaşmalarla, muhasebelerle ve en önemlisi de tarihe romantik, nostaljik bir olgu olarak bakmaya meyilli olanlar için derin sarsıntılarla dolu. Kemal Tahir’i ölümsüz kılan, Türk düşüncesinin ve Türk romanının sarsılmaz yazarlarından biri haline getiren de zaten bu değil midir? “Kurt Kanunu’nda, ben, salt bazı kişileri tartaklamaya, tartaklayarak büsbütün sersem edip dehşete düşürmeye çalışmadım, ilk şaşkınlıklarıyla tekerleneceklerini kestirdiğim çukurdan kurtarmaya da uğraştım.”


YAZAR: KEMAL TAHİR

YAYINEVİ: KETEBE YAYINLARI

SAYFA: 300


YORUM: Herkese merhaba bugün size edebiyatımızın dev ismi Kemal Tahir ile geldim. Ben Kemal Tahir okumayı çok seviyorum. Tarihi belgelere dayanan muhteşem bir kurgu, merak uyandıran konular ve akıcı dil hepsi Kemal Tahir'de birleşiyor. Kitabın ana konusu arka kapakta da anlatıldığı gibi İzmir Suikastı. 1926 yılı ve cumhuriyetimizin ilk emeklemeleri.  İttihatçılar bazı durumlardan oldukça rahatsız ve bir grup toplanarak artık başa gelme planları yapıyor. Bunun tek yolu ise Gazi Paşa'yı öldürmek. Tetikçi olarak Ziya Hurşit ve iki arkadaşı görevlendirilir. Bilenler vardır  Ziya Hurşit Hakan Günday'ın dedesinin kardeşi. Ünlü yazarımız büyük büyük amcasını Ziyan kitabında kendisi de anlatmakta. Günday'da kendi bakış açısıyla iyi bir kurguyla İzmir Suikastına değinmeyi ihmal etmiyor. Bunlarda ek bilgi olarak burada bulunsun. 

İttihatçıların ele başı olarak Kara Kemal eksenli bir roman okuyoruz. Bu tarihi kurgunun heyecanı içinde bazı yerlerde durup bazı konuları sorgulamakta yazarın sorduğu sorularla mümkün oluyor.  Yazarın her kitabını okumaya çalışacağım sizlerle de paylaşmaktan keyif alacağıma eminim. Çok severek okuduğum bu eseri sizlere de tavsiye ederim. Bir başka eserde görüşmek üzere.... 


PUAN: 4.3 


 GULYABANİ KİTAP YORUMU:

ARKAKAPAK:

“Şimdi artık mehtabın yardımıyla görünüşünü bütün ayrıntılarıyla seçebiliyordum. Kazan büyüklüğünde bir baş... Üzerinde o korkutucu büyüklüğe uygun beyaz sarıklı bir kavuk... Birer lombar deliği zannedilecek bir çift müthiş göz... Ortası tümsek, yarım endaze azman bir burun... Sekiz on beyaz atın kuyruklarından yapılmışa benzer, göğsüne kadar inmiş bir ak sakal.”
 
Olağanüstü varlık ve olaylara dair yerel inançlarla mizahı ustaca bir araya getiren Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın, Türk edebiyatının klasikleri arasında yerini almış romanı Gulyabani, Ertem Eğilmez’in alametifarikalarından 1976 tarihli Süt Kardeşler’in de esin kaynağı. Masalla roman arasında gezinen, manevi âlemin sır dolu olaylarında dolaşıp okurları yine maddi dünyamıza döndüren bu kitap, yazarının da en şöhretli metinlerinden biri.
 
Dul kalıp elindeki avucundaki her şeyi kaybeden Muhsine, bir köşkte hizmetçilik yapmaya başlar. Ama söylenene göre burası cinlerin ve perilerin kumkuma yeridir. Denir ki iç bahçedeki havuzun kenarında cinler toplanırmış, çiftlik sahibi hanımefendi gidip onlarla konuşurmuş. Köşkteki Çeşm-i Felek Kalfa ve Ruşen Kadın’ın da iyi saatte olsunların onlara musallat olduğunu söylemesi üzerine Muhsine köşkten ayrılmak ister. Gelin görün ki köşkten ayrılmak, buraya gelmek kadar kolay olmayacaktır.
 
Gulyabani, yazarına “Eğer şiddetli çarpıntıdan tandır mangalını devirmez ya da bozayı üstünüze dökmezseniz her türlü azarlamanıza razıyım...” dedirtecek kadar heyecan dolu bir eser.


YAZAR: HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR

YAYINEVİ: İTHAKİ YAYINLARI

SAYFA: 187


YORUM: Herkese merhaba uzun bir aradan sonra buralardayız. Bu unutulmaz Türk klasiğini aslında bir ay kadar önce okudum fakat yorumu için ancak fırsatım oluyor. Bu kitabı hemen hepimiz Süt Kardeşler filmine ilham olmasıyla tanıyoruz. Fakat filim ve kitap arasındaki benzerlik epey az. Kitap benze çok daha güzel ve merak uyandırıcıydı. Zengin bir hanımefendinin delirtilmeye çalışılması aslında her iki eserde de ana konu fakat kitapta çok enteresan, detaylı anlatımlar mevcut. Kimsesiz bir kadını bir yakını iş bulma umuduyla kandırarak İstanbul'un ücra bir köşesine götürüp atıyor. Bu eski ve esrarengiz evin halihazırda zaten ismi perili köşke çıktığı için zavallı ve çaresiz kadın karın tokluğuna orada çalışmaya mecbur olur. İçeride çalışan bir kaç kadınla beraber kilitli tutulan evin hanımına hizmet ederler. Esrarengiz olayla, bir minare boyunda Gulyabani ve daha niceleri bu evdeki kadınları rahat bırakmazlar. Genel hatlarıyla kitap böyle. Ben severek okudum. İçerisinde güldüğüm yerler oldu. Korkutmaktan ziyade güldüren bir kitap diyebiliriz. Meraklısına öneririm. Bir başka eserde görüşmek üzere hoşça kalın... 


PUAN: 3.9