function goClicked() { $('#yunero').empty().append(' loading ...'); youTubeURL=$('#youTubeUrl').val(); loadYunero(); }

28 Nisan 2024 Pazar


 MAPARA AYISI KLANI KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Bir depremle kabilesi yok olan Ayla, antik dünyanın tehlikeli vahşi doğasında kaybolur. Amaçsızca dolaşır ve bir mağara aslanının saldırısından kıl payı kurtulur. Tamamen bitkin bir haldeyken Mağara Ayısı Klanı tarafından bulunur. Klanın şifacısı Iza ve ağabeyi mog-ur (şaman) Creb, Ayla’yı evlat edinir ve ona topluluk yaşamının kurallarını, ayinlerini, korkularını cüretlerini öğretir. Sarışın, zayıf kız hızlı öğrenmesiyle de klandakilerden farklıdır. Ayla çok geçmeden işaret dilinde konuşmayı öğrenir. Kadınlara dayatılan birçok kural ve tabu, kendine güvenen Ayla için sorun yaratmaya başlar. Klanda düşmanı olan Ayla, gelecekte klan tarafından kabul edilmek için tek şansı olarak gördüğü için büyük bir hevesle Iza’dan şifacılık öğrenmeye kendini verir. Ama onun bağımsız doğası bastırılamaz. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, kendisine yabancı bir kültürde Ötekilerden biri olarak kalır. Klanda onu istemeyen Broud, Ayla’yı kovmak için neler yapacak?

YAZAR: JEAN M. AUEL

ÇEVİREN: BERİL TÜCCARBAŞIOĞLU UĞUR

YAYINEVİ: ALFA KİTAP

SAYFA: 487 

YORUM: Herkese merhaba bugün uzun süre baskısı bulunmayan, basıldığı zaman fiyatının yüksekliğiyle bir çoğumuzun hevesini kursağında bırakan Yeryüzü Çocukları serisinin ilk kitabı Mağara Ayısı Klanı kitabını anlatmaya geldim. 

Konusu itibariyle bu uzun seri herkesin dikkatini çekmiştir. Alanında çokça övgü almış ve bence sanırım kendi türünün en iyi örneği. Kitabı okurken çok özenli bir araştırmanın ürünü olduğu belli oluyor. Tabii ki folklorik adetlerin bir çoğu kurgusal. Bunu daha önce evrimsel konularda bilimsel eserlere biraz göz atan okurlar hemen ayırt edecektir. Fakat kurgu dahi olsalar hikayeye çok güzel yerleştirilmiş. "Gerçekten çok mantıklı..." gibi tepkiler verdiğim yerler çoktu.  Bir Neandertal topluluğunun günlük yaşam ve alışkanlıklarını güzel bir bilimsel arka planla kurgulamış yazar. Bunu şu sebepten vurguluyorum, bu bir roman!  Özellikle Evrim konusunda çokça araştırma yapan, bu konularda okumaya çalışan biri olarak bunu vurgulamakta fayda var diye düşünüyorum. Özelikle benim gibi ilgi alanı olan kişiler içinde çok güzel bir okuma olacağını söylemeliyim. Eğer bu konulara merakınız yoksa kitap sizi biraz yorabilir, durağan gelebilir... 

Evet çokça konuştum artık kitaba gelelim. Bir Sapiens klanının şiddetli bir depremle yok olması üzerine klandan sadece 4-5 yaşlarında ufak bir kız çocuğu kurtuluyor. Yalnız kalan ufak kız ailesini yitirdikten sonra hayat mücadelesi verirken bir aslanın saldırısıyla iyiden iyiye ölümle pençeleşiyor. Bu sırada bir Neandertal klanının onu bulmasıyla olaylar gelişecek. Faklı olmanın ne olduğu, kadın ve kadın olmanın zorlukları, inanışlar ve kararlarımızın temelindeki konular bu kitapta tartışılmakta.  Birbirlerini tanıyan ve bilen bu iki farklı insan ırkının bitmek bilmeyen kanlı çatışmaların olduğu bu dönemde "Onlardan" olan bu küçük kız yanı  Ayla kendisini hep bir öteki olarak görecek. Klanının değer ve estetik yargılarıyla kendini acımasızca eleştirecek.  İşte böyle...  Gerisi 6 kitaplık uzun serinin devamında gizli. Bende keşfetmek için sabırsızım. İkinci kitaba çok geçmeden başmak niyetindeyim. Bir başka kitapta görüşmek üzere hoşça kalın... 


PUAN:  4.5 

9 Nisan 2024 Salı


 AŞIKLAR BAYRAMI KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: “Babam, tamı tamamına yirmi beş yıl sonra, bir elinde yıllanmış üç telli bağlaması, diğer elinde ahşap bavulu, kapımın önünde diz çökmüş, gece vakti aniden ortaya çıkmış mahcup bir konuk veya geçip giden zamandan borcunu mahsup etmeye gelmiş eski bir alacaklı gibi öylece beni bekliyordu.”

Evvela, baba-oğul hesaplaşmasına dair bir roman bu… Kırgınlığın, kızgınlığın, suçluluk duygusuyla, hayatından çıkartma arzusunun kopamamakla boğuştuğu bir hesaplaşma. Romanın kahramanı avukatın “Her oğul gibi, ne kadar direnirsem direneyim daha en başından babama karşı yeniktim” hissinin hep orada durduğu bir hesaplaşma.

Bir yandan da kırık bir aşk hikâyesinin bulutu dolanıyor babasıyla “meselesini” halletmeye çalışan adamın üzerinde… Yoksa, iki aşk hikâyesinin mi?

Roman, aynı zamanda bir yol hikâyesi… Hem, düz anlamıyla bir yol hikâyesi: Diyarbakır’dan Kars’a yolculuk ediyoruz. Uzun yolun menzilleri, konaklama tesisleri, aramalar, kontroller, ıssız taşra köşeleri… Memleket hastaneleri…

Ama bir yandan da hafıza içinde bir yolculuğun hikâyesini dinliyoruz. Zihnin kuytularına, bilincin dehlizlerine de uzanan bir yolculuk. Her konakta çırak ve hayranlarının adeta onu beklediği saz aşığı babanın müphem ilişkilerinin ve evvel hayatındaki kadınların sırrına doğru
yolculuk… Asıl uzun yol, o işte…

YAZAR: KEMAL VAROL

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA: 227

YORUM: Herkese merhaba uzun bir aranın ardından buralardayım... Aşıklar Bayramı'nı çok hızlı bir şekilde okusam da kalan son otuz sayfasını bir ay gibi uzun bir süre bekletmek zorunda kaldım. Bu yüzden çok sevdiğim kitaba uzun bir ara vermiş oldum. Fakat dönüp son sayfaları okurken kitaptan kopmadığımı ve hikayeye kaldığım yerden devam edebileceğimi gördüğümde çok sevinerek kitabı bitirdim. Öncelikle Kemal Varol'un modern edebiyatımızda büyük bir yeri olduğu aşikar. Yalnızca bu kitabı dahi iki önemli ödülle taçlanmış. Yazara başlamak için de iyi bir kitap olduğu kanısındayım. Gelelim kitaba... 

Bu eser bir hesaplaşma, bir yol, bir baba oğul hikayesi. Benim gibi geçmişten gelen bazı özel durumları olanlara içinde ekstra bir hüzünlü olabilir uyarmadı demeyin. Yıllar sonra bir gece yarısı kapısı çalan genç avukat karşısında yıllardır görmediği babasını görünce sessiz bir hesaplaşma başlıyor. Aşık - saz ustası- olan bu yaşlı adam yıllar sonra oğlunun kapısına neden geldi? Bir hesaplaşmanın peşinde mi yoksa, ölmek üzereyken evladına bir şeyleri kanıtlama isteğinde mi? İhtiyar saz ustasının aslında tek bir dileği var o da yılda bir kez düzenlenen Aşıklar Bayramına katılma isteği. Bu istek bir vasiyete dönüşürken bir evladın babasıyla olan hesaplaşmasını okuyoruz. Benim için dokunaklı bir kitaptı. Tavsiyemdir fakat zor bir zamanınızdaysanız çok daha neşeli kitaplara göz atın derim. Bir başka kitapta görüşmek üzere, hoşça kalın... 


PUAN: 4.5 

28 Şubat 2024 Çarşamba


 YENİŞEHİR'DE BİR ÖĞLE VAKTİ KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Sevgi Soysal, 1974 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanan Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nde, çok boyutlu bir toplumsal kesiti sanki hiç zorlanmadan edebiyata aktarmış gibidir. Gözlemlediği alabildiğine gerçek insan portrelerini, birbirinden kopukmuş gibi duran hayatlarından alıp, zekice bir kurguyla buluşturur. Bu çerçevenin içine de, Ali, Doğan ve Olcay’dan oluşan bir üçgen kurar; o dönemin sorularını, abi-kardeş, arkadaş ve sevgililik ilişkileri üzerinden yansıtır. Ve ortaya, insanın "sol" tarafını sağlam kılan bir roman çıkar.

YAZAR: SEVGİ SOYSAL

YAYINEVİ: İLETİŞİM YAYINLARI

SAYFA: 272

YORUM: Herkese merhaba bugün size bir kent yazarıyla geldim. Edebiyat dünyamızda romancıların ana mekanı, asıl kenti genelde İstanbul oluyor fakat Soysal bir Ankara yazarı. Yazarla aynı okulda eğitim görmüş olmak, dolaştığı yerleri bilmek ve kitabında bir motif olarak kullandığı yerlerde aysak izlerimin olması beni esere daha çok bağladı. Yazarın özellikle Yürümek kitabını da çok merak ettiğimi eklemek isterim. Soysal, "Yenişehir'de Bir Öğle Vakti" eserinde Kızılay'da yer alan bir apartmanın önünde devrilmek üzere olan bir kavak ağacını güzel bir metafor olarak kullanarak başlıyor kitabına. Öğle vaktinde Ankaralılar bu devrilmek üzere olan kavak ağacını izlerlerken bizlerde bu birbirinden farklı insanların hayatlarına misafir oluyoruz. Kitap tam olarak bir roman bütünlüğünde değil daha çok insan manzaraları ile bir eleştiri sunulmakta. Modernlik algısının 1960'lı yıllarda Ankara'da ve tabii Türkiye'de nasıl anlaşıldığı anlatılıp eleştirilirken, kadının toplumdaki konumu da irdeleniyor.  

Yer yer feminizmin ayak seslerini duyarken yer yer zenginleşmek uğruna yapılan yolsuzlukları okuyor, insanın karanlık ruhuna hafif bir tebessümle bakıyoruz. Bu roman bütünlüğü olmayan insan manzaraları bir yerde Ali, Olcay ve Doğan üçlüsü arasında bir aşk hikayesine dönüşüyor. Devrilen kavak metaforuyla faklı insan yaşantılarını birleştiren kitabın özellikle psikolojik analizleri kıymetliydi. Ben yazarı okumaya devam edeceğim. Sizlere de öneririm. Bir başka kitapta görüşmek üzere hoşça kalın... 


PUAN: 3.7  

13 Şubat 2024 Salı


 VEBA KİTAP YORUMU: 

ARKA KAPAK: Bir şehri tanımanın en kolay yolu, oradaki insanların nasıl çalıştıklarını, nasıl seviştiklerini, nasıl öldüklerini öğrenmektir.

 
Her şey, Doktor Rieux’nün bir nisan sabahı ölü bir fare görmesiyle başlar. Bu olay, Oran şehrini on bir ay boyunca perişan edecek, korkunç bir panik yaratacak büyük bir salgının habercisidir. Başta hastalığın kendilerine bulaşmayacağına, dokunulmaz olduklarına inanan insanlar, salgının iyice yayılmasının ardından kendi bireysel hapishanelerine hapsolurken fiziksel ve ruhsal olarak da çöker. Bu krizi aşmanın tek yolu ise bireyciliği bir yana koyup dayanışma göstermektir.
 
Veba’da salt bir salgından ziyade insanlığın kötülük sorununa, onun evrendeki metafizik yalnızlığına eğilen Camus, umutsuzluğa alışmanın umutsuzluktan daha korkunç olduğunu vurgulayarak bizleri, sonu gelmeyen kötülüğe karşı direnmeye çağırır.

YAZAR: ALBERT CAMUS

ÇEVİREN: NEDRET TANYOLAÇ ÖZTOKAT

YAYINEVİ: CAN YAYINLARI

SAYFA: 303 

YORUM: Bugün çok sevdiğim bir filozofun kitabıyla geldim. Ben Camus'u çok seviyorum. Gerek düşünsel tarzda yazdıkları gerek kurguları okuru çokça içine çekiyor. Bu kitapta öyleydi bir sabah doktor Rieux ölü farelerle karşılaşıyor ve artık salgım yavaş yavaş Oran şehrini kaplamaya son hızıyla devam ediyor. Bir karantina romanı olsa da alt metinde insanlık ve insanın bir kriz anında neler yapacağına odaklanıyor. Yazar iyi bir kurgu için değil daha çok anlatmak istediklerini anlatmaya değe veriyor ve öyle bir yazım tarzı takınış. Alt metinde insani duygular işlenirken bir doktorun açmazları, bir sevgilinin çırpınışları işleniyor. Ben okurken biraz zorlanmadım değil. Sert geçişler, nadir sayılabilecek tasvirler ve isimlerin sürekliliği beni okurken biraz zorladı. 
Okurken ister istemez korona günlerine gittiğimi de itiraf etmeliyim. Her karantina ve bulaşıcı hastalığın zaman gözetmeksizin bireylere olan ruhsal etkisi iyi yansıtılmış. 

Eleştirilecek yönleri de yok değil tabii, az tasvirler, detaylara çok da önem verilmiyor hissini yaşadım. Karakterin doktor oluşuna bir türlü inanamadım. Yazar beni ayrıntılar ve ufak detaylarla karakterine inanmamı kolaylaştırmadı dersem doğru olacaktır. Bir hastanın karantinaya alınması yalnızca, "Onu karantinaya aldık," gibi bir cümleyle geçiştiriliyor. Yöntemler, varsa maskeler ve diğer tedbirlere odaklanılmadığı için bazı şeyler havada kaldı. Her şeye rağmen okunması gereken bir modern klasik. Okuyalım okutalım... Bir başka kitapta görüşmek üzere hoşça kalın. 

PUAN: 3.7